Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kayıt dışı gözaltı ve işkence sürüyor

Kapkaçla kaç insan öldürüldü bilmiyorum, ama 2007’de yasa çıktıktan bugüne kadar polis kaynaklı şiddetten dolayı 124 insan vefat etti.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-10-29 14:05:01

Kayıt dışı gözaltı ve işkence sürüyor
TIMETURK / Haber Merkezi

Polis vazife ve salahiyetleri kanununun değişikliğini değerlendiren gazeteci ismail saymaz, "Kapkaçla kaç insan öldürüldü bilmiyorum. ama yasa çıktıktan bugüne kadar polis kaynaklı şiddetten dolayı 124 insan vefat etti.

Bunlardan yaklaşık on kişi karakola saldırdıkları için polisin meşrû müdafaasıyla, 30 kişi doğrudan hedef gözetilerek, 19 insan ′dur′ ihtarına uymadığı için, 33 kişi karakollarda şüpheli şekilde, on küsur kişi ise gazdan öldüler" dedi.

KAYITDIŞI GÖZALTI VE İŞKENCE DEVAM EDİYOR


“Polisin Eline Düşünce Sıfır Tolerans” kitabı Türkiye’deki bir gerçeğe dikkat çekiyor. İnsan hakları açısından emniyet sisteminde verilen fireleri gözler önüne seriyor. Biz de kitabın yazarı gazeteci İsmail Saymaz’la Polis şiddetinin değişen yüzünü konuştuk. Saymaz, uyarılarda bulunurken polisin de şiddete uğradığını belirtiyor. İnsan hayatına dair önemli açıklamalar yapıyor…

Röportaj: H. Hüseyin Kemal

Polis şiddetinin arttığını düşündüğünüz için mi böyle bir kitap yazdınız?


Kapkaç suçu karşısında polislerin çaresiz kaldığı ve kapkaççıların yakalandığı halde savcılıkta bırakıldığı argümanına istinaden 14 Haziran 2007 yılında Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda değişiklik yapıldı. Bu düzenlemeyle polis hukukî metinlerde, anayasada, uluslar arası sözleşmelerde yer almayan “Durdurma” yetkisi kazandı. Artık polis, kılık-kıyafetinden, tipinden şüphelendiği kişileri durduruyor, kimlik soruyor, kimlik gösteremeyenleri ise kimliğini belirtene kadar gözaltında tutuyordu. Bunun yanında düzenlemeyle polisin eskiden ağır cezadan suçlu kişilere ateş etme yetkisi varken, artık sınırlama kaldırıldı. Polisin insanların kendisine karşı “Direnmesi” halinde her türlü aracı kullanma yetkisini elde etti. Bu düzenlemeden sonra kapkaç terörünü bitiriyoruz derken polis şiddeti ortaya çıktı.

Bu düzenlemeden sonra kaç kişi polis tarafından öldürüldü?


Kapkaçla kaç insan öldürüldü bilmiyorum, ama yasa çıktıktan bugüne kadar polis kaynaklı şiddetten dolayı 124 insan vefat etti. Bunlardan yaklaşık on kişi karakola saldırdıkları için polisin meşrû müdafaasıyla, 30 kişi doğrudan hedef gözetilerek, 19 insan dur ihtarına uymadığı için, 33 kişi karakollarda şüpheli şekilde, on küsur kişi ise gazdan öldüler. Polis bu kadar eli açık şekilde şiddete başvururken karakol merkezli şiddet azaldı. Sokağa taşan şiddete artık “Kayıt dışı gözaltı ve işkence” denmeye başlandı. Burada polisler insanlara dışarıda, polis arabasında, gözaltı kaydı almadan karakollarda şiddet uygulayıp bıraktı.

Bu konularla ilgili dâvâ açılmadı mı?


Böyle bir dâvâ var. 2009 yılının 1 Mayısı’nda iki genç Taksim’deki alana çıkarken polis tarafından dövüldüler. Erkek göstericinin dövüldüğü perde arkasından kaydedilirken, kadın göstericinin polisin kollarındaki fotoğrafını bir gazeteci hasbelkader çekmişti. İkisi de karakola götürüldü, ancak gözaltı kayıtları yapılmadı. Bunun üzerine bir dâvâ açıldı. Zaman zaman karakolda şiddet gördüğü için şikâyette bulunup delil gösteremeyenler de oluyor. Darp raporları var, ama karakol kayıtları yok. Bu aşamada karakolda kamera kayıtları isteniyor. Eğer savcılık kayıtları anında isterse bulabiliyor, yoksa çoğu zaman karakolun kamerası bozuk çıkıyor ya da kayıt üzerine tekrar kayıt yapılmış oluyor! Bunun örnekleri sıkça yaşanıyor.

Güvenlik kameraları polisi kaydetmiyor yani!


Polis kendini korumaya almaya çalışıyor. Meselâ 2007 yılında hırsızlık suçlamasıyla gözaltına Mustafa Kükçe üç karakol gezdirildikten sonra konulduğu cezaevinde öldü. Savcılık kamera kayıtlarını istedi, fakat karakolun kamerasının kayıt yapmadığı söylendi. Festus Okey dâvâsında da yine kameraların bozuk olduğu anlaşıldı. Bunun aksi örneklere de rastlamak mümkün. İzmir Karabağlarda Fevziye Cengiz’in karakolda dövüldüğü iddiasında savcılık anında işlem yaptı ve karakoldan kayıtları istedi. Savcının atadığı bilirkişi görüntüleri yorumlamak isterken dayak atanların ismini yazdı, fakat dayağa nezaret eden polislerin isimlerini sakındı. Bunu savcılık fark edince hem polise hem de bilirkişiye dâvâ açtı.

Bu duruma muhalefet ve akademisyenler itiraz etmedi mi?


O dönemde Ankara Üniversitesi’nden Kerem Altıparmak ve bir grup akademisyen hazırladıkları broşürle polise verilen yetkilerin hukuksuzluğuna dikkat çektiler. Yine CHP tarafından insan hakları açısından sorunlu olduğu dillendirildi, fakat bunlar dikkate alınmadı. Bunun bir nedeni de o dönem kapkaç olgusu yüzünden genç kadınların neredeyse her gün mağdur edilmesiydi.

Polis şiddeti, sadece suça bulaşan ya da savunmasız insanlara mı yöneliyor?


Sadık Albayrak iyi bir gazeteci ve haysiyetli bir yurttaştır. Kendisi polis tarafından trafikte şiddete maruz kalmıştır. Ancak o kendisini Başbakan’ın dünürü olarak takdim etmemiştir. Daha sonra Beyazıt Polis Merkezi’nde Başbakan’ın dünürü olduğu anlaşılmıştır. Yine Fatih’te bir alış veriş merkezinin bowling salonunu işleten AKP gençlik kolları başkanı polise kapalı alanda sigara içilmemesi gerektiği konusunda uyarıda bulununca darp edilmiştir. Böyle bir dolu örnek var. Bir kere şiddet ezilenin fukaranın ensesinde meşrûlaştırılırsa emin olun o şiddet toplumun üst katmanlarını kapsar. Şiddetin kendine erişemeyeceğini düşünen bireyleri de etkiler, polis şiddeti hukukun yerine geçer. Hukuk mekanizması işletilmeden kısasa kısas yönetimi uygulanmaya başlar.

Kitabınızda polisin geçmişe yönelik belgeler düzenlediğini söylüyorsunuz…

Bunun örneklerinden biri Festus Okey Dâvâsı. Hakim kararında bu konuyla ilgili şerh var. 20 Ağustos 2007 tarihinde Okey kamera kayıtlarına göre saat 17.46’da karakola giriyor, 18.06’da üç polis kucağında dışarı çıkarılıyor. Üzerinde uyuşturucu çıktığına dair evrak merkezin beşinci katında 18.00’da imzalanıyor. Buradaki tutarsızlık, zamanlamaya bakılırsa evraka imza atan polislerin hem beşinci katta olup hem de merdivenlerde Okey’i aşağı indirmesi gerekir. Hakim bu açığı yakaladı. Aynı zamanda dâvâda bir başka açık ise hastabakıcıların Okey’in gömleğini polise emanet etmelerine rağmen kaybolması.

Gömleğin anlamı nedir?

Gömlek Okey’in hangi mesafeden ve hangi açıdan vurulduğunu aydınlatabilecek bir delil. Polis ise Okey’in arbede sırasında öldürüldüğünü iddia ediyor. Benzer bir şekilde sol bir gazete dağıtan Ferhat Gerçek de polis tarafından vuruldu ve onun da gömleği kaybedildi. Aynı zamanda polisin yargılanma sürecinde korunmasını protesto eden Engin Çeber de öldürüldü. Bahçelievler’de park tartışması yüzünden polisle kavga eden Ferhat Özcan silâhın kabzasıyla vurulması sonucu kolu üçte iki güç kaybına uğradı. Polisin gösterdiği iki tanık da köylüsü çıktı. Üstelik genç kendini dövenlerden birinin şahitlerden biri olduğunu iddia etti. Yine İzmir’de polis tarafından öldürülen Emrah Parlak dâvâsında polis Parlak’ın kendini bıçakladığını iddia etti ve iki tanık gösterdi. Bu tanıklardan biri Afyon’da diğeri İzmir’in bir ilçesinde oturuyordu. Olay anında hasbelkader oradan geçtiklerini ve olaya şahit olduklarını söylüyorlardı. Yine Güney Tuna adındaki genç polis tarafından dövülmüş ve beyin travması geçirmişti. Fakat bulunan tanık annesinin villasının bahçesinden gözlemlediğini söylediği olayda gencin kendisinin kafasını demirlere vurduğunu söylüyordu. Ancak Mobese kayıtlarından polisin genci dövdüğü anlaşıldı. Bunun gibi polisi korumaya yönelik birçok olay var!

Suçlunun polisi, avukatı olur mu? Neden polisler koruma altına alınıyor?

Meslek için kurumsal bir dayanışma olduğu söyleniyor. Polis bu tür olaylarda adlî kolluk olmadığından soruşturmaya yönelik evrakı kendi hazırlıyor. Eğer bu soruşturmayı adlî kolluk yapsa birçok olay ortaya çıkar ve çözüme kavuşur. 2009 yılında Cem İnci’nin ölümünden sorumlu olan polis memuru arkadaşları tarafından öpülerek cezaevine uğurlandı. Bunun üzerine eleştiriler gündeme geldi. Emniyet bu durumu arkadaş dayanışması olarak yorumladı. Böyle bir arkadaş dayanışmasının ne tür sonuçlar doğurduğunu yaşayarak görüyoruz. Polisin suçunu sabit gördüğü ya da kuşkulandığı kişiyi ona zarar vermeden adliyeye teslim etmesi bu kadar zor mu? İnsan hakları kavramı polisteki cezasızlık kültürünün yerini almadıkça bu şiddetin önünü alamayız. Bu iktidarlardan bağımsız olarak bir kurum kültürü.

Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda yapılan değişikliğin neredeyse sıkıyönetime kapı araladığını söylüyorsunuz…

Beyoğlu’nda resmen sıkıyönetim uyguladı. İstanbul’un vitrini, kültür ve turizm merkezi diye suça meyilli olduklarını düşündükleri kim varsa polis etkisiz hale getirmek için adeta mücadele verdi. Hatta 2009 yılında İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’ün konuyla ilgili özel raporu var. Olay Mehmet Şah Aras’ın trafikte polisle tartışması sonucu oğluyla birlikte polis arabasında darp edilip Bilgi Üniversitesi yakınlarında sokağa atılmasıydı. Üskül, konuyla ilgili Beyoğlu Emniyet Müdürü Yusuf Yüksel’den bilgi istedi. Ancak bilgi verilmedi. Bunun üzerine Üskül, İstanbul Valiliği’ne ve İçişlerine yazılar yazdı. Artık konu Yusuf Yüksel olmuştu. Üskül, Beyoğlu’nda yaşananlarının sebebinin yönetim anlayışı olduğunu söyledi. Bunun üzerine Yüksel, Sultangazi Emniyet Müdürü yapıldı. Ayhan Çarkın’ın 93 yılında Kürt avukatın Susurlukçular tarafından gözaltına alınmasında aracın şoförlüğünü Yüksel’in yaptığını söyledi. Yüksel ise yurt dışına kaçtı. Yüksel döneminde Beyoğlu Polis Merkezi insan hakları raporları ihlâli konusunda üst basamaklarda yer aldı.

Emniyette çeteleşme kültürü olduğu söylenebilir mi?


Bunu söyleyemeyiz. Kurumun içinde bu tür şiddet olaylarına karşı çıkanlar da var. İşkenceyi sistematik yöntem olarak benimsemiş bir merkezden söz edemeyiz. Fakat yasa çıktıktan sonra polisin silâha başvurma oranlarında bir artış olduğu gerçek.

Kanunla ilgili polis içinden yazılı bir eleştiri oldu mu?


Polis akademisinden aklı başında insanlar da bu kanuna itiraz ediyorlar. Silâha başvurmadaki özlük haklarının daraltılmasını istiyorlar. Dolayısıyla Türkiye’de her yurttaşın karakola geldiğinde karşısında devleti gördüğünü, dolayısıyla devletin yurttaşına asgarî olarak nasıl davrandığını karakolda ve cezaevlerinde hissettirdiğini polislere anlatmak ve kurum kültürünü değiştirmek gerekir. Böyle bir ülke kimseye örnek bir ülke olamaz. Nitekim Festus Okey dâvâsında Nijerya Hükümeti dışişlerinden acil bilgi isteyerek siyahların Türkiye’de can güvenliğinin kalmadığı yönünde haberler duyduklarını söyledi. Bir polisin Türkiye’nin demokratik gelişmişliğini böylesine ayaklar altına almaya ne hakkı var!

Genel olarak baktığınızda polis şiddetinde bir azalma görüyor musunuz?

“Polislerimiz üniversite mezunu” denilse bile akıbet değişmiyor. 2000 yılından bu yana falaka nispeten devam etmekle birlikte elektrik, su, Filistin askı ile işkence kalmadı. Buna karşın dış ortamda bol miktarda gaz ve cop kullanılmaya başlandı. Biliyorsunuz Sağlık Bakanı biber gazının sağlığa zararlı olduğunu söylerken, İçişleri Bakanı bitkisel özlü olduğunu söyledi. Biber gazından ölen kişinin ölümünden sorumlu olduğu iddia edilen polis memurlarından biri de sorumlunun biber gazını kendilerine verende olduğunu söyledi.

Kitabınızda parmak izi alma ve saklamanın fişleme olduğunu söylüyorsunuz. Bunu açar mısınız?


İnsan ömrü göz önüne alınarak herhangi bir işlemde alınan parmak izi arşivlerde saklanıyor. Bir suç şüphesi olmadan, sabıka kaydı olmadan tüm toplumun parmak izinin alınması demek emniyet arşivinde fişlenmesi demek. Bu verilerin ne amaçla nerede kullanılacakları belli değil.

Polislerin günlük belli sayıda insanı durdurması ve kimlik sorması gerektiği yönünde görevlendirildiği doğru mu?


Bonus sistemi olduğu iddia ediliyor. İstanbul Emniyeti’nin İzmir’den Hüseyin Çapkın’la birlikte getirdiği bu sistemle uyuşturucu, hırsızlık vb. gibi suçlarda, suçluyu yakalaması karşısında polislere maaş ve kıdem arttırımı yapıldığı belirtiliyor. Bu yüzden anlamsız biçimde durdurma ve arama yapıldığı söyleniyor.

Peki polislerin çalışma şartlarını nasıl buluyorsunuz? Polisler insan haklarından yeterince istifade edebiliyor mu?


Polisler açısından sendikalaşma acil bir zaruret. Polisin özlük hakları yanında ifade özgürlüğü bakımından da önemli. Eğer sendika kurulursa bizler de kendimize muhatap buluruz. Meselâ Atina’da öldürülen bir genç için polis sendikası polisin görevinin insan yaşatmak olduğunu söyledi. Bunun yanında farklı sorunlar da var. Bir polis memuru sol bir grubun paneline katıldığı için ihraç edildi. İdarî soruşturmada “Bir de alkışlamışsın” denildi. Meselâ bir polisin Said Nursî’yi anma paneline katılması suç olmamalı.

Polisin iç yapılanmasını nasıl buluyorsunuz?


Polislerin uzun mesai saatleri var. Çok yoğun çalıştırılıyorlar. Bunun yanında ordu benzeri muazzam bir hiyerarşi var. Komiserlerin polisler üzerinde tahakkümünden bahsetmek mümkün. Polis şiddetinin mağdurlarını saydık, fakat bunun yanında şiddetin mağduru polisler de var. Yemek yerken öldürülen polisler var. Sokakta yurttaşla yüzyüze olduğundan her türlü kızgınlığın muhatabı. Toplumun huzuruna örgütlü olarak çıkamadıklarından kendilerini ifade edemiyorlar. Bu yüzden sendikalaşması gerekir. Bunun yanında askerin de sendikalaşması şart!

H.Hüseyin Kemal / [email protected] YENİ ASYA

Haber Ara