Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Çin ve Japonya savaşa mı sürükleniyor?

Çin ve Japonya arasındaki tartışmalı adalar nedeniyle yaşanan gerginlik giderek artarken, iki ülkenin savaşa sürüklendiği yorumları yapılıyor.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-17 15:45:17

Çin ve Japonya savaşa mı sürükleniyor?
Çin'in Diaoyü, Japonya'nın ise Senkaku olarak adlandırdıkları adalar, Japonya'nın satın alarak, millileştirme girişimleri, Çin'de gösterilere sebep oldu. Çin, söz konusu adaların çevresine devriye amacıyla altı gemi gönderdi. Japonya'nın kontrolünde bulunan ancak Çin'den bağımsızlık talep eden Tayvan'ın da hak iddia ettiği bu adalardan dolayı gerginlik tehlikeli şekilde tırmanıyor. 2010 yılında da diplomatik krize sebep olan adalar balıkçılık ve kaynaklar bakımından çok zengin.

Çin, meskun olmayan adaların çevresinde güvenliği sağlamaya devam edeceğini duyurdu. Çin Dışişleri Bakanlığı, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamında kurulan Kıta Sahanlığı Sınırlarını Belirleme Komisyonu'na, Doğu Çin Denizi'nde 200 deniz milini aşan doğal kıta sahanlığı hudutlarını belirlemeyi amaçlayan bir tasarı sunacaklarını açıkladı.

KİRİZ ÇİN'DEKİ JAPON ŞİRKETLERİ VURDU

Pekin yönetimi, Japonya'yı her defasında protesto ederken, ülke genelinde hafta sonunda Japonya aleyhtarı gösteriler yapıldı. Gösterilerde Japon otomobilleri, bayrakları yakıldı. Pekin'deki Japon Büyükelçilinin bulunduğu cadde halen trafiğe kapılı tutuluyor. Yarın da büyük bir gösterinin yapılması bekleniyor. Korkudan dolayı Çin'deki Japon restoranların çoğu kapalı durumda. Japon elektronik üreticisi Panasonic, Japonya karşıtı protestocuların iki fabrikasına saldırması üzerine Qingdao'daki fabrikasının 18 Eylül'e kadar kapalı kalacağını açıkladı. Canon ise Çin'deki üç fabrikasında üretimi durdurdu. Gerginliğin devam etmesi halinde Japonların Çin'deki üretimi Tayland ya da diğer ülkelere kaydırmayı düşünebilecekleri belirtiliyor.

Çin, Japonya'nın en büyük ticaret ortağı konumunda. Gerginliğin, hem Çin, hem de Japonya ekonomisine zarar vereceği kaydediliyor.

JAPONYA VATANDAŞLARI İÇİN GÜVENLİK İSTEDİ

Çin'de tansiyonun artması üzerine Japonya Başbakanı Yoşihiko Noda, vatandaşlarının korunması için Pekin yönetiminin önlem almasını istedi. Japonya'da ise şu ana kadar Çin işletmelerine karşı her hangi bir eylem yapılmadı.

JAPONYA'YA FÜZE KALKANINDA ANLAŞMAYA VARILDI

Bu arada Çin'den önce Japonya'yı ziyaret eden ABD Savunma Bakanı Leon Panetta da taraflara itidal tavsiyesinde bulunarak, "Bir tarafın ya da diğerinin hatalı bir hareketi, şiddete ve çatışmaya dönüşebilir." diye konuşmuştu.

Panetta, Japonya Savunma Bakanı Satoşi Morimoto ve Dışişleri Bakanı Koiçhiro Gemba ile görüştü.

Basının karşısına çıkan Amerikan Savunma Bakanı, bölgenin Kuzey Kore'den gelebilecek tehlikelere karşı korunması amacıyla, Çin'in karşı çıktığı Japonya'da ikinci bir füze savunma sistemi konuşlandırılması konusunda anlaşmaya vardıklarını söyledi.

Japonya Dışişleri Bakanı Gemba ise konuyu gündeme getirmediğini, ancak Japonya ve ABD arasında, söz konusu adaların antlaşma kapsamında olduğu konusunda ortak bir anlayış bulunduğuna dikkat çekti.

TARTIŞMALI ADALARIN TARİHİ


Diaoyü adası ilk olarak "Sui Hanedanı" (581—618 yılları arasında) zamanda keşfedilmiş ve Çin'in adalarla ilgili ilk yazıtları 1403 yılında "Ming Hanedanlığı" döneminde tarih sayfalarında ve kendilerine ait olduğuna dair haritalarda yer almaya başlamıştır. Pekin, adaların Çinliler tarafından keşfedildiğini ve bu dönemde hüküm süren Ming hanedanlığına bağlı bir toprak parçası olduğunu savunmaktadır.

4,38 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip olan ana ada olarak da anılan Diaoyü adası, çevresindeki 17 bin kilometrekarelik deniz alanının ortasında yer almaktadır.

5 küçük ada ve 3 mercan kayalığından oluşan ıssız adalar toplam 6,344 kilometrekare yüzölçümüne sahip. Adalar, Tayvan'a 166, Japonya'nın Okinawa adasına 420, Çin'e ise 350 kilometre uzaklıkta yer alıyor.

1970'lerin başında bölgede zengin petrol, doğalgaz ve maden yatakları bulunduğu iddialarının ortaya çıkmasından itibaren söz konusu adalar meselesi, iki ülke arasında egemenlik mücadelesine sahne oluyor. Bahsi geçen adalardaki yeraltı zenginlik değerinin yaklaşık 6 trilyon dolar olduğu iddia ediliyor.

Japonya'nın adalara egemen olma konusu ilk olarak 1895 yılında Çin- Japonya arasında yaşanan savaşta başlamıştı. Kore'nin hâkimiyeti için karşı karşıya gelen iki ülke donanmasının savaşından Japonya galip çıkarken, Asya'daki bölgesel söz sahipliği Çin'den Japonya'ya geçmişti. Japonya, adaların Tayvan ile birlikte kendi hâkimiyetine geçtiğini belirtirken, söz konusu adaların savaştan önce de terra nullius (kimseye ait olmayan topraklar) olduğunu öne sürmektedir. 17 Nisan 1895 tarihinde imzalanan Shimonoseki Antlaşması ile Diaoyü adaları resmi olarak ilk kez Japonya haritasında yer almaya başladı.

Adacıklar üzerindeki Japon egemenliği İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar sürmüş, savaş sonunda Tayvan'ın bağımsızlığı tanınmış ancak Çin tarafından resmi olarak talep edilmeyen söz konusu adalar 1945'ten 1972'ye kadar ABD'nin vesayetinde kalmıştır. 1972'de imzalanan ABD- Japonya Güvenlik Anlaşması ile de adaların koruma hakkı Japonya'ya bırakılmıştır.

Öte yandan, İkinci Dünya Savaşını kaybeden Japonya, ABD ve İngiltere tarafından Aralık 1943'te yayınlanan Kahire Deklarasyonu'na göre, Kuzeydoğu Çin, Tayvan ve Penghu adaları da dâhil Çin topraklarını Çin'e iade etmek zorunda bırakıldı. 1945 yılında imzalanan Potsdam Bildirisi'nden de Kahire Deklarasyonu'nda belirlenen taleplerin mutlaka yerine getirilmesi istendi. Japonya, Ağustos 1945'te Potsdam Bildirisi'ni kabul ederek, şartsız teslim oldu. Bu, Japonya'nın Tayvan ve Tayvan'a bağlı Diaoyü adalarını Çin'e iade etmesi gerektiği anlamına geliyor ve Çin bahsi geçen adaların tarihi ve hukuki dayanağı bu imzalanan anlaşmaya dayandırıyor.

Tarih boyunca inişli-çıkışlı bir seyir izleyen Japonya-Çin ilişkilerindeki ada sorunun çıkışına sebep olarak, 1952'de imzalanan San Francisco Barış Antlaşması'nda Japonya'nın hangi adalar üzerinde hak talep etmeyeceğinin açıkça belirtilmemiş olması gösteriliyor.

Yaşanan bu belirsizlik her iki tarafında konu hakkında farklı iddialarda bulunmasına sebep oluyor. Çin adaların kendisine ait olması gerektiğini Kahire Deklarasyonu'nda belirlenen talepleri gerekçe göstererek savunurken, Japonya, Ryukyu adaları ile birlikte Senkaku adacıklarının da bu dönemde vesayet yönetimine bırakıldığını ve akabinde kendisine iade edildiğini öne sürüyor.

İki ülke arasında yaşanan ada krizini, 1996 yılında BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin onaylanması aşamasında Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ve kıta sahanlığı hususları yeniden alevlendirmişti. Japon milliyetçi gençlerin adaya çıkarma yapması ile birlikte, iki ülke aktivistleri arasında adaya çıkma yarışı başlamasına sebep olmuştu.

Japonya Başbakanı Yoshihiko Noda hükümetinin adayı satın almak için pazarlıklar yürüttüğünü açıklamasının ardından ortam yeniden gerildi. İki tarafın adalara çıkarma yapması ile Çin'de yaşanan protestolar, iki ülkeyi tekrar karşı karşıya getirmiş durumda bulunuyor.

Aslında, iki ülke hükümeti tarafından 2008 yılında imzalanan anlaşma ile adaların etrafındaki doğalgazın bir konsorsiyum tarafından çıkarılmasını kararlaştırılmıştı.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) öğretim üyesi Taylor Fravel yaşanan ada sorunun temelinde iki temel faktöre vurgu yapmaktadır. Taylor, ada krizinde ilk faktörün adanın taşıdığı ekonomik, stratejik ve sembolik önem olduğu şeklinde belirlemiş ve adalara sahip tarafın Doğu Çin Denizi'nde daha fazla söz hakkı elde edeceğine ve bunun da hem ekonomik hem ticari hem de askeri açıdan büyük önem teşkil ettiğinden iki ülke de geri adım atmak istememesinden kaynaklandığına dikkat çekmektedir.

İkinci faktörün ise iki ülke halkı için oldukça hassas olan bu adalar meselesinde ödün veren tarafın "ülke toprağını satmak" suçlamasıyla karşı karşıya kalacağı görüşüdür. Zaten iki ülke aktivistlerin adalara çıkışları Çin'de ciddi protestolara sahne olması, bu teoriyi destekleyecek delillerden biri olarak gösterilebilir.

ÇİN ABD'NİN ADALARDA MÜDAHİL OLASINDAN RAHATSIZ

Bahsi geçen ada krizinde Pekin yönetiminin büyük tepki gösterdiği bir diğer konu da olaya ABD'nin müdahil olması oldu. Çin resmi Xinhua ajansında konu ile ilgili yer alan makalede, ABD'nin yaşanan ada krizindeki tutumu "çok tehlikeli" olarak değerlendirildi. ABD'nin yaptığı çalışmaların "Asya Pasifik bölgesinin güvenlik ve istikrarına yardımcı olmayacağı" kanısı getirilen yorumda, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland'ın konu ile yaptığı açıklamalar delil gösterildi.

Çin resmi ajansı, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Victoria Nuland'ın söz konusu adaları ele aldığı konuşmasında Çin'in kullandığı "Diaoyü" ismi yerine Japonya'nın kullandığı "Senkaku" tabirini kullanmasının Washington yönetiminin olaya bakış açısını ortaya koyduğuna dikkat çekti. ABD'li sözcünün bu tabiri kullanmasında Amerikan yönetiminin, söz konusu Diaoyü Adaları konusunda Çin'e karşı "Japonya'nın çatışmacı tutumunu desteklediği çok açık" yorumunda bulunuldu.

ABD-Japonya arasındaki güvenlik anlaşmasının beşinci maddesinde yer alan "Japon topraklarına yapılan bir saldırının hem Tokyo yönetimine hem de ABD'ye yönelik bir tehdit kabul edileceği" şeklindeki hükmüne vurgu yapılırken, Amerikan yönetiminin Japonya'nın tezlerine verdiği desteğin kaygı uyandırdığı bildirildi.

1960 yılında imzalanan ABD-Japonya Karşılıklı İşbirliği ve Güvenlik Antlaşması uyarınca ABD'nin anlaşmazlığa müdahil olabileceğidir. Zira anlaşmazlığın silahlı mücadeleye dönüşmesi durumunda ABD söz konusu anlaşmaya dayanarak Japonya'nın yanında yer alacaktır.

1996'da Tayvanlı ve Hong Konglu aktivistlerin adalara çıkmasından itibaren Pentagon ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı bu meselenin 1960 Antlaşması'nın ortak müdafaayı öngören beşinci maddesi kapsamına girdiğini ifade etmektedir.

DİPLOMATİK YOLLAR VE SİLAHLI GÜÇTEN KAÇINMA

Çin, Japonya'nın en büyük ticaret ortağı olmayı başarırken, 2011 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 345 milyar dolara ulaşmıştır. Çin, Japonya'dan motorlu taşıt, bilgisayar, demir-çelik ürünleri ve elektronik eşya ithalatı yaparken, Japonya ise Çin'den akıllı telefon, tekstil ürünleri ve nadir elementler ithal etmeye devam etmektedir. İki ülke aralarındaki ticareti daha da artırmak amacıyla Haziran ayından itibaren ticarette dolar yerine yen-yuan kullanma kararı almıştı. Ekonomik manada iki tarafın karşılıklı bağımlılığı iki ülkenin yaşanan krizleri diplomatik yöntemlerle aşma yoluna itmesine sebep oluyor.

Öte yandan, İki ülke de Doğu Çin Bölgesi'nde ve Pasifik'te barışçıl ve yapıcı güç unsurları olarak algılanmak istediğinden ve dış politikalarını de bu yönde geliştirdiğinden bu imaja zarar verecek davranışlardan kaçınmayı tercih ediyor. Çin "barış içinde birlikte yaşama" stratejisini sürdürmek, Japonya ise eski "Japon emperyalizmi" söylemlerine maruz kalmamak için silahlı güç kullanımından mümkün olduğunca uzak durmaktadır.

ÇİNLİ UZMAN GÖRÜŞÜ

Diaoyü Adası konusunda uzman olan Çin Sosyal Bilimler Akademisi'ne bağlı Sınır Bölgeleri Tarihi ve Coğrafyası Araştırma Merkezi Başkan Yardımcısı Li Guoqiang, Japonya'nın, girişimlerini sadece kendi niyetleri doğrultusunda sürdürmesi durumunda, bunun Çin-Japonya ilişkisinin geleceğini olumsuz etkileyeceğini belirtti. Li, bu konuda şunları söyledi: "Diaoyü Adası'nın egemenliği sorunu, Çin-Japonya ilişkisinin gelişmesi için bir engel oluşturuyor. Son birkaç yıldır, ilişkilerimiz istikrarlı bir şekilde gelişti. Ama Japonya, Diaoyü Adası sorununda sürekli provokasyonlara başvurarak, adayı kamulaştırmak için aşırıya kaçan yöntemler kullandı. Japonya'nın girişimi, ikili ilişkileri çıkmaza sokuyor. Japon hükümeti, bu yanlış kararını düzeltmese ve yine kendi niyetleri doğrultusunda girişimlerde bulunsa da, Çin hükümeti, adanın egemenlik hakkını savunma konusunda kararlı. Japonya'nın adayı kamulaştırma girişimi, Çin-Japonya ilişkilerinin geleceğine gölge düşürecek." dedi. (Cihan)

Haber Ara