Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'İsrail liderleri kibirli ve kayıtsız'

The New York Times’ın 3 Pulitzer ödüllü köşe yazarı Yahudi asıllı Thomas Friedman “Demir İmparatorluklar, Demir Yumruklar ve Demir Kubbeler” başlıklı yazısında Osmanlı’dan Arap diktatörlerine ve İsrail’in füze-koruma sistemine kadar Orta Doğu’daki olası yönetim şekillerini değerlendirdi.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-12-05 17:06:50

'İsrail liderleri kibirli ve kayıtsız'


TİMETÜRK / Thomas L. Friedman*

Suriye sınırından çok da uzak olmayan Antakya’da Cumartesi günü bir sinagoga gittim. O zamandan beri sürekli aklımda...  

Antakya, küçük Sefarad sinagogunda bayramlarda toplanmayı sürdüren minik bir Yahudi cemaatine ev sahipliği yapıyor. Şehir, camiler ile Ortodoks, Katolik, Ermeni ve Proteston kiliselerin mozaiğiyle ünlü. Asi Nehri’nin karşısında Suriye’de Cuma günü Suriye Alevileri ve Sünnilerin birbirlerini hüviyetlerine göre öldürdüğü, Kürtlerin kendi bölgelerini yarattığı, Hıristiyanların saklandığı ve Yahudilerin çok uzun zaman önce gittiği bir iç savaş içindeki Sünni Özgür Suriye ordusu isyancılarını ziyaret etmişken Cumartesi günü Türkiye’deki bir sinagoga gidebilmem nasıl oldu?

Bu bize ne söylüyor? Bana göre şu soruyu doğuruyor: Orta Doğu’da üç seçenekten –Demir İmparatorluklar, Demir Yumruklar ya da Demir Kubbeler– başka yönetim sistemi yok mu?

Arap dünyası Türk Osmanlıların hakimiyetinde olduğu zaman çoğunluklar ile azınlıkların uyum içerisinde 400 yıl kadar yaşamalarının nedeni, Sünni Osmanlıların, Demir İmparatorlukları ile siyaseti tekelleştirmesiydi. İstisnalar olsa da genellemeyle Şam, Antakya ve Bağdat gibi şehirlerin idaresi Osmanlılar ve onların yerel temsilcilerinin elindeydi. İkinci sınıf vatandaş olsalar da Nusayriler, Şiiler, Hıristiyanlar ve Yahudiler gibi azınlıklar, yönetmeseler dahi zarar görme endişesi taşımıyorlardı. Osmanlılar vatandaşlarına karşı yaşat-ki-yaşayasın düşüncesine sahipti.

İngiltere ve Fransa, Arap Doğu’sunda Osmanlı İmparatorluğu’nu taksim ettiğinde çeşitli Osmanlı eyaletlerini Irak, Ürdün ve Suriye gibi devletlere dönüştürdü. Bunların etnografik harita karşılıkları yoktu. Yani Sünniler, Şiiler, Nusayriler, Hıristiyanlar, Dürzüler, Türkmenler, Kürtler ve Yahudiler kendilerini İngiliz ve Fransız çıkarlarını uygun şekilde çizilmiş ulusal sınırlar içinde hapsedilmiş buldu. Bu sömürgeci güçler herkesi hizada tutuyordu. Ancak çekildiklerinde ve bu ülkeler bağımsızlıklarını kazandığında, güç için savaş başladı ve azınlıklar ortada kaldı. Sonuçta 1960’lar ve 1970’lerin sonlarında, kendi mezhepleri ya da aşiretleri için nihai olarak gücü ele geçirmek için Demir Yumrukları (ve birçok istihbarat kurumunu) mükemmelleştiren Arap diktatörleri ve monarşi sınıfına şahit olduk. Diğer tüm kesimler üzerinde güç ile hakim oldular.

Suriye’de Esed ailesinin demir yumruğu altında Nusayri azınlık Sünni çoğunluğu yönetti. Irak’ta ise Saddam’ın demir yumruğuyla Sünni azınlık Şii çoğunluğu yönetiyordu. Fakat bu ülkeler asla gücü paylaşan ve barışçıl şekilde yer değiştiren gerçek “vatandaşlar” yaratmayı denemedi. Bugün Suriye, Irak, Tunus, Libya, Mısır ve Yemen gibi Arap uyanışının olduğu ülkelerde gördüğünüz şey, Demir İmparatorluk olmadığında insanların demir-yumruklu diktatörlere karşı isyanıdır. Güç için devam eden bir mücadele görüyorsunuz. Bu, kesimlerin gücü nasıl paylaşacağına dair sosyal bir anlaşma yapana kadar sürecek.

İsrailliler, Lübnan ve Gazze’deki füzeli milislerin yükselişi dahil etraflarındaki Arap demir yumrukların çöküşüne üçüncü bir model ile karşılık verdi. Bu İsrail’in Batı Şeria’yı kapatan duvarla birlikte füze-savar Demir Kubbe sistemiydi. Her ikisi de olağanüstü şekilde başarı oldu ancak bir bedeli vardı. Kubbe ile birlikte duvar, İsrailli liderlerin Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Filistinliler ile çoğunluk-azınlık sorunlarının çözümü için yaratıcı düşünme sorumluluğunu bırakmasına neden oldu.

Burada siyaseten gördüğüm şeyden şaşkınım. Sağda, Likud Partisi’ndeki dünyayla bağı olan, İngilizce konuşan ve İsrail’in Anayasa Mahkemesi’ne saygı gösteren eski liderlik son seçimde, Batı Şeria’da yaşayan 350 bin Yahudi’yi kimsenin yerinden edemeyeceğine ve Filistinlilerin artık tehdit olmadığına –duvar ve kubbe sağ olsun– ikna olan aşırı-sağ yerleşimci-eylemcilerin yükselen grubu sayesinde bir kenara atıldı. Bugün İsrail’i yöneten aşırı-sağ grup, ABD endişelerine karşı o kadar kibirli ve kayıtsız ki BM’in Filistinlilere verdiği gözlemci statüsüne misilleme olarak Batı Şeria’nın kalbinde devasa bir yerleşim bloğu inşa etme planlarını açıkladı. Buna rağmen o oylamayı engellemek için ABD mümkün olan her şeyi de yapmıştı zira yerleşimler, bitişik bir Filistin devleti olasılığının yok edecekti.

Bu arada birkaç istisna hariç kubbe ve duvar İsrail solunu ve merkezini İsrail işgalinden o kadar izole etti ki İzak Rabin’in eski İşçi Partisi’ dahil 22 Ocak seçimleri adayları barış fikirleri dahi önermiyor. Bunun yerine sağın bu konudaki hakimiyetine teslim olup ev fiyatları ile sınıf mevcutlarının düşürülmesine odaklanıyorlar. Bir yerleşim lideri bana Batı Şeria’daki bugünkü en büyük sorunun “trafik kilitlenmeleri” olduğunu söyledi.

Demir Kubbe ve duvarın, onlara kötülük yapmaya niyet eden düşmanlardan İsraillilere sığınak sağlamasından memnunum. Ancak korkarım ki duvar ve Demir Kubbe aynı zamanda hala fazlasıyla görmeleri gereken gerçeklere karşı onları kör ediyor.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

 

Haber Ara