Dolar

34,8741

Euro

36,7357

Altın

3.035,95

Bist

10.058,47

Yeterince ölü mü? Ehvenişerin hakikati

Barack Obama’nın yeniden-seçilmesini Cumhuriyetçi gaddarlığın sızan-faraziyeleri yerine saygın, insani ve liberal değerlerin zaferi olarak selamlayan tüm herkese, basit bir soru: “Bu çocuk sizin için yeterince ölü mü?”

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-11-12 23:07:13

Yeterince ölü mü? Ehvenişerin hakikati
TIMETURK / Chris Floyd

Bu küçük çocuğun adı Naimullah’tı. Amerikan İHA’sının füzesi yaşadığı yerleşim bölgesine fırlatılıp yanındaki evi havaya uçurduğunda evindeydi, belki oynuyordu, belki uyuyordu, belki de yemek yiyordu...

Hepimizin bildiği üzere bu İHA füzeleri, onları kullanan başkan gibi, süper akıllıdır, teknolojinin bir zaferidir ve teknokrasinin uzmanıdır. Biliyoruz ki başkan ve yardımcıların bize müteakip sefer söylediği gibi sadece St. Augustine ve St. Thomas Aquinas’ın adil-savaş kısıtlamalarına dikkatlice danıştıktan sonra fırlatılan bu silahlar, istenilen hedefler hariç başka hiçbir şeyi vurmaz ve “kötü adamlar” dışında kimseyi öldürmez. Gerçekten başkanın üst düzey yardımcıları yemin ederek Nobel Barış Ödülü Adayı’nın İHA füze seferlerinde öldürülen binlerce Pakistanlı sivilin –yani Birleşik Devletler ile savaşta olmayan egemen bir ulusun sivilleri– arasında tek bir masum olmadığına şahitlik ettiler.

Yine de bir şekilde, mucizevi olarak, Naimullah’ın yaşadığı yerleşim bölgesi içine giren bu kükreyen füze, vurduğu evle sınırlı kalmayıvermiş. Nedense, açıklanamaz bir şekilde, metal ve kablo parçaları ile bilgisayar işlemcileri, bu özel durumda, köyün tüm insanlarının ruhlarına bakabilmiş ve büyülü şekilde kimin “kötü adamlar” olduğunu tahkik edip sadece onları öldürmüş. Kim bilir belki de füze Romney’in bitleriyle bitlenmiştir. Bu süper-yüklü güçlü patlayıcı parçacıkları yığını, yerleşim bölgesini vurduğunda, muazzam bir yıkımla patlamış ve tüm mahalleyi parçalara ayırmış.

Wired’ın haberine göre şarapnel ve enkaz, Naimullah’ın evinin duvarları içinden uçup küçük bedenini parçalamış. Saldırı bittiğinde, Barış Adayı’nca Augustinian bilgeliğinde gönderilen vızıldayan İHA artık köyün üzerinde artık pusuda ve yakın bir ölümün terörist tehdidiyle savunmasız her bir sakinin hayatını gölgeler değilken, Naimullah yakın kasabadaki hastaneye götürülmüş.



Yukarıdaki bu resim, Barış Adayı’nın İHA savaşının etkilerini belgeleyen Kuzey Veziristan sakini Nur Behram tarafından çekilmiş. Resim çekildiğinde, Naimullah ölüyormuş. Bir saat sonra hayatını yitirmiş.

O öldü.

Sizin için yeterince ölü mü?

Zafer dansınızı bir şekilde bölecek kadar ölü mü? Henüz verilmeye başlanmamış taç giyme partilerini sıkıntıya sokacak kadar yeterince ölü mü? Dürüstlük, saygınlık, onur ve merhamet timsali bu büyük adamın, dünya tarihinin en iyi ulusunun asil liderliğini sürdüreceği için neşeli şarkılarınızı bir nebze azaltacak kadar yeterince ölü mü?

Çocuklarınız var mı? Evinizde mutlu mutlu oynuyorlar mı? Sıcak yataklarında geceleri tatlı tatlı hışırdayarak uyuyorlar mı? Onlarla beraber yemek masanızda komik kuşlar gibi konuşup gevezelik ediyorlar mı? Onları seviyor musunuz? Onların değerini biliyor musunuz? Onları tam-erişkin insan varlıkları, sonsuz değere sahip sevilen ruhlar olarak mı addediyorsunuz?

Kendi evinizin içinde onların uçan şarapnellerle parçalandığını görseniz ne hissederdiniz? Onlara hastaneye yetiştirmek için koşarken, her adımınızda gökten başka bir füzenin tepenize inmemesi için dua ederken, ne hissederdiniz? Evladınız masumdu, siz bir şey yapmamıştınız, sadece evinizde hayatınızı yaşıyordunuz. Ve binlerce kilometre öteden, hiç görmediğiniz, ilişkiniz olmayan ve hiçbir şekilde zarar vermediğiniz bir ülkeden biri, düğmeye basıp yanan metal parçalarını evladınızın bedenine gönderdiğinde? Onu ölürken seyrettiğinizde, onun için tüm umutlarınızın ve hayallerinizin, onu seveceğiniz tüm yıllar ve günlerin gözden kaybolduğunda ve sonsuza dek yok olduğunda ne hissederdiniz?

Bunu evladınıza yapan kişi hakkında ne düşünürdünüz? “Ne kadar asil ve dürüst bir adam! Eminim en iyisini yapıyordur” mu derdiniz?

Ya da “Evet, bu biraz talihsizlik ancak anlaşılabilir. Çin hükümeti (ya da İran ya da El-Kaide ya da Kuzey Kore ya da Rusya vs) kapı komşum evlerdeki birinin zaman içerisinde belirsiz bir yolla kendi halkına ya da siyasi gündemine bir tehdit oluşturduğuna inanıyor. Ya da belki de kendisini binlerce kilometre öteden bilgisayar ekranlarından izleyenlere muhtemelen zamanın içerisinde Çinlilere (İranlılar/Ruslara) belirsiz bir tehdit oluşturabilecek bir insan olabileceğine dair işaret verecek şekilde kapı komşum sadece rastgele seçilmiş belirli bir davranışı ifa etti. Hatta komşumun kim olduğuna ya da ne yaptığına ya da neye inandığına ya da ne niyeti olduğuna dair makul bir fikirleri dahi olmayabilir. Böylesi bir programın başında olan kişinin herkesin desteklemekten gurur duyacağı iyi, bilgili ve saygın biri olduğunu düşünüyorum. Neden olmasın. Bu kişinin oğlumun cenazesine gelip konuşmasını isteyeceğim” mi derdiniz?

Patlayan bir füzeden çıkan bir şarapnel rahat evinize girip sevdiğiniz evladınızı öldürse söyleyeceğiniz bu mu olurdu? Sadece kabul edip, anlayıp, omuz silkip hayatınızı sürdürür müydünüz? Bunu yapanı fiili olarak destekler, kişisel zaferleriyle sevinir ve onun ahlaki değerleriyle niyetinin iyiliğini sorgulayanları küçümser miydiniz? Gerçekten bunları mı yapardınız?

İşte, küçük Naimullah’ın cinayetine aldırış etmediğinizde yaptığınız tam da budur. Diyorsunuz ki onun evladınız kadar değeri yoktur. Diyorsunuz ki o tam-erişkin bir insan, sonsuz değere sahip sevilen bir ruh değildir. Diyorsunuz ki onun ölümünü destekliyorsunuz, bundan mutlusunuz ve daha fazlasını görmek istiyorsunuz. Diyorsunuz ki bu çocuğun, ya da onun gibi yüzlercesinin, binlercesinin ya da eski liberal aslan Bill Clinton’un Irak yaptırımlarında olduğu şekilde Naimullah gibi 500 bin çocuğun, desteklediğiniz ve alkışladığınız liderlerce sizin adına öldürülmesinin bir önemi yok. Diyorsunuz ki önemli olan yegane şey, bu çocukların ölümlerinin idaresinde sizin taraftan birileri olsun. İşte bu, “ehvenişerciliğin”in hakikatidir.

Seçimden önce, bu “ehvenişer” kavramına dair çok fazla şey işittik. Daniel Ellsberg, Naom Chomsky ve Robert Parry gibi imparatorluğun önde gelen muhaliflerinden sayısız ilerici bloğa ve kişisel konuşmalara kadar bu temel argüman duyuldu:

“Evet, İHA savaşları, sivil özgürlüklerin yağmalanması, Beyaz Saray ölüm timleri ve diğer her şey kötü. Fakat Romney, daha kötü olurdu. Bu nedenle hiç de istemeden, burnumuzu tıkayıp başımızı üzüntüyle sallayalım. Ehvenişer Obama’yı seçmeli ve ona göre oy vermeliyiz”.

Argümanı anlıyorum. Gerçekten. Birçok kez açıkça ifade ettiğim gibi aynı fikirde değilim. Argümanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bence sistemimiz, herhangi bir yolla desteklenebilecek şekilde “ehvenişerin” dahi çok şer olduğu bir hale geldi ki böylesi bir destek dahi sistemin vicdansız şerlerini idame ettiriyor. Ancak ben pürist (sadelik yanlısı: ÇN), halkçı komiser ya da dogmacı değilim. İyi niyetli insanların farklı bir sonuca ulaşabileceklerini ve eğer diğer taraf iktidara gelirse işleyebileceği potansiyel şerden az bir hafifletme inancı içerisinde bir emperyalist-militarist-kurumsal fraksiyonu diğeri yerine istemeden seçmek zorunda kaldıklarını anlıyorum. Yıllar önce ben de bu şekilde düşünürdüm. Bir kez daha bununla hemfikir değilim. Buna inanan iyi insanların, hangi neden ya da nedenlerle olursa olsun, durumumuzun gerçekliğine, kendi adlarında, destekledikleri siyasi fraksiyon tarafından gerçekte yapılanlara yeterli netlikle bakmadıklarını düşünüyorum.
Fakat elbette gerçekliğin yegane efendisi, ya da diğerlerin yargıcı ben değilim. İnsanlar gördüklerini görür ve buna göre hareket eder (ya da hareketten kaçınır). Bunu anlıyorum. Anlamadığım şey şu: ilerlemecilerin, liberallerin ve “muhaliflerin” bu “ehvenişerin” zaferinde gösterdikleri iftihar, neşe ve utkudur. Nerede kaldı isteksizlik, burun-tıkama, üzüntülü kafa sallama? Kendi düşüncelerine göre “ehven” de olsa şerrin Amerika’da zafer kazandığına matem tutmaları gerekmez miydi?
Eğer gerçekten Obama’nın ehvenişer –2008’de Digby’nin bir zamanlar Demokratları tanımlamasına inandığım gibi yüzde 2 daha az şer– olduğuna gerçekten inanıyorsanız; eğer İHA savaşlarının, Beyaz Saray ölüm timlerinin, Wall Street kurtarmalarının, işkencecilerin affının ve diğer şeylerin utanılacak ve suçlanacak şeyler olarak görüyorsanız, nasıl tüm bunların devamı için mutlu olabilirsiniz ve bu sistemin idamesine karşı çıkan herkesi hor görmeyi sürdürebilirsiniz?

Ehvenişerin zaferi hala şer için bir zaferdir. Eğer mahalleniz savaşan mafya fraksiyonlarınca zulme uğruyorsa, arada sırada bedava et dağıtan fraksiyonu diğer cimri rakiplerine karşı tercih edebilirsiniz ancak hala mahallenizin canilerce zulüm altında olduğundan mutlu mu olursunuz? Şiddetin, cinayetin ve yozlaşmanın devam etmesinden üzülmez misiniz, mutsuz olmaz mısınız, cesaretiniz, hevesiniz kırılmaz mı? Çocuklarınızın tüm bunların arasında büyümek zorunda olacağı gerçeğinden yas tutmaz mısınız?

Bir ulus olarak bu noktaya, katiller ve yağmacılar arasında bir seçim yapmaya vardığımıza dair matem peki nerede? Hatta bize sunulan korkunç seçimi –bu çocukları Demokratlar mı Cumhuriyetçilerin mi öldürmesini istersiniz – yapmak ve katılmak zorunda olduğuna inansanız dahi, bu seçim-sonrası sürecin havalara sıçranacak bir utku, terelelli bir neşe ve “kaybedenlerin” hoyratça aşağılanması yerine üzüntü dönemi olması gerekmez mi?

Eğer gerçekten bir “ehvenişerciyseniz”, eğer bu isteksizce yaptığınız samimi ahlaki bir seçim ve eleştirmeden, ilkel bir partizanlığa teslim olmanın meşrulaştırılması değilse o halde tüm HEPİMİZİN bu seçimin kaybedenleri olduğunu bilmelisiniz. Eğer daha da kötü olabileceğine inanıyorsanız, hala çok kötüdür. Siz kendiniz Obama’nın rakibinden (yüzde 2) daha “şer” olduğunu kendiniz ikrar ettiniz. Gördüğünüz, adını koyduğunuz ve kınadığınız bu şer devam edecek. Tekrar soruyorum. Bunun içindeki utku, zafer ve neşe nerede? Bunun kaçınılmaz olduğuna inanıyorsanız, neden kutluyorsunuz? Neyi kutladığınızı kendinize sorun ve hatırlayın. Bu ölü çocuk ve onun gibi yüzlercesini mi? Binlercesini mi? Beş yüz bin tanesini mi? Ne kadar ileri gideceksiniz? Neyi kutlamayacaksınız?

Böylece adım adım “ehvenişerin” elinden tutarak, çukurun için daha da derine iniyoruz.

Chris Floyd, “İmparatorluk Burleski: Bush İmparatorluğu’nda Yüksek Cinayetler ve Alçak Komediler adlı kitabın yazarıdır. Chris-floyd.com adlı bloğun sahibidir.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara