Enver Paşa, Mustafa Kemal, İngiltere ve Almanya savaşı
Cumhuriyetle birlikte Anglo-Sakson siyaset geleneğini kabul eden Türkiye’nin siyaset tarihini ve devlet aklının kör döğüşü haline dönüşmesinin izleri, siyasi mücadelelerin ve karşılıklı darbelerle bir siyasi aklın diğer bir siyasi aklı tasfiye edişinin nedenleri Osmanlı’dan beri süre gelen İngiliz ve Alman aklının siyasal çekişmesidir aslında.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-10-24 10:12:51
Cumhuriyetin, (aslında şöyle demek daha doğru olacaktır) merkezi otoritenin ve militarist yapılanmanın gerçekleştirdiği son tasfiye 28 Şubat 1997 Askeri darbesidir. Darbelerle tasfiye sürecinin bir gelenek haline gelmesinin, devletin militarist bir düzene dönüşmesinin ilk saikleri de yine bu ülkenin öz evlatlarıdır.
Devlet aklının, militarist bir siyasi geleneğe dönüşmesi 1913 Babı-ali isyanın bir sonucudur. Devlet geleneğimizde açtığı derin yara ve tahribat, Cumhuriyetle birlikte devam eden cuntacı ve militarist devletin ilk kıvılcımı ve süreği olmuştur ve isyanın başında Enver Paşa bulunmaktadır.
Enver Paşa bu ülkenin yetiştirdiği değerli komutanlardan ve devlet adamlarından biridir. Özellikle örgütlenme konularındaki becerisi hiç kuşkusuz yadsınamaz. O bir vatanperverdir ama o da yanılgıları ve eksiklikleriyle bir insandır.
1918 I. Dünya savaşında müttefiki Almanya ile birlikte harpten yenik çıkan Osmanlı Devleti var olma mücadelesinde, Anadolu’da bulunan milis kuvvetleri destekleme ve örgütleme kararı alır. Bu amaçla M. Kemal görevlendirilir. Aynı tarihler de ise Sevr anlaşmasının ağır şartlarını içine sindiremeyen Enver Paşa ve ekibi, savaşı geniş bir alana yaymak ve böylece yeni bir direniş ordusu kurmak için Avrasya’ya yönelir.
Osmanlı Devleti elinde son kalan toprak parçasını korumak ve Sevr’i olabildiğince geçersiz kılmak için Anadolu’da örgütlenmeyi tercih ederken, Enver, savaşı daha geniş bir alana yaymanın, Orta Asya’da bulunan Türk topluluklarını bir araya getirmenin ve Bolşevikleri yenerek, ardından; İstanbul’a gelip Devlet’i-aliyi içinde bulunduğu durumdan çıkarmanın planlarını yapmaktadır. Savaşı uzatmak, daha geniş bir alana yaymak sadece Enver’in planı değildir elbette, aynı zamanda savaşı kaybetmiş Almanların da planıdır. Ancak Enver’in idealleri 1922 yılında Tacikistan’ın Pamir dağının eteklerinde bulunan Çegan tepesinde şehit düştüğünde biter.
Bizler Cumhuriyetin Tarihini ve Mustafa Kemal’i eğitimdeki yetersizlikler ve ideolojik yaklaşımlar bir yana bırakıldığında neticede öğrendik. Ama Enver Paşayı tanıdığımızı, onun hakkında çok şey öğrendiğimizi söyleyemeyiz. Enver Paşa’nın tarihimize bıraktığı izleri anlatmak, romantik değerlendirmelerle bir kahraman portresi çizmek yeni zamanlarda nevzuhur etmiş bir durum ve ben bunu yapmak istemem. Çünkü Enver Paşanın kişisel biyografisinden daha çok siyasi tarihimizde temsil ettiği yeri anlamanın gerekliliğine inanıyorum.
ENVER PAŞA VE ALMAN HAYRANLIĞI
Enver Paşa’nın siyasi tarihimizdeki yerini tartışmaya başlamadan önce, yetiştiği siyasi atmosferi de irdelemek gerekir. Özellikle Yeni Osmanlıcılık olarak isimlendirilen hareketlerin öncüsü Jön Türkleri anlamak gerekir. Zira İttihatçılar Jön Türklerin devamı olan bir partidir.
Osmanlı Devleti’nin son yüz elli yıllık devlet ve askeri yapılanmasında Alman modeli etkisini; Yakın Dönem Osmanlı Tarih araştırmalarında görebilmekteyiz. Bu etki sadece devlet ve askeri teşkilatın yapılandırılması şeklinde düşünülmemeli, entelektüel çevrede de aynı etkinin varlığı görülmelidir. Hiç kuşkusuz bu etkinin en önemli örneği Jön Türk hareketidir.
“Türkiye’deki yenilikçi hareketlerin temelinde genelde Fransa’nın etkisi öne çıkmakta ise de olayların ayrıntısına inildiğinde Almanya’daki gelişmelerle çok daha büyük paralellikler gösterdiği söylenebilir. Çünkü 1815–1849’da etkin bir toplumsal değişim süreci yasayan Almanya’da bu değişim diğer Avrupa ülkelerininkinden oldukça farklıdır. Bu yüzden “jön” (genç) kelimesi Fransızca kaynaklı olmasına karşılık edebiyat ve siyasette bir kavram ve devir ismi olarak kullanılmasının Almanya kökenli olması kuvvetle muhtemeldir. (Jön Türkler ve Genç Almanlar, Doç. Dr. Can Bulut / Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi)
O dönem Alman düşünürlerinin bütün Avrupa’nın düşünce düzenini değiştirdikleri göz önüne alındığında Osmanlı dönemindeki yenilikçi hareketlerin Fransa’dan daha ziyade “ Genç Almanlar” Hareketi ile benzerlik göstermesi de bu nedenle doğaldı.
Her iki ülkedeki yenilikçi faaliyetlerin başlama sebebi esas itibariyle geleneksel aristokrat sınıfın yeniden tesis edilmesi faaliyetidir. Konunun Almanya’daki mimarı olan Klemens von Metternich’in (1773-1859) devlet anlayışının altında yatan düşünce sistemi de zaten Aydınlanmanın Prusya tarzı yorumudur. (Jön Türkler ve Genç Almanlar, Doç. Dr. Can Bulut / Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi)
Osmanlıdaki meşrutiyet hareketlerini de incelediğimizde aristokrat sınıfın yeniden şekillendiğini görürüz. “Osmanlı siyasi ve sosyal hayatında şok etkisi yapan Meşrutiyet ilanı, başta devlet kurumları olmak üzere; basın hayatından işçi hareketlerine, sosyal ilişkilerden siyasete katılma anlayışına kadar birçok noktada hızlı değişmelere yol açmıştır.” (Ahmet Turan Alkan, İkinci Meşrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset İlişkileri, 1992, Ufuk Kitapları)
Jön Türk; düşünsel temelinin genel olarak Fransa’dan kaynaklanmış olduğu inanışı, sadece yenilikçi hareketin isminin Fransızcadan alınan “Jön” kelimesi ile başlaması ve hareketin mensubu kişilerin derin bir teori ve özgün bir ideoloji ortaya koyamamasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle de siyasi fikri boşluklarını Fransa’da gündemdeki tartışmaları takip ederek ve etkilenerek gidermeye çalışmışlardır. Üzücü olansa ikinci derecede Fransız düşünürlerin fikirlerinden etkilenmişlerdir. Esas kaynaklara Osmanlı’nın içinde bulunduğu çalkantılı siyasi süreç nedeniyle de ulaşma fırsatı bulamamışlardır. Eğer araştırmış olsalardı Fransa’daki temel felsefi kaynakların Almanya menşeli olduğunu görürlerdi.
"Jön Türklerin hiçbiri, derin bir teori, özgün bir siyasi formül veya zihinleri devamlı olarak uğraştırmış bir ideoloji ortaya koymamıştır." (Mardin, 1989:24)
"…siyasal fikirleri sade ve ilkel idi: Hürriyet ve vatan, Meşrutiyet ve millet." (Lewis,1991:203)
Jön Türklerin devamı olan İttihatçıların Almanya’nın etkisinde kalmaları netice itibariyle doğaldı. Zira ikinci kuşak olarak kabul edebileceğimiz İttihatçılar Almanya’nın Avrupa’da estirdiği ekonomik, siyasi ve felsefi rüzgarın etkisine daha belirgin olarak hissediyorlardı.
1835’de Ordunun yenileştirilmesi için getirilen Moltke ile başlayan askeri eğitimde Alman eğitim tarzı (Prusya ve Avusturya) benimsenmişti. Askeri alandaki ilişki Cumhuriyetin kuruluşuna kadar devam etmiştir.
Enver Paşanın Almanya (hayranlığı olarak tanımlanan) ile ittifak arayışlarının arka planında yukarıda kısaca hatırlattığımız etkenlerinde göz ardı edilmemesi gerekir. Zira Enver Paşa’da bir ittihatçıdır ve zihinsel dünyası Jön Türk hareketinin başlattığı gelenekle örülüdür. Enver Paşa’nın Alman hayranlığı aslında yaşadığı dönemdeki devlet adamları içinde geçerlidir. Enver Paşa’nın Alman hayranı olarak yaftalanması, Osmanlı Ordusu’nun komutanı olarak Almanlarla daha belirgin ilişkiler içerisinde olmasından dolayıydı.
İNGİLİZ ALMAN SİYASET ÇEKİŞMESİNİN TÜRKİYE SÜRECİ
İngiltere’nin “Reval görüşmeleriyle birlikte” Osmanlının toprak bütünlüğünden yana tavrını değiştirmesi, (iddiaları ki bu iddiaları İttihatçıların ileri sürdüğü belirtilir ) II. Abdülhamit’in Almanya ile ilişkilerin geliştirilmesi kararını almasına ve böylece Askeri ve siyasi sürecin I. Dünya savaşına kadar dönülemez bir hal almasına neden olmuştur.
Enver Paşa’nın Harbiye Nazırı olarak ordunun başına geçmesi, Almanların bu topraklarda devletin, siyasetin, ordunun kılcal damarlarına kadar nüfuz etmesini sağlamıştır. Yukarıda belirttiğimiz gibi Cumhuriyetin kuruluşuna kadar bu durum devam etmiştir. M. Kemal’in Padişah’ın desteğiyle, Anadolu’daki örgütlenmenin neticesinde Kurtuluş Savaşı Mücadelesi ve Cumhuriyet’in kurulması sürecine kadar. Zira Savaştan galip çıkan İngiltere ile anlaşmak zorunda kalan yeni Cumhuriyet gönüllü veya gönülsüz, İngilizlerin devlet içerisindeki nüfuzlarının derinleşmesine izin vermiştir.
Şahsen sunu söylemek isterim ki; İngiliz tarzı siyasetin (Anglo-Sakson) bu ülkeye katkılarının Alman idealizminden daha fazla olacağına inanıldığı için, kabul edildiğini düşünmek gerekir. Nasıl ki Enver Paşa’da Alman siyaset tarzını destekliyordu ise. Neticede Türkiye Anglo-Sakson siyaseti benimsemiş oldu. Zaten Dünya savaşının galibi İngilizlerdir.
Türkiye’de bir kısım grupların Cumhuriyetin kurulmasıyla tasfiye edilen Enver Paşa üzerinden yaptığı kavga aslında İngiliz ve Alman siyaset anlayışının kavgasıdır. Bu kavganın ilk iki raundunu yani I. ve II. Dünya savaşını İngilizler (Anglo-Sakson ve onun yeni türevi Anglo-Amerikan) tarzı siyaset kazanmıştır.
Bu kavga günümüzde AB krizinin ortaya çıkmasıyla yeniden kızışmış görünüyor. Şimdilerde Avrupa Birliğinin hem ekonomik hem de siyasal liderliğini ele geçirmiş olan Alman siyaset aklı önde görünüyor....
SON VİDEO HABER
Haber Ara