Yılda 4500 kişinin öldüğünü biliyor muydunuz?
Bugün 28 Eylül 'Bireysel Silahsızlanma Günü'. Toplumda bireysel silahsızlanma bilincinin oluşturulması için 28 Eylül tarihinin Dünya Bireysel Silahsızlanma Günü olarak kabul edilmektedir. Umut Vakfı “Bireysel Silahsızlanma Günü” kapsamında Taksim'de “Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü” etkinliği düzenledi. Ünlü düşünürler “şiddet” ve “modernizm”e nasıl bakıyor...
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-28 15:44:38
Bugün 28 Eylül "Bireysel Silahsızlanma Günü". Aynı toplum içinde yaşayan bireylerin herhangi bir ideolojiye ait olmaksızın, ateşli silahlarla donanması “Bireysel Silahlanma” olarak tanımlanmaktadır. Toplumda bireysel silahsızlanma bilincinin oluşturulması için 28 Eylül tarihinin Dünya Bireysel Silahsızlanma Günü olarak kabul edilmektedir. Devletlerin birbirlerine karşı veya savunma amaçlı silahlanmaları “Bireysel Silahlanma” kapsamında tutulmaz. Bireysel silahlanmada örgütlenme söz konusu değildir.
‘SESSİZ AYAKKABILAR YÜRÜYÜŞÜ’ NEDİR?
Türkiye’de yılda ortalama 4 bin 500 kişinin bireysiz silahlanma sayesinde hayatını kaybediyor. Bireysiz silahsızlanmaya karşı toplumda bilinç oluşturma amacıyla 28 Eylül’de “Bireysel Silahsızlanma Günü” kapsamında Türkiye’de çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bunların başında evladını bireysel silahlanma sebebiyle kaybeden bir anne olan Nazire Dedeman Çağatay’ın kurduğu Umut Vakfı geliyor.
Umut Vakfı “Bireysel Silahsızlanma Günü” kapsamında Taksim'de “Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü” etkinliği düzenledi. Silahla hayatını kaybedenlerin ayakkabıları kırmızı halı üzerine bırakılırken, geçtiğimiz ay İzmir'de, parkta maganda kurşununa kurban giden 6 yaşındaki Umut'un anne ve babası da çocuklarının hiç giymediği ayakkabılarını kırmızı halıya koyarken duygu dolu anlar yaşandı.
Umut Vakfı “Bireysel Silahsızlanma Günü” kapsamında Taksim'de 2001'den bu yana “Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü” düzenliyor. Bugün ise 'Bireysel Silahsızlanma Günü' adına bu yürüyüşlerin 12.si düzenlendi.
BİREYSEL SİLAHLANMA, ÖLÜMÜ GETİRİR!
Maganda kurşununa kurban giden Umut’un babası Ufuk Ceylan, “Bizim çocuğumuzun katili inşallah bulunur. Çünkü herkesin çocuğu var. Havadan gelen bir şey canımıza son vermesin. Bir yasa çıksın. Kapalı bir ortam da sigara içilebiliyor mu? Daha önceden kapkaç vardı ya da Molotof vardı bunlar cinayete girdi. Herkesin kafasında bir soru işareti var. Herkesin yakını can bağı olan bir kimse var buna da bir yasa çıkarsa çok memnun olacağız” dedi.
Umut Vakfı Kurucu Başkanı Nazire Dedeman Çağatay, “Biz parkta kapımızın önünde maalesef ki çocuklarımızı koruyamıyoruz. Kadınlarımız eşlerimizin koruma amaçlı edindikleri silahlarla öldürülüyorlar, onları da koruyamıyoruz. Bir önlem almazsanız ölenler sizin çocuklarınız torunlarınız olabilir. Başınıza gelmeden harekete geçin diyorum”
Silahla yakınlarını kaybedenler bir kırmızı halı üzerine karanfil ile ayakkabı koydu. Bu sırada geçtiğimiz ay İzmir'de, parkta maganda kurşununa kurban giden 6 yaşındaki Umut'un anne ve babası da çocuklarının hiç giymediği ayakkabılarını kırmızı halıya koyarken duygu dolu anlar yaşadı.
Şiddet’in günümüzde ve dünya üzerinde etkileri üzerine çok geniş bir tecrübeye sahibiz ne yazık ki! Savaş, şiddet katliamlar… Hele birde olayı tarihsel boyutuyla ele aldığımızda statüko ve egemenlerin tiksindirici arzularının nasıl toplumlar üzerinde nasıl bir yıkıcı etki oluşturduğu ile karşılaşıyoruz.
John Kane, Max Weber, Michel Foucault, Zygmunt Baumann 'şiddetin toplumlaşması' üzerine tespitleri, modernizmin toplum üzerinde nasıl yıkıcı etki oluşturduğunu anlamak açısından önemli.
John Keane, “şiddetin uzun yüzyılı” olarak tanımladığı 20. yüzyılı bu simgelerle tasvir ediyor:
“Soykırıma varan savaşlar, bombalanan kentler, nükleer patlamalar, toplama kampları, kişisel cinayetlerin bir veba salgını gibi yayılması... Bu yüzyıl, tasarlanmış olsun ya da olmasın, şiddetin her türünün, hak ettiğinden çok daha fazlasına tanık oldu. Üstelik daha da fazlasına tanık olmak işten bile değil.”
Max Weber, ise bu konuda bir hayli çok açık sözlüdür:
“Modern devlet, bütün siyasal birlikler gibi, sosyolojik olarak ancak kendine özgü somut araçları açısından tanımlanabilir: o da fiziksel güç ve şiddet kullanımıdır.” Buna göre modern devlet, “belli bir arazi içinde fiziksel şiddetin meşru kullanımını tekelinde bulunduran insan topluluğu”nu ifade eder.
Michel Foucault ile Zygmunt Baumann’ın Modernlik ve Barbarlığı sürekli kötüye giden şiddet spiralinde yan yana durduğunu şu tespitlerle açıklıyor:
“Uygar toplum(un) insanların doğuştan gelen barbarlık ve şiddet eğilimlerinin büyük oranda yok edildiği ya da en azından baskı altına alındığı bir durum olarak” tasvir edilmesini, Batı uygarlığının hegemonyasını meşrulaştırma amacına yönelik ideolojik bir söylemi olarak değerlendirir. Baumann’a göre, “modern uygarlığın şiddet içermeyen karakteri tam bir yanılsamadır. Daha doğrusu onun, kendini kandırma ve kendini ilahlaştırmasının; kısacası, onun meşrulaştırıcı mitinin ayrılmaz bir parçasıdır... Uygarlaşma sürecinde gerçekte olan şey, şiddetin daha etkili biçimde yeniden düzenlenmesi ve şiddete yeni alanlar açılmasıdır... Şiddetin varlığına son verilmemiş, yalnızca gözden uzaklaştırılmıştır.”
Dolayısıyla “şiddetin günlük yaşamın ufkundan kaybolması modern iktidarın merkezileşme ve tekelleşme eğilimlerinin bir diğer göstergesidir; şiddet artık bireylerin erişebileceği alanın kesinlikle dışındaki güçlerin denetiminde olduğu için bireysel ilişkilerde yoktur. Ama bu güçler herkesin ulaşamayacağı yerde değildir. Yani kişisel davranış tarzındaki o övünülen yumuşamanın ve bunun sonucunda günlük yaşamın rahat ve güvenliğinin bir bedeli vardır. Öyle bir bedel ki, biz, yani modernite evinin sakinleri herhangi bir anda bu bedeli ödemeye çağrılabiliriz. Ya da haber verilmeksizin ödettirilebiliriz.”
___________________________________________________________________________________________________
1 John Keane, Şiddetin Uzun Yüzyılı, Çev. Bülent Peker, Dost Yay., 1998.
2 Norbert Elias, Uygarlık Süreci, C.1 ve 2, İletişim Yayınları.
3 Max Weber, Sosyoloji Yazıları, çev. Taha Parla, Hürriyet Vakfı Yay., 2. Baskı, 1987
SON VİDEO HABER
Haber Ara