Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İstanbul'un ortasına saklı, beynelmilel bir terminal!

İstanbul'un orta yeri Aksaray'da bulunan Emniyet Otogarı'ndan her gün onlarca otobüs kalkıyor, yurtdışına. Kalkan otobüslerin yolcuları ise Türkiye'den Orta Asya ve Doğu ülkelerine mal taşıyan insanlar. Yolunuz düşerse, uğramadan geçmeyin bu otogara. Hayat dediğimiz yolculukta, terminaller üzerine düşünür; çayınızı içer, gidersiniz!

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-17 06:10:19

İstanbul'un ortasına saklı, beynelmilel bir terminal!
Merhan Kerim Nasır, Charles De Gaulle Havalimanı, Terminal 1, Paris, Fransa... İranlı bir göçmenin 18 yıl boyunca adresi buydu. Tom Hanks'in başrolünü oynadığı Terminal filmine de ilham veren Nasır, 26 Ağustos 1988'den, hastalandığı 2006 Temmuz'una kadar Paris'teki Charles De Gaulle Havalimanı'ndan hiç çıkmadı. 1977 yılında Şah Rıza Pevlevi karşıtı olduğu için İran'dan kovulan Nasır, Belçika'ya siyasi mülteci kabul edildikten sonra, 1986'da İngiltere'ye yerleşti. 1988 yılında Paris'teki bir tren istasyonunda mülteci belgelerini kaybeden Merhan, gözünü karartarak gittiği Heathrow Havaalanı'na iner inmez, İngiliz polisi tarafından gerisin geriye, Paris'in Charles De Gaulle Havalimanı'na yollandı! İniş o iniş!



"Otobüs, uçak vb. taşıtların yolcularını ilk aldığı veya son bıraktığı yer." anlamına gelen terminal, Fransızcadan geçmiş. Bizi ilgilendiren, onun kapsama kümesine giren otogar, biraz da. Havalimanlarına nazaran, çok daha uzun ve zahmetli bir yolculuğun başlangıç-bitiş yerleridir, otogarlar. Pencereden geçenlerin saatlerce izlendiği, şeritlerin yutulduğu bir yolculuğun merkezi olduğu gibi, prova alanıdır da. Daha fazla kalınan bu mekanda, akıp giden insan yığınlarına dikkatli gözlerle bakılır. Sosyal davranışların gözlemi açısından en mümbit alanlardan biridir. İstanbul'un orta yerine saklanmış, Aksaray'daki Uluslararası Emniyet Otogarı da işte böyle bir yer!



Cerrahpaşa Hastanesi'nin altından geçen yol, çıkarıyor bizi, beynelmilel bu otogara. Sağımızda kalan büyük kapının önünde, el arabalarına yüklenmiş büyük kolileri otobüslere ve TIR'lara yükleme telaşı dikkat çekiyor, en başta. Burada ne kadar hareket varsa, otobüsünün kalkmasına saatler kala beklemeye koyulan yolcular da o kadar hareketsiz! Tam ortasında dolanıyoruz. Fotoğraf çekimine izin vermiyor, güvenlik. Foto muhabiri arkadaşımla, başımızın çaresine bakmaya karar veriyoruz.

Latife Zaferola, ilk kez ayak bastığı İstanbul'dan eli dolu döndü, Bakü'ye. Uluslarası Emniyet Otogarı'nın köpeği Gül ise yaşadığı yerle aynı yaşta: 16.

60 dolara, 2 günde Azerbaycan

Ayaküzeri konuştuğumuz ilk kişi, Gürare Kerimov. 55 yaşındaki Azeri kadın, iki-üç ayda bir Türkiye'ye gelerek, aldığı giyim ve ev eşyalarını Bakü'ye götürüp dükkanında satıyor. Beş senedir geldiği İstanbul'da iki günden fazla kalmıyor. Akşam sularında İstanbul'dan hareket eden otobüsü memleketine vardığında, aradan bir buçuk gün geçiyor. Ertesi sabah seherinde Bakü'de... Uçakla gitmeye parası yok: "Yalan söylemek olmaz ki! Uçak, 300-400 dolara gidiyor. Otobüs 60 dolara gidiyor." Yol uzunsa da, yaşantısından memnun: "Türk'ün malları, ucuz, keyfiyetli (kaliteli) ve yahşı (güzel). Giderik, hayrını da görürük."

Gürare Hanım, bu seferki gelişinde, yanına arkadaşı Latife (Zaferola) Hanım'ı da almış. Tıpkı arkadaşı gibi onun da altından birkaç dişi parlıyor, konuşurken: "Ben taze (yeni) gelmişem, çok istemişem. 7 çocuğumu okutmuşam, bizim Azerbaycan'da kadınlara hörmet yoktu. Uşaklar da evlendi, bir tane gızım kaldı. Burada çok hörmet ediyorlar. 2 gün kaldım. Laleli'de ve Aksaray'da alışveriş yapmışam." 2 bin dolara aldıkları mal, 500-600 dolar kâr bırakıyor. Yol ve kargo ücretinin pahalı olmasından yakınıyorlar. Gürare Hanım, "600 dolarlık mala 250 dolar kargo parası alıyorlar." derken; arkadaşı Latife sözünü kesiyor: "Allah bin bereket versin!" Fotoğraflarını çekmek istiyorum, "Latife'ninkini çek." diyor, Gürare. Ben de "İşadamı olmuşam." diyen ve Rusya'dan Azerbaycan'a çekirdeği ilk getiren ve 12 yıl boyunca bunun ticaretini yapan; çileli hali yüzünden okunan, orta yaşlı kadını fotoğraflıyorum.

10 metre ötede, "Konuşabilir miyiz?" diye sorduğum genç adamın adı İlyas. Soyadını vermiyor. Moskova'da yaşıyor, anne ve babasıyla. İstanbul'daki kardeşlerini görmek için gelmiş, bir ay önce. İlk gelişi... 'Azıcık gezdiği' İstanbul'da sıkılmış: "İstanbul'u beğenmiyem, Bakü'yü de sevmiyem. Kalabalık yerleri sevmiyem." Buradan otobüsle Bakü'ye geçecek. Bakü'deki akrabalarını gördükten sonra, Moskova'ya üç günde varacağı tren yolculuğu bekliyor onu. Yalnızlığı sevdiğini, sıkılgan hali ele veriyor. Aslında kendi yalnızlığına bilet aldığı belli: "Otobüsler artık lüks, serin var. Bir buçuk gün zor değil. O sürede dinlenirim, bakırım. Karadeniz kıyısını izlerken, sıkılmam."

İlyas'la olan kısa görüşmemiz bittikten sonra, foto muhabiri arkadaşım Hüseyin, "Abi gel, Tayfun abi bize yardımcı olacak." diyor. Kafka'nın Dava romanındaki, yasa önünde nöbet tutan bekçiye benziyor. Romanda, yasaya girmek isteyen taşralı delikanlıya bekçi, "Mademki girmeyi bu kadar çok istiyorsun, beni aşarak içeri girmeyi dene bakalım. Ama bil ki ben güçlüyüm." diyordu. Mardinli Tayfun abinin lisan-ı hâli de aynısını söylüyor. Neyse ki biz o taşralı adam gibi, öleceğimize yakın bir ana kadar o kapıda beklemeyeceğiz! Tayfun abinin, otogarda lokantası var. Üstelik bu lokantanın evveli, 16 yıllık otogarın da gerisine dayanıyor: "34 yıldır buradayım. Ben geldiğimde, bu otogarın yerinde bostan tarlası vardı."

Moskova'da yaşayan İlhan

Bavul ticaretinden TIR ticaretine...

Otogardaki ilk beş sene, in-cin top oynamış: "Bu iş yürümez diyorlardı. Allah'a şükür aldı başını, yürüdü. Şimdi dar geldiği için, yan tarafa yeni bir otogar daha yapıldı. Hem daha modern." Tayfun abi, otogarın söz sahibi. Hürmette kusur edilmiyor. Onun sayesinde fotoğraf çekilebiliyoruz. Anlattığına göre, aynı yerde kümelenmiş üç terminalde, Türkiye ihracatının yüzde 10'u yapılıyor.

17 sene önce Aksaray'ın sokak aralarından kalkan otobüsler artık yok. 8 şirket, Orta Asya ülkeleri başta olmak üzere, İran, Irak, Suriye gibi ülkelere, Türkiye'den insan ve eşya taşıyor. Otobüslerin arkasında biriken TIR'lara durmadan yükleme yapılıyor. Çin modelini uyguladıktan sonra, Uluslararası Emniyet Terminali'nin canlılık kazandığını anlatıyor, Tayfun abi: "Eskiden Çin'e ticaret yapmaya giden birinin otel, uçak masrafı ödenirdi ve her türlü hizmet yapılırdı. Çin böyle bu hale geldi. Ama bizde hiçbir hizmet yoktu. Sonradan otobüs ve kargo firmaları, gittikleri gümrüklerle konuşup anlaştılar. Diyelim ki yolcu 500 bin dolarlık mal alıyor, otobüse biniyor. Firma diyor ki: 'Bekle dükkanında. Çayını iç, üç gün sonra mal elinde.' O yüzden Türkiye'yi seçiyorlar."

Laleli ve Osmanbey gibi tekstilin merkezi olan semtlerin kalbi, bu otogarda atıyor. Tayfun abi, "Eskiden insanlar burada bavul turizmi yapardılar, şimdi TIR ticaretine döndüler. Zenginleştiler. Bundan 15 sene önce, Marchika isminde bir kadın, 1000-1500 dolarla gelip, 15-20 deri alıp gidiyordu. Onları Rusya'da satıyordu. Bu kadın her hafta gide gele, şimdi 1 milyon dolarla gelir oldu." diyor. Küçük tüccarların palazlanmasına ev sahipliği yapan otogarda, derisinden kumaşına, perdesinden porselenine, deterjanından ayakkabısına, TV'sinden pimapenine kadar çok sayıda ürün ihraç ediliyor. Azerbaycan'daki villasının ölçülerini alıp, İstanbul'da yaptırdığı pimapeni otobüse yükleyen insanlara tanık olduk...

Otobüsüyle Bakü'ye yolcu taşıtan Arif Duran'ın ve meslektaşlarının en büyük derdi, gümrükler: "Gümrükte bekletirlerse, Bakü yolu 48 saate çıkıyor. Araçları kontrol etmeleri, uzun sürüyor. Devletten isteğimiz, Gürcistan ve Azerbaycan gümrüğünü sıkmaması. Gürcistan gümrüğünde yolcuların kargoları ve paketleri için bir kamyon tutuyorlar. Onları da Kırmızıköprü'ye, Azerbaycan gümrüğüne götürüyorlar. Orada ayrıca para alıyorlar. Bizim tek isteğimiz, Gürcistan malımızı boşaltmasın. Vursun mührünü, Azerbaycan gümrüğü mührü söksün. 6-8 saat, yollarda sürünüyoruz. Arabam 4 aydır bir kuruş kazanmadı. Gümrükçülere 2 bin dolar veriyorduk, şimdi 4-5 bin dolar veriyoruz. Dayanacak gücümüz kalmadı!"

Otobüslerdeki rekabet, Azerbaycan'a yol ücretini 60 dolara kadar indirmiş. Zararı, bagajdaki kargodan çıkartıyorlar. Kilogram, metrekare ya da metreküp fark etmiyor, birimine 2 dolar alıyorlar.

Kafka'nın romanından çıkmış gibi

'Kafkaesk dekor'un tamamlayıcısı, bir kıtmir. Adı, Gül. 16 yaşında. Otogar açıldığında yavru olan bu hayvan, aylak bir ihtiyar olarak ortalıkta fink atıyor! Gördüğü ilk gölgeye seriliyor. Kafkaesk dekor dedim; zira Kafka'nın kahramanları da çoğunlukla isimsizdir. Eserlerinden, hayatın geçici bir dekor olduğunun işaretlerini yakalarsınız. Burada da öyle... Konuştuklarımızın birçoğu da habere isimsiz konu olmak istedi. Fotoğraf çektirmek de istemediler. Geçici bir dekorun kalıcı parçası olamayacaklarının farkında gibiydiler. Kendisinden "Allah'ın bir kulu" diye bahsedilmesini isteyen Tayfun abiden, ismini yazmak için zor izin kopardık; ama fotoğrafa girmedi. Keza, Arif Duran ve Gürare Kerimov... Soyadını vermeyen İlyas da, küçük bir karşılaşmadan geriye fazla iz kalsın istemedi.

Doğumhaneler, akıl hastaneleri, otogarlar ve morglar... Hepsi, çıkacağımız bir yolculuk için istasyon aslında. Hepsinde o yolculuğa çıkmak üzere elimize bir bilet tutuşturuluyor. Bir doğum belgesiyle, gerçek dünyalılar; bir sağlık raporuyla, gerçek akıllılar; bir ölüm raporuyla, gerçek ölüler; bir seyahat fişiyle, gerçek yolcular haline geliyoruz! Aslında hepsi birer terminal olan bu yerlerin hiçbirinde İranlı Merhan Kerim Nasır gibi 18 sene beklemiyoruz. Nasır, gidenlerin ve gelenlerin mekanında kalıp, onları izlemeyi seçti! Ama sonunda o da terminalden gitti!
SON VİDEO HABER

Suriye'deki dehşeti anlattı: İşkenceden derimiz yüzülüyordu

Haber Ara