Başbakan Erdoğan, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'na yazılı bilgi verdi. Erdoğan, statükonun kendisine elit bir tabaka oluşturduğunu kaydederek, 28 Şubat'ta kendisi ve arkadaşlarının zarar gördüğünü kaydetti. Müdahalenin ekonomi üzerindeki etkisinin yıllarca devam ettiğini anlatan Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'ndaki görüşmenin kamuoyunda fazla abartıldığını söyleyerek, görüşmenin haftalık, olağan ve sıradan olduğunu ifade etti.
"MAĞDUR EDİLDİM"
28 Şubat'taki müdahalenin, bizzat hedefi seçildiğini ve mağdur edildiğini söyleyen Erdoğan, müdahaleleri halk düşmanlığı olarak nitelendirdi. Komisyonun Türkiye'nin demokratikleşme sürecine önemli katkı sağlayacağını anlatan Erdoğan, AK Parti hakkında kapatma davasıyla ilgili süreçte, söylenenleri anlattı sorunların çözümü için Meclis'e gösterdi. Erdoğan açıklamasında şunları kaydetti:
"AK Parti gibi büyük temsil kabiliyetine sahip iktidar partisinin kapatılma davasını ‘Ankara’da savcılar varmış’ sözüyle olumlu karşılayan zihniyetin, milletin iradesini yansıtan Meclis’e de, demokrasinin olmazsa olmazı partilere de, o partilere oy veren halk kitlesine de saygı göstermesi mümkün değildir.
Şunu burada tekraren ve altını çizerek ifade etmek durumundayım: Türkiye Büyük Millet Meclisi, sorun çıktığında devre dışı bırakılacak değil, sorunu çözecek mercidir.
Bazı siyasi partiler ve siyasetçiler, hatta Meclis’in mensubu oldukları halde, sorun çıktığında Meclis’in dağıtılmasına göz yummuş, zımnen onay vermiş, bu çarpıklık karşısında seslerini yükseltmekten, bu gayri meşru durum karşısında onurlu bir duruş sergilemekten kaçınmışlardır."
TAM METNİ OKUMAK İÇİN - TIKLAYINIZ
"ANDIÇLAR ÜZERİNDEN SALDIRI"
Açıklamasında, müdahalelere medyanın bazı kurumlarında destek verdiğini kaydeden Erdoğan, saldırıların andıçlar üzerinden yürütüldüğünü belirtti. Erdoğan hem 1980 hem de 28 Şubat sürecinde ağır bedeller ödediğini söyledi. Erdoğan şunları ifade etti:
"Şahsım ve arkadaşlarım, 12 Eylül 1980 müdahalesini ve 28 Şubat müdahalesini bizzat yaşadık ve bu müdahalelerde ağır bedeller ödedik.
28 Şubat 1997’de, yeni fakat “postmodern” bir darbe ile gün yüzüne çıkmıştır.
Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini sürdürürken, görevimi yapmayı engellemeye, yavaşlatmaya yönelik çok sayıda müdahale ile karşı karşıya kaldım. Bu süreçte, sadece askeri ve sivil bürokrasinin, demokrasi dışı güçlerin değil, bizzat siyasetin, bizzat Hükümetlerin de engellemelerine maruz kaldım. Yasalar zorlanarak, sınırlar daraltılarak, medya aracılığıyla yürütülen karalama kampanyaları, iddia ve ithamlar altında, İstanbul’a hizmet etmemizin önüne geçilmek istendi.
28 Şubat müdahalesi, Ankara’da, milletin hür iradesiyle seçilmiş Hükümet yanında, şahsım başta olmak üzere Belediye Başkanlarını da hedef aldı. Nitekim, Siirt’te okuduğum bir şiir gerekçe gösterilerek hakkımda dava açıldı ve jet hızıyla yapılan yargılama sonucunda hapse mahkum edildim. Tamamen ideolojik ve siyasi mülahazalarla hukuksuz şekilde gerçekleşen bu yargılama, müdahale şartlarında yapılan yönlendirmelerle vuku buldu.
Nitekim iddianamede yer alan ifadeler herhangi somut bir suç unsurunu ortaya koymaktan ziyade, ön kesmeye yönelik ve geleceğe dönük bir siyaset dizaynını yansıtıyordu."