Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

ODTÜ'de bir zamanlar böyle de olmuştu

ODTÜ'de 43 yıl önce daha kötüsü yaşanmış.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-12-26 08:12:03

ODTÜ'de bir zamanlar böyle de olmuştu
TIMETURK / Haber Merkezi

Göktürk-2 uydusu için düzenlenen tören sırasında ODTÜ'de yaşanan olaylar günlerdir gündemden düşmüyor. Bir çok üniversite yayınladıkları bildiride öğrencilerin ODTÜ yerleşkesini 'savaş alanı'na çevirmesini kınadı.

Öte yandan YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'nın, ODTÜ kampüsü'nde geçen hafta Göktürk-2 uydusunun fırlatılması nedeniyle düzenlenen törene katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı protesto eden grupların çıkardığı olayların incelenmesi için 21 Aralık'ta YÖK Denetleme Kurulu'nu görevlendirdiği bildirildi. Eski Anadolu Ajansı İstanbul Bölge Müdürü Prof. Dr. Atilla Girgin "Gazeteci Olmak Önce Adam Olmak Demektir" adlı kitabında ODTÜ öğrencilerinin eski bir eylemine de yer veriyor. Girgin'in ODTÜ'deki anısını siz TIMETURK okuyucuları ile paylaşıyoruz.

HADİSELERİN MÜSEBBiBİ: KURDAŞ...

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Robert W. Komer’in makam otomobili, 6 Ocak 1969 günü, Orta-Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Kampusu’nda, bir grup öğrenci tarafından yakıldı.

Düşünebiliyor musunuz? Büyükelçi Komer, Rektör Kemal Kurdaş’ın daveti üzerine, düzenlenen öğle yemeğinde öğretim üyeleriyle tanışmak için ODTÜ’ye gidiyor; ziyaret sırasında, şoför tehdit edilerek uzaklaştırıldıktan sonra, 06 CD 001 plakalı Cadillac marka makam otomobili, bir grup öğrenci tarafından önce ters çevriliyor, sonra benzin deposu açılarak ateşe veriliyor...
Çağrılan itfaiye ekiplerinin otomobilin yanına yaklaşmaları, aynı öğrenci grubu tarafından engelleniyor; üstelik, itfaiyecilerin hortumları da kesiliyor. Büyükelçi Komer, bir süre olayların yatışmasını bekledikten sonra, üniversite kampusundan, Rektör Kurdaş’ın makam aracıyla ayrılabiliyor...

Diplomatik, siyasal, ulusal daha doğrusu uluslararası skandal...

Haber Anadolu Ajansı’na ulaşınca hemen önlemler alındı, bir grup arkadaşımız (ağabeyler) ODTÜ’ye doğru yola çıktı. Bir bölümü de yetkili, etkili ve ilgili kişilerden açıklama ve görüşler aldılar.

Ama bir eksik vardı, hem de en büyük eksik: asıl konuşması gereken İçişleri Bakanı Faruk Sükan’a ulaşılmamıştı. Daha doğrusu, kimse ürküntüsünden, korkusundan ulaşmak, yani Sayın Bakan’ın görüşlerini almak için bir telefon etme cesaretini gösteremiyordu. Rahmetli Sükan’ın, o dönemlerdeki imajına bakın...

Ne mi oldu sonra? Gazeteci ağabeylerim ihaleyi bana yıktılar. 23 yaşında, Anadolu Ajansı’nda kadrolu bile olmayan, “staj yapıyor” görüntüsü altında, kaşe ücretiyle çalışan, deneyimsiz genç muhabire.

O zamanlar ya gençlikten başımda bahar yelleri esiyordu, ya da olup bitenlerin farkına varacak bilince hala ulaşamamıştım. Belki de, yaşama ilişkin iyi niyetim sürüyordu...

Bana “Sayın İçişleri Bakanımızı da sen ara, Atilla.” talimatı verilince, doğrusunu söylemek gerekirse, biraz da sevindim. Daha ciddi işlere yöneltiyorlardı, artık beni. Değerimi anlamışlardı! Demek ki, açılışına bile çok kimsenin gitmediği sergileri, 50 kişiden fazla üyesi bulunmayan derneklerin genel kurullarını, hatta lise münazaralarını izlemekten kurtulacaktım, yavaş yavaş...
İçişleri Bakanı Sükan’ın özel kaleminin telefonunu verdiler... Ve herkes beklemeye başladı. Ben istihbarat salonunun, sakin bir köşesine gittim. Masadaki telefondan numarayı çevirdim. Özel kalem müdürü çıktı. Kendimi tanıttım, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ndeki olayla ilgili olarak Sayın Bakan’ın görüşlerini almak istediğimi söyledim.

Adını hatırlayamadığım, dönemin özel kalem müdürü biraz şaşırdı; sesimi ve adımı ilk kez duyuyordu. Çünkü o güne kadar, adlarını bildiği ve seslerini tanıdığı birkaç ağabeyime muhatap oluyordu. Yine de “Sen git; ya da çekil aradan, onlar gelsin.” demedi.

Biraz sonra Bakan Sükan telefondaydı, sert bir sesle “Efendim.” dedi. “Ben kendimi tanıttıktan sonra kendisinden, söz konusu olayla ilgili görüşlerini almak istediğimi belirttim. Herhalde sesimden genç olduğumu anlamıştı. “Pekala yaz bakalım, oğlum.” diye söylendi ve “Olayı kınadığına, üzüntülü olduğuna, gerekli önlemlerin alındığına ve sanıkların en kısa sürede yakalanarak adalet önüne çıkarılacağına” ilişkin klasik demeçlerden birini verdi; vermesine de, sözlerini “Hadiselerin müsebbibi Rektör Kemal Kurdaş’tır.” cümlesiyle bitirdi. “Tamam mı?” dedi. Teşekkürümü bildirmeme, saygı sunmama fırsat vermeden telefonu kapattı.

Herkes merakla bekliyordu, Ajans’ta; Faruk Sükan neler demişti? Bir sevinç narası attım. Bomba patlatıyordum. İçişleri Bakanı, olayda ODTÜ Rektörü’nü suçluyordu. İkinci bir skandal, bomba gibi bir haber... Arkadaşlarımı! kısaca aydınlattıktan sonra daktilo başına geçtim ve haberin flaşına:

“İçişleri Bakanı Sükan, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Comer’in otomobilinin yakılması olayıyla ilgili olarak, ODTÜ Rektörü Kemel Kurdaş’ı suçladı. Sükan, ‘Hadiselerin müsebbibi Rektör Kemal Kurdaş’tır.’ dedi.” cümlelerini döşedim.

Bakan’ın öteki sözleri ikinci planda kalmıştı... Neredeyse haberi bitiriyordum ki, telefondan arandığımı söylediler. Arayan, İçişleri Bakanlığı Özel Kalem Müdürüydü; Sayın Bakan, benimle görüşmek istiyordu. Reddedecek halim yoktu ya, “Tabii!” dedim.
İçişleri Bakanı rahmetli Faruk Sükan, bu kez biraz yumuşak bir sesle, “Oğlum Atilla, deminki görüşmemizin sonunda, ‘Hadiselerin müsebbibi Rektör Kemal Kurdaş’tır.” cümlesini, senin bilgilenmen için söyledim; anladın değil mi?” diye sordu. Hemen uyandım. “Tabii Sayın Bakanım, haberimde o cümle yok zaten.” Sükan, teşekkür etti, gözlerimden öptü.

Sayın Bakan, “maksadını aşan sözlerinin nelere yol açacağını” sonradan fark etmiş, bana düzeltme veriyordu. Tabii ki haber, o “bomba cümlesiz” yayımlandı. Ama haber ölmüştü...


SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara