Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Tahmaz:'Cumhurbaşkanın çağrısına kulak verilsin!'

Türkiye Barış Meclisi üyesi Gazeteci-yazar Hakan Tahmaz dokunulmazlık meselesini Timetürk için yazdı

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-12-02 00:52:25

Tahmaz:'Cumhurbaşkanın çağrısına kulak verilsin!'

TİMETÜRK / Hakan Tahmaz 
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den fezlekeler konusunda “kendimizi çıkmaz sokaklara itmeyelim” uyarısı geldi. Açlık grevlerinin 68. gününde ölümler olmadan sonuçlanmasının üzerinden daha iki hafta geçmeden Türkiye’nin yeni bir girdaba sürüklemesinin gerilimini kaldırabilme mecalini tükenmeye başlaması çağrıyı fazlasıyla önemli kılıyor.

Açlık grevleri sürecinde Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in pozitif mesaj ve çabalarını açık biçimde ters köşeye yatıran Başbakanın kin ve nefret söylemli açıklamalarıyla tepeye tırmanan gerilimin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın eliyle düşürülmesi, diyalog ve müzakerelerin başlaması beklentisini yükselti. Bu noktada sivil siyaseti devre dışı bırakma yaklaşımları karşısında Cumhurbaşkanının yakın tarihimizden kötü deneyimleri de hatırlatan uyarısı bir fırsata dönüştürülebilir.

Cumhurbaşkanı 1994 yılında DEP milletvekillerinin Meclis’ten atılmasının sonuçlarına gönderme yapması oldukça isabetlidir. Çünkü sivil siyasetin zayıflatılması noktasında atılan en küçük adımların dahi, şiddeti güçlendirme sonucu doğurduğunu yakın tarihimizin tecrübelerinden biliyoruz.

Bölgedeki gelişmelerin de önemli etkisiyle sürecin Kürt sorununda müzakereleri dayattığı bir aşamada, TBMM iradesinin tartışılmasına yol açacak bir girişim, müzakere arayışlarını Meclis dışına taşırılması çabası veya arayışı olabilir. Bunu kabullenmek mümkün değildir.

İşte Türkiye büyük bir girdaba sürükleyecek yaklaşım burada kendini gösteriyor. Oslo süreci Meclis iradesinin etkisiz kılınmasının tercih edilerek yürütülen müzakerenin doğuracağı sorunları ve tehlikeleri gösterdi.

Bu deneyimden hareket edildiğinde görülecektir ki, Kürt sorununun demokratik, adil çözümünü sağlayacak etkin Meclis iradesinin oluşmasını kolaylaştıracak AKP ve BDP diyalogudur. Bunlardan BDP’yi, Meclis çalışmalarından dışlayacak veya etkisiz kılacak her girişim, her adım kimden gelirse gelsin barışın veya çözümün önünü tıkamaktan başka işlev görmez. Demokratik alanı devre dışı bırakarak yapılan müzakereden demokratik çözüm çıkamaz. Çözüme içeriğini belirleyen, her zaman çözüm süresinde uygulanan yöntem ve kullanılan araçlardır. Demokratik çözüm, demokratik araçlarla inşa edilebilinir, demokratik araçları zayıflatarak değil.

Yalnızca İmralı ile müzakere, demokratik çözüme ulaşılamaz. Böylesi bir yaklaşım İmralı’nın ya da çözümün diğer aktörlerinin rolüyle, BDP’nin sivil siyaset alanındaki rolünü bir birine karıştırmaktır veya anlamamaktır Ayrıca böylesi bir süreçte, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın müzakere masasına oturmasını ve rolünü etkili yerine getirmesini beklemek muhatabını tanımamak ve gerçekleşme ihtimali olmayan bir hayaldir.

Dokunulmazlıklar konusu bu kapsamda farklı ele alınması gereken ve farklı boyutları olan bir konudur. Bizim için barış sürecine ne türden etkileri olacağı esas sorunu teşkil etmelidir. Meclis Başkanlığına iletilmiş olan fezlekelerin 12 Haziran seçimleri sonrası yaşananları, bölgesel gelişmeleri ve tavan yapmış toplumsal gerilim ile kutuplaşmayı da göz önüne aldığımızda nelere yol açacağını kestirmek hiçte zor değildir. Bu nedenle Cumhurbaşkanının uyarısının çok fazla önem arz ettiğini görebiliriz.
1999 yılında DEP milletvekillerinin Meclis’ten yaka paça götürülmelerinde çok daha derin siyasal ve sosyal sorunlara yol açacak bir konuyla karşı karşıyayız. Açlık grevlerinin muhtemel ölümlerle sonuçlanması durumuna benzer derin sorunların belirme olasılığı çok yüksek. Fırat’ın doğusuyla, batısı arasındaki açının genişlemesini hızlandıracak olayların yaşanması ihtimal gösterir birçok veriye sahibiz. Yaygınlaşan linç girişimleri bunun en açık göstergesidir.

Tutuklu milletvekilleri sorununu çözememiş, bir Türkiye’de yeni tutuklamaların sonuçları çok daha farklı olur. Kürt seçmenlerinin büyük bir bölümün iradesi Meclis dışında kalmış olur. Temsilde adalet krizi derinleşir.

Milletvekillerinin tahliyesinin önünü açmak için yapılan yasal düzenlemenin yargı marifetiyle nasıl işlemez kılındığını göz önüne getirdiğimizde, yargının ve güvenlik güçlerinin önünü açılmasının ne türden sorunlar doğuracağını tahayyül etmek kolaylaşır. Bu sorunların sonuçlarının ülkeyi yangın yerine çevirme olasılığı bulunuyor. Bunu küçümseme lüksüne sahip değiliz. Son gelişme bu nedenle de DEP olayından daha derin yaralar açabilecek bir gelişmedir.

Toplumun bir kesimi Başbakanın çok sık dile getirdiği gibi dışlayıcı bir beklenti içersinde ama, çok daha geniş kesimi eski politikalara ısrar etmeye “yeter artık ” diyor. Bunun kar yumağı gibi büyüdüğünü de görmek gerek. Özellikle yeni anayasa beklentisi ve çalışmalarının kritik eşiğinde hepimizin geleceği “yeter artık ” seslerin geldiği yöne bakmaktan geçiyor. Başbakanın kendini dinlemek zorunda hissettiği sesleri, dinleyerek bu ülkeye bu güne kadar çok şey kaybettirdi. En başta da elli bin evladını yitirdi.

Cumhurbaşkanın deyimiyle aynı “çıkmaz sokaklara sürüklenmek” akıl tutulması olur. Türkiye Barış Meclisi’nin Perşembe günü bir grup aydınla yaptığı “vekillere dokunmayın, müzakereyi başlatın” çağırısı Cumhurbaşkanın çağrısıyla buluşuyor. Bu ses çoğaldıkça barışa yaklaşacağız ve geleceğimizi kazanacağız. Bu sesi çoğaltmak için Cumartesi günü 17.00’de Taksim tünelde buluştuk Vicdanımızın sesine kulak verdik seslerimizi ve yüreklerimiz birleştirdik

Haber Ara