TIMETÜRK / Stephen Lendman*
Sütun Bulutu yankıları hala duyuluyor. Dökme Kurşun cinayetleri ise unutulmadı. Gazze ablukası, işgalin acımasızlığı, genişleyen yerleşimler ve günlük korkunç işkenceler de...
Filistin hala tecritte ve hala yalıtılmış bir halde. BM oylaması hiçbir şeyi değiştirmedi. Kısmı ya da tam üyelik koruma sağlamıyor. İsrail hala tamamen avantajlı. Haydut devletler bu şekilde çalışır. Filistin çilesi devam ediyor.
Haaretz İsrail’in aşağılayıcı bir BM yenilgisi aldığını söylüyor. Belki de öyle ancak fark eder mi? Zaman gösterecek.
“İsrailli liderler Perşembe günü Birleşmiş Milletler’deki Filistin hamlesi hakkında en küçümseyici açıklamayı seslendirme konusunda birbiriyle yarışıyordu” diyen Haaretz, “Anlamsız olarak gördükleri bir olay hakkında hiçbir zaman bu kadar çok basın açıklaması olmamıştı” diye devam ediyordu.
Netanyahu, İsrail’in gelmiş geçmiş en kötü hükümetini yönetiyor. Despotik hükümetleri tekrarlıyor. Bu demokrasiden çok riyakarlık. Meşru idareye karşı bir utanç.
Netanyahu, eşlik eden bir makale de alıntılanıyordu. Kendisi daha fazlasını da söyledi. Ağzını ne zaman açsa, iki ayağını ağzının içine sokuyor. Belki bir gün yutar da boğulur.
Perşembe günkü oylamayı “gerçekte hiçbir şeyi değiştirmeyecek bir oylama” olarak nitelendirdi: “İsrail vatandaşlarının güvenliğini sağlayan bir anlaşma olmadan bir Filistin devleti olamayacak”.
Ayrıca Abbas’ın BM konuşmasının “karalayıcı ve zehirli” olduğunu ekledi.
Günler öncesinde Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, “Eğer öneri Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilirse bizi ilgilendiren tek şey bunun kuralların tamamen ihlali ve bizden aşırı bir tepkiye neden olacağıdır” dedi.
Dışişleri Bakanı Yardımcısı Danny Ayalon ise “Bugün Filistinlilerin tarihi bozgun günüdür” diyordu.
Bulut Sütunu terör bombardımanı esnasında katledilen ve yaralanan Filistinlilerin “hak ettiğini” de söylemişti. Diğer İsrailli uzlaşmazları da benzer görüşleri dillendirmişti.
Irkçı polis devletinin acımasızlığını temsil ederler. İsrail üzerinde yaşamaya uygun değildir. Birçok Yahudi ayak diretip ayrılıyor. Haksız değiller.
Eski Kadima lideri Tzipi Livni, şimdilerde yeni bir siyasi parti Hatnua’nın (Hareket) liderliğini yapıyor. Filistin’in BM oylamasının “stratejik terörist saldırı” olduğunu söyledi.
Başbakan Yardımcısı Silvan Shalom, İsrail’in tek uyacağı oylamanın PA ile anlaşmaları olacağını ifade etti.
İsrail’in BM temsilcisi Ron Prossor, Genel Kurul’da konuştu. Kurul’un kararının “İsrail’in hayati güvenlik ve ulusal çıkarlarını yok saydığını” söyledi. Oylamayı “ o kadar tek taraflı ki [barışı] geriye götürdü” diye tanımladı.
Elçi “Tekrar tekrar İsrail Filistinlilerle barış istedi. Birbiri ardınca tekliflerimiz reddedilmesiyle, haklarımız yok sayılmasıyla ve vatandaşlarımızı hedef alan terörle karşılaştıklarını” iddia etti.
Tüm konuşması iki yüzlülük ve arsız yalanlardan oluşuyordu. Görüşleri ne olursa olsun Üye Devlet temsilcilerini aldatamadılar.
Aynı zamanda bir uçurum (üye devletlerin) retorik destekleri ve Perşembe günü verdiklerini İsrail’i onlarca yıllık korkunç cinayetlerinden sorumlu tutmadaki başarısızlıklarından ayırıyordu. Göz göre göre her gün bunu sürdürüyorlar.
Filistinliler çok ağır bir yük taşıyorlar. BM statüsü hiçbir korumaya yetmiyor.
Haaretz Netanyahu ile önde gelen bakanların Perşembe günkü oylama için kendilerini suçlamaları gerektiğini söyledi. Aşırı derecede uzlaşmazdılar. Diplomasi ve barışı tepmişlerdi. Haaretz şöyle diyordu:
“Gözleri olan herkes uzaktan bu diplomatik başarısızlığı görebilir. Son dört yıldır rüzgar devşirenler, Perşembe günü (Netanyahu ve etrafındakiler) bir fırtına hasat ettiler. Üzücüdür ki bir sonraki hükümetin muhtemelen daha da aşırı sağ olacak ve herhangi bir yön değiştirme beklenemez”.
Washington’da da aynı şekilde ya da daha fazla kötüydü. Haydutlar Amerika’yı yönetiyor. Politikaları göz ardı edilemeyecek kadar büyük cinayetleri yansıtıyor. Temel demokratik değerler ve hukukun üstünlüğü prensiplerinin ise şansı yok. İnsanlığa karşı savaş ve polis devletinin acımasızlığı bu ilkelere izin vermiyor.
Perşembe günkü oylamanın öncesinde Kongre, 200 milyon dolarlık Filistin Yönetimi yardımını yaşananlar ve olası Hamas/Fetih uzlaşısı endişeleri nedeniyle askıya aldı.
Çarşamba ve Perşembe günü meclis üyeleri 2012 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’na değişiklikler önerdi. Filistin ve destek veren ülkelere yardımın kesilmesini istediler.
Demokrat ve Cumhuriyetçi senatörler, İsrail’e karşı Filistin değişen statüsünü kullanırsa yardımı durduracaklarını söyledi. AIPAC’den senatör Chuck Schumer, “Demokratlar ve Cumhuriyetçiler olarak, BM Genel Kurulu oylamasının FKÖ’nün statüsünü yükseltecek bir emsal oluşturmamasını temin etmek için elimizdeki her yolu kullanmayı taahhüt ediyoruz” dedi.
Neocon Senatör Lindsey Graham da şunu ekledi:
“Filistinlilerin bu statüyü elde etmeleriyle ilgili en büyük korkum Filistinlilerin Birleşmiş Milletleri İsrail’e karşı bir sopa olarak kullanması için çok zaman geçmeyeceğidir”.
İsrail Lobisi de konuştu. AIPAC, “Filistin’in BM terfisi, Barış Çabaları’nın altını oyuyor” dedi.
Elbette tamamen İsrail sorumludur. Barış, istikrar ve asli Filistin haklarının tanınmasını reddetmektedir.
Anti-Defamation League (ADL) ulusal direktörü Abe Foxman ve ulusal başkan Barry Curtiss-Lusher ortak açıklamasında şunları söyledi:
“Bu kararla Genel Kurul, Filistin liderliğine aslında hezimet olan (Pyrrhic) bir halka ilişkiler zaferi verdi ki bu büyük olasılıkla sürecin ilerleyişini çok daha zor hale getirecek. Oylamanın sonucu sürpriz değildi. Genel Kurul her zaman Filistin bildirimleri ile sahnelemelerine onay vermiştir. Uzun vadede bu kararın gelecek Filistin istekleri için potansiyel felaket sonuçları olacaktır.”
Kongre, Knesset ve İsrail Lobisi’ndeki uzlaşmazlar, insanlığa karşı savaşa, vahşi çatışmalara, ırkçı nefrete, yanlış bilgilere, küstah yalanlara ve İsrail’in en kötü cinayetlerine desteğe öncelik tanımaktadır.
Kudüs’te polis vekil Aryeh Eldad ve Michael Ben Ari’nin BM merkezi önünde Filistin bayrağı yakmasını engelledi.
Batılı alçak medyanın İsrail’e desteği uzun süredir devam ediyor. 28 Kasım’da Washington Post başyazısı “BM oylamasının ardından Filistinliler ne yapacak?” başlığını taşıyordu: “Barış görüşmeleri yeniden mi başlayacak? Filistin, İsrailli yetkililer UCM’ye verecek mi? Fetih/Hamas uzlaşısı olacak mı? Filistin şiddeti ve Abbas’ın emekliliği mi arkasından mı gelecek?”
Diğer medya hergeleleri gibi The Post, Filistin’in devletliğini görmezden geldi, Filistin Yönetimi’nin barış istememekle, Hamas’ı “ İsrail’e karşı roket atmakla” ve Filistin liderlerini “Birleşmiş Milletler’e anlamsız başvurular yapmakla” suçladı.
Önceki editoryaller, baş yazılar ve düz haberler, onlarca yıllık işgalin acımasızlığını, kanunsuz yerleşimleri ve İsrail’in korkunç cinayetlerini yok saymıştı.
Önceki New York Times editoryalleri de Filistin’in kendi-kaderini belirleme hakkına karşı çıkıyordu. Times Meydanı’nda sadece Yahudi hakları geçerli.
28 Kasım’daki The New York Times editoryalı “Filistinliler BM’de” başlığını taşıyordu. Hangi tarafta olduklarını teyit ediyorlardı. Çoktandır devam eden Times politikası, Filistin haklarını reddeder.
Genel Kurul’un desteği “yaşayabilir bir Filistin devletinin yaratılması ile İsrail’in güvenliğini” sağlayamaz (diyordu).
Filistin devleti vardır. Eşlik eden bir makale açıklıyordu. Filistinliler hiçbir zaman İsrail güvenliğini tehdit etmemiştir. Şimdi de etmiyorlardı. Bölgeyi tehdit eden İsrail’dir. Times editörleri bilmeleri gereken ya da bildikleri hakikatleri yok sayıp “Barış görüşmeleri 2008’den beri çıkmazda” diye yazıyorlardı.
Meşru barış görüşmeleri hiçbir zaman olmadı çünkü İsrail onları reddetti. Filistinliler çatışmanın çözümünü onlarca yıldır istiyor. Meşru bir ortak olmadan ise bu imkansızdır.
The Times “iki-devletli çözüm için görüşmelerde ciddi çabalara” çağırdı. İsrail’in Ayrım Duvarı bittiğinde, Batı Şeria’nın kontrolü yüzde 60’a ulaşacak.
Yarım milyona yakın yerleşimci Filistin toprağını işgal ediyor. Her gün daha fazlası ekleniyor. Kapalı askeri mıntıkalar, yasak turistik alanlar, ticari bölgeler ve diğer yalnız-Yahudilere-özgü kalkınma, Yahudi-olmayanları dışarıda tutuyor.
Bir zamanlar iki devlet mümkündü. Artık değil. Bölümleme bir işe yaramaz. Tek çözüm tüm halkının eşit haklara sahip olduğu tek devlettir. Eğer izlenirse ve şans verilirse tek meşru yol budur.
İsrailliler bunu önermez. Filistinliler de. İsrail, Yahudiye ve Samiriye’nin arzu ettiği tüm değerli kısımlarını istemektedir. Kudüs’ü ayrıcalıklı başkentleri olarak istemektedir.
İdealde tüm Filistinlilerin gitmesini istemektedir. En iyi ihtimalle her tür haktan mahrum şekilde değersiz fundalıklar üzerindeki izole kantonlarda Filistinlilere tahammül edilebilir.
Dönmek isteyen mülteciler reddedilecektir. İşkence devam edecektir. Filistinliler ve İsrailli Araplar hedef alınacaktır. Çatışmanın çözümü yoktur. Şartlar daha da kötüleşecektir.
İsrail, kalıcı işgalin meşruiyetini istemektedir. Filistinliler ise uzun zamandır yok sayılan bağımsızlıklarını hak etmektedirler. Demokratik meşruiyet; ırkı, dini, etnik kimliği ya da diğer farklı özelliklerinden bağımsız olarak tüm halkı için tek bir devleti gerektirir.
Eşit hakların, uluslararası hukuk prensiplerin uygulanmasını, onlarca yıllık işgalin, kolonileştirmenin ve ırkçılığın sona erdirilmesine gereksinim duyar.
Artık müsamaha edilemez ve hiçbir zamanda edilemeyecek olanın yasaklanmasını gerektirir. Araplar ve Yahudilere eşit olarak davranmaya gereksinim duyar. Bunu zorlayacak bağlayıcı kanunlara ihtiyaç duyar. Bunların uygulanmasını gerektirir. Doğru olanı yapmaya ihtiyaç duyar.
Kararlı bir uluslararası destek olmadan imkansızdır. Çok uzun süredir acı çeken Filistinliler için tam zamanıdır. Daha azına tamah edilemez.
* Stephen Lendman, Chicago’da yaşayan bir aktivist. Son kitabı “Wall Street Amerika’yı nasıl soyup soğana çeviriyor? Özel bankacılık, Hükümet Çarpışması ve Sınıf Savaşı”dır.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.