Terörde İran'ın rolü var mı?
İran'ın siyasî tarihine ve güncel siyasetine dair yazdıklarıyla tanınan Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Dr. Bülent Keneş'in, İran üzerine ikinci kitabı ‘İran ve Terör' bu hafta kitapçılardaki yerini aldı.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-11-21 09:54:39
İkinci kitabınızda devrim sonrasında İran'ın dünyanın dört bir yanında yürüttüğü devrim ihracı çalışmalarını ve rejim muhaliflerine yönelik terörist eylemleri anlatıyorsunuz. Devrimin hemen ardından İran bu dinamizmi nasıl yakalıyor?
Bu enerji ilk dönemlerin devrimci romantizmden kaynaklanıyor. Devrim kurumsallaşmaya başladıkça dengeleri pragmatik bir şekilde gözetmeye başlar. İran devriminin sadece bir Fars-Şii devrimi değil tüm ezilmişler için bir ilham kaynağı olacağı iddia ediliyordu. Bu dinamizm yüksek dozda devam etmiyor. Bugün İran'ın devrim ihracına yönelik bir çalışması olduğu söylenemez. Ama bu, İran'ın daha realist bir şekilde kendi nüfuzunu artırmak için çalışmadığı ve Şiicilik anlayışını daha geniş bir alanda etkin kılmak için çalışmadığı anlamına gelmiyor. Önceki dönemle fark şimdi dünya ve bölge dengelerini komşularla ilişkileri dikkate alınıyor.
Kitapta İran'ın rejim muhaliflerinin ortadan kaldırılmasına yönelik düzenlediği sınır ötesi suikastlara yer veriyorsunuz. Bu tür gizli servis faaliyetleri günümüzde devam ediyor mu?
Geçmişte muhaliflerin ortadan kaldırılması için düzenlenen suikastlar –Kürt muhaliflerin Berlin'de; eski Başbakan Şahpur Bahtiyar'ın Paris'te öldürülmesi gibi- devlet terörünün göstergesidir. Bu tür eylemler muhalifleri fiziksel olarak ortadan kaldırdığı gibi benzer yolu izleyen muhaliflerin de sindirilmesine yol açıyor. İran, muhalifleri susturmak için terörü bir devlet politikası haline getirdiği için uluslararası kamuoyunda terör ile en fazla ismi zikredilen ülke olmuştur. Bugün bu terör farklı bir yapıya bürünmüştür. 2009'daki seçimlerde hile yapıldığını savunan Yeşil Hareket'in önde gelen isimlerinin hayatları tehdit altında. Bu yeni tarz, İran terörünün içerideki uygulamasıdır. Yeni tarzın dışarıdaki uygulaması ise İran'ı eleştiren kesimlerin üstüne beşinci kol faaliyetleri ile baskı kurulmasıdır. Mesela Türkiye'de Kum çizgisinde Tahran çizgisinde yayın yapan birçok site ve haber ajansı var. İran'a bir kritik yönelttiğinizde bu tür yayın organlarında hedef haline getiriliyorsunuz. Türkiye gibi özgürlük imkânlarının nispeten geniş olduğu ülkelerde İran bu ortamı psikolojik harekâtlar için kullanıyor.
Dünyadaki tüm terör faaliyetlerini İran'ın üstüne yıkmak adil bir yaklaşım mı?
Kesinlikle hayır. Kitabımda İran'ı savunduğum taraflar da var. Ben bir İran düşmanı değilim. Cezayir ve Tunus'ta demokratik İslami akımların önünü kesmek için düzenlenen suikastlar İran'ın üzerine yıkılmıştır. Bunlar doğru değildi. Benzer bir şekilde Türkiye'de Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı ile onlar gibi Atatürkçü ve laik birçok isme yönelik faili meçhul cinayetler, olağan şüpheli olarak İran'a mal edildi. Halbuki şimdi öğreniyoruz ki bunlar Ergenekon tipi yapılanmaların toplum üzerinde bir tehdit algılaması oluşturmak için yaptığı operasyonlar.
Özellikle 11 Eylül'den sonra İslam ve terör sık sık birlikte anılmaya başlandı. Fakat İkiz Kulelerin vurulmasından önce İran'ın dünyanın dört bir yanında düzenlediği şiddet eylemleri var. İran'ın, İslam'ın bir terör dini olarak yansıtılmasındaki sorumluluğu nedir?
İslam ve terör kavramlarının bu kadar yan yana olarak kullanılmasının asıl kaynağı İran'ın terör faaliyetleridir. İran kendi devrimini bir ‘İslam' devrimi olarak sunduğu ve yaptığı her şeyi İslam'a dayandırdığı için İran'ın tüm terör faaliyetleri İslam'a mal edildi. ABD'nin Tahran Büyükelçiliği'ndeki diplomatların esir alınması, Lübnan'da Hizbullah'ın güçlendirilmesi, yine Lübnan'da Fransız ve Amerikan askerleri ile diplomatlarına yönelik kanlı eylemler, Suudi Arabistan'da petrol tesislerinin bombalanması, adam ve uçak kaçırmalar, dünyanın dört bir yanında Batılı hedeflere yönelik eylemlerin arkasında Tahran'ın çıkması; İran=terör; İran=İslam dolayısıyla İslam=terör denklemini zihinlere yerleştirmiştir.
İran'da meydana gelen devrimin Şii ve Fars kökenlerine rağmen, Tahran'ın uzun süre Hamas ve Müslüman Kardeşler gibi Arap Sünni hareketler üstünde etkili olduğunu görüyoruz. Etnik ve dini farklılıklara rağmen bunun nedeni nedir?
Ortadoğu'da İslami hareketlerin destek görebileceği başka bir alternatif kaynak olmaması bu durumun başlıca nedenlerinden biri. İran dışında anti-emperyal bir söyleme sahip olan, ezilmişlerin yanında olduğunu savunan ve İslam adına bir devrim yaptığını iddia eden başka bir model yok. Bu yüzden İslamcı muhalefete bir model teşkil etmiştir. Örgütlerin de pragmatik tavırları farklılıklara rağmen kendilerine destek veren İran'a yakın durmalarına yol açmıştır. Ama en ufak bir çatışmada İran bu örgütlere tepki göstermiştir. Mesela Hamas liderlerinden Halid Meşal bir toplantıda İran'ın Fars Körfezi olarak isimlendirdiği Basra Körfezi'ni bu isimle anmadığı için kendisine yönelik İran medyasında kampanya başlatılmıştır. Bu yüzden Hamas'ın 2006 yılında Türkiye'ye davet edilmesi önemlidir.
Bu etki günümüzde de devam ediyor mu?
Müslüman Kardeşler’e olduğu gibi Türkiye'deki radikal İslamî hareketler de İran devrimini örnek almışlardır. Yani mezhep-üstü bir etkisi söz konusudur. Ama İran siyasetinde Şiicilik anlayışı ile İslamî değerler çatıştığında Şii damar ağır basar. Aynı şekilde Fars jeopolitik çıkarları ile Şiilik çatışırsa, İran milli çıkarlarını mezhebî değerlerin üstüne koyar. Mesela Azeri-Ermeni çatışmasında köklü dinî ve kültürel yakınlığa rağmen İran, Azerileri değil Ermenileri desteklemektedir. Bunun somut örnekleri Irak'ta, Lübnan'da ve bugün Suriye'de de görüldükçe, Sünni Müslümanlar arasında İran etkisi düşmüştür ama düşük seviyede de olsa halen devam etmektedir.
Suriye'deki olaylarda da gördüğümüz gibi İran'ın Şii radikalizmine verdiği destek devam ettikçe, Sünniler arasında da Selefizm, Vahhabizm gibi aşırı uçlara yönelik bir kayma görüyor musunuz?
Örneğin Mısır'da seçimlerden ikinci parti olarak Selefilerin çıkmasını kimse beklemiyordu ama büyük bir sürpriz yaptılar ve Müslüman Kardeşler'in ardından ikinci sırayı aldılar. Afganistan ve Irak işgallerinin ardından genişleyen Şii İran etkisine karşılık olarak yükselen bir radikal Sünnilik var. İslam coğrafyasının, kendine gelme sürecinde ortaya çıkan değişim enerjisini Sünni-Şii çatışmasında harcanması söz konusu. Bunların dışında bölgede Yahudi radikalliği de yükseliyor. Bugün Likud Partisi'nin daha sağa kaydığına şahit oluyoruz. Bu tür aşırı uçların bölgede kan ve kavgadan başka bölgeye vaat edebileceği bir şey yok. (Bu haber Zaman Gazetesi'nden alınan özel izinle yayınlanmaktadır.)
SON VİDEO HABER
Haber Ara