Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Lider kadro güçten anlar

Çatışma ve çözüm süreçleri konusunda en yetkin isimlerden Prof. Dr. Yılmaz, Arap Baharı yaşanan ülkelerdeki durumu değerlendirdi.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-17 07:11:54

Lider kadro güçten anlar
DEMOKRASİ SAVAŞLARIN EMNİYET SİBOBU: Prof. Dr. Muzaffer Ercan Yılmaz, Balıkesir Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi.

Libya ve Mısır üzerine uluslararası hakemli dergilerde makalesi yayınlanan bir kaç Türk akademisyenden birisi. Bir diğer uzmanlık alanı çatışmalar ve çözüm süreçleri. Çatışmalar ve savaşlar, birey ve toplumsal temelli görüşler, uluslararası ve global yaklaşımlarla açıklanıyor.

Yılmaz, topluma odaklanan görüşün sorunu siyasal sisteme bağladığını, "demokrasiler birbiriyle savaşmaz, savaş ancak demokrasi dışı rejimlerin kendi aralarında ya da en az bir tarafın demokrasi olmadığı bir rejimle demokrasi arasında geçer" açıklamasında bulunduğunu anlatıyor.

Yani, bu görüşe göre demokrasi savaşların emniyet sibobu. Demokrasilerin olmazsa olmazları ise, özgür seçimler, rekabet edebilen siyasi partiler, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü. Arap Baharı'nın yaşandığı ülkelerde demokrasiye geçiş süreçlerinde yaşanan çatışmalar ise aslında bütün demokratikleşme süreçlerinde yaşananlara benziyor, 5 yıllık bir süreçte çatışmaların artabileceği öngörülüyor.

RÖPORTAJ: SEDA ŞİMŞEK / BUGÜN GAZETESİ
([email protected])

Çatışma ve çözüm süreçleri konusunda en yetkin isimlerden Prof. Dr. Yılmaz, Arap Baharı yaşanan ülkelerdeki durumu değerlendirdi.

Çatışmaların barışa yönelmesinin 3 aşamalı olacağını söyleyen Ercan, “Siyasi barış toplumdesteğinden yoksunsa yaşaması beklenemez” dedi


TOPLUMSAL BARIŞ YOKSA SİYASİ BARIŞ YÜRÜMEZ

* Demokrasi çatışmayı nasıl engelliyor?

Hem sistem hem de kültür olarak engelliyor. Çatışma her toplumda kaçınılmaz bir olgu fakat bu çatışmaları çözümleyici mekanizmalar önemli. Bağımsız yargı, kanun önünde eşitlik, özgür seçimler çatışmaların giderilmesinde en önemli mekanizmalar. Arap coğrafyasında vuku bulan isyanın temel nedenlerinden bir tanesi yönetimlerin değiştirilememesi. Seçim yok. O zaman da insanlar yönetimleri ancak şiddet aracılığıyla değiştirebiliyor. Demokraside bu olmaz. Bir de demokrasi bir süre sonra kendi kültürünü yaratır. Belki en mükemmel rejim değil ama şu ana kadar keşfedilebilen en az kötü rejimdir.

ÖZGÜR SEÇİM ŞART

* Dünyada yaşanan savaşlar demokrasinin olmaması ile mi açıklanıyor yani?

Uluslararası düzeyde savaşı açıklayan bir bakış açısına göre, uluslararası otoritenin olmamasıyla açıklar. Nasıl iç hukukta bir otorite vardır ve insanlar çatıştığı zaman o otorite devreye girer ve çatışmayı çözer, uluslararası alanda bu otorite olmadığı için, devletler arasında çatışma çıktığında, devletler kendi güçlerine dayanmak zorunda kalıyorlar. Devletler sorunlarını çözemiyorsa çatışmaya kadar gidebiliyorlar, çünkü onları durduracak bir mekanizma, otorite yok.

* Arap Baharı ile ortaya çıkan çatışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yapıya bakıldığında, Arap coğrafyası demokrasinin uğramadığı tek büyük coğrafya. Fransız Devrimi'ni büyük kılan, monarşileri alaşağı edip yerine anayasal devlet düzenini getirmesidir. Arap ülkelerinde halk artık yönetimde söz sahibi olmak istiyor ama diktatörler de yönetimi bırakmak istemiyorlar. Dolayısıyla çatışma yaşanması kaçınılmazdı. Sistem tıkalı. Özgür seçimler yapılabilseydi insanlar yönetimleri değiştirebilirdi. Değişimin tek aracı çatışma oluyor.

* Suriye'deki çatışmayı nasıl analiz ediyorsunuz?

Suriye'deki çatışma Tunus ve Mısır'dan farklı. Tunus'ta ve Mısır'da halka dayanan yönetimler yoktu, daha çok Batı desteği ile ayakta duran liderler vardı. Bin Ali ile Mübarek'in toplumsal desteği yoktu. Yönetimden destek çekildiği zaman yönetimler devrildi. Suriye'de Esed rejiminin dayandığı bir Nusayri kesim var, rejimin değişmesi bu kesimin ayrıcalıklı pozisyonunu kaybetmesi anlamına gelecektir, böyle bir durumda Nusayriler'in rejimin desteklemesi beklenen bir durumdur. Bunun dışında bürokrasi, ordu, istihbarat hâlâ rejime sadık ve bunlar arasında Sünniler de, Hristiyanlar, Dürziler, İsmaililer var. Rejimin değişmesi onlar açısından riskli, çünkü ne geleceğini bilmiyorlar. Haklarını kaybedeceklerini düşünüyorlar. Rejim onlardan güç almıyor olsaydı, çoktan yıkılırdı. Mısır'da bir ayda yıkıldı.

* Bu çatışmanın sona ermesi için nasıl bir süreç gerekiyor?

Çatışmadan barışa yönelme 3 aşamada gerçekleşir. Birinci aşama ateşkesin sağlanmasıdır. Yani, çatışan tarafların ayrılması ve silahları susması gerekir. İkinci aşama siyasi barışın sağlanması, çatışan tarafların bir barış anlaşması imzalamaları gerekir. Burada Esed rejiminin buna ikna edilmesi bir sorun olarak durmakta. İkinci sorun da çatışan tarafları kimin temsil edeceği. Esed rejimi kiminle masaya oturacak? Dağınık bir yapıya sahipler, beklentileri farklı. Muhalefet örgütlü bir yapı oluşturmak zorunda. Muhalefet kendi arasında anlaşamıyorsa farklı fraksiyonların görüşme masasında temsil edilmesi formülünü tavsiye ediyoruz. Üçüncü aşama toplumsal barış, siyasi barış toplum desteğinden yoksunsa yaşaması beklenemez. Bunun en yakın örneği Oslo Antlaşmaları. Siyasi barış sonuç vermedi, İsrail-Filistin çatışması hâlâ devam ediyor. Diğer örnek Kıbrıs, Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken siyasi barış sağlandı ama toplum desteğinden yoksun olduğu için hemen akabinde çatışmalar başladı. Üçüncü aşama mutlaka tamamlanması gereken bir aşamadır.

* Pek ateşkes ümidi yok.

Şu anki duruma bakıldığında çatışma doğal seyrine bırakılmış gözüküyor. Taraflar olgunlaşıp, iyice yorulup, çıkmaza girip "bunu sona erdirelim" diyene kadar çatışma devam edebilir. Üçüncü taraflar açısından çok etik değil ama Lübnan iç savaşı, 30 yıl savaşları örnekleri var. Görünen o ki üçüncü taraf müdahale edemeyecek gibi. Uluslararası barış ve güvenliğin en meşru temsilcisi olarak BM Genel Sekreteri veya atayacağı özel temsilci arabulucu olabilir. Daha iyi bir alternatif gözükmüyor.

SUÇLULAR ADİL ŞEKİLDE CEZALANDIRILMALI

* Bütün bu aşamalardan geçilirse, mesela toplumsal barışın sağlanması için en önemli aşama nedir?

Kamuoyu nezdinde adalet duygusunu tatmin etmek. Suçluların cezalandırılması adalet duygusunun yerleşmesi ve barışın yerleşmesi adına önemlidir. Bunlar cezalandırılmazsa adalet duygusu tam olarak yerleşmez, barış halk tarafından benimsenmez. Güney Afrika'da üst düzey suçlular şahitlerin ifadeleri ile belirlendi. Şahitlerin ifadeleri çelişebilir ama mesela Güney Afrika'da 22 bin şahit dinlendi, o ifadeler doğrultusunda üst düzey suçlular tespit edildi ve değişik cezalar aldılar. Toplumsal barışın önemli bir ayağı yeni anayasadır. Toplumsal diplomasi ile toplumun farklı kesimleri arasındaki psikolojik bariyerler yıkılacaktır. Çatışma sonrası süreçte eğitim ve medya da önemli.

PKK'NIN ÇEKİRDEK YAPISI ANCAK GÜÇLE ALT EDİLİR

* Türkiye bir terör sorunu yaşıyor, terör demokratikleşme ile bitirilebilir mi?

Terörün önemli bir kısmı bitirilebilir. Eğer halkın büyük çoğunluğunun beklentilerini karşılayacak bir sistem ortaya çıkarsa, terörü destekleyen unsurları ortadan kaldırmış olursunuz. Terörü destekleyen unsurlar zaten negatif unsurlardır. Onlar iyileştirildiği vakit terör zayıflar ama tam olarak da ortadan kalkmaz.

* Neden?

Çünkü öyle bir çekirdek yapı vardır ki onları güçten başka bir şeyle alt edemezsiniz. Çünkü adam yıllarca çatışmaya alışmıştır, başka bir dünyası, hayatı yoktur. Orada belli bir pozisyondadır, mesela komutandır, sivil yaşama geçeceği zaman hiç bir şeydir. Bu imtiyazını kaybetmek, bu riski göze almak istemez.

* Bu nasıl aşılabiliyor çözüm süreçlerinde?

Bu bölüm güvenlik boyutu ile aşılabilir. Yani, bir şekilde silah bırakmayan çekirdek kadroya karşı güçle mücadele verilmek zorunda çünkü başka türlü başarıya ulaşılamaz. Koşullar iyileştirildiğinde ise terörü destekleyen toplumsal yapı mutlaka kazanılır. Silahlı mücadelenin yüzde yüz ortadan kalkması beklenmemeli. İrlanda, İspanya örneği...Buralarda da örgütlerin istediği şeylerin tamamı neredeyse verildiği halde çatışma bitmiyor çünkü öyle küçük gruplar var ki bunlar "ya bizim istediğimiz ya ölüm" diyor.

NATO MÜDAHALESİ PRATİK AÇIDAN MÜMKÜN DEĞİL

* Sizce Suriye'de çatışmanın sona ermesinde önerebileceğiniz bir rol model var mı?

Mesela Afrika ülkelerinin çoğu çatışma sürecinden barış sürecine geçti. Liberya, Somali yakın örneklerden bir tanesi. Bosna-Hersek'te çatışmayı sonlandıran Dayton Antlaşması, Bosna-Hersek'te bu antlaşmalardan sonra pek sıkıntı yaşanmadı. Ancak Suriye'de üçüncü taraf yok. Bosna'ya NATO müdahale etti, geç etti ama etti ve ettikten sonra da sorun çözümlendi. Suriye'de böyle bir üçüncü taraf müdahalesi yok, korkarım ki çatışma daha uzun süre devam edecek gibi gözüküyor.

* NATO müdahalesi olamaz mı?

Teorik olarak evet müdahale edebilir ama pratik olarak hayır. Libya'da yeni stratejik konsept çerçevesinde müdahale etti ama Suriye aynı coğrafya değil. Suriye'ye gitmesi demek işlerin karışması demek çünkü Suriye'yi destekleyen dış güçler var. Teorik olarak mümkün olmakla birlikte pratik açıdan mümkün olmuyor. Bütün bu seçenekler elendiğinde özel temsilci kalıyor. Çatışmanın sonlanması bağlamında şu anda olumlu sinyaller alamıyoruz. Doğal akışına bırakıldıktan sonra tarafların yorulması beklenecektir. O noktaya gelene kadar da çok fazla kan akacak.

* Arap Baharı'nda rüzgar nereye esiyor?

Şu an için çatışma eğilimi daha ağırlıklı. Sorunlu yönetimlerin bir kısmı işbaşından uzaklaştırıldı ancak doğan otorite boşluğu ve farklı gruplar arası iktidar mücadelesi daha kaotik bir ortam yaratmış gözüküyor. Fakat bu durumu daha çok geçiş döneminin sancıları olarak değerlendirmek gerekir. Zaman içerisinde özgür seçimler temelinde halk desteğine dayanan yönetimler oluşturulabilirse, çatışmaların azalması zaten kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla bu noktadaki kritik sorun, yakın gelecekte demokratik yönetimlerim oluşturulup oluşturulamayacağına ilişkindir.

* Demokratikleşme durdu mu?

Hayır, kanımca süreç devam ediyor. Şu an yaşanan çatışmaları esas almamak lazım. Az önce söylediğim gibi aslında bu çatışmalar geçiş döneminin sancıları. Dünyanın neresine bakarsanız bakın demokrasiye geçiş çok hızlı ve sorunsuz bir süreç olmamıştır. Yıllarca iktidarı ellerinde bulunduran otoriter yönetimler doğal olarak kendi destek çevrelerini yaratırlar ve bunların, ayrıcalıklarını kaybetme endişesiyle, demokratikleşme sürecini sabote etmeleri beklenmelidir. Fakat bu çevreler halk desteğine dayanan yönetimler iş başına geldikçe etkilerini kaybedeceklerdir. O yüzden Arap coğrafyasının geleceğine yönelik biraz daha iyimser olmak gerekir. En azından kötümser olmak için şu an fazla erken diye düşünüyorum.

ABD'NİN KONTROL ETTİĞİ SÜREÇ DEĞİL

* Büyük Ortadoğu Projesi, Hamas'ın iktidara gelmesi ile sanki durdurulmuştu, ABD, bugün de Arap Baharı'yla ilgili politikalarından vazgeçer mi?

Arap Baharı bazı kesimlerin düşündükleri gibi bir ABD projesi ya da ABD'nin tümüyle kontrol ettiği bir süreç değil. Yerel dinamikler çok daha ağırlıklı. Bir kez başladıktan sonra ABD Arap Baharı'nı demokratik dönüşümün bir fırsat aracı olarak görmüştür. Liberal demokrasilerin dünya genelinde yaygınlaştırılması, Amerikan dış politikasının temel çizgilerinden biridir. Bunda etik boyut kadar, "demokrasiler birbirleriyle savaşmaz" varsayımına dayanan, ABD'nin hegemon gücünün ve statükonun korunmaya çalışılması kaygıları da vardır. Eğer zaman içerisinde Arap coğrafyasında çok belirgin Amerikan karşıtı yönetimler işbaşına gelirse, ABD bölgeye yönelik yeni politikalar geliştirebilir ancak bir takım protesto hareketlerine rağmen genel göstergeler şu an için bu yönde değil.

ULUSAL BİLİNCİ DEĞİL DOMİNO ETKİSİYLE OLUYOR

* Bu halklar ortak bir Arap Devleti kurabilir mi?

Sanmıyorum. Çünkü Araplar'da aile, kabile bağları çok güçlü ve yerel yöneticilerin kendi güç alanları var. Ayrıca çoğu Arap ülkesi tarımsal bir altyapıya sahip. Bu yüzden sosyolojik anlamda bir devlet çatısı altında birleşmeleri çok zor. Peş peşe cereyan eden halk hareketlerini şu an çok kristalleşmemiş olan "Arap ulusal bilinci" çerçevesinde değil de, "domino etkisi" temelinde değerlendirmek daha uygun olur.

Haber Ara