Dolar

34,8722

Euro

36,7408

Altın

3.039,21

Bist

10.058,47

Ortadoğu, değişim ve Lübnan'ın kaderi

Lübnan, matemli destekçilerinin Suriye tarafından yapıldığını söylediği 2005’teki başbakan Refik Hariri suikastından beri peş peşe gelen ciddi krizleri aşmayı başardı. Bir yıl sonra İsrail’le savaş vardı. 2007’de Filistin mülteci kampında cihatçılarla müzmin bir mücadele oldu. 2008’de mini bir iç savaş yaşandı. Liste uzayıp gidiyor.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-10-23 23:03:42

Ortadoğu, değişim ve Lübnan'ın kaderi
TİMETURK / Jeremy Bowen

İsrail, Beyrut’u 2006 savaşında bombalarken, uzun ve yorucu bir günün ardından bir meslektaşımla bir şeyler içmek için oturmuş, güneydeki banliyölerden birkaç dakikada bir gelen patlama seslerini dinliyorduk. Düşünceli bir şekilde “1930’larda Avrupa’nın merkezinde olmak böyle bir şey olmalı” dedi. Karşılaştırmalar hiçbir zaman kesin değildir ancak ne demek istediğini anladım. Lübnan ve bölgenin peşine sadece o yılki savaşın şiddeti değil aynı zamanda geleceğin daha beter bir şeyi sakladığına dair kemirici bir his de düşmüştü.

Lübnan’da gelecek kötü zamanlara dair öngörüleri dengeleyen geçmişteki kötü zamanların hatıralarıdır. 70 ve 80’lerdeki 15 yıllık iç savaş bir çok yara bıraktı. Lübnan, matemli destekçilerinin Suriye tarafından yapıldığını söylediği 2005’teki başbakan Refik Hariri suikastından beri peş peşe gelen ciddi krizleri aşmayı başardı. Bir yıl sonra İsrail’le savaş vardı. 2007’de Filistin mülteci kampında cihatçılarla müzmin bir mücadele oldu. 2008’de mini bir iç savaş yaşandı. Liste uzayıp gidiyor.
Son birkaç günde konuştuğum her Lübnanlı ülkedeki en önemli güvenlik yetkilisi General Visam Hasan’ın 19 Ekim’deki suikastının çok ciddi olduğunu ve daha büyük sonuçlara neden olabileceğini söyledi. Lübnan’ın ikinci büyük kenti Trablus’un yukarısındaki zarif dairesinde Faysal Karami de olan bitenin ciddiyetini hafife almıyor. Karami, Lübnan’ın yükselen siyasetçilerinden biri. Kendisinden gelecek lider olarak bahsedilen Karami, Lübnan’ın eski başbakanlarından birinin oğlu ve birinin de yeğeni. Karami, dışarıda düzenli patlayan silahlar gibi sakin şekilde: “Beyrut’un tam ortasında öldürüldü. 1940’lardaki bağımsızlıktan beri Lübnan’daki en tehlikeli zamanlardan biri” diyor. Birkaç kilometre uzaktaki Cebel Muhsin ve Bab-ı Tabane varoşlarında, Sünniler, Lübnanlı Nusayrilerle çatışıyor. Başkan Esed ve ateşli destekçileri de bu Şii mezhebine dahil. Karami, “Şu an bir küçük iç savaş zaten yaşıyoruz. İnsanlar caddelerde vuruluyor” diyor.

Her yakın krizdeki uğursuz öngörülere rağmen Lübnanlı liderler, sıklıkla yabancı yardımla, hiçbir zaman tamamen istikrar bulamamış bir ülkede belirli bir sükuneti sağlamayı başarmıştır. Bu sefer işi zorlaştıran, yakın Suriye’deki iç savaş ve tüm Arap Orta Doğu bölgesindeki belirsizlik. Bölgede çok sayıda insanın, bırakın bir sene sonrasını bir ay sonra ne olacağına dair bir fikirleri yok.

Lübnan’ın laneti, kendi kaderini kontrol edememesidir. Kısa tarihi boyunca küçük ve zayıf bağımsız bir devlet olarak, güçlü komşularının merhametine kalmıştır. Lübnan liderleri güçlü yabancılarla yaptıkları ittifaklara güvenir. Kaçınılmaz şekilde bu, patronlarının savaşlarına ve münakaşalarına onları da dahil eder.

İttifaklar kısmi olarak mezhepsel sempatiye dayanır ve Lübnan’ı, Suudi Arabistan ve batının müttefikleri ile İran’a bakanlar arasındaki bölgenin en temel çatışması içine sokar. Lübnanlı Sünnilerin lideri Saad Hariri, Sünni Suudi Arabistan’ın müşterisidir ve Suriye’deki Esed rejimini devirmek için elinden geleni yapmaktadır. Şii İran’la birlikte Esed’ler, Lübnan’daki en büyük güç olan siyasetçiler ile savaşçıların Şii hareketi Hizbullah’ın patronlarıdır.

Bu günlerdeki bölgedeki çatışma mezhepçiliğe uzanıyor. Lübnanlılar, bu konudaki Orta Doğu’nun uzmanıdır. Birlikte yaşamak nedir bilirler. Bu yüzden Beyrut’un plajlarında bikiniler ve bira görürken, güney mahallelerde kara çarşaflılar doludur. Bu toplumlar ayrıştığı zaman ne olduğunu da Lübnanlılar iyi bilirler. Lübnan’da güç her zaman mezhepsel çizgilerle parsellenmiştir. Bazen sistem işler ancak bozulduğunda insanlar silahlarına uzanır.

Orta Doğu tarihi bir dönüşümden geçerken mezhepçilik, siyasi manzaradaki en güçlü özelliklerden biri olarak ortaya çıkıyor. Yeni bir olgu değil. Sünni ve Şii Müslümanlar arasındaki fay hattı İslam’ın doğuşuna kadar uzanıyor. Fakat Irak’ın 2003’teki Amerikan işgaliyle başlayan ve son 10 yıldır süren olaylarla bu ayrım keskinleşti.

Siyasi belirsizlik altında ezilmiş ve genç nüfusa yeterince üretemeyen ekonomilere sahip toplumlar için, mezhepçilik ihtiyaç duymadıkları bir sürtüşmedir. Mezhepçiliği kullanmak ve istismar etmek, üstünlük elde etme umuduyla kaosu yaymak, gücü toplamak, hareket geçirmek ve manipüle etmek için iyi bir yoldur.

Ulusalcılığın 20’nci yüzyılda Avrupa’da benzer bir rolü vardı. Orta Doğu’daki mezhepçilik, bölücüdür ve potansiyel olarak Avrupa’da bir zamanlar ulusalcılığın olduğu ve hala da olduğu gibi tehlikelidir. Arap ülkeleri ve İran, henüz, Avrupalılar kadar askerileşmediler. Bu bir felaketin öngörüsü değil. Ancak tehlikeler, ciddi tehlikeler ileride bulunuyor.

BBC’nin Orta Doğu editörü. Son kitabı Arap Ayaklanmaları.

The Guardian’da yayınlanan bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara