TİMETÜRK / Remzi Baroud
Fransa, Mali’ye “hızlı” bir askeri müdahalede ısrar ediyor. Avrupa ülkesinin insansız hava araçlarının sıkıntılı Batı Afrika devletinin çöllerinde dolaştığı gelen haberler arasında. Gerçi İHA’ların El-Kaide tarafından esir edildiği düşünülen 6 Fransız esiri aradığı söyleniyor.
Özellikle ülkenin nüfuzlu ismi ve darbe lideri Yüzbaşı Amadou Haya Sanogo’nun düzenlediği yakınlardaki siyasi fiyaskonun ardından Fransızlar istediklerini alacak gibi görünüyor. Birleşik Devletler de müdahaleyi arzuluyor ancak sadece Sahel bölgesinde (ÇN: kuzeyde Sahra ve güneyde Sudan arasında kalan bölge) kendi artan çıkarlarına hizmet edecek olanı istiyor.
Afrika ülkeleri mesele hakkında bölünmüş durumda ve Mali’nin bölgesel bütünlüğünü ve eşit derecede önemli –kuzeyde Tuareg ayrılıkçıları ve İslami milisler ile güneyde hizipleşmiş ordu arasında parçalanmış– siyasi bağımsızlığını nasıl korunacağına dair net bir alternatife sahip değiller.
Mali’deki mevcut kriz, korkunç acıların ve sürekli mücadelelerin yineleyen perdesinin son dışavurumudur. Özellikle Fransız yetkililerin hatırlamak istemeyecekleri kadar eskilere gider. Doğrudur, şu an kontrol için çarpışan farklı güçler arasında çok fazla husumet vardır ancak Mali ile Fransa arasında daha keskin bir acılık mevcuttur. Fransa, (o zamanlar Fransız Sudan’ı) Mali’yi 1998’de fethetmişti.
Onlarca yıllık acı mücadeleden sonra Mali, başkan Modiba Keita’nın liderliğindeki sosyalist hükümetin himayesinde 1960’da bağımsızlığını elde etti. Keita’nın ilk ticari emirlerinden biri Fransız etkisinden ve frank bölgesinden ayrılmak yönündeydi.
Eski sömürgeci güçler, eski kolonileri güç-bela özgürlük elde etseler dahi ihtiraslarından nadiren vazgeçerler. Eski sömürgeleri istikrarsızlaştıracak çeşitli yollarla müdahale ederek derinlemesine mevzilenirler. Sonra tam elverişli bir zamanda, mevcut durumu savunmak için askeri olarak müdahale ederler. 1968’de Keita iktidardan uzaklaştırıldı ve birkaç yıl sonra 1977’de bir hücrede tek başına öldü. Ölümü kitlesel gösteriler ile yeni anayasa ve gönülsüz demokrasi için kozmetik birkaç mecburi jeste neden oldu.
O zamandan beri, hatta 1992’de ülke siyasi istikrar seviyesi ulaştıktan sonra dahi yıllardır kargaşa Mali’nin tanımlayıcısı olmuştur. O zamanlar Mali’nin, en azından Batı-Afrika bölgesi için, demokrasi için hızla bir model haline geldiğine inanılırdı. Birkaç yıl sonra sürekli-ihmal edilen ve yetersiz-temsil edilen binlerce Tuareg mültecisi, kuzey Mali’deki engin çöl bölgesindeki kasabaları ve köylerine geri dönmeye başladı.
Bu dönüş, Tuareg’ler ve merkezi hükümet arasındaki barış anlaşmasıyla başladı. Aslında çok az şey değişmişti. Bazıları yerli diğerleri başta Cezayir olmak üzere komşu ülkelerdeki çatışmalardan kaçmış çeşitli İslami gruplar, Mali’nin kuzey ve batısında bir sığınak buldu. Bazen aralarında savaştılar bazen de dış mihrakların belirsiz amaçlarına hizmet ettiler. Kimi zaman da aralarında geçici ittifaklar kurdular.
Fransa, Mali’yi nüfuz alanında tutmaya teşebbüs edince –ki 2002’deki kararı Mali’nin borcunun 3’te 1’ini affetmekti– Birleşik Devletler de Sahel bölgelerindeki Mali’nin hayati konumuyla ve kuzey bölgelerinin yönetilemez-oluşuyla yaratılan beklentilerle ilgilenmeye başladı.
Elbette El-Kaide’nin her şey dahil tanımı, Amerikan dahlini meşru kılacak her dair elverişli katakulliye hizmet etti. İslam Mağribi’ndeki El-Kaide (AQIM), ABD Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) tesisini rasyonelleştirmek için kullanıldı. Mısır hariç tüm kıtada ABD ordu çıkarlarını yönetmek için 2008’de kuruldu. ABD Dışişleri Bakanlığı, AFRICOM’un “Afrikalılar demokratik kurumlar inşa ederken ve kıta boyunca yönetimi tesis ederken destekleyici rol oynayacağını” iddia ediyordu.
ABD’nin Sahel’deki rolü için El-Kaide anlatımının önemi, son başkanlık seçiminde Başkan Barack Obama ve Cumhuriyetçi rakibi Mitt Romney’in tartışmasında vurgulandı. Belki de siyasi nüfuz göstermek için Romney, Mali’yi yeni bir Afganistan’a dönüştürecek “El-Kaide türü kişiler” uyarısını yaptı.
Sahel anlaşmazlığıyla ilgili bazı Batılı uzmanlar, bu benzerliği reddederek Mali’nin Sudan-benzeri bir modele dönüştüğünü iddia ediyor. Her şekilde Mali halkı, yabancı gündemlerin, aşırıcı ideolojilerin ve kuzey ile batıdaki Mali kabilelerin gerçek sorunlarının sarmal karışımın yansıtan büyüyen çatışmanın neticelerinden acı çekiyor.
Ülkenin güneyi hiç de bir istikrar vahası değil. Süregelen bölgesel mücadele ve siyasi değişkenlik, acımasız savaş lortları ve korkunç açlıkla mücadele eden tüm ülkeyi tehdit ediyor. Mali ordusundaki en baskın hizip, ABD-eğitimli Amadou Sanago’dur. Sanago, 22 Mart’ta başkan Amadou Toumani Toure’ye karşı darbeye liderlik etti. Sanago’nun gerekçesi Toure’nin kuzeyde artan milis etkisini ezmede başarısızlığıydı. Bu bölünen ülkeyi düzeltecek özgün bir çabadan çok bir bahane gibiydi.
Sanago’nun destekçilerinin kim olduğu belirsizdir. Fransa ve ABD, nispeten siyasi ihlalleri ile şiddet icrasına müsamahalıdır. Sanago’nun darbesi, geçen Nisan’da planlanan seçimlerden kısa süre önce oldu. Afrika Birliği (AU), Mali’nin üyeliğini askıya alarak darbeye iddialı bir tepki verdi. Batılı güçler ise kararsız kaldılar.
Darbe liderlerinin başkan Dioncounda Traore’nin sivil hükümetine gücü gönülsüz devrine rağmen, Sanago kati şekilde iş başındadır. Mayıs’ta cunta tekrar saldırdı ve gücü eline aldı Sanago-yanlısı çeteler, başkanlık sarayında başkan Traoure’yi neredeyse öldüresiye dövdü.
Yönetimine karşı kararsızlıktan güç alan Sanago, o ya da bu siyasi oyunu oynamayı sürdürüyor. Kısa-süreli başbakan Cheick Modiba Diarra’nın “ulusal birlik hükümeti”, Diarra Sanago’nun adamlarınca tutuklandığında devrilmiş oldu. Gücü teslim etmeye ve selefi olarak az-bilinen hükümet yöneticisi atamaya mecbur kaldı.
Afrika Birliği yanında özellikle Batı Afrika bölgesel grubu(ECOWAS), daha acil öncelik olarak algıladıkları meseleye –kuzey ve batıdaki bölgesel bölünmeyi sonlandırmak– odaklandığı sürece Sanogo’nun siyasi şovu devam ediyor.
Kuzey’deki çatışma sürekli bir akış halinde. İttifaklar değişiyor; böylece çatışmanın doğası sürekli bir değişiyor. Geçen sene Kuzey Atlantik Paktı’nın Libya’daki savaşı esnasında verilen konsinye silah yığınları, bölge boyunca farklı isyancı ve milis gruplarının eline geçti. Tuaregler, devrik Libya hükümetinden destek alıyorlardı. Savaş sırasında ve arkasında dağıtıldılar. Birçokları savaş-görmüş ve gelişmiş silahlarla teçhiz edilmiş şekilde Mali’ye geri döndü.
Kuzeydeki savaş aşamalar halinde başladı. En önemlisi 2012 Ocak’ındaydı. Sanago’nun darbesi, Tuareglerin Azavad Ulusal Özgürlük Cephesi’nin (MNLA) 2 hafta sonra kuzeyde bağımsızlık ilanına yol açacak siyasi boşluk yarattı. İlan MNLA ile milis müttefiklerinin Gao ve diğer önemli kasabaların ele geçirilmesini sağlayan hızlı askeri zaferlerinin sonucuydu.
Bu başarılı gelişmeler, İslami ve diğer milis gruplarının, ülke boyunca şehirleri ele geçirmesine ve ideolojileri ile diğer gündemleri için şehirleri esir tutmalarını cesaretlendirdi. Örneğin Ensar El-Din, MNLA ile ortak çalıştı ancak “bağımsızlığa karşı” ve “İslam için” savaş ilan etti. Ardından kısa süre içerisinde Timbuktu’nun kontrolünü ele geçirdi. El-Tevhid El-Cihad, Mağrip El-Kaide’si ile birlikte hamlelerini yaptı. Müttefikler kısa süre içerinde amansız düşmanlara dönüştü.
Geçen Eylül, kuzeyi kontrol eden farklı İslami gruplardan isyancılar, ülkenin merkez ve güneybatısındaki diğer stratejik bölgelere ilerlemeye başladı. Şimdilerde bölgesel ilerlemeler, hükümetin elindeki kasabalar ile Azabvad Tuareg isyancılarının kontrolündeki bölgelere yönelik yapılıyor.
Her ne kadar müdahalenin doğası ve kapsamı ile ilgili inatçı bazı farklılıklar olsa da askeri müdahale ihtiyacı için yarı-fikir birliği mevcuttur. Sanago’nun kendisinin diğer Batı Afrika güçlerinin Bamako’da etki sağlamak için her yolu denediklerini görmede çıkarı yoktur zira bu onun tartışmasız hakimiyetini tehdit edecektir. Dahası askeri gücün ne kadar etkili olacağı da açık değildir zira ülke boyunca bölgesel parçalanmayla, birçok milis grubuyla ve siyasi ihtilaf ile hareket etmek neredeyse imkansızdır.
Söz konusu olan Batı Afrika’nın istikrarıdır. Siyasi çözüm fırsatları tamamen çarçur edilmiştir. Büyüyen kaos, başta Fransa ve ABD olmak üzere müdahaleci devletlerin çıkarınadır. Uzatmalı “terörle savaş” Batı Afrika’daki gelecek müdahaleleri ve ECOWAS ülkelerinin işlerine karışmayı meşru kılacaktır.
Birkaç yıl önce Çin’in kıtada artan etkisi nedeniyle yeni bir “Afrika mücadelesi” başlatıldı. “Arap Baharı”nın neden olduğu Kuzey Afrika karmaşasıyla yükseldi. Şimdilerde fırsatlar, uzun-süredir-sömürülen bölge üzerinde daha fazla hak talep etmeye hazır olanlar için fazlasıyla boldur.
*PalestineChronicle yazarı. “Özgürlük Savaşçısı Babam” adlı son kitabı Pluto Press, Londra’da yayınlandı.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.