Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İstanbul’un kayıp silueti

Birileri, nevzuhur binalarla güzelim silueti karartadursun, tozlu raflardan daha güzel bir İstanbul görüntüsü çıkarmaya çalışanlar var.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-12 22:22:29

İstanbul’un kayıp silueti
Salacak sahilinden İstanbul’a bugün değil de 1800’lerin ortasından baksaydınız, daha göz dolduran, sevimli bir siluet görecektiniz. Sultanahmet Camii, Ayasofya, Topkapı Sarayı ve sarayın hemen altında, Sarayburnu sahiline dizilmiş irili ufaklı köşkler; İncili Köşk, Şevkiye Köşkü, Yeni Yalı Köşkü, Havuzlu Köşk, Mermer Köşkü… Bugün nasıl olmuşsa ayakta kalabilmiş Sepetçiler Kasrı’na benzer irili ufaklı, saçaklı cumbalı yedi köşk daha hayal edin sahilde, gözleriniz bayram etmez miydi? Hele, İstanbul siluetinin lenduha binalarla karartıldığı şu günlerde!

Kayıp camilerin, medreselerin, tekkelerin ihya edildiğini, konakların onarılıp tarihî çeşmelere su yürütüldüğünü gördüğümüzden çok da ümitsiz değiliz. Sarayburnu’ndaki köşkler de pek tabii restore edilebilir ve o meşhur İstanbul siluetine; sisler ardındaki minarelere, kulelere bir de o köşklerin cumbaları eklenebilir. Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Mimar Şimşek Deniz –ki kendisi, o kayıp camileri ihya edip konakları onaran ve çeşmelere su yürüten ekibin başındaydı uzunca bir zaman– sahil köşklerinin yeniden yapılması önünde hiçbir engel bulunmadığına dikkat çekiyor. Hatta bırakın engeli, yıllar önce tamamlanmış hazırlıklardan, alınan kararlardan ve her nedense tozlu raflarda unutulmuş bir projeden söz ediyor. Ona göre, yaklaşık yirmi yıldır bekleyen bu projenin gerçekleşebileceği bir zemine artık kavuşmuş durumdayız. O günlerde sahil köşklerinin canlandırılması için ilk adımı atan; ama gerekli atmosferi yakalayamayan Mimar Lütfü Altun da aynı kanaatte: “Bugün köşkleri gün yüzüne çıkaracak bir inisiyatife sahibiz.”



Köşkler, demiryolu kurbanı

İstanbul’da tarihî eser kıyımı, şehirlerde imar planlarının geniş ölçekli kullanıldığı, bulvarların açılıp göçlerin hızlandığı 1960’ları akla getirir hep ama sahil köşklerinde durum farklı. Osmanlı döneminde, Padişah Abdülaziz’in emriyle inşa edilen demiryolu, o güzergâhtaki köşklerin yıkılmasını gerektirmiş. Yabancı ressamların resim ve gravürlerinden bilip tanıdığımız köşkler, o gün demiryolu çalışmalarını engellemiş olabilir; ancak yerleri bugün, o köşklerle yeniden süslenmek ister gibi, bomboş bekliyor… İncili Köşk söz gelimi, Cankurtaran’a doğru yol alırken önünden arabayla ya da yürüyerek kim bilir kaç kez geçip gittiğiniz kalıntıların, bir vakitler kubbesinden sarkan bir inci demetiyle meşhur, güzelim bir köşke ait olduğunu nereden bileceksiniz! 16. yüzyılda, Yemen Fatihi Koca Sinan Paşa tarafından yaptırılan İncili Köşk, Padişah III. Murat’ın pek sevdiği mekânlardan biri imiş. Değerli halılar, İznik çinileri, gümüş ve porselen eşyalarla müzeyyen köşkün geniş pencerelerinden denizi ve Rumların yakındaki ayazmada düzenledikleri törenleri izleyen padişahın vefatını, bu köşkle ilişkilendiren bir de rivayet var. Donanmaların âdet olduğu üzere sarayı selamlamak üzere top atışı yaptığı bir gün, köşkün camları kırılınca, III. Murat, “Demek ki bu köşke son gelişimizdir.” diyerek hüzünlenir ve üç gün sonra da vefat eder. Köşk yeniden kullanılır hâle getirilip de bir sosyal tesis olarak halka açılırsa şayet, bu rivayeti hatırlamanıza lüzum yok elbette, padişahın o geniş pencerelerden görüp de meftun olduğu manzarayı yakalamaya çalışmak en güzeli.

Söz konusu köşkler, Topkapı Sarayı’nın sahile açılan pencereleri gibi… Padişahların ve harem halkının dinlenmek ve deniz havası almak için tercih ettiği bu sevimli mekânlar, ‘sahil sarayları’ olarak da adlandırılıyor. Bu tanım bütün köşkleri kapsıyor; ancak içlerinden en geniş ve en gözde olanının da adı ‘Sahil Sarayı’ aynı zamanda. Sahilde tam burunda yer alan ve yeniden yapılması mümkün görünen ‘saray’ın hemen solunda ise Yalı Köşkü bulunuyor. İlk defa Sultan II. Beyazıt döneminde yapıldığı bilinen köşk, padişahların sefere çıkan donanmayı uğurladığı bir tören alanı olarak da kullanılmış. Bu uğurlamalar ve karşılamalar kuru bir selamlamadan öte olurdu elbet; donanma önce Beşiktaş’a demirler, sonra müneccimbaşının uygun gördüğü bir günde Yalı Köşkü’nün önüne gelir ve top atarak padişahı selamlardı. Barbaros Hayrettin Paşa da Kuzey Afrika seferlerinden her dönüşte muzaffer donanmasıyla ihtimal ki bu köşkün önünde duruyor ve kıymetli mallar ve esirlerden oluşan hediyelerini padişahlara yine bu köşkte sunuyordu.

1512’de Yavuz zamanında yapılan Mermer Köşkü’nün de dinlence, eğlence dışında böyle sembolik bir işlevi olduğu söylenebilir; ama söz konusu Şevkiye Köşkü ise, bir valide sultan tarafından yapıldığı için belki de, donanmalar akla gelmez pek. Sultan III. Selim’in annesi tarafından 1789-91 yılları arasında yaptırılan köşk, yaz aylarında serinlemek isteyen harem halkına açıyordu kapılarını. Marmara surları üzerine oturtulan ve sofalı, eyvanlı, divanhane biçiminde yaptırılan bu köşkün orijinal dokusuyla, kâgir ve ahşap olarak ayağa kaldırılması, İstanbul sıcaklarından bunalan herkesin temennisi olmalı.



Saray ile bütünleşen bir doku

Köşklerin daha güzel bir İstanbul silueti için acilen gün yüzüne çıkarılması gerektiğini söyleyen Mimar Şimşek Deniz, bu projenin Tarihî Yarımada’da yapılacak ‘nefis’ bir yayalaştırma projesini de tetikleyeceği kanaatinde: “Şevkiye Köşkü ile İncili Köşk arasındaki 1 kilometrelik alanda trafik yer altına alınarak Topkapı Sarayı ile bütünleşen bir yayalaştırma bölgesi oluşturulabilir.” Tarihî Yarımada’nın daha az araca, daha az trafiğe, hâsılı daha az yüke ihtiyaç duyduğu muhakkak. Şimdi bütün İstanbul severler, yaklaşık 20 yıldır raflarda bekleyen sahil köşkleri projesinin hayata geçirilmesini beklemeli, sonra da bir bardak çay içmek ve karasevdalıları bile kendine getiren Sarayburnu rüzgârında serinlemek üzere Topkapı Sarayı’ndan aşağıya, salına salına, İncili Köşk’e, Havuzlu Köşk’e yahut Mermer Köşkü’ne inmeli.

Aksiyon

Haber Ara