Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Putin Rus-Türk tangosunu yeniden canlandıracak

Türkiye ile Suriye arasındaki krizin her gün derinleştiği bu günlerde, Irak’la silah anlaşmasından Putin’in ertelenen Türkiye ziyaretine kadar Rus girişimleri nasıl okunmalıdır?

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-10-12 08:49:57

Putin Rus-Türk tangosunu yeniden canlandıracak
TİMETURK / M K Bhadrakumar

Irak’la milyar dolarlık silah anlaşması, Türkiye ile zirve toplantısı, Suudi Arabistan’la ilişkilerin-tamiri, Mısır’ın Sfenks-benzeri İhvan’ıyla sahneye çıkma. Tüm bunlar, Orta Doğu’daki çalkantılı geçen bir ay içinde gerçekleştirilecek. Bunların hepsi, velveleli Kasım seçimlerinden sonra Birleşik Devletler’in bölgeye “dönüşü” hala uzak bir rüya iken meydana gelecek. Kısaca birdenbire Rusya, tüm Orta Doğu üzerinde olacak.

Moskova, Salı günü Irak Başbakanı Nuri Maliki’nin ülkede olduğunu ve 2 ülkenin 4,2 milyar dolardan “fazla” edere sahip bir silah anlaşması imzaladığını duyurdu. Anlaşmaya göre Irak 30 adet Mi-28 saldırı helikopteri ve 42 adet de saldırı jetlerine karşı savunmada da kullanılabilecek Pantsir-S1 karadan-havaya füze sistemleri alacak.

Moskova’da yapılan Rus-Irak ortak açıklaması, silah anlaşması görüşmelerinin 5 aydır sürdüğünü ve Irak’ın Mig-29 jetleri, ağır-zırhlı araçlar ve diğer silah alımları için görüşmelerin de yolda olduğunu ortaya koydu. Kremlin’den yapılan açıklamaya göre, Devlet Başkanı Vladimir Putin Çarşamba günü Maliki’yi kabul edecek ve görüşmelerin odak noktası da Rusya ile Irak arasındaki enerji işbirliği olacak.

Bu müthiş haberler Amerikalı siyasetçileri, heyecana sevk edecek. Haberlere göre Moskova’ya gideceği ve büyük bir şeyin olacağı ortaya çıkınca Bağdat’ta Maliki’nin ofisindeki telefonlar susmamış. ABD Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nden bu zamanda bu seyahati neyin gerektirdiğine dair sorular gelmiş.

Olay, Maliki’nin hala Washington için bir muamma olmasıdır. Hiç şüphesiz ABD’nin bir dostudur fakat muhtemelen İran’a dosttan daha ötedir. Şimdilerde ise Rusya’ya tutkun görünüyor, tıpkı Saddam Hüseyin’in olduğu gibi.

Washington ve Ankara, onu müteakip defalar kızdırdı. Çantada keklik gördüler, hatta siyasi geleceğini çizmeye kalktılar, karlı petrol anlaşmaları için kuzey Irak’la yarenlik ettiler, Irak’ın başkenti Bağdat ve yabancı ülkelerin, başkent ile merkezi hükümeti yok sayarak bölgelerle doğrudan anlaşma yapmaması gerektiğine dair bir anayasası olan egemen bir devlet olduğuna dair protestolarını hiçe saydılar.

Sadece Maliki’nin protestolarını yok saymadılar aynı zamanda Suriye’deki “rejim değişikliğine” karşı çıktığı ve Başkan Beşar Esed’i güçlü şekilde desteklediği için onu cezalandırdılar. Son olarak, Suriye’deki rejime ikmal için İran’a tesisler sağladığı için iğnelediler. Sonra tüm adabı bir kenara koyup Irak yasasına göre kaçak olan Iraklı Sünni lidere sığınma verdiler.
Halihazırda Irak’taki birbirinden tamamen farklı Sünni grupları bir araya getirerek ülkeyi balkanlaştırabilecek meşum bir çaba içerisinde bulunuyorlar.

ABD ve Türk müdahalesi sayesinde Kürdistan artık fiili bağımsız bir ülke. Oyun planı, merkezi Irak’ta kuzeydeki Kürdistan’a benzer Sünni bir oluşumun yaratılmasını destekleyerek Irak’ı daha fazla zayıflatmak. Böylece Iraklı Şiiler, delik-deşik güney bölgesine mahkum olacak.

Rusya seyahati Maliki’nin sabrının dolduğuna ve Irak’ın egemenliğine bu tahkiri kabul etmeyeceğine işaret ediyor. Neredeyse kesin olan şey ise Maliki’nin Çarşamba günü Putin’e Rus petrol firmalarının topyekun savaş naralarıyla Irak’a yatırımları ve teknolojileriyle dönmeleri ve 2003’teki ABD işgalinden önce bıraktıkları yerden devam etmelerini önerecek olmasıdır.
Maliki’nin Irak petrol sektöründen Büyük Petrol ve Türk firmalarını kapı dışarı etmesi beklenebilir. Irak’ın muazzam petrol rezervleri Suudi Arabistan’la denk olduğu için dünya petrol pazarına etkileri ise derin olacak.

Açıkça Maliki, Irak’ın egemenliğini savunmak istiyor. Kısa süre önce Saddam-dönemi PKK ayrılıkçılarının aktivitelerini gözlemlemek için Kuzey-Irak’taki Türk ordusunun bulunmasına dair anlaşmayı da iptal etti. Fakat Ankara ayak direyip Maliki’yi azarladı. Rus anlaşması, Irak silahlı kuvvetlerini yeniden kurmasına ve Irak hava sahasını ihlal ederken ya da kuzey Irak’taki askeri varlıklarının engelsiz olarak devam edebileceğini düşünürken Türklerin iki kere dikkatli olmasına neden olacak.
Bu Irak’ın ABD’ye stratejik meydan okuma yolunda olduğu anlamına mı geliyor? Burada bilinmesi gereken şey Irak’ın bir numaralı silah tedarikçisinin hala ABD olduğudur. Irak, 30 adet F-16’nın teslimatını bekliyor. ABD’ye stratejik meydan okuma Maliki’nin düşüncelerinden fazlasıyla uzak. En azından şimdilik.

Maliki’nin mesajı, Irak’ın bağımsız bir ülke olduğunu vurgulaması şeklinde okunmalıdır. Başkan Muhammed Mursi’nin yönetiminde Mısır politikalarının uygulanışında çok farklı değildir. Kısaca ABD, Maliki’nin Rusya’yla askeri ilişkileri canlandırması ya da Mursi’nin ilk devlet ziyaretini Çin’e yapması gibi kararlarını kabullenmesi gerekir. Muhtemelen Mısır’ın bir sonraki hamlesi Rusya’yla ilişkileri canlandırmak olacaktır. Aslına bakarsanız Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Mursi liderliğinin ilk yüksek seviyede ziyareti için Kasım’ın başında Kahire’ye gidecek.

Gerçekte olay ABD’nin Orta Doğu’daki yeni hakikatlere uyarlayabilmesine dayanmaktadır. Dışarıdan bakınca ABD, Irak’a 6 milyar dolarlık silah satmıştır. Gerçekten bu rahatlıkla halledilmiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ilk tepkisi ise kendilerine güveni yansıtıyor. Sözcü Victoria Nuland, Rus anlaşmasının Irak’ın ABD ile olan “geniş ve derin” olan askeri ilişkilerinin azaldığını göstermediğini söyledi.

Ayrıca Irak’la “467 askeri satış” ile ilgili görüşmelerin sürdüğünü ve “her şey yolunda giderse” bunların 12 milyar dolardan fazla ederi olacağını açıkladı. Nuland, “Irak’la 12,3 milyar dolarlık askeri iş yapıyoruz. Yani bu ilişkinin en güçlü olduğuna dair kimsenin şüphesi olmasın” dedi.

Yeni denenmemiş simya

Fakat Nuland’ın sözlerindeki endişenin varlığı da yok sayılamaz. Yalın hakikat “Rusların geliyor” olmasıdır. Artık Ruslar da kapitalist ve küreselcidir. Ayrıca Irak pazarını da bilirler ki Iraklı askerler Rus silahlarına aşinadır. Saddam döneminde Irak, Rus silahlarının önemli alıcılarından biriydi. 2003’teki ABD-destekli “rejim değişikliği” neticesinde Moskova’nın 8 milyar dolarlık kontratlarını kaybettiği tahmin ediliyor.

Muhtemelen Rusya, Irak pazarında en üst noktaya çıkmak ve kaybettiği zamanı telafi etmek için her şeyi yapacak. Fakat silah satışları her zaman siyasi ve stratejik bir bağlama da sahiptir. Kısa vadede “bilinmez bilinmeyen” Maliki’nin Irak’ın yeteneklerini yakın İranlı ve Suriyeli müttefikleriyle paylaşmayı seçip seçmeyeceğidir.

Dikkat çekici olan üst-düzey Suriyeli ve İranlı delegasyonların yakın aylarda Moskova’yı da ziyaret etmiş olmasıdır. İran Başkanı Mahmud Ahmedinecat’ın Bağdat’a yakın süre sonra yapacağı ziyaretle ilgili de kaşlar kalkacak. Aslında Moskova’da Rus-Irak silah satışı imzalanırken Deniz İran Devrim Muhafızları’nın komutanı Irak’ı ziyaret edip, Bağdat’la Tahran arasındaki yakın ilişkilere vurgu yapıyordu. Hiç şüphesiz Washington, bu cephede tetikte durmak zorundadır.

Eşit şekilde Rus uzmanlar geçişte Orta Doğu’nun kalbinde İran, Irak, Suriye ve Lübnan’ı içeren yeni bir “bloğun” çıkışına ve bununla Moskova’nın özel ilişkiler kurabileceğine dair yazıp çizmişlerdir.

Ancak şimdilerde görünmeye başlayan işaretler Moskova’nın bölgesel diplomasisinin vites artırdığını ve Suriye krizinin getirdiği bölgesel ayrılığa köprü olmada kararlı olduğu gösteriyor.

Elbette, teşebbüs açık cüretinde müthişlik var. Ancak Putin, gelecek hafta Türkiye’yi ziyaret etmeyi planlıyor. (İptal yazı yazıldıktan sonra gelmiş olmalı. ÇN) Lavrov, Kasım başında Körfez İşbirliği Konseyi ile Rusya’nın Stratejik Diyalog’unun ikinci oturumu için Riyad’a gitmesi bekleniyor. (Suriye’deki Esed rejimine verdiği kararlı destek nedeniyle Moskova’yı hiçe sayarak daha önce ansızın ertelenmişti.) Lavrov, ayrıca yeni Mısır liderleri ve Arap Birliği yetkilileriyle buluşmak için Kahire’ye de “eş zamanlı bir ziyaret” daha gerçekleştirecek.

Lavrov’un planlı diplomatik misyonlarını açıklayan Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdonav şunları ekliyor: “Biz [Ruslar], başta Suriye konusunda daha aktif rol oynayan Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere Körfez’deki Arap meslektaşlarımızla diyalog ve açık ortaklık görüşmeleriyle ilgileniyoruz. Biz her zaman, özellikle de Stratejik Diyalog mekanizması kurulduğundan beri, bu konularda, hatta görüş ayrılıklarında dahi görüşme masasındaki bu toplantıları destekliyoruz.”

Hiç şüphesiz Rus simyacıları, Suriye yaralarını iyileşmesine yardımcı olacak yeni denenmemiş formüllerle deneyler yapıyor. Fakat Bogdanov’un açıklamaya çalıştığı gibi bu formüller, boydan boya Rusya’nın Suriye konusunda rahatsız olan serkeş ortaklarıyla bölgesel ilişkiler metabolizmasını eyleme geçirmesine yardımcı olacak geniş spektrumlu ilaçlardır. İdeal olarak Moskova, bu iyileşme sürecinin karşılıklı ekonomik ilişkilerinin tümden gelişmesine içkin olmasını istemektedir.

Rusya’nın Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri, Suriye’deki kriz öncesinde güçlü şekilde ilerliyordu. Fakat Türkiye’yle ilişkiler son zamanlarda durağanlaştı; Rus-Suudi ilişkileri ciddi sıkıntılara girdi. Açıkça, Moskova, önceki duruma dönmek istiyor. Rus diplomasi değerlendirmesinin ilginç yönü ise şimdiki kesişim noktasının Suriye’deki kesintisiz akan-kandan bağımsız Ankara ve Riyad’a uvertür yapmak fırsatını sağlamasıdır.

Gerçekleşen şeyin zemini kayda değerdir. Moskova’nın değerlendirmesine göre hava durumu çok-kötü gösterse de Suriye krizine siyasi çözüm arayan yenilenmiş bir yaklaşım için umut verici işaretler bulunmaktadır. Böylesi kurnaz bir değerlendirmede ise fayda vardır.

Şu anki duruma göre Türkiye ve Suudi Arabistan, Suriye’deki durumla ilgili akut bir çıkmaz içindedir. Hiçbiri Suriye rejiminin devam etmesi için sosyal ve siyasi bir zemin olduğunu düşünmemektedir. Her ikisi de Suriye’deki “rejim değişikliğinin” sadece Suriye ulusu için değil aynı zamanda tüm bölge ve hatta kendileri içinde bilinmez sonuçları olabilecek uzun bir dönemi kapsayacağının hüsranı içerisindedir.

Moskova ve Pekin’in fazlasıyla gösterdiği gibi Suriye’ye dış müdahaleye kararlı karşı çıkmada taviz vermeyeceği için, BM Güvenlik Konseyi’nin müdahale kararı seçeneği elenmelidir. Öte yandan BM kararı olmadan Batı müdahalesi pek olası değildir. Her durumda Avrupalılar ekonomileriyle ilgili öncelikleriyle meşgul iken –ki son IMF tahmine göre kısa-vadede iyileşmenin mümkün olmadığı uzun bir durgunluk dönemine girmektedirler – ABD ilgisiz kalmaya devam etmektedir.

Nobelli Sultan Erdoğan

Kısaca Türkiye ve Suudi Arabistan ellerinde sadece birbirlerinden farklı olmakla kalmayıp aynı zamanda gelecekte sıkıntı olabilecek Suriye muhalif unsurları içeren bir solucan tenekesi tutmaktadırlar. Türkiye için BM kararı olsun ya da olmasın yaygın halk görüşü ezici şekilde Suriye’ye müdahalenin karşısındadır.

Türk halkı, hayati milli çıkarlarının Suriye’de risk altında olduğuna dair iknadan fazlasıyla uzaktır. Ayrıca Türk ekonomisi yavaşlamaktadır ve Avrupa’daki derin durgunluk Türkiye’nin ekonomik servetini tehdit etmektedir. İktidardaki AKP’nin bugüne kadarki kozu, Türkiye’yi daha önce eşi benzeri görülmemiş ekonomik refaha taşımış olmasıydı.

Bu nedenle tüm bu Suriye’deki aktiflik-yanlılık politikası iyi düşünülmüş dış politika inisiyatifinden ziyade akademisyenlikten-devşirme Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Recep Erdoğan’ın kuşbeyinli bir düşüncesi gibi görünmektedir. Ancak böyle olsa dahi Erdoğan’ın siyasi öncelikleri, 2014’te yeni anayasa altında Türkiye’nin Yürütme-Başkanı olmaya hazırlandığında değişecektir.

Suriye bataklığı, siyasi ihtiraslarını tehdit edebilir ve halihazırda görevdeki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün rekabetini de hissetmektedir. Ki Gül’ün toplumdaki popülerliği açıkça kendisinden fazladır.

Özetle Erdoğan, Suriye’de bir rejim değişikliği istemektedir ve hala bunu zorlamaktadır ancak bunu şimdi istemektedir. Sonsuza kadar bekleyemez zira bu kendi siyasi takvimini altüst edecektir. Öte yandan ABD başkanı aceleci bir adam olmamasından ve Avrupalıların keyifsizliğinden ötürü de öfkelidir.

Bu nedenle tüm etmenler hesaba katıldığında, Putin’in Türkiye’ye böylesi acil bir öncelikle ziyaret edecek olması sürpriz değildir. Ki Erdoğan, Rusya’yı neredeyse 2 ay önce ziyaret etmişti. Putin, Erdoğan’la mükemmel kişisel bir dengeye sahiptir. Bu Rus-Türk ilişkilerini yakın yıllarda böylesi kaliteli bir seviyeye çıkarmada çok faydalı olmuştur.

Putin, çok dikkatli bir devlet adamıdır. Rus-Türk tangosunun şevkini yeniden canlandırmak istemektedir. Süreçte 25 milyar dolarlık nükleer tesis inşaatı kontratı uygulama safhasına ilerletilebilir ve Rusya, Türkiye’ye silah satma anlaşmaları yapabilir.
Rus değerlendirmesine göre, Amerikan füze sisteminin Türk topraklarında konuşlandırılması gibi sapmalara rağmen Erdoğan’ın bağımsız bir dış politika izleme noktası altında yatan ideolojisi cesaretlendirilmelidir.

Putin’in beklentisi, Suriye’deki krize siyasi bir çözüm için amaca yönelik bir arayışa yönlendiren Moskova ve Ankara arasında yapılacak anlamlı bir görüşmedir. Bu, Rus-Türk yakınlığının canlandırılması çatısı içinde yer alacak ve aynı zamanda Erdoğan’ın Suriye’ye dair sancıları ve dilemmasından faydalanacak.

Nihayetinde Nobel mevsimindeyiz. Eğer Erdoğan, Osmanlı tarihinde Nobel barış ödülü alan ilk ve muhtemelen de son sultan olmaya ikna edilebilirse, Putin dünya barışında büyük bir katkı sağlamış olacak.

* Büyükelçi M K Bhadrakumar, Hindistan Dışişleri’nde deneyimli bir diplomattır. Sovyetler Birliği, Güney Kore, Sri Lanka, Almanya, Afganistan, Pakistan, Özbekistan, Kuveyt ve Türkiye’de görev almıştır.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara