Mali, Somali olmasın!
Uzun yıllar Fransız sömürgesinde kalan olan Mali, 1959 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, 22 Mart 2012 de gerçekleşen askeri bir darbe ile yüzbaşı Amadou Sanogo yönetimine geçti.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-12-28 23:22:36
Yeni bir bölge, yine İslam coğrafyası ve yabancı olmadığımız yöntemlerle iç savaş senaryoları. Orta Batı Afrika'da yer alan, yüzölçümü Türkiye’nin bir buçuk katından fazla, farklı etnik guruplardan oluşan 14.5 milyonluk nüfusunun %90’ından fazlası Müslüman olan MALİ’den bahsediyoruz. Altın gibi yer altı zenginlikleri ve Nijer nehri ile sahip olduğu su rezervlerinin çevresindeki mümbit tarım arazileri ile maalesef o Dünyanın en fakir 5. ülkesi. Fiziki bağlamda yaşanan bu paradoksun benzer birde siyasi yansıması da var.
Uzun yıllar Fransız sömürgesinde kalan olan Mali, 1959 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, 22 Mart 2012 de gerçekleşen askeri bir darbe ile yüzbaşı Amadou Sanogo yönetimine geçti. Akabinde kuzey bölgesinin (AZAWAD), yıllarca uygulanan laikçi baskı ve dayatmalara karşı alternatif arayışların sonucu olarak bağımsızlığını ilan etmesi, bölgeyi yeni bir kaos ve savaş ortamına doğru götürmektedir. Bu durumu fırsat bilen Fransa ülke üzerine baskılarını yoğunlaştırmış ve bu baskılara boyun eğen darbeci Mali hükümeti de ülkenin kuzeyinde yaşanan gelişmeleri öne sürerek Birleşmiş Milletlerden askeri müdahale talebinde bulundu. BM Güvenlik Konseyi bünyesinde yapılan oylamada Mali’nin kuzeyindeki İslamcı unsurların yok edilmesi için askeri müdahale yapılmasına onay çıkarken ECOWAS’a müdahalenin planlaması için 45 gün süre verildi. Bu sürenin sonunda ECOWAS hazırladığı planı BM’ye sundu ve bu plan BM de kabul edildi. Eğer böyle bir müdahale söz konusu olursa, bölgede kan ve gözyaşı, açlık ve göç, sivil ölümler ve katliamların önüne geçilemez. Hal böyle iken, bölge insanının talepleri göz önüne alınarak, ortaya konulacak çözüm önerileri, ayrılıkçı guruplarca kabul edilebileceği ve diyalog kapılarının hala açık olduğu görülmektedir. Uluslar arası dayatma ve emperyalist politikalardan vazgeçip, insani çözüm üretme noktasında dünya sağlıklı bir sınav vermelidir.
Sorumlu bir STK olarak İHH Ankara, İnsani yardım çalışmalarının yanı sıra, İnsan Hakları alanında da hizmet vermek için gayret sarf etmektedir. Şu an Mali’de acil olarak, hem maddi hem de manevi desteğe ihtiyaç duyan, yarım milyona yakın yerinden yurdundan edilmiş hareketli bir halk kitlesi mevcuttur. Bu insanların birçoğu mülteci ya da kaçak durumundadır. Yakın gelecekte daha ağır şartlarla karşılaşacaklarını öngörmek hiçte zor değildir. Bu çerçevede’ neler yapılabiliriz‘i kısaca özetlemek gerekirse;
1. Sahip olduğunuz maddi zenginlikler, bugünkü seküler küresel dünya da başınızı genelde derde sokar. Mali’de ki yaşanan sıkıntıların kısaca özeti budur. Paylaşmayan batı, bu yöndeki en ufak talebe karşı dahi, her türlü kan ve gözyaşını acımadan akıtacak durumda. Bu güne kadar birçok örneğini Afrika da ve diğer bölgelerde gördük. Her an Mali de benzer bir durumla karşılaşılabilir. Dünya genelindeki İnsan Hakları örgütlerine ve vicdan sahibi çevrelere ‘acil durum’ çağrısı yapıyoruz.
2. Mali’nin kuzeyi çöl bölgesi, Sahel kuşağı altında etnik farklı yapıları barındırmakla birlikte, Tuareg’lerin etkisinde (genel nüfusun % 10’nu). Fransa yıllardır bu bölgede ve diğer ülkelerdeki Tuareg’leri örgütleyerek etnik bir devletin temellerini atmış, hatta Fransa’da ofis açmalarına da müsaade etmiştir. Yalıtılmış dünya her türlü ayrılıkçı yapıya özgürlük tanımı getirirken, sadece Müslümanların kendisini ifade etmesini ‘terörize unsurlar’ olarak tanımlıyor. Acilen bölgeye bağımsız gazeteci ve aydınlardan oluşan bir heyet gönderilerek, oluşmuş bilgi kirliliğini ortadan kaldırmalı ve adil çözüm üretilebilmesi için alt yapı oluşturulmalı. İİT ve OIC gibi uluslararası örgütler yaşananları bizzat sahadan rapor etmek için gözlemci heyetler göndermelidirler.
3. Bölgede aktif iki birlik var. Afrika Birliği (AFB) ve Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (EKOWAS). Her ikisi de bu güne kadar ortaya koydukları tavırla bu sorunun önüne geçememişlerdir. Bu birliklerin de üyesi olan, halkları Müslüman olup, bölgede etkin inisiyatif alacak ülkelerden yeni bir çözüm koalisyonu oluşturulmalıdır. Mısır, Cezayir, Nijer, Burkina Faso, Senegal ve kadim tarihsel sorumluluğu olan Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bir yapı.
4. Mali’nin nüfusunun % 90’nı Müslüman olması, bölgesel taleplerin İslami değerler üzerinden olması ve olası bir iç savaşta ölecek olanların Müslüman olmaları, meseleye ‘İSLAM Dünyasının kayıtsız kalamaması gerektiğini göstermektedir. İKÖ’nun acilen kendi üye ülkelerini toplantıya çağırıp, Mali de ki taraflar arasında ara bulucu rol üstlenmelidir.
5. Sivil Toplum Kuruluşlarının her türlü olasılığa hazırlıklı olmaları ve olası göç hareketlerinde mültecilerin toplanma noktalarında yardım çalışmaları yürütmeleri beklenebilir. Bölgedeki mülteci hareketleri Moritanya-Nijer-Burkina Faso ve Mali’nin güneyine doğru cereyan etmektedir. Bu göç noktalarında devletler yetersiz kalmakta ve bu nedenle STK’lara büyük görevler düşmektedir. Ayrıca bölgede sağlık ve eğitim çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda Mali Dayanışma Platformu oluşturulmalı, ulusal ve uluslar arası çalışmalar yapmalıdır.
6. T.C Hükümetinin ve parlamentonun, sahip olduğumuz tarihi misyon gereği, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. TBMM Mali dostluk gurubunu acilen aktif hale getirilmeli ve bölgeye bir ziyaret gerçekleştirmeli.
7. Bölgede uzun yılardır Fransız patentli baskıcı bir laiklik anlayışın ve dış kaynaklı faydacı bir yapının hakim olduğu bir gerçektir. Bunu, arabulucu rolü üstlenen EKOWAS’ın ‘laiklik tartışılmaz alandır’ ifadesi ile daha iyi anlamaktayız. Özgürlük söylemleri ile tanınan batı halklarına(!) ve özelde ise Fransız halkına konuyu anlatabilecek Avrupa’daki STK’ lara raporlar iletilmeli, dikkat çekecek yeni eylem planları oluşturulmalıdır. (Paris –Dakar Rallisi yerine, Paris-Mali barış konvoyu gibi. )
8. Mülteciler ve kuzeyde yaşayan mağdur halka acil insani yardım ulaştırılmalıdır. Daha önce de olduğu gibi hükümet ile kuzey bölgesi arasında yardım konusunda köprü vazifesi üstlenen Yüksek İslam Konseyi ile yardım kuruluşları iş birliği yaparak bir yardım koridoru oluşturmalıdır.
Atılacak bu ilk adımlar, beraberinde bize yeni kapılar açacaktır. Konu ile ilgili detaylı rapor ekte olup, kamuoyuna saygı ile arz ederiz.
Hanefi SİNAN- İHH Ankara Genel Koordinatörü
SON VİDEO HABER
Haber Ara