Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Pakistanlı yazardan Suudilere sert eleştiri

Pakistanlı yazar Said Kureyşi, Vehhabi ya da Selefi İslam’ın hüküm sürdüğü Suudi Arabistan’ın krallarını peygamber ve ashabın yoluna karşı çıkmakla suçluyor.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-11-28 14:05:24

Pakistanlı yazardan Suudilere sert eleştiri


TİMETÜRK / Said Kureyşi

Suudi Arabistan’ın İslami bir hükümet sistemi olduğuna inananlar ya hatalı ya da yanlış bilgilendirilmiştir. İslami devlet kavramına aykırı düşen yalnızca bir monarşi ya da krallıktır. Hatta “Suudi Arabistan Krallığı” olan adı dahi Pakistan ve bazı ülkelerin resmi adlarında bulunan İslami kelimesini içermemez. İslam, İslami hükümetin başı olarak halifenin dindar toplum seçkinlerince seçilmesini emreder.

Halife ya da İslami devlet başkanı, devlet işlerini lekesiz danışmanlar grubuyla idare etmekle zorundadır. Bu sistem genişletilirse bugünün demokratik yönetim tarzına yaklaşır. Dini olarak Suudi hükümeti hanedanlıktır ve İslam’ın tipik Vehhabi ya Selefi türevini icra eder.

Hz. Muhammed tarafından kurulan ve arkasından gelen 4 şanlı halefince ilerletilen Medine İslam Devleti, hakiki ve özgün İslam modelini sunar. Sadece 29 yıl hayatta kalmıştır. Devlet başkanı hala Halife olarak isimlendirilse da onların arkasından miras yoluyla geçen bir monarşiye dönüştürülmüştür.

Peygamberin ve ashabının kişisel hayatları ağırbaşlıydı, basitti ve özverinin somutlaşmış haliydi. Basit giysiler giyerlerdi, basit yemekler yerdi ve parayı biriktirmezlerdi. Sıradan halka karşı sorumluydular. Hakiki manasında adalet dağıtırlardı. Topluma karşı sorumluk sahibiydiler. En asgari geçimlerini sağlayacak kadar Beytül Mal’dan (Hazine) maaş alırlardı.

Dördüncü Raşidin Halife Hazreti Ali’nin MS 221’de ölümüyle başlayan İslami otoriter imparatorluk, rakip Muaviye’nin Emevi aşireti hanedanlığının (662-743) temelini atacak yolu açtı. Emevilerin yerini Abbasiler (750-861) ve arkasından gelen benzeri İslami imparatorluklar (868-1924) aldı. Fakat İslami olduğunu iddia eden tüm bu rejimlerin ekserisi, kılıç ve askeri güçle iktidara yapışabildikleri sürece hayatta kalan gaddar aile hanedanlıklarıydı.        

Emeviler, bozulmamış Raşit Hilafeti, miras yoluyla geçen bir şekle ya da Bizans, Roma ve İran imparatorluklarına benzer hükümet türevine çevirdiler. Böylesi otoriter İslami imparatorluklar şu ya da bu şekilde yüzlerce yıl devam etti.

Son Osmanlı İslam İmparatorluğu (1517-1924) da Suudi Arabistan dahil Arap topraklarının çoğunda hüküm sürdü. Osmanlı İmparatorluğu’nun bitişi ve sultanlık ile hilafetin 1924 Mart’ında modern Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk tarafından kaldırılması, MS 622’de mutlak Emevi hanedanlığı ile başlayan dini-siyasi İslami imparatorlukların sonuydu.  

Suudi Arabistan’ın hikayesi ancak farklıdır ve izah gerektirir. İlk Suudi devleti 1744’de (Hicri 1157) Muhammed ibni Abdülvehhab (din reformcusu) ve Prens Muhammed ibni Suudi (idareci)  arasındaki ittifakın ardından kurulmuştur. Arkasında Suudi hanedanlığı, Suudi Arabistan’da Vehhabi ya da Selefi İslam’ın uygulanmasına hükmetmiştir.

Bu İslami sistem altında Tevhit-karşıtı olduğuna inanılan uygulamalar ortadan kaldırılır ve bu yok etme katı şekilde Suudi Arabistan’da uygulanır. Bu uygulamalar arasında şeyhler, mistik varlıklar ve ruhlardan acılardan ve kötü şanstan korunma gibi şeyler yer alır. Bu doktrin türbelere, abidelere ve özel camiler saygı göstermeyi ve onları ziyaret etmeyi yasakları. Aynı zamanda ağaçlar, mağaralar, taşlar ve benzer yerleri kutsal saymayı günah addeder.

Vehhabi teolojisine uygun olarak Suudi hükümeti, peygamberin ashabı ile diğer önemli İslami şahsiyetlerin gömüldüğü kadim mezarlığı dümdüz etti. Peygamberin türbesinin dış duvarı ya da parmaklığına el sürmek ya da onu öpmek men edildi. Şişti, Kadiri ve Nakşi gibi çeşitli Sünni tarikatları ile Şii mezhebince yerine getirilen farklı adetler ve gelenekler, İslami olmadıkları için katı şekilde yasaklandı.

Vehhabi İslam’ın uygulanışına itiraz edilemeyebilir  zira paradoksal olarak İran’da Sünni kategorisine giren farklı tarikatların inançlarına bariz şekilde karşı çıkan bir Şia inancı vardır. Tevhit kavramını savunmak daha makuldür ve putperestlik ile insan şamanlara (ruhsal sağaltıcılar) karşı İslam’ın duruşu da budur.

İslam, dünya üzerindeki Müslümanların bölge, renk ya da ırktan bağımsız olarak Allah’ın yegane hakim olduğu tek bir millet olduğunu nasihat eder. Suudi Arabistan’da diğer ülkelerdeki Müslümanlara karşı akut bir güvensizlik ve ayrımcılık mevcuttur. Suudi Arabistan’a dışarıdan bir Müslüman yerleşemez. Hakim Suudi siyasi sistemi, diktatör ve otoriter olması hasebiyle İslam inancını ihlal etmektedir ve ona muhaliftir. Bu sistem insan hakları ile saygınlığını bastırır ve sivil toplumu yok sayar.

Gücü ve serveti birkaç kişinin elinde toplar. Bu sistemde mahkemeler ve milli kurumlar vasıtasıyla hesap verme yoktur. Suudi Arabistan’da hanedan üyeleri, şeyhler ya da aşiret liderleri kanunun üzerindedir. Medine devletinde halife sorumluydu. Şu an o bir kraldır. Onu ya da hanedanı eleştirmek bir suçtur. İfade özgürlüğü Suudi Arabistan’da duyulmamıştır ve cebren susturulmuştur.

Suud Hanesi, neredeyse 3 yüzyıldır Suudi Arabistan’ın hükümdar hanedanıdır. Her sene milyarca dolarlık petrol gelirlerinin aslan payı, hanedan üyeleri arasında üleştirilir. Neredeyse tüm hanedan üyeleri, abartısız servet yığınları üzerinde oturmaktadır. Tüm dünyadaki eğlence şehirlerinde özel bankaları, özel jetleri, lüks villaları ve sarayları vardır. Müsrif, gösterişli ve mirasyedi hayatları, kurucusu ve ilk öğrencilerince uygulanan asil İslam öğretilerinin büsbütün bir alayı gibidir.

İslam’ın meskeni Suudi Arabistan, feodal, aşiretçi ve ailevi bir tımara dönüştürülmüştür. Milli servetin kişilerde yığılması ve halkının esareti üzerinde idame eden bu iğrenç monarşiye kimse karşı çıkamamaktadır. Suudi Arabistan’ın toprağı, zenginliği ve kaynakları, hanedanlığın 15 bin üyesi ile onlar arasındaki 2 bin elit ve seçkine değil halkına aittir.  

Diğer Müslüman ülkelerdeki din alimleri, toplumlarındaki İslam-dışı uygulamalar ile günahkar bir hayatı kınamaktadır ancak gücü, serveti ve zenginliği gasp eden ve aynı zamanda kendilerini İslam ile 2 mescidin muhafızı olarak addeden Suudi idarecileri suçlamamaktadırlar. Bu, inanları sosyal, siyasi ve mali mevkileriyle değil takva ve dürüstlükleriyle yargılayan İslam’ın büsbütün bir hezelidir. Suudi selatin lortları, toplumu geri bırakmış ve köleleştirmiştir ki hanedanlığın gücü elinde tutmalarına bir meydan okuma olmasın. 

Suudi halkı, ifade özgürlüğünü susturan, modern eğitimi engelleyen ve kadın haklarını yok sayan baskıcı ve ortodoks bir sistem altında yaşamaktadırlar. Muhafazakarlık ve bağnazlık, o toplumu yutmuştur. İnsanlar, devletin gaddarlığının korkusundan ya da mahkum olarak yaşadıklarının farkına varamadıkları için protesto edememektedir. Kendi haklarının korunması için dernekler kuramamaktadırlar.

Raşit Halifeler zamanında sıradan Müslümanlar, kuralsızlıkları için halifelere soru sormakta serbestiler. Böylesi bir soru ikinci halife Hazreti Ömer’e sıradan bir insan tarafında giydiği geniş libas için sorulmuştu. İktidardaki Suudi hanedanlığı, politikalarının ya da milli kaynaklar ve petrol gelirlerinin sahipliğiyle ilgili eleştiriden muaftır.

Özetle Suudi Krallığı, isminde İslami ancak uygulamada kavmi bir diktatörlüktür. Suudi idareciler demokratik kurumlara karşı isteksizdir, dini çoğulculuktan nefret ederler, sivil toplumu hor görürler, halkın eğitimini engellerler, muhalifleri ezerler ve toplumu sosyal ve entelektüel olarak geri bırakırlar. Seçimsiz, parlamentosuz, bağımsız yargısız ve özgür medyasız başta bulunan ataerkil bir hükümettir.

İslam’ın emrettiği gibi muteber dindar ve ağırbaşlı kişilerden oluşan seçilmiş Meclisi-Şuara’sı yoktur. Aşiret kalıbına gömülü bir ortaçağ hanedanlığı gibidir. Suudi Arabistan, aydınlanmış modern bir İslami devlet olmamakla kendi halkına ve dünyanın geri kalanına yabancılaşmıştır.

Opinon-maker.org’daki bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir. 

Haber Ara