Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Hani bu kiliselerin ilk sahibi?

Geçen hafta Taraf gazetesinde Van’daki Yedi Kilise’nin Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’ya ait olduğuna yönelik haberin çıkması üzerine “Şahsa ait kilise nasıl olur? Başka hangi kilise özel mülkte?” sorularından hareketle bir araştırma yaptık. Anadolu’da 1915’te Ermenilerin yok edilmesi ve mübadele sonucu Anadolu’daki Rumların gönderilmesi ile birlikte binlerce kilise sahipsiz kaldı.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-28 13:59:42

Hani bu kiliselerin ilk sahibi?

Emre Ertani'nin haberi:

Geçen hafta Taraf gazetesinde Van’daki Yedi Kilise’nin Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’ya ait olduğuna yönelik haberin çıkması üzerine “Şahsa ait kilise nasıl olur? Başka hangi kilise özel mülkte?” sorularından hareketle bir araştırma yaptık. Anadolu’da 1915’te  Ermenilerin yok edilmesi ve mübadele sonucu Anadolu’daki Rumların gönderilmesi ile birlikte binlerce kilise sahipsiz kaldı. Bu kiliselerden kimisi bakımsızlıktan kimisi de definecilerin saldırıları sonucunda yıkıldı. Bütün trajik örneklerin gösterdiği somut gerçek, el konulan ve tescil edilmeyen kiliselerin ev olarak dahi kullanılıp üçüncü kişilere satılabildiği. Bugün halen asıl sahibi olan cemaatlere doğrudan devredilmeyen bu yapıların, devletin mülksüzleştirme siyasetine dair anlatacağı ibretlik bir hikâye var.

Kilisen mi var, derdin var!

Giresun’un Şebinkarahisar ilçesi Şaplıca köyünde Demir Ailesi’nin tapulu arazisi üzerinde bulunan tarihi Licese Kilisesi ailenin başına dert olmuş. 1874-1887 yılları arasında inşa edildiği tahmin edilen iki katlı, üç apsisli kilise bugün harap halde. Kiliseyi Devlet’in satın almasını isteyen arazinin hissedarlarından Şefik Demir, “Yıllardan beri burayı korumak için adeta bekçilik yapıyoruz. Bölgede gözünü bu kiliseye dikmiş çok sayıda defineci var. Devlet kiliseyi takas yoluyla almak istiyor. Biz ise maddi bedeli neyse onu istiyoruz. Gelsin bilirkişi değerini belirlesin, devlet de alsın” diyor. Geçen yıl Yunanistan’dan gelen bir grubun kiliseyi ziyareti sırasında restorasyonu üstlenmek istediklerini ifade eden Demir, “Biz ‘Mahzuru yok’ dedik, ama yasaların buna izin vermediği bize bildirildi. Bu nedenle bu isteği geri çevirmek zorunda kaldık. Yani ne dokunduruyorlar, ne de alıyorlar. Ne yapacağımızı şaşırdık kaldık” diye sözlerine ekliyor.

Trabzon’daki Kaymaklı Manastırı

Trabzon’da 1424’te yapılmış, bugün harabe durumdaki Kaymaklı Ermeni Kilisesi ile yanındaki şapel ve manastırın tapusu ise aynı arazi üzerine sonradan inşa ettiği evde yaşayan 78 yaşındaki Haşim Kantekin’e ait. Kaymaklı Kilisesi, Trabzon’un üç kilometre güneydoğusunda, Çukurçayır beldesi Mısırlı Mahallesi Manastır Caddesi’nde bulunuyor. Değirmendere vadisine bakan yakada 1424’te inşa edilmiş, tek apsisli kilise; kuzey batıda çan kulesi, güney doğuda ise küçük bir şapel ve manastırın yer aldığı yapılar topluluğundan oluşuyor. Kilisenin içerisindeki freskler 18. yüzyıla ait. Tapu sahibi Kantekin, kilisenin de üzerinde bulunduğu arazinin babasından kaldığını belirterek, “Araziyi kardeşler arasında pay ettik. Kaymaklı Kilisesi’nin ve kiliseye ait bazı bölümlerin bulunduğu 2.5 dönümlük arazi bana düştü” diyor. Kantekin, kilisenin içerisine bir şey koymadıklarını belirterek, “Kiliseyi elimden geldiği kadar korudum. Gelen öyle giremiyor, bize geliyorlar, anahtarı veriyoruz, ziyaret edip gidiyorlar” diye anlatıyor. Bursa’dan butik otel kilise

Mülkiyeti el değiştiren bir diğer tarihi yapı ise Dündarevi(Yuannes Kilisesi) oldu. Bursa’nın Mudanya ilçesi Tirilye beldesi Enverpaşa Mahallesi Kaptan Sokak’ta bulunan Dündarevi, İstanbullu iş adamı Ömer Elal’a satılmış. Halen içerisinde 3 ailenin oturduğu 3 katlı Yuanes Kilisesi’nin ise, butik otel olacağı açıklandı. Tirilye Belediye Başkanı Ali Turan, Dündarevi’nin tamamen turizm amaçlı kullanılacağınısöyledi. Satın alan işadamının burasını Butik Otel’e dönüştüreceğini açıklayan Turan, ‘Yapılacak otel sayesinde beldemize gelecek ve konaklayacak turist sayısı artacak ve beldemize ekonomik kazanç sağlayacaktır’ dedi.  

Konya’da prefabrik kilise

Konya’nın Ereğli İlçesi’nde bir çiftçinin, Bizans döneminden kalma bir kiliseyi, köyünden ilçeye taşıdığı ve içinde oturmak için yeniden inşa ettiği ortaya çıktı. Oymalı köyü sakini Sadık Altınöz, yaklaşık 30 yıl önce köyden kente göç sırasında ortaya çıkan konut sorununu, köydeki kiliseyi‘taşıma ev’ haline getirerek çözmüş. Edinilen bilgiye göre, kilisenin hikâyesi şöyle: Ereğli’de Mithat Paşa Mahallesi’ne yerleşmek isteyen Sadık Altınöz, köyündeki tarihi bir kilisenin taşlarını sökerek, birer birer numaralandırdı. Numaralandırılmış taşları, traktörle 35 kilometre uzaktaki satın aldığı arsaya getiren Altınöz, bu taşları sırasıyla dizerek, kiliseyi aslına uygun olarak yeniden inşa etti. Kilisenin içini ev şeklinde düzenleyen Altınöz, vefat edince ailesi ‘kilise evden’ taşınarak, başka bir semte yerleşmiş. Sadık Altınöz’ün eşi Türkan Altınöz, bu ‘ev’i ise kiraya vermiş. Kiracı Mahir Mıh ucuz olduğu için tercih ettiği evi, hiç tarihi bir yapı olarak hiç düşünmediklerini söylüyor. Kilise konut olunca

Altındağ ilçesindeki Ankara Kalesi’nin sınırları içinde yer alan bir Rum kilisesi bir dönem Mehmet Yıldız’a aitmiş. Burayı bir süre ev olarak kullanan Yıldız, binanın 1980’li yıllarda kayınpederi tarafından alındığını, onlardan kendilerine kaldığını anlatıyor. Evin bahçesinde mezar taşları olduğunu, fakat akrabaları rahatsız olduğu için üzerini beton dökerek kapattığını söyleyen Yıldız şöyle devam ediyor: “O zaman bahçenin içerisinde bir mezar taşı varmış. Kilisenin ana bölümü surların içindeymiş. Çan odası hâlâ mevcut. Alt taraflarda mermerden odalar var. Bir mezar taşının üzerindeki betonu kırıp fotoğrafını çektim. İnsanlar buranın kilise olduğuna inanmıyorlardı. Kültür Bakanlığı’na tescil durumu nedir, diye sordum. Bakanlıktan gelen yazıda ‘Tescili yok ama değerlendirilecek yapılar arasında’ diye yanıt aldım. ‘Amacından çok uzun yıllar önce çıktığı için kimse haberdar olmayabilir’ de denmiş. Geçen yıl Ocak ayında 345 bin liraya da evi sattık.” ‘Atalarımızın kilisesini satın aldım’

Öte yandan Bursa ruhani önderi Metropolit Elpidophoros Lambriniadis, özel mülkiyette bulunan iki kiliseyi Ekümenik Patrikhane adına satın aldı. Metropolit Lambrianidis,  Bursa’ya gittiğinde civarda bulunan kiliseleri ziyaret ettiğini belirterek kiliseleri alma öyküsünü şöyle anlattı: “Anadolu’dan Avrupa ve ABD’ye göç eden Rumların torunlarından para toplayarak Tirilye’deki Kemerli Kilise ve Kumyaka’daki Baş Melekler Kilisesi’ni satın aldık. Kiliselerin özel mülkiyette olması Allah’ın verdiği bir fırsattır, olumlu olarak görüyorum. Eğer bu kiliseler devlete geçmiş olsaydı, cami ya da müze yapılırdı. O zaman sadece ziyaretçi olarak gezebilecektim. Bu kiliseler atalarımızın yaptığı ve mübadeleye kadar ibadet yapılan kiliselerdi. Kültürel ve dini bir mirastır bunlar. Kiliselere kapı yaptırdım, birinin anahtarını Tirilye Belediyesi’ne, Kumyaka’daki kilisenin anahtarının birini de muhtara verdim isteyenler gezebilsin diye...”  Mülkler nasıl el değiştirdi?

Osmanlı devletinde kilise, okul gibi tüzel kişilerin mal edinme hakkı 1913 yılında çıkan kanun hükmünde kararnameye kadar yoktu. Bu tarihe kadar, kiliselerin ve sahip oldukları akarların tapuda kaydedilmesi için ya Meryem Ana, İsa Mesih gibi kutsal kişiler adına (namı mevhum) ya da kilisenin papazı, hademesi, yönetici üzerine (namı müstear) kaydediliyordu. Kararname sonrası bu kurumlar mal edinmek için bir cetvel hazırlayarak tapu dairesine sundu. Ancak süre kısıtlaması ve savaşın patlak vermesi üzerine işlem tam olarak gerçekleşmedi. Cumhuriyet döneminde, soykırım ve sürgün politikaları dolayısıyla cemaatsiz kalan dini kurumlar yasal olarak hazinenin ve vakıflar genel müdürlüğünün mülkü haline geldi. Bunların bir kısmının şahıslar tarafından edinilmesi iki şekilde olabilir. Birincisi, tapu kaydında görülen ismin devlet tarafından kayıp ya da kaçak olarak görülmesi ile bu mülkler önce hazine adına kaydedilmiş daha sonra üçüncü kişilere satılmış ya da tahsis edilmiş olabilir. İkincisi, savaş ve sonraki süreçte kişiler kilise, manastır gibi kurumları ve onların arazilerine işgal ederek işleme başlarlar ve 1940’lardan itibaren kadastro geçmeye başladığında yasal öncelik Osmanlı tapu kaydında olmasına karşın kendi adlarına yazdırmış olabilir. (Agos)

Haber Ara