Oslo süreci hurdalığa
Güneri Civaoğlu Miliyet'teki köşesinde Oslo Görüşmelerini değerlendirdi.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-22 07:49:45
Sonuç almaya odaklı sürecin en önemli kimyası “güven artırıcı adımlardır.”
Karşılıklı büyük beklentiler yaratmadan küçük ama güven psikolojisi yaratan adımlarla yürünür.
OSLO süreci diye anılan “Kandil ile -gizli- müzakereler” birkaç ay sürdü ve sonra patladı.
Tutanaklar bile havada uçuşuyor.
İsrail ile Filistin arasında -gizli- görüşmeler 3 yıl boyunca her hafta sonu İskandinav sahillerindeki bir balıkçı kulübesinde sürdürüldü.
Kimsenin ruhu duymadı.
Başlarda güvensizlik havası varmış.
Bunu gidermek için bir siyaset psikoloğu da bu görüşmelerde devreye sokulmuş.
Sabah kahvaltısını hazırlamak, bulaşıkları yıkamak gibi “imece” çalışmalar, yakınlaşma üretmiş.
Bu tür duyarlı görüşmelerde iki şey eşitler arasında en önemlileridir.
“1- Kesin gizlilik.
2- Büyük ihtilaf olan maddelerden değil, küçük ve çözümü nispeten kolay sorunlardan başlamak.”
Güven taşları döşendikçe zeminde daha kolay yürünür.
İç politika tartışmalarına malzeme olmamak ve hurdaya çıkmamak için görüşme mekanı “Firavun mezarı kadar sessiz kalmalıdır.”
3 yıl sonunda İsrail, Filistin görüşmeleri karşılıklı kabul edilen bir planla sonuçlanmıştı.
Taraflar Beyaz Saray’da bir araya gelmişler, ABD Başkanı’nın da katılımıyla mutabakatı imzalamışlardı.
Sonradan o anlaşma bir fanatiğin suikast kurşunuyla delindi.
Delik yırtığa dönüştü.
Ama...
Bunlar İsrail, Filistin görüşmesinin gizlilik içinde başarıyla sonuca varmış olduğunu yansıtmaz.
Bir de bizim OSLO sürecine bakın.
Birkaç ay sonra internete düştü...
Mutabakat taslakları sızdırıldı.
Şimdi...
Tam bir iç politika malzemesi olarak hurdaya çıkarılıncaya kadar kullanılacak.
Ve...
İnsanlarımız yaşamlarını yitirecekler, gözlerini, kollarını, bacaklarını kaybedip gazi olacaklar.
“Türk gibi başla, Alman gibi devam ettir” söylemi bu ülkenin kerametidir.
ÇAĞLAYANGİL’DEN ‘GİZLİLİK’ ANISI
SİYASET sahasında patlak futbol topuna dönen OSLO sürecinden sonra ortak akılla buyrun hala çözüm umut edin.
Hele önümüzdeki 3 yıl üst üste 3 seçim için sandıkların kurulacağı bu ülkede iktidar ve muhalefetin ortak irade koyacakları bir demokratik çözüm -dilerim ki yanılayım- ama hayaldir.
OSLO süreci ya başlamayacaktı ya da başladığında adam gibi devam ettirilecekti.
“Kan duracaktı...”
Güven bunalımında Kandil’in de “sızıntılar” yaptırarak iyi sınav vermediğini söylemek mümkün.
Acaba neden?
Bu sorunun cevabı, sadece akmaya devam eden kanın sorumluluğunu değil, gelecekte tekrarlanmaması gereken vahim hatalardan alınacak dersleri de aydınlığa çıkaracaktır.
SEN BİLİN, BEN BİLİM HERKES BİLİ
9’UNCU Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel siyasette nispeten yeni olduğu 40’lı yaşlarında başbakanken, Kinyas Kartal ağaya “bak Kinyas ağa bu konuştuklarımız aramızda kalsın” der.
Yılların deneyim birikimine sahip Kinyas ağa cevap verir:
“Begefendi, sen bilin, ben bilim, herkes bili!..”
Aslında bana göre Kinyas ağa yanılıyordu.
Siyasette mezara götürülmüş çok özel ve karşılıklı güvene dayalı sözler vardır.
Siyasetin “ciddi” yapılması koşuluyla elbette...
Yunanistan’la aramızda içinden çıkılmaz gibi görünen sorunlar yumağı için Türkiye’nin en başarılı dışişleri bakanlarından biri olan merhum İhsan Sabri Çağlayangil, mevkidaşı Yunanlıya şöyle bir öneri yapar:
Aslında bu meseleler yumağının bir ucundan çekersek gerisi gelir, tamamı çözülür.
Ama...
Bunun için gel İsviçre’de bir dağ evine gidelim.
Birkaç gün orada kalalım, konuşalım.
Kimse bu görüşmemizden haberdar olmasın.
Yunan dışişleri bakanı “haklısın dostum” diye başlar ve sözlerini sürdürür:
“Fakat bizim İsviçre’de bir dağ evine kapanmamız halinde bunun gizli kalmasına imkan görmüyorum. Daha ilk günün sabahı kalktığımızda kapının önünde ülkelerimizin gazetecilerinin bekleştiğini görürüz. Aşağı ineriz. İkimiz de kendi gazetecilerimize birbirimizi nasıl faka bastırdığımızı anlatır, kendi seçmenlerimize, iç kamuoylarımıza oynarız.”
Bana göre bu da doğru değil.
Yazının başında verdiğim İsrail-Filistin gizli görüşmelerinin bir balıkçı kulübesinde 3 yıl boyunca hiç kimsenin ruhu bile duymadan sürdüğü örneğini hatırlatmakta yarar var.
İçerden de örnek vereyim.
Dolmabahçe Sarayı’nda Başbakan Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt arasındaki görüşmede neler konuşuldu hala öğrenilebildi mi?
CHP’nin Anayasa değişikliğine oy vermesi ile sonuçlanan Erdoğan-Baykal görüşmesinin içeriği hala sır değil mi?
O görüşme ile Erdoğan’a milletvekili seçilme yolunun açıldığı Anayasa değişikliği arasında bir bağlantı var mı?
Demek “gizlilik yasası” diyebileceğimiz “siyasette omerta” olabiliyor.
Burada Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Kandil ile gizli görüşmeler belki de yapılıyordur” sözüne mim koyuyorum.
Haber Ara