Mustafa Özcan: Ulusalcı İslamcılar eleştiriyor
Fatih'te ahirzaman yaratığı bir 'ulusalcı İslamcı' ile karşılaşmıştık. Benim Şiilere niye karşı olduğumu sordu ve 'Müslüman İseviler' kitabımı aleyhime delil gösterdi.Beni eleştirenler, Ehl-i Sünnet'in iki kısma ayrıldığını bir kısmının Mutezile diğer kısmının da Eş'ari olduğunu söylüyorlar. Halbuki, acizane olarak biz daha farklı olarak biliyorduk. Bizim bildiğimize göre Ehl-i sünnet iki kesimden oluşuyor. Birisi Eş'ariler diğeri ise Maturidiler.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-10-18 10:07:58
Fatih'te ahirzaman yaratığı bir 'ulusalcı İslamcı' ile karşılaşmıştık. Benim Şiilere niye karşı olduğumu sordu ve 'Müslüman İseviler' kitabımı aleyhime delil gösterdi. Halbuki, 'Müslüman İseviler' benim değil Bediüzzaman'ın tabiridir. Bu tabir, ahirzamanda Hıristiyanların İslamiyete geçiş süreçlerini ifade eder.
Yoksa yeni bir inanç manzumesi veya fırkasının adı değildir. Hazreti İsa'nın nüzulünün işaretlerinden birisi Hıristiyanların Müslüman olmasıdır. Bu geçiş süresindeki Hıristiyanları Bediüzzaman 'Müslüman İseviler' olarak tanımlar. Bu kaynağa atıftır. Asli Müslümanlar bir de Hıristiyanlıktan geçen Müslümanlar olacaktır ve asıllarına atıfla bunlara Müslüman İseviler diyor. Buna rağmen benim böyle bir tabiri kullanmam Şiilerin yayılmacılığına ve Irak ve Suriye'de yaptıklarına sessiz kalmamı mı gerektiriyor? Herhalde öyle düşünüyor olmalılar. Yine istismar için İran, Bediüzzaman'ın Sözler kitabını Farsça olarak neşretmiştir. Bu durumda İran, Mürsi'nin Raşit halifelerle ilgili tarziyesini (Radiyallahu anhum ifadesi) sansürlerken Bediüzzaman'ın Muaviye bin Ebi Süfyan'la ilgili tarziyesini kabul etmiş mi oluyor? İstismarın da bir sınırı olmalı lakin onlarda yok. Birincisi, ben Bediüzzaman'ın tanımlamasına katılıyorum. Bu teslise inanan Hıristiyanları İslamiyete nispet etmek değildir. Zira teslis şirktir. Benim böyle bir şey söylediğim yok. Ve Papa 16'ıncı Benediktus'a en şiddetli cevap verenlerden birisi benim. 'İslam'ın Papa'ya cevabı' adlı eserime (Nesil Yayınları) bakılabilir. Kimse, dana altında buzağı aramasın. Şii ulema maalesef nakilde pek güvenilir değil. Ben sadece ispat için Humeyni'nin el Hükümetü'l İslamiye'sinden küçük bir nakil yapayım. Ehli Sünnete karşı Humeyni, Yaşar Nuri Öztürk'le aynı yöntemi paylaşıyor. Şöyle ki Yaşar Nuri Öztürk'ün fikri referans kitaplarından birisi Mahmut Ebu Reyye'nin 'Şeyhu'l Müdire Ebu Hureyre' kitabıdır. Bu kitap onun hadisleri reddetme referanslarından birisidir.
Şii hocalar, İran'da Sünni camisinden geçilmediğini söylüyorlar. Mesele İstanbul'a karşı Tahran'da bir tek Sünni caminin bile olmadığıdır. Ondan ötesi saptırmadır. Osmanlı ile İran arasındaki bu yöndeki ikili anlaşmalara rağmen, Tahran'da Sünni cami olmadığı ifade ediliyor. Kimse Belucistan veya İran Kürdistan'ında veya Türkmenlerin yaşadığı bölgede Sünni camilerin olmadığını söylemiyor ki.
Yağma yok. Hakikatin etrafında dolaşarak hakikate varılmaz. Ayetullah Humeyni, el Hükümetü'l islamiyye kitabında, sahabelerden Ebu Hureyre'nin, Muaviye ve benzerleri adına hadisler uydurduğunu ileri sürer (173-174). Halbuki Mervaniler konusunda en ihtiyatlı olan Ebu Hureyre'dir. Ebu Hureyre Emevilerin ikinci kolu olan Mervaniler için 'helaki ümmeti ala yedi gulmetin min Kureyş/Ümmetimin helakı Kureyşli bazı gençlerin elinden olur' hadisini rivayet etmiştir (El hilafat es Siyasiyye Beyne's sahabe, Muhammed Muhtar Şankiti, s: 208). Ve Suyuti'nin el Hasais el Kübra'sında rivayet edildiğine göre hicri 60 yaşından sonra yaşamak istemediğini, zira devlet çarkının Mervanilerin veya anılan sıfatlı kimselerin eline geçeceğini öngörmüştür. Mesele enine boyuna hadis kitaplarına tartışılmıştır. Ebu Hureyre'nin damadı Said ibnu'l Müseyyeb de Mervanilerden uzak durmuş ve kızını fakir talebesine vermiş ama Emevi hanedanlığına vermemiştir.
Burada asıl üzerinde durmak istediğim nokta şudur: Mahmut Ebu Reyye'nin Ebu Hureyre kitabı, Şiilerin referans kitabı olmuş ve Humeyni de Ebu Hureyre'yi itibarsızlaştırmak için bu kitabı referans almıştır. Lakin kitabın yazarıyla alakalı olarak el Hukumetü'l İslamiyye kitabında (elimde bulunan, 2005 tarihli 8. baskı) söz konusu kitap Muhammed Ebu Zehra'ya (s: 174 dipnot) nispet ediliyor. Halbuki kitap Ebu Reyye'nindir. Arapça kaynaklar bölümünde kitap doğru olarak Mahmut Ebu Reyye'ye isnat ediliyor. Lakin kitabın içindeki nispet Ebu Zehra'ya! Hata mı kasıt mı? Ve ilginç olan Ebu Zehra'nın Mahmut Ebu Reyye'ye cevap yazan kitaplara takriz yazmış olmasıdır. Muhammed Ebu Zehra kitabı yazan değil reddeden tarafta yer alıyor. Mahmut Ebu Reyye kitabının dördüncü baskısında (sayfa: 317) bu takrizlerinden dolayı Muhammed Ebu Zehra'ya paylıyor ve sataşıyor. Kısaca Humeyni yanlış referanslarla Ebu Hureyre'yi çürütmeye ve mezhebi noktadan haklı çıkmaya çalışıyor.
Benimle ilgili eleştiriler de aynı yöntemin ürünü.
Peki neden Mahmut Ebu Reyye'nin kitabını Ebu Zehra'ya nispet ediyorlar? Zira Ebu Zehra muhterem ve mutemet bir adam. Böylece hakikate tecenni pahasına da olsa hedeflerine ulaşmak için bir taşla çift veya birçok kuş vurmuş oluyorlar.
Beni eleştirenler, Ehl-i Sünnet'in iki kısma ayrıldığını bir kısmının Mutezile diğer kısmının da Eş'ari olduğunu söylüyorlar. Halbuki, acizane olarak biz daha farklı olarak biliyorduk. Bizim bildiğimize göre Ehl-i sünnet iki kesimden oluşuyor. Birisi Eş'ariler diğeri ise Maturidiler. Herhalde bana cevapları da bu minval olmalı! Ziya Paşa'nın vaktiyle dediği gibi: İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki. Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı! Bu Mutezile'nin Ehl-i sünnet olması da yeni bir rivayet! (Mustafa Özcan / Yeni Akit)
SON VİDEO HABER
Haber Ara