TIMETURK / Haber Merkezi
Suriye’deki tarafların arasındaki “diyalog” eksikliğine hayıflandığı makalesinde Seumus Milne, Esed rejiminin Rus ve İranlı arkacılarıyla birlikte ta en başından beri görüşmeler yoluyla anlaşmayı savunduğu masalını idame ettiriyor. Hakikat, gerçekten ancak bu kadar uzak olabilirdi ve Suriye devriminin eğilip-bükülerek anti-emperyalist bir yazarın tanımladığı gibi “Arapçılığın son kalesini” yok etmeye yönelik menfur bir Batılı oyuna dönüştürüldüğü hikayesinde ziyadesiyle büyük tehlike bulunmaktadır.
Bazı hareketler ve ülkelerin başlangıçtan itibaren Esed rejiminin vahşetini açık ve sürekli kınamayı beceremediği için, Suriye halkı, haklı şekilde, nereden bulabilirlerse oradan yardım aradılar. Milne gibi insanların “Beyaz Şeytan’ı” dahil etmeden yerel bir çözüme ulaşmak için binler gibi aileleriyle beraber ölmeleri gerektiği konusunda ders vermesine Suriyelilerin ihtiyaçları yok. Hatta Milne gibiler, Suriyelilere Batılı anti-emperyalist öncülerin entelektüel kibri için ölmelerini ve ölerek bunu tatmin etmelerini söylüyorlardı.
Milne haklı olarak Ortadoğu’daki Batılı askeri maceralara dikkat çekiyor ancak Suriye’nin sırada olduğunu iddia ediyor. Bahsetmediği şey ise Batı’nın 20 ay boyunca Suriye’ye müdahale etmemek için her türlü bahaneyi aradığıdır. Olayları NATO komplosu olarak betimlemeye o kadar meraklı ki NATO Genel Sekreteri General Rasmussen’in, NATO’nun Suriye’ye müdahale etmeyeceğine dair sürekli açıklamalarıyla, bir Suriye şakası haline geldiği gerçeğini atlıyor. Bu nedenle Suriye’nin 2003’te Irak’ta gördüğümüz türden büyük bir işgalin hedefi olacağı fikri, tamamen farklı bir çerçeveyi ve bugün var olan kısıtlamaları maskelemektedir. Evet, Batı ve Körfez ülkeleri muhaliflere yardım etmektedir fakat bu muhaliflerin çoğu kendi seçimleri olmayan bir savaşta hızla savaşçılara dönüşmüş Suriyelilerdir. Onları silah arayıp taşımaya ve nereden alabilirlerse yardım istemeye zorlayan Esed’in aralıksız katleden silah makinesidir.
Devrim, gerçek kurşunlarla barbarca dağıtılan Humus Saat Meydanı’nda geceleme gibi protesto hareketi şeklindeyken Milne gibiler neredeydi diye sormak gerek. Acaba Milne, Esed’in keskin nişancılarla parçalanan sayısız silahsız protestocuların yüzlerini görmüş müydü? Ya da cep telefonuyla çekilen kumlu görüntülerin dikkate değersiz addedip alaya alırken çok mu meşguldü?
Sonra Suriye’deki İslam, yani Sünni İslam sorusu var. Batı dış politikasına ya da Kur’an yakma sahnelerine karşı “Müslüman öfkeyi” meşru kılan bir çok yazı yazdıktan sonra, bazı Müslümanların Esed güçlerinin barbarlığı, camilere tecavüzü ve duvarlarına yazdığı dini hakaretler karşısında eşit derecede ve hatta daha fazla öfkelenmesini şaşırtıcı buluyor görünüyor.
Sanki Beşar’ın kaybetmesinin değil de muhaliflerin kazanmasının bir sonucu olacakmış gibi mezhep sopasını kaldırıyor. Bir kez daha soruyoruz çalıştığı gazete Suriye rejiminin aşırı Müslüman köktencileri Irak’a geçip kargaşa çıkartmak için teşvik ettiğini yazarken ve o kargaşa için o zamanlar anti-emperyalistler Birleşik Devletler’i suçlarken neredeydi? Yoksa Milne ve onun bakışını paylaşanlar bunları düşünmeyi bıraktı mı?
Suriyeliler haklı şekilde muhalifler saflarındaki aşırı unsurlardan endişe etmeliler ancak Milne’nin bunu onlara söylemesine ve geçen Mart’tan beri on binlerce Suriyeliyi katleden rejimi ortadan kaldırmanın en iyi yoluna dair talimatlarına kesinlikle ihtiyaçları yok. Aynı zamanda hukuksuzluk ve mezhepçilik konusunda da endişelenmeliler ancak Milne’den farklı olarak onlar, kitlesel cinayet ve terör için halkının üzerine kaynaklarını gönderen bir devletin aşırı unsurların suçlarından çok daha ciddi ve rahatsız edici olduğunu farkındalar. Bu nedenle Milne’nin “her iki taraf” arasında ahlaki eşitlik iddia etmeye hakkı yok. Her renk ve şekildeki Esed’in tüm muhaliflerini aynı El-Kaide fırçasıyla boyama hakkına ise kesinlikle sahip değil. Irak ve Afganistan için her zaman zalimin böl ve parçala taktiklerini fark etmede ya da aşırılık, katliamlar ve istikrarsızlıkla sonuçlandığında kimin suçlanması gerektiğinde fazlasıyla dikkatliydi. Fakat bu türden kritik düşünce Suriye’ye uygulanmıyor. Öyle görünüyor ki Milne ya da diğer Batılı anti-emperyalist yazarlar, Esed’in bir zalim olarak karşı çıktıklarını iddia ettikleri emperyalizmle aynı gemide olduğunu bir türlü ayamıyorlar.
Maysaloon.org’daki bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.