Dolar

34,8954

Euro

36,6974

Altın

3.012,39

Bist

10.058,63

Zoraki birliktelikten Berlin-Varşova yakınlaşmasına

Merkel'in Almanya'nın geleceğini tek birliktelikte görmediği çok açık. Bu çerçevede Alman diplomasisi Londra, Moskova, Oslo ve Varşova'yla temaslarını sürdürüyor

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-12-03 12:22:11

Zoraki birliktelikten Berlin-Varşova yakınlaşmasına
Avrupa'da yakınlaşma ve birliktelik denilince akla Fransız-Alman yakınlaşması ve birlikteliği geliyor. Akla gelmesi güçlü kareler ve açılımlarla desteklenmesinden kaynaklanıyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Batı Almanya ile başlayan yakınlaşma zamanla milliyetçi söylemlerin kenara bırakılmasıyla yeni perspektiflere kapı araladı. Öyleki iki dünya savaşında kanlı bıçaklı olan bu iki ülke, Birinci Dünya Savaşı'nın en kanlı cephelerinden biri kabul edilen Fransa'nın Verdun şehrinde 1984'te , Almanya Şansölyesi Kohl ve Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand ele ele yürüreyerek bir sayfayı çevirdiklerini ilan ediyorlardı.

İki Almanya'nın birleşmesi durumu değiştirmedi. Tek para birimi Almanya'nın olası bir hegemonya arayışını engellemek üzere yola koyuldu. Böylece yakınlaşma birlikteliğe dönüştü. Karşılıklı adımlar atıldı. Açılımlar gerçekleşti. Bu birlikteliğin sınanması ancak yaşanacak bir krizle mümkün olabilirdi. Avro krizi bu birlikteliği test etme şansı verdi. İlk yıllarda ciddi bir görüş ayrılığı ortaya çıkmadı. Ancak çember Fransa'nın etrafında daralmaya başlayınca birliktelik zoraki bir birlikteliğe dönüştü. Ortak bakıştan ulusal-merkezi bir bakışa kayıldı. Sarkozy'nin son yılında Merkel'i destekler görünmesi daha çok piyasalara "sorun yok" mesajı göndermek istemesiyle alakalı idi.

Bu durum Hollande için de geçerli. Hollande seçim kampanayasında ek protokolü imzalamıyacağını ve seçilmesi durumunda Berlin'le yeniden müzakere edeceğini söylediyse de seçilmesinden sonra ek protokolü kabul etmek durumunda kaldı. Bu tutumuyla Berlin'e güçlü bir sinyal gönderdi. Karşılığında biraz esneklik bekledi. Ancak olmadı. Almanya kendi ulusal çıkarlarını öncelediğini Fransa'nın aleyhine son altı ayda kabul ettiği çeşitli kararlarla gösterdi. Akil adamlar, Ekim ayının sonunda, Alman hükümetine sundukları raporda , "şuan Avro Bölgesi'nin en önemli sorunu Yunanistan, İspanya veya İtalya değil ama Fransa" olduğunun altını çiziyorlardı. Fransa'nın 2013 bütçesi Almanya'da şaşkınlıkla karşılandı. Kamu harcamalarında ciddi kesintilerin yapılmaması, vergilerin 20 milyara yükseltilmesi, iş sektörünün yapılandırılmaması Alman basınında Fransa'nın Yunanistan'ın izinde gidip gitmediği ve Fransız-Alman birlikteliğinin sonuna gelinip gelinmediği tartışmasını başlattı.

Yaşananlar yalnızca Almanya'nın seçim satına girmesiyle izah edilemez. Merkel'in son üç yılda oluşturduğu "demir lady" imagosunun ötesinde, gerçek o ki, Almanya'nın yeni lider kadrosu eskilerle mukayese edildiğinde "birlikteliğe" aynı anlamı yüklemiyor. Merkel'in son yıllarda yoğunlaştırdığı doğu politikası bunu doğruluyor. Almanya'nın geleceğini tek birliktelikte görmediği çok açık. Bu çerçevede Alman diplomasisi Londra, Moskova, Oslo ve Varşova'yla temaslarını sürdürüyor. Londra'nın Avrupa Birliği'ne yönelik beslediği şüpheci bakış, İngiltere'de son dönemde giderek artan Avrupa karşıtlığı ve Amerika ile olan ilişkilerini herşeyden çok öncelemesi Berlin'i birliktelik düşüncesinden uzaklaştırıyor. Bu durum Almanya'yı farklı denklem arayışlarına zorluyor. Doğu politikası bu noktada büyük önem taşıyor.

Almanya'nın Ost-politik'i 1969'da Federal Almanya'nın Sovyet Rusyası'na bağlı devletlerle diyalog başlatma kararından bu yana ciddiyetle sürdürülen politikaların başında yer alıyor. Willi Brandt'ın , 7 Aralık 1970'de Polonya ziyareti sırasında Varşova getosu anıtı önünde, beklenmedik bir anda, diz çökmesinden bu yana Almanya Polonya'ya yönelik açılımlarını sürdürüyor. Özellikle Demir Perde'nin düşmesinden sonra Almanya Doğu Avrupa'nın Birliğe dahil edilmesi için -Fransa'nın itirazlarına rağmen- yoğun çaba sarfetti. Fransa'nın öncülüğünde oluşturulan Weimar Üçgeni Almanya-Polonya yakınlaşması yönünde atılan diğer önemli adımlardan biri oldu.

Ancak bu yakınlaşmaya Varşova hep şüpheye yaklaştı. Almanya'nın yeni bir dikta kurma çabası içinde olduğu kanısı yaygın idi. Ayrıca, Polonya'da özellikle İkinci Dünya Savaşı'nda yaşananlara ilişkin sık sık tartışmaların yaşanması şüpheleri besledi. Ancak son yıllarda, Fransa-Almanya yakınkaşmasında olduğu gibi, iki ülke arasında giderek artan iktisadi işbirliğinin sis bulutlarını dağıttığı bir gerçek. Yaşanan küresel krize rağmen Polonya ekonomisinin büyümeye devam etmesi (Polonya 67,3 milyarlık yardımla AB kalkınma fonlarından en fazla faydalanan ülkelerin başında yer alıyor) ve bütçe disiplini konusunda gösterdiği ciddiyet Berlin'de ilgiyle izleniyor. Polonyalılar da Almanya'da yaşananları yakından takip ediyorlar. German Marshall Fund'un yaptırdığı son ankete göre Polonyalıların yüzde 57'si Merkel'in kriz yönetimini takdir ediyor.

Ancak ekonomik işbirliğinin dışında dışpolitika ve güvenik konularında aynı çatıda yer almalarına rağmen (NATO ve AB) ciddi bakış farklılıkları mevcut. Rusya ile olan ilişkiler fay hattını oluşturuyor. Hernekadar iki devlette füze kalkanı projesini destekliyor olsa da Almanya Rusya'nın da bir şekilde gözlemci olarak dahil edilmesini istiyor. Polonya açısından bu kabul edilemez. North Stream projesi çerçevesinden Rus gazının Baltık denizi üzerinden Almanya'ya ulaştırılması Polonyalı elitlerde kuşatılmışlık hissi uyandırıyor. Smolensk'te 2010'da gerçekleşen uçak kazası Polonya'da hala tartışılıyor ve siyaseti etkilemeye devam ediyor. Muhalefet olayın ardında Rusya'nın olduğunu iddia ediyor. Amerika ile olan ilişkilerde de farklı tutumlar gözlemleniyor. Almanya güç kullanımı konusunda ileri sürdüğü çekinceleri sebebiyle maceraya kapalı dururken, Polonya gereğini gördüğünde Amerika'ya yardımcı olmaktan çekinmiyor.

Ne var ki, Kasım ayında Berlin-Moskova hattında yaşanan gelişmeler Varşova'da dışpolitika ve güvenlik konularında bir dönüşümün yaşanabileceği umudunu uyandırdı . Polonya Başbakanı Donald Tusk'ün Berlin ziyareti öncesinde (14 Kasım) Alman Parlamentosu'nda (9 Kasım), Andreas Schockenhoff'un (Almanya-Rusya çalışma grubu koordinatörü) altı sayfalık Rusya metni görüşüldü. Hristiyan Demokratlar ve Yeşillerin oylarıyla kabul edilen metin Alman hükümetine Rusya konusunda 17 öneride bulunuyor. Önerilerin her bir maddesi Rusya'ya yönelik eleştiriler içeriyor. Almanya'nın Polonya ekonomisi üzerinde ki etkisi Rusya ile olan ticari ilişkisini aratmıyor. Donald Tusk'ün Berlin ziyaretinden sonra Merkel 16 Kasım'da Moskova'ya uçtu. Rusların iki gün sürmesini istedikleri zirveyi, müsait olmasına rağmen, kısa tuttu. Vladimir Putin'e başta Suriye krizi olmak üzere gündemin sıcak konuları hakkında eleştirilerini ifade ettikten sonra Moskova'dan ayrıldı. Merkel Moskova'da iken, Hollande Varşova'yı ziyaret ediyordu. Fransa uzun yıllar dışladığı ve görmezden geldiği doğu Avrupa'ya açılma kararlılığında. Ancak çok gerilerden gelmesi avantajına değil.

Bir yanda, son yıllarda, Paris-Berlin hattında beliren zoraki birliktelik, diğer yanda Varşova-Berlin hattında giderek artan işbirliği ve Moskova-Berlin hattında ismi konmayan kriz.

Almanya'nın Ost-Politik'inde Polonya merkezi bir konuma sahip. Ancak yakınlaşmanın kısa vadeli çıkar beklentilerini aşamaması startejik ortaklık perspektifini engelliyor. Fransız-Alman birlikteliğini aksine, Almanya'nın Rusya-Batı arabuluculuğundan vaz geçmesi, dışpolitika ve güvenlik konularında yakınlaşmalarını hızlandıracağı gibi diğer konuları da rasyonelleştirecektir. (Dünyabülteni)
SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara