Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Başbakan'ın halini hiç iyi görmüyorum

AK Parti’nin Türkiye’yi değiştiremediği, demokratikleştiremediği ortada. Çünkü vesayet kurumlarını değiştirmedi. 12 Eylül sistemi devam ediyor. 12 Eylül kurumları devam ediyor.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-11-06 07:33:29

Başbakan'ın halini hiç iyi görmüyorum
Refah Partisi eski milletvekili, psikiyatrist profesör Mehmet Bekaroğlu

Bu toplum dağılıyor, çözülüyor, çürüyor... Adam sabahtan akşama hırsızlık yapıyor, ihaleye fesat karıştırıyor, rüşvet alıyor, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyor, ondan sonra Umre’ye gidip aklandığını sanıyor. Kayseri’de tefeciden yüzde 30 faizle para alan Müslüman ne diyor biliyor musunuz? “Desene Umrelik bir iş yapmamız lazım şimdi!” diyor. Şifre bu! Böyle bir Müslümanlık yok. Günah çıkartmak diye bir şey yok Müslümanlık’ta. Kendini sıfırlamak diye bir şey yok!

Ey insanlar, ey Müslümanlar neredesiniz? Tam 55 gündür, 66 cezaevinde 683 mahpus açlık grevinde. Yakında cezaevlerinden tabutlar çıkabilir. Müslüman demek, vicdanlı insan demek. Müslüman vicdan nerede? Ölüm orucundakileri görmezden gelmek günahtır. Başbakan’ın yolunu kesin, ‘Göz göre göre ölüme gidişi kabullenemeyiz. Durdurun!’ deyin. Çok eleştiririm ama bilirim ki Başbakan vicdanı kara biri değildir! Mutlaka sesinizi duyacaktır!” demiştiniz. Ardından da eklemiştiniz; “Maalesef Müslüman vicdan iktidarla köreldi. Sattılar vicdanlarını. Müslüman vicdan tek taraflı, kendine Müslüman, kendine demokrat olmaya başladı. Ötekini görmüyor” demiştiniz. Niye böyle olduk peki?

Açlık grevleri ve ölüm oruçlarıyla ilgili şöyle bir zorluk var tabii... Kim ne derse desin, kıyıcı, şiddet kullanan bir terör örgütü var karşımızda. Elbette bu ölüm oruçlarının, açlık grevlerinin gerekçelerini, Kürt diline getirilen yasakları, Kürtlere yapılan baskıları anlıyoruz... Onlar haklı konular, onlara bir şey demiyoruz. Ama öte yanda terör yapan kıyıcı bir örgüt var. Okulları yakıyorlar, eğitimi engelliyorlar... 30 yıldan beri bu şiddeti devam ettiriyorlar. 13 bine yakın asker, polis ve sivil ölmüş. 30 binin üzerinde Kürt ölmüş. Bunlar ortada duruyor. Şehit aileleri var. Hiç kolay değil insanların harekete geçmesi. Buna rağmen yine de toplum konuşuyor... Yavaş yavaş toplumdan, sanatçılardan, aydınlardan, gençlerden tepki geliyor. Ama geç kalabiliriz. Ölümler olabilir. Ve bunun da bedeli çok ağır olabilir...



- Bize tüm bunlar filmmiş, gerçek değilmiş gibi geliyor galiba. Çok fazla dizi izlemeye alıştık ya, ondan belki... Siz “Tabutlar çıkabilir cezaevlerinden... Bu insanlar yaşasalar da yarım insan olacaklar” diyorsunuz. İnsanların büyük bir kısmı oralı değil, masal anlattığınızı sanıyor. Bunlar gerçek ama öyle olduğunu sanmıyoruz sanki...

Demek ki, bizler tek tek gerçeklik duygumuzu kaybetmişiz. Sanal gibi geliyor bunlar. Neden öyle olduğunu psikolojiden ve fizyolojiden örnekle anlatayım. Bakın her organizma, tek hücreliden insana kadar, belli bir tehlike karşısında teyakkuz haline, yani savaşma ya da sıvışma durumuna geçer. Çünkü sıvışarak ya da savaşarak bütünlüğümüzü koruruz. Bu fizyolojinin vazgeçilmez temel kurallarındın biridir. İnsan için düşünelim... Böyle bir tehlike oldu mu geriliriz, tansiyonumuz yükselir, nabzımız artar... Gergin vaziyetteyizdir. Bu vaziyette belli bir süre durabiliriz ama bir gün duramayız, iki gün duramayız. Bu toplum 30 senedir bu vaziyette. Bunu görsünler artık, toplum dağılıyor. Anormal şeyler çıkacak yakında. Bugüne kadar hiç yaşanmadık kitlesel, tuhaf olaylar olacak bu toplumda. Sayın Başbakan bunu görsün. Sayın Başbakan’ın yanında psikologlar, psikiyatrlar, sosyologlar var. Onları tanıyorum, biliyorlar böyle olduğunu, yalakalık yapmasınlar, sahtekarlık yapmasınlar, gitsinler bunu Başbakan’a söylesinler. Bilmez Başbakan. Bu toplum bu gerginliği artık taşıyamaz. Yakında anneler, babalar asker vermeyecekler bu vatan için. 30 yıldır asker veriyoruz, çocuklarımız gidiyor ve dönmüyor ya! Bir savaş olur, tamam. Elle gelen düğün deriz. İçimize gömeriz acımızı. Ama 30 yıldır elle gelen düğün olur denir mi! İnsan yaradılışı buna uygun değil. Bu toplum dağılıyor ve çürüyor Sayın Başbakan. Artık hükümdarlık yapacağınız, padişahlık yapacağınız bir tebaa da kalmayacak. Senin yanındaki Müslümanlar da Müslümanlıklarını ve insanlıklarını kaybedecekler. Hayır, artık hırsızlık yapıp, bu ölümleri görmeyip ondan sonra Umre’ye giderek imanını, insanlığını yenileyerek geri gelmek diye bir şey olmayacak. Onlar da sana inanmayacak.

- Umre’ye gidip aklanıyorlar dediniz...

Evet. Umre’ye gidip aklandıklarını sanıyorlar. Sabahtan akşama hırsızlık yapıyor, ihaleye fesat karıştırıyor, rüşvet alıyor, kamunun hakkını, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyorlar, ondan sonra Umre’ye gidiyorlar. Kayseri’de riba dediğimiz, yani tefecilikle para almayı nasıl anlatıyor insanlar biliyor musunuz?

- Hayır?

Mesela bir adam, borç para bulamıyor. Diyelim ki yüzde 30 faizle tefecilerden para buluyor. “Desene Umrelik bir iş yapmamız lazım” diyor. Şifre bu! Tefecilik yapan Müslüman da böyle diyor, tefeciden para alan Müslüman da... Günaha giriyorlar çünkü. Böyle bir Müslümanlık yok ama! Günah çıkartmak diye bir şey yok Müslümanlık’ta. Kendini sıfırlamak diye bir şey yok. Adam ihalede yolsuzluk yapıyor, imar spekülasyonu yapıyor, bu yolla büyük paralar, büyük kazançlar sağlıyor. Sonra bunu ganimet metaforuyla içselleştiriyor. Yani “Biz mücadele ettik, büyük bedeller ödedik, bu bizim hakkımızdır” diyor. İşi, “Bu ganimettir, helaldir” noktasına getiriyor.

- Umre’ye bile gitmeyi aklından geçirmiyor yani... Böyleleri fazla mıdır peki?

Maalesef bunlar var. Toplum çözülüyor. Ha çözülmüş toplumu, köleliği kabul etmiş toplumu daha kolay yönetiriz diyorlarsa, tarihe dönüp baksınlar. Öyle uzun süre yönetemiyorlar. Toplum çatlıyor, çürüyor, dağılıyor, yönetemiyorlar. İşte bu yüzden Sayın Başbakan “İstanbul’a kanal açtıracağım ve tarihe geçeceğim” diyordu ya, öyle tarih yazmak olmaz. Gelsin Kürt meselesini çözsün, tarihe geçsin. 2071 hedefleri vardı ya, Alparslan gibi tarihe geçsin. Olmasın Cumhurbaşkanı da... Ne olacak yani. Cumhurbaşkanı olmadan ölürse cennete gidemeyecek mi?

- Zaten inançlıysa Allah yazdıysa olur yoksa olmaz diyorsunuz...

Ama işte öyle olmuyor. İktidar bozar. Mutlak iktidar mutlak bozar. Güç bozar. Eğer gücü paylaştırmıyorsanız, delege etmiyorsanız, insanlar, yanınızdakiler size tebaa gibi, köle gibi davranmaya başlarlar. Artık ortaklarınız, arkadaşlarınız, istişare edeceğiniz insanlar olmaktan çıkarlar. Müritleriniz olur sizin onlar, bağlılarınız olur. Hiçbir şey söyleyemezler size. Bir süre sonra sizi ezberlerler. Aklınızdan ne geçirdiğinizi okurlar ve onu söylerler. Ve sizi hep yanıltırlar. Onlar artık danışman olmaktan çıkarlar. Ben Allah rahmet eylesin Erbakan Hoca’yla Saadet Partisi kurulurken bir şey yaşadım. Hoca tekrar Recai Kutan’ı genel başkan yapmak istiyordu, biz de karşı çıkıyorduk, Numan Kurtulmuş’u öne çıkartıyorduk. Özellikle de ben... Arkadaşlarla konuyu istişare ettik, hemen herkes “Tamam” dedi ve beni sözcü olarak gönderdiler Hoca’ya... Durumu anlattım. Dedi ki, “Bak Bekaroğlu partimizi Anayasa Mahkemesi kapattı ama genel başkanı yasaklamadı. Bunun anlamı nedir?” Dedim ki, “Hocam, bu; ‘Tekrar onu genel başkan yapın ve tekrar batın’ anlamına gelir.” Güldü, yok canım gibilerinden. Ben Hoca ile aramızda geçen bu konuşmayı arkadaşlara anlattım. Sonra hep birlikte müzakere ettikten sonra Hoca oylama yaptırdı, gizli oy kullandık. 18 kişiden 15’i “Recai Kutan” dedi. Bunun üzerine Hoca’yu şunu dedim; “Bu insanlar sizin danışmanlarınız olamaz, onlarla istişare etmeyin. Onlar sizin arkadaşlarınız, dostlarınız, sizi çok seviyorlar. Bir de neredeyse sizi ezberlemişler, içinizden geçirdiklerinizi tahmin ediyorlar. Hakikati değil, inandıklarını değil, sizin hoşunuza giden şeyleri söylüyorlar. Onlarla asla istişare etmeyin Hocam.” İşte Tayyip Bey’in durumu da aynı. İstişare etmiyor, sorsa da arkadaşları hakikati değil, onun hoşuna gideceğini düşündüklerini söylüyorlar.

- Yani Erdoğan’ın sonu da Erbakan’la aynı olabilir mi diyorsunuz?

Vallahi ben Tayyip Bey’le bire bir çalışmadım ama istişare etmediğini görüyorum. İstişare etse böyle olmaz. İstişare etse, ölüm orucunda olanlara “Zorla müdahale edeceğiz, hazırız” demez. Birisi gelir, “Böyle olmaz, yanlış yapıyorsunuz, zorla müdahale büyük yıkımlara neden olur. Geçmişte bunlar yapıldı ve bir faydasının olmadığı görüldü” der. Başbakan aklı başında bir insandır. Anlar bunu.

- Anlamazsa?

Anlamazsa, eğer Başbakan bundan evvel sürekli bu kutuplaştırma siyasetiyle seçim kazandığından dolayı yine aynı alışkanlıkla, aynı ezberle, yine ben bu gerginliği, bu kutuplaştırmayı devam ettireyim, seçim kazanayım diyorsa bence yanılıyor. Çünkü bu toplum artık bu kadar gerginliği, bu kadar kutuplaşmayı, bu kadar düşmanlaşmayı kaldıramıyor. Ve problem yukarıdan, liderlerden geliyor. Siyasetçilerin birbirlerini bu kadar ağır bir şekilde eleştirmeleri, şeytanlaştırmaları bir şekilde aşağıya, topluma doğru yayılıyor. Bu toplumun daha uzun süre bu gerginliği taşıyacağını sanmıyorum.

- Sokakta, evde, kadına, çocuğa, hayvana şiddetin bu kadar artmasının sebebi de bu mu?

Tabii ki... Bunun çok büyük etkisi var. Siyasetin yukarıda kimlikler üzerinden yapılması ve siyasi partilerin belli kimlik gruplarına hitap etmeleri, karşı kimlik gruplarını düşman olarak göstermeleri, seçmeni taraftara dönüştürmeleri, bunu yaparken çok ağır, neredeyse şiddet içeren, tahkir eden, aşağılayan bir dil kullanmaları, aşağıya da ciddi bir şekilde yansıyor.

12 Eylül sistemi çekiçtir herkesi çivi olarak görür, vurur başına

Şimdi o çekiç Başbakan’ın elinde!

- 2000 yılındaki ölüm oruçlarından bu yana 12 yıl geçmiş. AK Parti’yle değişen bir şey yok mu bu ülkede?

Değişen şu; artık başka bir toplum kesimi iktidar. Ama sistem aynı sistem. AK Parti’nin Türkiye’yi değiştiremediği, demokratikleştiremediği ortada. Çünkü vesayet kurumlarını değiştirmedi. 12 Eylül sistemi devam ediyor. 12 Eylül kurumları devam ediyor. O kurumları şimdi başkaları kullanıyor. Mağdur olanlar değişti. Şimdi muhafazakâr kesim iktidar. Diğerleri mağdur. 12 Eylül sistemi çekiçtir. Herkesi çivi olarak görür, vurur başına. 12 Eylül vesayet sisteminde ne vardı? Bir şekilde iktidarı elinde tutanların mutlak doğruların kendisinde olduğu inancı ve bunları topluma dayatması vardı. Şimdi bu çekici Başbakan geçirdi eline, herkesi çivi olarak görüyor ve vuruyor başına. Eğer 12 Eylül’ün vesayet kurumlarıyla Türkiye’yi yönetirseniz buraya gelirsiniz. AK Partili kadroların en temel problemi kendilerini ezen vesayet sistemini değiştirmek değil, o kurumlardaki insanları değiştirmektir. Hasan yerine Hüseyin’i getirmekle bu işin düzelebileceğine inanmalarıdır. Böyle olmaz. Mesela siz eğer YÖK sistemiyle özgür üniversitenin, bilgi üretme ve yaymanın mümkün olmayacağını düşünüyorsanız o zaman YÖK sistemini kaldırıp başka bir sistemi kurmanız gerekir, çünkü vesayet sistemidir o. Ama yapmıyorlar. Çünkü bu onların da işine geliyor.

Bir psikiyartist olarak Başbakan’ın halini hiç iyi görmüyorum

- Başbakan’ı ölüm oruçlarına karşı bu kadar katı yapan nedir?

İktidar tuhaf bir şeydir. Başbakan Erdoğan birinci isim. Ama ikinci, üçüncü, onuncu, ondördüncü, ondokuzuncu adam yok. Belki yirminci adam varsa vardır. Böyledir Türkiye’de işler. Bu müthiş bir gücün tek bir insanda toplanmasıdır. Bunu hiç kimse kaldıramaz. En sağlam kişilikteki insan bile... Başbakan da kaldıramıyor, görüyoruz. Eziliyor. Elbette mesleğimi siyasete alet etmem ama bir psikiyatrist olarak hiç iyi görmüyorum Başbakan’ın halini. Kimsenin onu eleştirebildiğini sanmıyorum, kimsenin ona fikrini söyleyebildiğini sanmıyorum. O yüzden bu çıkışları var. O yüzden “Açlık oruçları şov” diyor. O yüzden bu kötü gidişi görmüyor, empati kuramıyor... Bir de şöyle bir şey var; güç zehirlenmesi içinde. Güçlendikçe, o gücü kaybetme korkusu, herkesin kendi aleyhine olabileceği endişesi büyüyor. Bunu taşıyamıyor. Bunu taşımak çok zordur, kimse taşıyamaz. Bunun için insanların bulduğu yol, birlikte yönetmek, delege etmektir. Yani görevleri, işleri paylaşmaktır. Her şeye bir tek insan karar verebilir mi? Genelkurmay Başkanı’nı sen atayacaksın, Cumhurbaşkanı’nı sen atayacaksın, partinin gençlik konseyini sen atayacaksın, partinin Üsküdar ilçe yönetimindeki sorunu sen çözeceksin, ona sen karar vereceksin, buna sen karar vereceksin! Tamam büyüksün de, sen insansın. Delege et bunları, rahat ol, derin bir nefes al. Sen ki inanmış bir insansın. İnşallah cumhurbaşkanı olacaksın ya da olmayacaksın. Sen bilmez misin Sayın Başbakan, Allah bir şeyi yazmışsa kimse bozamaz, yazmamışsa da bütün dünya toplansa kimse bozamaz... Öyle değil mi? Biraz rahat ol. Bence bu işi çöz, Kürtlerin gönlünü kazan. Türkiye’deki bütün annelerin gönlünü kazan. Adını tarihe yazdır!

Haber Ara