Dolar

34,9495

Euro

36,7015

Altın

2.994,96

Bist

10.062,83

Türkiye, Suriye ve Kimliğin Jeopolitiği

AKP’nin iktidarından beri bölgedeki değişen siyasi durum, Orta Doğu devletlerine kimlik-tabanlı bir açılım için fırsat yarattı. Bu açılım ve ardındaki normatif sadakat, sırasıyla önce Türkiye’ye bölgesel profilini artırmak ve ardından da liderleri zulmettiğinde Orta Doğu halklarını savunmak için jeopolitik bir teşvik sağladı.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-10-07 00:39:29

Türkiye, Suriye ve Kimliğin Jeopolitiği
TİMETÜRK / Peter Henne *

Suriye’nin sınırdaki Türk köyü Akçakale’yi vurması ve Türkiye’nin Suriye hedeflerine askeri misillemesi şok ediciydi. Bu, Antep ve Urfa’ya 2009’da Rumi Forum’u sponsorluğunda yaptığım geziyi aklıma getirdi. Her iki şehirde de şahit olduğum gibi, uzun yıllardır gelişmemiş bu bölge, altyapı yatırımları ve Suriye ile ticaret sayesinde yükseliyordu. Akçakale’nin Urfa’ya 1 saat ve Antep’e de 2,5 saat uzaklıkta olduğunu düşününce şimdilere oralara bir gezi acaba nasıl olurdu?

Peki, ne oldu? Yakın olan ve sürekli-daha-da-yakınlaşan Türk-Suriye ilişkileri nasıl savaşın eşiğine geldi?

Çok kısa bir süre önceye kadar Türkiye, Orta Doğulu komşularıyla daha önce benzeri görülmemiş ilişkiler geliştiriyordu. Her ne kadar Türkiye’nin Irak işgali nedeniyle Birleşik Devletler ile ayrışması ve İsrail’le gerilimler gibi birçok şey var olsa da daha muazzam değişiklikler Suriye ve İran’la meydana geldi. Türkiye, İran ve Suriye’den destek gören PKK nedeniyle 1990’larda her ikisiyle de yumruk yumruğa geldi. Ayrıca genelde Türkiye Orta Doğu politikalarına da dahil olmazdı. Türkiye bu devletlerle ilişkilerini şu an iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Başbakan Erdoğan’ın Arap toplumları arasındaki popülerliği sayesinden geliştirdi. Ki bu esaslı bir gelişimdi.

Bu iki nedenle meydana geldi.

İlk Kürt meselesi hakkındaki gerilimler AKP’nin iktidara gelişiyle dağıldı. Suriye, 1990’larda PKK lideri Abdullah Öcalan’ı besliyordu fakat 1998’de ülkeden ayrılmaya zorladı Ve İran’da, kendi toprağında PKK’nın hareketini sınırlamaya başladı.
İkincisi Türk siyasetindeki dramatik değişikliklerle ilgiliydi. AKP, İslamcı bir parti değildi fakat Türkiye’nin iç siyasetinde dinin alanını genişletmeye odaklandı. Bu devlet içinde daha geniş bir demokratik fırsatı beraberinde getirdi (her ne kadar yakın zamanda bu bağlamda bazı gerilemeler olduysa da). AKP, Kürt meselesi ve Ermenistan’la ilişkiler gibi tabu konulara eğildi. Dahası Erdoğan ve (önce dış politika danışmanı daha sonra dışişleri bakanı) Ahmet Davutoğlu, bölgesel siyasette Türkiye’yi daha büyük bir oyuncu yapmak için harekete geçti. AKP politikasının bu iki yönü birbiriyle bağlantılıydı. İç siyasette öncenin laik vesayeti gibi Orta Doğu meselelerine karışmaya dair resmi çekingenlik de azaldı.

Türkiye, Suriye ile ilişkilerini geliştirdi. Antep ve Urfa’da şahit olduğum gibi bu gelişmelerden muazzam değişimler meydana geldi. Suriye-Türkiye ilişkilerinden PKK’nın kalkması, ticaret ve turizm gibi diğer alanların gelişmesine izin verdi. Erdoğan’ın Türkiye’nin bölgesel profilini yükseltmeye dair isteği ve bence Arap toplumlarını gelişmesine yönelik samimi umudu onun Suriye’deki Beşşar Esad gibi liderlerle yakınlaşmasına neden oldu.

Türkiye siyasetindeki bu değişimler, Ankara’nın Esad-karşıtı güçlere aktif destek vermesine yol açtı. Esad’ın muhalif hareketleri zalim şekilde bastırması, önceki yıllarda sürekli kısmen açık sınır sayesinde Türkiye’de bir mülteci krizine yol açtı. Bu Türkiye’ye çatışmanın kalıcı olmasını ve yayılmasını engellemeye teşvik etti. Fakat bununla ilgili kimlik-tabanlı bir unsur daha vardı. Erdoğan’ın Suriye’ye açılması, Türkler ile Suriyeliler arasında ortak din ve insan haklarına dair örnek endişelerden kaynaklanıyordu ve bunlarla güçleniyordu.

Jeopolitik ve kimlik arasındaki bu etkileşim, Türkiye ile Suriye arasında ilişkiler ile halihazırda yaşanan gerilimleri artırdı. AKP’nin iktidarından beri bölgedeki değişen siyasi durum, Orta Doğu devletlerine kimlik-tabanlı bir açılım için fırsat yarattı. Bu açılım ve ardındaki normatif sadakat, sırasıyla önce Türkiye’ye bölgesel profilini artırmak ve ardından da liderleri zulmettiğinde Orta Doğu halklarını savunmak için jeopolitik bir teşvik sağladı.

Yani Türkiye’nin güneydoğusundaki büyük yükselişin ardında yatan itici güç, bu bölgedeki trajik şiddet için sahneyi hazırladı. Kimlik ve jeopolitik her zaman çatışmak zorunda değildir bazı zamanlar bir ülkenin pozisyonu güçlendirmek için birlikte çalışabilir. Eğer iflah olmaz bir realistseniz; bu, işleri karmaşık hale getirir çünkü Suriye'de olduğu gibi insani krizleri yok saymak kolaydır.

İdealistlerin ve benzer birçok uluslararası ilişkiler akademisyenlerinin umudu, bu karmaşıklığın buna-değer olmasıdır. Eğer AKP iktidara gelmeseydi Türkiye ve Suriye aralarındaki durgun fakat soğuk mesafeyi korumuş olacaktı ve Esad-karşıtı muhaliflere destek olduğu için saldırılara maruz kalmayacaktı. Muhtemelen Türkiye-Suriye çatışmasını kışkırtırken Türkiye’nin muhaliflere desteği ise tüm bölge boyunca reformcu sesleri güçlendirebilir. Uzun vadede hangi sonuç daha iyi olurdu?

Peter Henne, George Town Üniversitesi Berkley Din, Barış ve Dünya Meseleleri Merkezi’nde Dini Özgürlük Projesi’nde araştırma görevlisidir.

Huffington.Post’ta yayınlanan bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

SON VİDEO HABER

Petrol kuyusundaki yangında itfaiye eri helallik istemiş

Haber Ara