TİMETÜRK/Zeynep el-Havace
Bu ay başında 19 yaşındaki Akil Abdül Muhsin, Bahreyn hükümetini protesto ettiği gerekçesiyle yüzünden vuruldu. Kanla kaplı yüzünün alt kısmı açıldı, çenesi parçalandı ve bileğinden eli kırıldı. Asla görmek istemeyeceğini ve asla unutamayacağınız bir görüntüydü.
On saatlik ameliyatın ardından ve daha Abdül Muhsin kendine gelmemişti ki hastanede odası polis kordonuna alındı. Eğer konuşabilseydi ameliyattan önce sorgulanacaktı. Tedavi edilmeyi bekleyen diğer kan içerisindeki yaralılar, istihbarat ajanlarınca sorgulanıyordu: “Protestoya katıldın mı? Senle beraber kimler vardı?”
Suudi Arabistan kıyısında yer alan küçük bir ada devleti olan Bahreyn, 200 yıldan fazla süredir Halife ailesince yönetiliyor. Aynı zaman Birleşik Devletler 5’nci Deniz Filosu’na da ev sahipliği yapıyor. Filo, bölgesel deniz ticaretini izliyor, Irak ve Afganistan’daki görevlere destek oluyor ve bölgede gerilim artarken İran’ı takip ediyor.
Bahreyn’in ezilen halkı, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden hemen sonra Arap Baharı’na katıldı. Yeni bir umutla Bahreynliler 14 Şubat 2011’de caddelere döküldü. Zengin ve fakir; Şii ve Sünni; liberal ve dindar herkes oradaydı. Hepsi başkent Manama’daki İnci Meydanı’nda ilk kez özgürce fikirlerini dile getirebileceklerini hissettiler. İnci Meydanı, Bahreyn Devrimi’nin sembolü haline geldi.
Ancak bu yeni keşfedilen özgürlük çok uzun sürmedi. Hükümetin güvenlik güçleri barışçıl göstericilere saldırdı ve ardından İnci Meydanı’na yıktı. 2011 Mart’ında komşu Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinden birlikler, demokrasi yanlısı gösterilerimizi bastırmak için müdahale ettiler.
Bayrak taşıyarak ve demokrasi çağrısı yaparak burada caddelere çıkmak hayatınıza mal olabilir. “Kahrolsun Diktatör” diye bağırmak, elektrik verilmesine yol açabilir. İnsan hakları ve demokrasiye dair konuşmalar yapmak ömür boyu hapisle cezalandırılabilir. Polisin kullandığı gazlar nedeniyle çocuklar hayatını kaybetti. Gençler vuruldu ve öldürüldü.
Bahreyn’de aynı aileden 4-5 kişinin aynı anda hapiste olması olağandışı bir durum değil. Babam Abdülhadi El-Havace, ailemin gözleri önünde kendinde geçene kadar dövüldü. Bu Bahreyn Bağımsız Araştırma Komisyonu’nca da belgelendi. Ardından kocam ve kaynımla birlikte götürüldüler. Hepsine işkence edildi.
Kocam Ocak’ta salıverildi. Kaynım 2011 sonunda 6 aylık hapis cezasının ardından bırakıldı. Babam ise ömür boyu hapse mahkum edildi. Dört kez açlık grevi yaptı. En uzunu 110 gün sürdü ve neredeyse hayatına mal oluyordu. (Askeri hastanede zorla yemek yedirildi.)
Tüm bu fedakarlıklara rağmen, Bahreyn’de özgürlük ve demokrasi mücadelesi umutsuz görünüyor çünkü Bahreyn’in idarecilerinin Suudi Arabistan ve Birleşik Devletler gibi çok güçlü müttefikleri var.
Bahreynliler için Suudiler ve Amerikalılar arasında çok bir fark yok. Her ikisi de Bahreyn halkının hakları ve hayatları pahasına kendi çıkarları için Halife rejimini destekliyorlar.
Birleşik Devletler, insan haklarını ve demokrasiyi desteklediğinden dem vuruyor fakat Suudiler Halife hükümetine birlikler gönderirken, Amerika’da silah gönderiyor. Birleşik Devletler, Orta Doğu’daki insan hakları ihlallerine karşı böylesi aleni bir çifte standart gösterirken kendisine büyük zarar veriyor. Washington Suriye hükümetinin vahşetini kınıyor ancak müttefiki Bahreyn’in işlediği bariz insan hakları ihlallerine gözlerini kapatıyor.
Bu çifte standart Amerika’nın bölgedeki güvenilirliğine mal oluyor. ABD’nin dile getirdiği mesaj; eğer Amerika’nın müttefiki iseniz insan hakları ihlalleri yanınıza kar kalır.
Eğer Birleşik Devletler, Arap dünyasında insan haklarını koruma konusunda ciddiyse, Bahreyn’e silah satışını durdurmalı, Bahreyn’in ihlallerini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gündemine getirmeli, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nde Bahreyn konulu özel bir oturum düzenlemeli ve potansiyel diplomatik-ekonomik yaptırımlarla ilgili görüşmelere başlamalıdır. Obama Yönetimi, aynı zamanda üst-düzey Bahreynli yetkililer insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulması ile sivil toplum örgütlerini, BM insan hakları gözlemcilerinin ve gazetecilerin ülkeye girip ihlalleri araştırmasını talep etmelidir.
Mevcut şartlarda Bahreyn hükümeti, uluslararası dokunulmazlığa sahip olduğuna inanıyor. Yaygın insan hakları ihlalleri işliyor. Durum aynen devam ediyor. Hükümet, hiç gerçek bir yaptırıma uğramadan silah alımına ve dolgun anlaşmalara devam ediyor. Bu nedenle önde gelen Bahreynli insan-hakları savunucuları hapislerde çürüyor. Birleşik Devletler müttefikine gerçek bir baskı yapmadan, Bahreyn hükümetinin değişmeye niyeti olmayacak.
Bedeli ne olursa olsun Bahreynliler, Birleşik Devletler’in desteklediğini iddia ettiği insan hakları ve demokrasi gibi temel değerleri talep ediyor. Onları ezen bir rejimi Amerika’nın desteklemeye devam etmesi büyük bir öfkeye yol açıyor.
Zeynep el-Havace, Bahreynli bir aktivist. Bu ay başında Bahreyn hükümetine karşı nefret suçu işlediği iddiasıyla tutuklandı ve hapsedildi.
The New York Times’da yayınlanan bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.