Eğitim meselesi Güneydoğu'dan önemli
Yeni YÖK Kanunu Taslağı'nda eğitim-istihdam uyuşmazlığı, hayat boyu eğitim, diplomalı işsizlik gibi reel sorun ve çözümlere odaklanılmadığını belirten Alev Alatlı diplomalı işsizler ordusu tehlikesine dikkat çekiyor. 'Bu durumda 2023 hedeflerini unutmamız gerekecek' diyen Alatlı, eğitim meselesinin Güneydoğu sorunundan daha önemli olduğu görüşünde
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-12-10 08:05:05
Şenay YILDIZ / [email protected]
Alev Alatlı çok tartışılan Yükseköğretim Kanunu Taslağı'nı ve Türkiye'nin eğitime ilgili sorunlarını AKŞAM'a yorumladı:
- Şu anda hazırlığı yapılan Yükseköğretim Kanunu Taslağı'nda sizi rahatsız eden şey nedir? İçinde ne var veya olması gereken ne yok?
Türkiye'nin 2023 hedeflerine göre milli gelirin 2 trilyon dolara yükselmesi, nüfusun 82 milyon civarında olması, ortaöğretim okullaşma oranının da yüzde 100'e çıkarılmış olmasını bekliyoruz. Bu hedefler hükümet ve Başbakan tarafından dile getirilen, hakikaten sevindirici hedefler ve gerçekdışı değil. Fakat genç nüfusun böyle bir büyümeyi kaldıracak donanımda olduğu varsayımı üzerine kurulu bir hedefler bütünü. Peki, genç nüfus 21. yüzyılı göğüslemeye hazır mı? Hayır, değil.
BİRİNCİ LİGDE REKABET
- Neden mevcut genç nüfus 2023 hedeflerine ulaşmada yeterli olmaz diye endişeleniyorsunuz?
Türkiye'de istihdam edilebilir genç nüfusun eğitim kalitesi birinci ligde rekabet edemeyecek kadar düşük. Kalkınma hedeflerini tutturacaksak, örneğin, ihracatın yüzde 30'unun ileri teknoloji ürünü olması lazımken, bizim ihracat kalemlerimizin sadece yüzde 3'ü ileri teknoloji ürünleri. Yüzde 30'ları bulmak için nitelikli işgücüne sahip olmamız lazım. O da bizde yok. Yeni yasanın hazırlandığı bu noktada, eksiklikleri derleyip toplayacak radikal bir düzenlemeye gidilmesi ve sanayi, ticaret ve hizmet sektörünün istihdam edebileceği nitelikte işgücü oluşturacak önlemlerin alınması lazım. Eğer bunu yapamazsak, 2023 hedeflerini unutmamız gerekecek. AB'nin 2000 Lizbon süreci ile başlayan orta ve uzun vadeli planları var: Büyüme için gerekli olan becerileri listeliyor ve bu listeye göre de eğitimler planlanıyorlar. Sürdürülebilir büyüme camcı gerektiriyorsa camcı, elektronik mühendisi gerektiriyorsa elektronik mühendisi yetiştiriyorlar.
- Biz bunları pek yapmıyoruz galiba, değil mi?
Aslında yapmıyor da değiliz. Sorunlar, 2006'da yayınlanan Dokuzuncu Kalkınma Planı'nda var. Ayrıca, 2010'da yürürlüğe giren İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin Güçlendirilmesi Eylem Planı da bu sorunları çözmek için var. Gelin görün ki, Eylem Planı'nın öngördüğü düzenlemeler eğitim sistemimize bir türlü yansıtılmıyor. Yağ var, un var şeker var, nedense bir türlü helva yapamıyoruz. Böyle olunca, diplomalı işsizlik yakamızı bırakmıyor. Ya diplomalı arzı fazla ya da aldığı eğitimin kalitesi yetersiz. Arz ile talebi birleştiremiyoruz, çünkü eğitim-istihdam planlaması yok. Diyoruz ki 'Bizim nüfusumuz genç, avantajımız var.' Peki neye göre avantajımız var? Evet, Avrupa yaşlanıyor. Öyleyse ne lazım? Diyelim ki, akıllı gökdelenin 99'uncu katında feşmekan cins camda çalışacak usta lazım. Peki, yetiştiriyor muyuz o nitelikte camcıyı? Uluslararası rekabette genç nüfusu ön plana çıkartabilmek için beceride avantaj sağlamak lazım, genç olmak yetmiyor. Fakat bırakın sağlamayı, sağlamak için bütünlüklü bir gayret içinde de değiliz.
GENÇ NÜFUS DERT OLABİLİR
- Bu anlattığınızdan anlıyorum ki, gereken rekabetçi altyapıyı sağlamadan insanlara '3 çocuk yapın' demenin çok da bir anlamı yok...
Yok, tabii. Tersine, eğitemezseniz dert olur. Genç nüfustan beklenen çalışıp yaşlıya bakmasıdır. Tersi söz konusu olamaz. Öyleyse, gidenin yerini çok daha donanımlı birilerinin alması lazım. Bizde henüz işgücünün donanımını yükseltecek, rekabet edilebilirliğini artıracak hayat boyu öğrenme mekanizmaları da yok. Mesela Türkiye'de 700 tane meslek yüksekokulu (MYO) var. Fakat bu kapasite kullanılamıyor. Çünkü MYO'ların itibarı yok. 'Yeni üniversite açalım, eğitim seviyesini yükseltelim, işsizlik ortadan kalksın'la da olmuyor, çünkü makro bir plan ve strateji eksik.
Gelecek 30 yılı belirleyecek
- Alev Alatlı için bu mesele neden bu kadar önemli?
Türkiye 21'inci yüzyıldaki konumunu tayin edecek son elini oynadığını, bu yasanın önümüzdeki 30-40 senenin gidişatını belirleyeceğini düşünüyorum. Bu tasarı onarılmadan, meslek yüksek okullarına dair sarih hükümlerle takviye edilmeden, Lizbon, Bologna, AB 2020 Stratejisi'yle uyum sağlamadan yasalaşırsa şayet, sürdürülebilir kalkınmanın temelini oluşturan nitelikli rekabetçi işgücü hedefini bulamayacaktır. Bu durumda 2023 beklentileri hikayeden ibaret kalır. Türkiye son 10-15 yılda büyük bir ivme kazandı ama eğer yükselişin sürmesi isteniyorsa, mutlaka nitelikli rekabetçi işgücü yaratmamız lazım. Türkiye'nin eğitim sorunu Güneydoğu sorunundan da önemli bir sorundur.
- Neden?
Eğer eğitim sorunu çözülemezse, Güneydoğu sorunu çözülse dahi Türkiye hedeflerinin gerisine düşecektir de ondan. Güneydoğu sorununun çözülebilmesi için dahi eğitim sorunun çözülmesi gerekir.
- 12 Eylül ürünü YÖK kalkmalı diye tartışılır hep. Şimdi yeni bir düzenleme yapılıyor ama kalkmasını tartışmıyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz?
Hayır, YÖK korunmak zorunda. Yüksek öğretim koordinasyon, güncelleme, izleme ister ve bütün bunları yapacak bir kurul gerekir ve dünyanın her yerinde YÖK'ün muadilleri vardır. Konuşulacak şey kalkması değil; kompozisyonunun değişmesidir.
KEVGİR GİBİ EĞİTİM
- Yeni yasayla oluşturulacak olan üniversite konseylerine Bakanlar Kurulu'nun 2 üye tayin edecek olması üniversitelerde siyasallaşma tartışmalarını yeniden tetikledi. Siz böyle bir endişe taşıyor musunuz?
Gençlerinizi layıkıyla eğitemedikten, onlara uluslararası arenada rekabet edebilecek donanımı sağlayamadıktan sonra siyasallaşsalar ne olur, siyasallaşmasalar ne olur! Bırakın, Allah aşkınıza, ülkede eğitim sistemi kevgir gibi, her yanında sular akıyor. Kapadokya Meslek Yüksek Okulu'nun Mütevelli Heyet Başkanı'yım, biliyorsunuz. Bize ½ ile ½'yi 2/4 diye toplayan çocuklar geliyor. Ev yanıyor. İtfaiyenin borusu mavi mi mor mu, onu düşünecek zamanda değiliz.
Diplomalı mesleksiz ordu büyük risk
- Yükseköğretim Kanunu Taslağı'na tüm bunları nasıl bağlayacağız? Bu neyin mücadelesi?
Bu Türkiye'de kangren olmuş yükseköğretim sorununun stratejik bir mesele olduğunu anlatmak, kamuoyunda ve ilgililerde farkındalık yaratmak mücadelesidir. Bu haliyle yeni yasa tasarısında Türkiye'deki yükseköğretim sistemi bir bütün olarak ele alınmıyor. Ayrıca tasarıda eğitim-istihdam uyuşmazlığı, hayat boyu eğitim, diplomalı işsizlik gibi reel sorunlara ve çözümlerine odaklanılmıyor. Sadece mevcut sistemin işleyişinde iyileştirme yeterli görülüyor gibi bir durum var. Oysa bu kanun Türkiye'nin önümüzdeki 30 yılını etkileyecek. Dolayısıyla lojistiğinde neredeyse hatasız olması lazım. İkincisi, YÖK kanunu YÖK tarafından hazırlanmamalı.
KOMİSYON HAZIRLAMALI
- Neden? Kim hazırlamalı YÖK kanunu?
İçİnde sanayicilerin ve ekonominin amiral sektörlerinin temsilcilerinin yanı sıra, Milli Eğitim Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, Sanayi-Teknoloji Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı'ndan ekiplerin olduğu bir komisyon, kurul ne derseniz oluşturulmalı ve onlar yapmalı. Hiçbir kurum kendisini düzeltecek yasayı kendisi yapamaz, realite budur. İlişkiler, maddi manevi yatırımlar, çıkarlar, dostluklar iç içe geçmiştir. Olmaz. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya taraflar, paydaşlar arasında mekik dokuyor, olabildiğince ortak bir zeminde buluşmaya çalışıyor ama tek kişinin işi değil. Herkesin bir masa etrafında beraber oturup, işi bitirmesi lazım.
KADÜK ÇIKABİLİR
- YÖK dayatıyor diye bir algı mı var eğitim camiasında?
Henüz değil, çünkü yasa tasarı aşamasında. Ancak, 'Eğer hep birlikte çalışamazsak, başta Milli Eğitim Bakanlığı, diğer icracı bakanlıklar, teknik ve mesleki eğitimleri veren kuruluşlar sürece dahil olmazlarsa, bu yasa kadük çıkacak' algısı var. Bir sanayici mesela neye ihtiyacı olduğunu elbette bilir ama ihtiyacının okul müfredatına nasıl dönüştürüleceğini bilemez. Bu mekanizma mutlaka ama mutlaka kurulmak zorundadır. Aksi takdirde, Türkiye'yi diplomalı mesleksizler ordusu bekliyor.
Üniversiteli tostçu dönemi
- İşsizliği gidermek için bu kadar üniversite yerine meslek yüksekokulları açılsın mı diyorsunuz?
Nitelikli ara eleman yetiştirmemiz şart, bunu da MYO'lar yapar diyorum. Ancak, MYO nedir, üniversite nedir? Bu kurumları doğru tanımlamak ve aralarındaki ilişkiyi doğru kurmak lazım. Bugün Türkiye'de 187 üniversite oldu. Bu okullardan mezun olacak çocukların istihdam edilecekleri alanlar belirlenmiş olmadığı gibi, çağdaş becerilerle donatılmış olduklarını da söyleyemiyoruz. Dolayısıyla bu kadar çok üniversite açmak, eğitim-istihdam birlikteliği getirmiyor. Meseleyi çözmüyor, sadece öteliyor. Örneğin, bir düzineden fazla üniversitede uluslararası ilişkiler bölümü var. İstihdam imkanları fevkalade sınırlı. Ne yapacak bu çocuklar? Bu böyle giderse, tost yapan büfelerde üniversite mezunlarının ekmek kızarttığı günleri göreceğiz! Ekmek kızartmak elbette ayıp değil ama ekmek kızartmak için mesela Divan Edebiyatı bilmeniz gerekmiyor. Psikolojik tahribatı ve sosyal patlamayı tasavvur edebiliyor musunuz? Kaldı ki, birim maliyeti diye de bir şey var. Siz kalkıp, tornavida kullanım becerisinin yeterli olduğu işte mühendis kullanıyorsanız, Türkiye'nin kısıtlı kaynaklarını ziyan ediyorsunuz demektir. Şunu da söyleyeyim: Bu konularda derinden kaygılanan tek ben değilim. Yükseköğretimin yeniden yapılanmasına, anlatageldiğim çarpıklıkların düzeltilmesi çalışmalarına yıllarını vermiş duayenler var. Herkes işin bir ucundan tutmuş, stratejik nitelikli bu yasanın çağdaş ihtiyaçları karşılayacak şekilde yapılandırılmasına çalışıyor
SON VİDEO HABER
Haber Ara