Dışişleri Bakanı Davutoğlu: "BM ve uluslararası sistem Suriye sınavını kaybetmek üzeredir... İnsan canı BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi arasında müzakere konusu olmamalı'' dedi. Davutoğlu ''Binlerce insan ölmüşse 30 bini aşkın insan ölmüşse 50 bini aşkın insan kayıpsa 2 milyonu aşkın insan yerinden edilmişse 500 bini aşkın insan mülteci olmuşsa ve hala BM Güvenlik Konseyi bu konuda bağlayıcı tek bir bağlayıcı nitelikli karar çıkaramamışsa o zaman ne zaman ihtiyacımız var BM'ye?'' diye sordu.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ''BM ve uluslararası sistemin Suriye sınavını kaybetmek üzere'' olduğunu belirterek, ''İnsan canı BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi arasında müzakere konusu olmamalı'' dedi.
BM Genel Kurulu'nun 67'nci dönem toplantıları çerçevesinde New York'ta bulunan Davutoğlu, Türk basın mensuplarına yönelik basın toplantısı düzenledi.
Davutoğlu, Suriye'yle ilgili Türkiye'nin ABD'den ve uluslararası toplumdan beklentilerine dair bir soru üzerine, Suriye meselesinin sadece Türkiye'nin ve komşu ülkelerin sorunu olmadığını vurgulayarak, hem sorumluluk anlamında hem de karşı karşıya kalınan meseleler anlamında Türkiye'nin şu anda üzerinde büyük bir yükün bulunduğunu belirtti.
-'BM bugünler için var''-
Esas itibariyle Suriye konusunun başta BM olmak üzere uluslararası sistem için sınav olduğunu kaydeden Davutoğlu, ''Gerçek bir sınavdır ve bu sınav kaybedilmek üzeredir'' ifadesini kullandı.
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Dün özel Ortadoğu oturumunda yaptığım konuşmada da vurguladım. 1990'lı yıllarda Bosna konusunda uluslararası toplumun gösterdiği atalet, yüz binlerce insanın ölümüne, yüz binlerce hanımın tecavüze uğramasına, yüz binlerce çocuğun ölmesine ya da yetim kalmasına sebep oldu. Şimdi aynı ataleti görmek New York'ta, BM koridorlarında herkesin birbirine dönüp 'Ne yapalım?' diye sorup, aynı ataleti gözlüyor olmak bana büyük bir ızdırap verdi. Bosna savaşında bu ataleti bir akademisyen olarak takip etmiş ve uluslararası sistemin bu ataletinden açıkçası utanç duymuştum.
Şimdi bir Dışişleri Bakanı olarak BM koridorlarında dolaşırken herkes dönüp Türkiye'ye, 'ne yapmalıyız, ne yapabiliriz' sorularını yöneltirken, aslında biz tabii bunun için gereken şeylerin ne olduğunu en başından itibaren hem Suriye yönetimine söyledik, daha sonra bölgesel örgütlere söyledik, BM zemininde söyledik ama esas itibariyle BM'nin bugünkü yapısıyla 5 daimi üye arasında, insan canı 5 daimi üye arasında müzakere konusu olmamalı.
Binlerce insan ölmüşse 30 bini aşkın insan ölmüşse 50 bini aşkın insan kayıpsa 2 milyonu aşkın insan yerinden edilmişse 500 bini aşkın insan mülteci olmuşsa ve hala BM Güvenlik Konseyi bu konuda bağlayıcı tek bir bağlayıcı nitelikli karar çıkaramamışsa o zaman ne zaman ihtiyacımız var BM'ye? Yani, dünya istikrardayken zaten BM'ye ihtiyaç yok ki herkes normal faaliyetini yürütür, BM bugünler için var.''
Şimdi bir Dışişleri Bakanı olarak BM koridorlarında dolaşırken herkes dönüp Türkiye'ye, 'ne yapmalıyız, ne yapabiliriz' sorularını yöneltirken, aslında biz tabii bunun için gereken şeylerin ne olduğunu en başından itibaren hem Suriye yönetimine söyledik, daha sonra bölgesel örgütlere söyledik, BM zemininde söyledik ama esas itibariyle BM'nin bugünkü yapısıyla 5 daimi üye arasında, insan canı 5 daimi üye arasında müzakere konusu olmamalı.
Binlerce insan ölmüşse 30 bini aşkın insan ölmüşse 50 bini aşkın insan kayıpsa 2 milyonu aşkın insan yerinden edilmişse 500 bini aşkın insan mülteci olmuşsa ve hala BM Güvenlik Konseyi bu konuda bağlayıcı tek bir bağlayıcı nitelikli karar çıkaramamışsa o zaman ne zaman ihtiyacımız var BM'ye? Yani, dünya istikrardayken zaten BM'ye ihtiyaç yok ki herkes normal faaliyetini yürütür, BM bugünler için var.''
-''İnsanlık trajedisine bir son verilmeli''-
Dünkü toplantıda bunu açık şekilde meslektaşlarıyla paylaştığını belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:
''Tabii BM'nin 5 daimi üyesinin en önemli ülkesi olarak ve tabii Türkiye ile de yakın ittifak ilişkisi bağlamında ABD ile de bu istişareleri sürdürüyoruz, yarın da sürdüreceğiz. Bu konuda esas itibariyle Türkiye'nin kendi ulusal beklentisinin ötesinde, uluslararası toplum adına bizim bütün BM sisteminden beklentilerimiz var. ABD ile bu konuda yakın istişarelerimiz sürüyor. Yine Rusya'yla da geçen, hem Rusya'da Sayın Başbakanımızla görüşmeler yapmıştık temmuz ayında, hem de ben iki hafta önce Kazakistan'da Sayın Lavrov'la görüştüm, burada da görüşeceğiz, bu kaygılarımızı tüm taraflarla paylaşıyoruz. Önemli olan şu anda herkesin zihnindeki düşünceleri veya hesapları bir kenara bırakıp, Halep'teki, Deyrüzzor'daki, Şam'daki, Hama'daki, Humus'taki bu insanlık trajedisine bir son vermesi, dur demesi''.
Davutoğlu, Suriye yönetiminin Türkiye'ye diyalog çağrısı şeklinde bir bilginin kendilerine ulaşmadığını ifade ederek, ''Ama bizim için önemli olan Suriye yönetiminin kendi halkıyla diyaloğa girebilecek basireti göstermesiydi, göstermediler bunu. Şu anda da esas itibariyle Suriye yönetiminin halkıyla diyaloğa girme niyeti varsa önce Halep semalarında uçan ve o halkı bombalayan uçak ve helikopterlere dur demesi lazım. Ya da küçük kasabaların etrafına topları, tankları konuşlandırıp, o top ve tank ateşiyle bu kasabalardaki insanları katletmeye dur demesi lazım. Bu tarz bir ortamda salt söylemde kalan diyalog talebinin bir karşılığı olmaz'' diye konuştu.
-''Kozmik reform görüntüsüyle Suriye'de huzur sağlanmaz''-
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, sadece kozmetik reform görüntüleriyle Suriye'de huzuru sağlamanın çok güç olduğunu belirterek, Suriye'de şu anda beklenenin kapsamlı bir değişim olduğunu ve bu değişim olmadan da bir reform olmasının mümkün gözükmediğini söyledi.
BM Genel Kurulu'nun 67'nci dönem toplantıları çerçevesinde New York'ta bulunan Davutoğlu, Türk basın mensuplarına yönelik basın toplantısı düzenledi.
Davutoğlu, bir soru üzerine, BM ve Arap Birliği'nin Özel Temsilcisi El-Ahdar el-İbrahimi'nin yaklaşımının doğru olduğunu ifade ederek, 'sadece kozmetik reform görüntüleriyle Suriye'de huzuru sağlamanın çok güç olduğunu'' söyledi.
Suriye'de şu anda beklenenin kapsamlı bir değişim olduğunu ve bu değişim olmadan da bir reform olmasının mümkün gözükmediğini belirten Davutoğlu, ''Çünkü Beşar Esed verdiği hiçbir sözde durmadığı ve o sözleri vaktinde yerine getirmediği için bu konuda bir değişim olmadan reform olacağına dair inanç, Suriye halkında da uluslararası toplumda da yok oldu. Sayın El-İbrahimi bu yaklaşımında haklıdır. Şimdi de biz de onunla birlikte oturup tekrar bu konuları ele alacağız ve Kahire'deki toplantısının devamını da burada yapacağız, Türkiye, İran, Mısır arasında'' diye konuştu.
-''Teröre karşı mücadelemiz Suriye'deki konjonktürden bağımsız olarak sürer''-
Davutoğlu, bir soru üzerine, terör konusunun Türkiye'de 30 yılı aşkın süredir devam eden, maalesef ülkenin huzurunu, güvenliğini tehdit eden bir olgu olduğunu kaydetti.
''Terörist örgütler öyle örgütlerdir ki belli şartlarda kendilerine uygun bir zemin olduğunu düşündüklerinde bu terör faaliyetlerine hız katabilir, hızı azaltabilir ama terör her zaman Türkiye'nin, geçen yıl da yani Suriye'de olaylar yokken de iki yıl önce de problemiydi, 10 yıl önce de 20 yıl önce de'' dedi.
Davutoğlu, Türkiye'nin teröre karşı mücadelesinin Suriye'deki konjonktürden bağımsız olarak kararlı şekilde sürdüğünü vurguladı.
Suriye ve bölgedeki genel istikrarsızlığın, terör örgütünü kullanmak isteyenlere ya da terör örgütünün istismar ettiği şartların oluştuğunu görmesi durumunda tetiklenebileceğini ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
''Bütün bu bölgesel konjonktürü biz yakından değerlendiriyoruz ama teröre karşı mücadelemiz dediğim gibi Suriye'den ya da bölgedeki diğer gelişmelerden bağımsız olarak sürecektir. Bu mücadelenin hem güvenlik ayağı vardır, ülkemizin her bir santimetrekaresinde güvenliğin sağlanmasını temin edecek güvenlik tedbirleriyle ilgili ayağı vardır hem de sosyal barışı temin edecek olan, siyasal reformlarla ilgili ayağı vardır. Bir taraftan da tabii ekonomik kalkınma ayağı vardır. Bütün bu unsurlarıyla terörün etkisini yok etmek ve terörün arkasındaki unsurları ve altyapısını yok etmek bizim her zaman temel politikamız olmuştur. Bu bölgesel konjonktürden bağımsız olarak da süregiden bir mücadeledir''.
-Balyoz davası-
Davutoğlu, bir gazetecinin, ''Balyoz planı davasıyla ilgili mahkeme kararını Türkiye'de demokratik değerlerin yerleşmesi ve Türkiye'nin geleceği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Balyoz planının hedefinde AK Parti vardı, AK Parti'nin üst düzey bazı yetkililerinden mahkeme kararıyla ilgili şaşırtıcı değerlendirmeler geldi. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusunu da yanıtladı.
''Her şeyden önce bir mahkeme kararının söz konusu olduğunu, hukuki bir süreç neticesinde bir mahkemenin kararını beyan ettiğini'' belirten Davutoğlu, ancak bu hukuki sürecin henüz nihayete ermediğini, Yargıtay aşamasının, temyiz imkanlarının bulunduğunu anımsattı.
Davutoğlu, ''Dolayısıyla bütün açıklamalarda hepimizin, herkesin çok dikkatli olması gerekir. Bu noktada da mahkeme kararına saygı duymak hepimizin hukuka saygı bağlamında bir görevi, ama dediğim gibi bir temyiz aşaması var, o temyiz aşaması da neticelenene kadar bu mahkeme kararı mutlak değil. Dolayısıyla herkesin sabırla Yargıtay aşamasını beklemesi lazım'' diye konuştu.
Bakan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
''Ancak konunun siyasi boyutu itibariyle bakıldığında Türkiye'de maalesef geçmişte darbeler yaşandı. Birçok darbe hazırlıkları yapıldı, askeri müdahaleler söz konusu oldu, 1960, 1971, 82, 28 Şubat 1997 müdahaleleri Türkiye'ye on yıllar kaybettirdi. Hatta 20. yüzyıl bizim savaşlarla Balkan savaşları, Dünya Savaşı ve sonra da askeri darbelerle kaybettiğimiz bir yüzyıldır neredeyse. Ne zaman demokrasi yerleşmişse halkın iradesi yansımışsa o dönemlerde dikkat edin bir sıçrama yaşanmış.
1950'li yılların ilk yarısında, 1960'lı yılların ilk yarısında, 1980'li yıllarda tam askeri müdahale ortamından çıkarken ve nihayet son 10 yıl içinde.
1950'li yılların ilk yarısında, 1960'lı yılların ilk yarısında, 1980'li yıllarda tam askeri müdahale ortamından çıkarken ve nihayet son 10 yıl içinde.
Dolayısıyla herkesin bu hukuki sürece hukuki süreç olarak saygı göstermesi, ancak siyasal olarak da kim ne amaç güderse gütsün milletin iradesini yansıtan sivil siyasete karşı yürütülecek her türlü çaba karşısında da tam bir birlik olması lazım siyasilerimizin, demokrasideki güçlerimizin. Bu konuda gösterilecek bir zaaf, Türkiye'yi tekrar iç türbülanslara sokar, bu konuda kararlı bir şekilde herkesin bundan sonra sivil siyaset ve demokrasinin yerleşmesi ve kökleşmesi konusunda ortak tavır sergilemesi hepimiz için elzemdir.
Bunun AK Parti'ye karşı bir çalışma olduğunu söylediniz. Hangi partiye karşı olursa olsun, esas itibariyle bu demokrasimize karşıdır. Tabii ki AK Parti'ye karşı, kimse unutmasın ki bundan daha birkaç sene önce Türkiye'yi yöneten, halkın iradesiyle işbaşına gelmiş olan partimize karşı bir kapatma davası açılmıştı, bunun düşünüldüğü bir ortam yaşanmıştı maalesef. Ama bu sadece AK Parti'ye karşı değil, demokrasiye karşıdır bu tür teşebbüsler. Dolayısıyla demokrasiyi savunmak da hepimizin görevi. Ama bunun davayla ilişkilendirilmesi ayrı bir boyuttur. Dava hukuki bir süreçtir, neticesi Yargıtay'da, temyiz süreci tamamlandığında hep beraber o zaman değerlendirilir, ancak ortada mahkeme, uzun süre araştırma yapmış bir yargı süreci olduğunu da unutmamak lazım''
(Sürecek)
AA