Neşet Ertaş tedavi gördüğü hastanede vefat etti
Bozkırın tezenesi, Zahidenin sesi halk Ozanı Neşet Ertaş İzmir'de tedavi gördüğü hastanede vefat etti.Ertaş devlet sanatçılığı ödülünü ret etmişti. Tüm Türkiye'yi yasa boğan ölüm haberi için bakın kim ne dedi!
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-25 14:02:52
TİMETÜRK / Haber Merkezi
Neşet Ertaş tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Türk Halk müziği sanatçısı Ertaş İzmir'de tedavi görüyordu.Yoğun bakıma alınan sanatçı solunum desteğiyle hayata tutunuyor. Ertaş’la ilgili en son açıklamayı tedavi gördüğü özel hastanenin Başhekim Yardımcısı Dr. Orhan Satılmaz yapmıştı. Satılmaz: "Hastanede bir basın toplantısı düzenleyen Dr. Satılmaz, Ertaş’ın ailesinin de iznini alarak yaptığı açıklamada usta sanatçının kamuoyu tarafından merak edildiğini, bilgi vermenin de görevleri olduğunu kaydetti. Dr. Satılmaz, "Kendisi yaklaşık 15 gündür hastanemizde tedavi görmekte. Primer hastalığının ikincil şikayetlerini tedavi etmek adına hastanemizde yatmakta idi. Dün yoğun bakıma alındı. Durumu ciddiyetini korumakta" diye konuşmuştu.
DEVLET SANATÇILIĞI ÜNVANINI RED ETTİ
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel zamanında kendisine sunulan 'devlet sanatçılığı' ünvanını; "O dönem Süleyman Demirel cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, 'hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdatlarımız adına aldım." diyerek geri çevirmiştir.
Unesco tarafından yaşayan insan hazinesi kabul edilen Neşet Ertaş, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görüldğ
NEŞAT ERTAŞ KİMDİR:
Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğludur. Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde çocukluk ve ilk gençlik yılları geçmiştir. 15 yasında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmektedir.
Neşet Ertaş'i tanımak, asil onun ruh ve gönül macerasını bilmeyi gerektirir ki burada hemen karsımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalarından olan babası Muharrem Ertaş karsımıza çıkar.
İste Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erisen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasını sağlamıştır.
1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevrelerinin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'i farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Tasan ve Çekiç Ali'den de ayrılır. Bir başka söyleyişle onun sanatı için, basta Muharrem Usta olmak üzere. Hacı Tasan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karsımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir.
Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazının ve sesinin insani büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarim asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır? Sazı gümbür gümbür ses veren, adeta davula eslik edercesine sazının göğsünde pençesiyle sesler çıkaran, hep samimi ve kendi halinde yüreğinin acılarını ve kendi iç gurbetlerini seslendiren; hiç bir medya tik tutumu olmayan, kalabalıklardan ve şöhretten adeta köse bucak kaçarak pek ortalıklarda görünmeyen; mezhep, parti ve etnik kimlik çağrışımlarına pirim vermeyen, sazından, sözünden ve sesinden gayri hiç bir şeyden medet ummayan bu "Garip" insani tanımak kadar tanımlamak da gerçekten zor.
Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan, bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yasayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu...
Neşet Ertaş'in sanatı hayati ile hayati sanatı ile o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acili bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen. Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatim "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta isi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse fark etmedi bile. Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de fareden olmadı yıllarca. Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile.
Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni bastan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karsı karsıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sinirli sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bi1e öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o sekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık.
Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır. O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası... Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir.
Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir.
Eserleri:
1988–Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde
1988–Kendim Ettim Kendim Buldum
1988–Kibar Kız
1989–Hapishanelere Güneş Doğmuyor
1989–Sazlı Sözlü Oyun Havaları
1990–Gel Gayri Gel
1992–Türküler Yolcu
1992–Gitme Leylam
1993–Kova Kova İndirdiler Yazıya
1995–Seçmeler 2
1995–Seçmeler 3
1995–Seher Vakti
1995–Altın Ezgiler 3
1996-Polis Lojmanları
1997–Benim Yurdum
1998–Gönül Yarası
1999–Zülüf Dökülmüş Yüze
1999–Gönül Dağı
1999–Mühür Gözlüm
1999–Zahidem
DOSTU BAYRAM HOCA NEŞET ERTAŞ'I ŞÖYLE ANLATMIŞTI:
Kimdir Neşet Ertaş? Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazımn ve sesinin insanı büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarım asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır? Sazı gümbür gümbür ses veren, adeta davula eslik edercesine sazının göğsünde pençesiyle sesler çıkaran, hep samimi ve kendi halinde yüreğinin acılarını ve kendi iç gurbetlerini seslendiren; hiç bir medyatik tutumu olmayan, kalabalıklardan ve şöhretten adeta köşe bucak kaçarak pek ortalıklarda görünmeyen; mezhep, parti ve etnik kimlik çağnsımlanna pirim vermeyen, sazından, sözünden ve sesinden gayri hiç bir şeyden medet ummayan bu "Garip" insanı tanımak kadar tanımlamak da gerçekten zor. Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan, bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yaşayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu... Neşet Ertaş'ın bir iki cümlede özetlenebilecek resmi biyografisi bize belki sadece ipuçları verebilir. Onun "1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğlu" olduğunu; Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarının ardından, 15 yaşında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmekte olduğunu bilmenin fazla bir anlamı olmayabilir. Neşet Ertaş'ı tanımak, asıl onun ruh ve gönül macerasım bilmeyi gerektirir ki burada hemen karşımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalanndan olan babası Muharrem Ertas karşımıza çıkar. İşte Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur.
Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasım sağlamıştır. 1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevreleninin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Taşan ve Çekiç Ali'den de ayrılır. Bir başka söyleyişle onun sanatı için, başta Muharrem Usta olmak üzere. Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karşımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir. Neşet Ertaş'ın sanatı hayatı ile hayatı sanatı i1e o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acılı bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen. Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatım "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta işi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse farketmedi bile. Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de farkeden olmadı yıllarca. Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile.
Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni baştan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karşı karşıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sınırlı sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bi1e öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o şekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık. Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır. O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası...
Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay olmasa gerek. Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir. Kaynak: Bayram Bilge Tokel
Neşet Ertaş vefat etmiş. Böylece, hepimiz bir kişi eksilmiş olduk.
Türk halk müziği sanatçısı isimlerinden olan Neşet Ertaş'ın yaşamını yitirmesi,hayranları ve sanat dünyasını yasa boğdu.
Ertaş için üzüntülerini dile getiren sanatçılar ve siyasiler duygularını Twitter'da şu sözlerle ilettiler...
İbrahim Tenekeci : Neşet Ertaş vefat etmiş. Böylece, hepimiz bir kişi eksilmiş olduk.
Göksel : 'Göğnüm hep seni ariyor neredesin sen' Neşet Ertaş gittigin yer cennet olsun
Tahsin Yılmaz : Neşet Ertaş,müstesna insan.Anadolu'nun türküleri üstadını kaybetti. Allah rahmet eylesin,yakinlarina bassagligi dilerim
Mustafa Ceceli : Neşet Ertaş... Türküler öksüz kaldı...
Tarık Tufan : Ağla sazım ağlanacak zamandır. neşet ertaş
Ceyhun Yılmaz : Neşet Ertaş - Sonsuzluğa uyudu. Nur ol ustam. Başınız sağolsun.
Egemen Bagis : "Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez Gönülden gönüle yol gizli gizli…" Ülkemizin rahmetli Neşet Ertaş’a muhabbeti gizli değil, aşikârdır.
Ahmet Hakan : Neşet Ertaş öldü. bir devir kapandı.
Feridun Düzağaç : Türküler öksüz..yetim.. İnsanlık O'nsuz kaldı Kalplerimizdeki insan toprak ve doğa sevgisi kadar yaşasaydık Neşet Ertaş hiç ölmezdi.
İsmail tunçbilek : Herkes diyor ya"Neset Ertas Ölmüş"Ne ölmesi ey insanlar!Bugün Dede'nin Ölümsüzlüğünün Dogum Günüdür.Bizler ağlarız zahire O güler Nur ile..
Ali Poyrazoğlu : Sazi dusunen,dusundugunu mesk eden bir zihne donusturmustu. Saz sustu. Neset Ertas dusuncelerini sevenlerine emanet etti.
Elif Şafak : Türkiye'nin yetiştirdiği en özel sanatçılardan birini kaybettik, tüm sevenlerinin başı sağolsun. Neşet Ertaş'ı rahmetle anıyoruz.
Kemal Kılıçdaroğlu : Bu ülkenin bütün insanlarının sevdiği ve bağrına bastığı en büyük ortak değerlerimizdendi Neşet Ertaş. Sadece halkı için söyledi.
Soner Arıca : Neset Ertas..'Neredesin sen' eserini yorumlamak istediğimde öyle yüreklendirici bir tarzda izin vermiştiki.buyuk insandi cok buyuk..üzgünüm
Bülent Arınç : Bozkırın Tezenesi bil ki; sazınla, sözünle öyle temiz bir hatıra bıraktın ki “gönlümüz hep seni arayacak”.Ancak bugün “gönül dağımız” onun yokluğu ile “yağmur yağmur boran” oldu.Devasa bir yüreğe sahip büyük bir sanatçıydı. Ancak O hep mahzun, mahcup ve mütevazi çehresiyle gösterdi kendisini.Çünkü onda aşıklık istidadı vardı, derununda hep “Leylası”ndan kalma büyük bir sevdanın ateşi yanardı.Türküleri ile “gönülden gönüle” giden bir yol açmayı başarmıştı. Hep gönlünden konuşur ve yalnızca gönüllere sesleniyordu.Karacaoğlan, Emrah ve Yunus tadındaki sözleri ile bizi de bizden alıp o çok derinlerimizde saklı olan uzaklara götürüyordu.En ıssız ve ücra duygularımız onun bozkırın toprağı gibi kavrulmuş çığlığı ile ayaklanıyor, harekete geçiyordu.Her bir vuruş aynı zamanda, yüreklerimizin ve ruhumuzun da bam teline dokunuyordu.
Sazı ile baş başa kaldığında Onu seyretmeye doyamıyordum. Adeta kendisinden geçiyor, sazının her bir teli ile bir başka aleme akıyordu.Onun karakavruk yapısı Anadolu bozkırının bir haritası, türkülerindeki çığlığı ise bu ülke insanının yürek yangını gibiydi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara