Seyhan Ürek: Bu acıyı görmezden gelmesinler
Roboskî Katliamı'nın üzerinden geçen bir yılı anlatan Salih Ürek'in ablası Seyhan Ürek, 'Bu bir yıl geçmedi' dedi, artık devlete güvenlerinin kalmadığını söyledi. 28 Aralık'ta Roboskî'de olacaklarını belirten Ürek, 'Orada büyük bir kitle oluşmalı, o zaman göreceklerdir ki yalnız değiliz ve hiçbir şekilde unutturamayacaklar. Biz çocuklarımızın yanmış bedenlerini çuvallara doldurmak zorunda kaldık. Bu acıyı görmezden gelmesinler' dedi.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-12-23 17:40:50
16 yaşındaki Salih Ürek, 28 Aralık 2011'de TSK’ya ait savaş uçakları tarafından bombalandığı sırada, korucu babası askerlerle birlikte operasyondaydı. Onunla birlikte 34 kişinin ölümünün üzerinden bir yıl geçti, hala sorumlular cezalandırılmadı.
Roboskî Katliamı'nın üzerinden geçen bir yılı ETHA'ya anlatan Salih Ürek'in ablası Seyhan Ürek, "Bu bir yıl geçmedi. 28 Aralık 2011'de hayat bizim için durdu. Hayata dair artık hiçbir beklentimiz yok. Devlet bizi o kadar sahipsiz, yersiz yurtsuz bıraktı ki yaşama umudu bir yana artık bu devlete güvenimiz kalmadı" dedi.
PARASINI KABUL ETMİYORUZ
Seyhan Ürek, adalete güvenlerinin kalmadığını belirtti. Katillerin belli olduğunu söyleyen Ürek, "Vur" emrini verenlerin cezalandırılmasını istedi. Devletin verdiği tazminatı kabul etmediklerini de hatırlatan Ürek, şöyle devam etti: "Bizim oralarda kan parası aralarında düşmanlık olan ailelerden herhangi biri öldürüldüğü zaman verilir. Biz düşmanlık beslemiyorduk ki kan parasını alalım. Bu paraya hiçbir şekilde dokunmayı düşünmüyoruz."
Katliam gününü de anlatan Ürek, şunları söyledi: "Kardeşimin 2011 yılı içerisinde 4. gidişiydi (Sınır ticareti için). 2010 yılında çok daha rahat gidip gelebiliyordu. Bir keresinde eve erzak almışlardı. İki kere gittiğinde onun büyüğü olan kardeşim üniversitede okuyor, ona harçlık göndermişti. Annem babam gitmesini istemiyordu çünkü kar kış, hava çok soğuk, gece 21.00'de eve varabiliyorlardı. 'Anne. Bu sefer gideceğim, kendime, sana kontör alacağım, bir daha gitmeyeceğim. Perşembe günü sınavım var bugün gidersem perşembe gitmek zorunda kalmayacağım sınavıma çalışacağım' dedi. Onun gidişinden sonra annem hep kapıda beklerdi. Bize sofra kuruyordu ama kendisi kardeşim dönmeden yemek yemiyordu. Kardeşim tek başına yemek yiyemiyordu çünkü. O gece de annem gitmesini hiç istemiyordu. O kadar yalvarmışlar ki 'Salih bak kimse gitmiyor sen de gitme'. 'Ben tek başıma da olsa gideceğim' demiş."
BU UTANÇ ASLA SİLİNMEZ
Katliamdan sonra "operasyon hatası ya da kaza" şeklinde açıklamalar yapıldığını hatırlatan Ürek, kaza ya da operasyon hatası olmadığını şöyle açıkladı: "Birincisi gidiş yollarını kapatmadılar. Çocuklarımız askerlerin gözetimi altında gittiler. İkincisi; diyelim ki operasyon kazasıydı. Bombardıman akşam 21.45'de yapıldı. Ertesi gün saat 08.00'e kadar çocuklarımızın cansız bedenleri soğuk karlar üstündeydi. Yaklaşık 10 saat içerisinde Türkiye Cumhuriyeti devleti onların köylü olduğunu öğrenemedi mi? Hadi 3'e kadar öğrenmediniz, 4'e kadar öğrenmediniz, 5'e kadar gene öğrenmediniz. Saat 8'e kadar hiçbir Allah'ın kulu size demedi mi bunlar köylü. Bombardımandan önce askeriyeye telefon açılıyor, 'Onlar bizim çocuklarımız.' Aldıkları cevap; 'Korkmayın bir şey olmaz.' Biz onları katır sırtında indirmek zorundayız. Bu 2011 yılında yaşanıyor, yani teknoloji çağında. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin ne tazminatla, ne tehditle, ne gizleyerek asla silemeyeceği utancıdır. Bize helikopter göndermemeleri bunun kasıtlı olduğunu gösteriyor. Üçüncüsü de aydınlatma fişeklerinin kullanılması. PKK'ya karşı kullanılmayan aydınlatma fişeği bizim çocuklarımıza niye kullanıldı? Bizim çocuklarımız düşmanlık beslemiyorlardı, silah taşımıyorlardı, oraya asker öldürmeye, mayın döşemeye gitmemişlerdi. Sadece geçimlerini sağlamaya gidiyorlardı. Sonra Türkiye Başbakanı'nın tavrı... Zaten Türkiye Cumhuriyeti 86 yıldır Roboskî'de işgalci devlet pozisyonunda. 'Biz onları ne kadar öldürsek o kadar kardır', bizim anladığımız bize karşı tutumları bu. Bir de Hava Kuvvetleri Komutanı'na madalya takıldı. Madalya başarıdan sonra takılır. Bizim çocuklarımızın katliamı bir başarı değil, bir utançtı. Ama kalktılar Hava Kuvvetleri Komutanı'na madalya taktılar. Çocuklarımız paramparça edildiler. Bu devlet 12-13 yaşındaki çocukları katletti, üstüne kalkıp askere teşekkür edildi."
ROBOSKÎ İÇİN DEĞİL DİZİ İÇİN TALİMAT VERİYOR
Başbakan Erdoğan'ın Roboskî soruşturması konusundaki eleştirilere, "Eğer ben savcılara süreci biraz daha hızlandırın dersem, yargıya müdahale etmiş olurum. Bu da benim yetki alanımın dışında" diye yanıt verdiğini hatırlatan Seyhan Ürek, "Ama bugün çıkıp bir dizi için savcıları göreve çağırabiliyor. O zaman yargıya müdahale etmiş olmuyor mu? Yoksa sadece adalet kendisinin adaleti mi?" diye sordu. Meclis Uludere Alt Komisyonu'nun da hiçbir şey yapmadığını kaydeden Seyhan Ürek, katliam aydınlatılmadığı gibi Roboskililerin sürekli tehdit edildiğini söyledi. Ürek, Fikret Encü'nün hala tutuklu olduğunu hatırlattı.
GÖREVİNİ YAPTIKLARI DEVLET ONLARIN ÇOCUKLARINI KATLETTİ
Toplumdan gördükleri desteğin yanı sıra kötü şeylerle de karşılaştıklarını söyleyen Seyhan Ürek, şöyle konuştu: "Roboskî konusu açıldığı zaman, konu şehitlere getirildi. Dediler ki, o zaman askerlerimizi konuşalım. O kadar çirkin bir kıyas ki, o kadar çirkin bir tutum ki... Oradaki 34 insan asker düşmanı değildi, bu devlete düşman değildi. Sadece ekmek davasında olan çocuklardı. Başbakan bugün yeni nesle dikkat çekiyor. Başbakan bizim yeni neslimizi tüketti. 34 insan bir köydür, bir mahalledir, bir şehirdir. Hayat bizim için gerçekten Roboskî'de katlanılmaz derecede zor. Dört dağ arasına sıkıştırılmışız, asker baskısı var, özgürlük yok, iş imkanı yok. Bir de dayattılar 90'lı yıllarda bir koruculuk sistemi. Bizim Gülyazı Köyü'nde koruculuk yapan insanlar var. Bunlar askerle birlikte omuz omuza operasyonlara giden, görev yapan insanlardı. Hatta katliamın olduğu gece ne kadar acıdır ki, benim babamla Yüksel Ürek'in babası Abdurrahman Ürek o gece görevdeydiler. Görevini yaptıkları devlet, onların çocuklarını katletti. Bu çok büyük bir zulüm."
Bu bir yılda acılarının hiç azalmadığını, zamanın da ilaç olmadığını ifade eden Ürek, "İnanır mısınız anneler bir yıldır gece gündüz sürekli gözü yaşlı. İki dakika hani gayrı ihtiyari gülümseyecek olsalar, kendilerine lanet ediyorlar" dedi.
ARTIK ÖZRÜN DE BİR ANLAMI YOK
Seyhan Ürek, devletten özür beklentileri hatırlatıldığında ise şunları söyledi:"Devlet bu saatten sonra neyin özrünü dileyecek, hangi tutumunun, hangi zulmünün özrünü dileyecek? Biz devletten hesap soracağız. Bu büyük bir utançtır, büyük bir ayıptır, büyük bir zulümdür. Ve devlet bu zulmün, bu utancın, bu ayıbın hesabını vermek zorunda."
BİZİ YALNIZ BIRAKMASINLAR
Ürek, 28 Aralık'ta Roboskî'de olacaklarını hatırlattı, herkesi Roboskî'ye davet etti. Ürek, Türk halkına da çağrı yaptı: "86 yıldır iyi kötü aynı topraklar üzerinde yaşıyoruz. Roboskî Katliamı insanlığa saldırıdır. Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi hiç önemli değil, Roboskî Katliamı'na sahip çıkan insan insanlığına sahip çıkmıştır. Orada büyük bir kitle oluşmalı, o zaman göreceklerdir ki yalnız değiliz ve hiçbir şekilde unutturamayacaklar. Biz çocuklarımızın yanmış bedenlerini çuvallara doldurmak zorunda kaldık. Bu acıyı görmezden gelmesinler. Hiçbir şey yapamıyorlarsa 28 Aralık'ta en azından bir meydanda toplansınlar, bir ses çıkarsınlar. Biz gerçekten destek bekliyoruz. Yalnız bırakmasınlar bizi. Anneler mezarlıkta konuşuyordu, ortak duaları; 'Bizim çocuklarımızın kanı bu topraklara barış vesilesi olsun.' Türk annelerine sesleniyorum; barış vesilesi olabilmesi için sizin de çaba göstermeniz lazım, sizin de sahip çıkmanız lazım. O zaman gerçekten çocuklarımızın kanı barışa vesile olacaktır, bizi bütünleştirecektir."
ADALET EŞİT DAĞITILMIYOR
Amcasının oğlu Nadir Alma ile pek çok akrabasını katliamda yitiren Azat Alma ise adaletin herkes için eşit olmadığını belirtti. "Gerçek bir adalet arayışı olsaydı, gerçekten faillerini ortaya çıkarma niyeti olsaydı bunun bu kadar uzun sürmesine gerek yok" diyen Alma, bombardıman yapan 4 uçağın pilotunun oraya kendi inisiyatifi ile gitmediğini, emir üzerine gittiğini ve bütün bunların kayıtlarının olduğunu anlattı.
Alma, "Vur emri veren Hava Kuvvetleri Komutanı'dır. Türkiye'yi yöneten başka bir ülkenin hava kuvvetleri komutanı varsa biz de görelim. Onun da yetki aldığı Genelkurmay Başkanı'dır. Sormak lazım bu bombardıman yetkiniz dışında mı oldu? Başka ülkelerde hata yaptığı zaman başbakanlar, genelkurmay başkanları, bakanlar yargılanıyor. Türkiye'de neden olmuyor? Bunlar hükümet partisine yakın oldukları için mi yargılanmıyorlar? Bence öyle. Şimdi herkes Başbakan'ın ağzından çıkan iki kelimeye bakıyor. Vur emri veren bence Başbakan’ın kendisidir. Türkiye'de adalet eşittir lafını edenler bir kere daha düşünsünler. Adalet eşit değil. Adalet şu anda cemaate, AKP’ye yakın olanlar için adalettir. Öbür halklar için adalet diye bir şey yoktur."
Azat Alma, kardeşi Ferdi Alma'nın Kaymakam'a saldırdığı iddiasıyla 9 ay tutuklu kaldığını da hatırlattı.
"Vicdan sahibi insanlara sesleniyorum" diyen Alma, ekledi:"Bizim arkamızda dursunlar çünkü bugün biz, yarın onlar olabilirler. Bu mücadeleyi sonuna kadar devam ettireceğiz. Bizi pes ettiremezler." (Etha)
SON VİDEO HABER
Haber Ara