Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kayıp aranıyor-II

Evet! Kayıp Aranıyor! İslama sövmeyecek, Almanya'da yaşayan 4 milyon Müslümanı potansiyel suçlu görmeyecek ve bu tür hallisünasyonlardan arınmış İslamla Alman toplumu arasındaki sivil diyaloğu sağlayacak bir Federal İçişleri Bakanlığı aranıyor

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-11 10:46:34

Kayıp aranıyor-II
Almanya İçişleri Bakanlığı'nın hazırlamış olduğu ve neredeyse her cenahtan STK'ların ve Alman siyasilerin tepkisine neden olan, Alman Federal İçişleri Bakanlığı'nın "Kayıp Aranıyor" aksiyonunun perde arkasını irdelemeye devam ediyoruz. Analizimizin bir önceki bölümünde, "bilhassa baştan itibaren çalışmalara dahil olan çatı kuruluşların, onca yaşananlara karşın, halen yanlışta ısrar edip, son ana kadar direnmelerine ne buyrulmalı?" sorusunu sorarak bırakmıştık.


Sağduyulu politikacılar ve Müslümanlar devrede

Güvenlik ve İşbirliği İnsiyatifi'nin kampanyasının kamuoyuna yansımasından sonra, federal bakanlığın bu kampanyası hem Almanya'nın siyasi gündeminde, hem de İnsiyatife katılmayan İslami kesimde geniş yankı buldu.

Aslında güvenlik ve işbirliği insiyatifi grubu çalışmalarına başladığında en ağır eleştiriler, federal meclis çatısı altından, Hamburg Federal Milletvekili Aydan Özoğuz'dan gelmişti. Müslüman cemaatlerin, Friedrich'in başkanlığındaki hiç bir oluşum ve çalışmada yer almaması gerektiği çağrısında bulunarak, hem AİK toplantılarından, hem de Güvenlik ve İşbirliği İnsiyatifi'nden, cemaatlerin çekilmesini talep etmişti.

Aynı şekilde yeşillerin başkanı Cem Özdemir Mart 2011'de ve federal parlamento Milletvekillerinden Renate Künast, ayrı ayrı Güvenlik ve İşbirliği İnsiyatifi'nin, Müslümanları dışlamaya yönelik olduğunu ve bunun bu şekilde anlaşılması gerektiğini ta o zamandan belirtmişlerdi.

Hatta bu insiyatif hayata geçirildiğinde, günlerce Federal İç İşleri bakanı Friedrich ile koalisyon ortağı FDP li Federal Adalet Bakanı Leutheusser Schnarrenberger arasında tartışma yaşanmış, FDP'li adalet bakanı, Federal İçişleri Bakanı Friedrich'in hem sözleriyle, hem de oluşturulan insiyatif ile, yabancıların Almanya'ya entegrasyonuna büyük zarar verdiğini açıklamıştır.

Hatırlanacağı üzere, sayın Dışişleri Bakanımız Davutoğlu'nun bu sene başındaki Almanya resmi ziyareti sırasında, Almanya Federal İçişleri Bakanı sayın Hans-Peter Friedrich ile birlikte yaptığı basın toplantısında Alman Bakan'ın, "Almanya'nın, İslamcı ve ırkçı terör dahil her türlü terörle mücadele etttiğini" söylediğinde; "Bir dakika lütfen. Ben hiçbir şekilde, bu Neonazi katilleri için Hrıstiyan olmalarına rağmen "Hristiyan terörü" tanımlamasını kullanmadım. Veya bu katilleri "Alman ırkçılar" olarak da tanımlamadım. Olayı ırkçı bir olay olarak değerlendirebiliriz, ama katilleri "Hristiyan terörist" diye tanımlayamayız," diyerek bakanın seçtiği kelimelere karşı çıkmış ve bakanımızın bu tutumu büyük bir medyal ve siyasal destek görmüştü. Yine aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Sakarya'da yaptığı Yurt Dışı Hizmetler Konferansı'nda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın kimliklerini muhafaza etmeleri hususundaki desteklerini dile getiren sayın Davutoğlu, "İslam ile terörü yan yana koyamazsınız. Bu algıyı tamamen değiştirmeliyiz.

Bugün vatandaşlarımızın orada (yurt dışında) hem kimliklerini muhafaza, hem de bu algı ile karşı karşıya kalma sorunu vardır. Geleneğimizi sürdürmek isteyen vatandaşların yanında olmak bizim için son derece önemlidir... Mademki, Avrupa'da ırkçılık ve İslamifobia var, bu tehdite maruz kalan tüm Müslümanların birlikte çalışması lazım" diyerek Türkiye hükümetinin müslümanlara yönelik her ayrımcılığa karşı olduğunu ve bu hususta durduğu noktayı beyan etti.

Almanya SPD genel başkan yardımcısı ve göçmen politikalrı sorumlusu federal Milletvekili Aydan Özoğuz son olarak 31 Ağustos 2012'de Süddeutsche gazetesine verdiği mülakatta, aksiyonun başarıya ulaşmayacağını, aksine bu kampanya ile, Müslümanlar hakkındaki ön yargıları arttıracağını, sokaktaki sıradan Müslümanın bile bu kampanya ile şüpheli duruma sokulacağı ve kampanyanın bir an önce durdurulması gerektiğini talep etti.

TagesZeitung (TAZ) gazetesine haftalık yorumlarda bulunan, Friedrich Küppersbusch, Federal İçişleri Bakanlığı'nın resimli afiş kampanyasının telif hakkı kavgasının, Gestapo(Hitlerin gizli servisi) ve Stasi (doğu Almanya'nın gizli servisi) arasında olduğunu, NPD (nazi partisinin) yasaklanmasının bile artık korku yaratmayacağını, nazilerin ruhunun artık başka bir bedene taşındığını ifade ederek, tehlikenin vardığı boyutlara dikkat çekmeye çalıştı.

Sosyal medyada ve çeşitli internet sitelerinde, Alman federal bakanlığının bu çalışmalarına karşı alternatif aksiyonlar oluşturulmaya çalışıldı. Bunlardan biri olan www.migazin.de siteside, yaptığı karşı aksiyon ile, bakanlığın aksiyonuna, göçmen politkasına pozitif etki bırakacak, alternatif bir afiş aksiyonuyla cevap vermeye çalıştı.

Satır arasında kalan en ağır ifade ise, bu kampanyanın, Hitler döneminde tutulan Yahudi Sicilini hatırlattığını, müslümanlar içinde böyle bir sicil oluşturulmaya çalışıldığı ifadesi oldu.

Bütün bunlara rağmen ve aslında baştan beri hiç olmaması gereken bir çalışma gurubu, geçen 2011 mart ayından bu yana 4 toplantı yapmış ve nihayetinde 21 Ağustos 2012'de maalesef cemaat temsilcilerinin de katılımıyla, kampayanın son şekli görüşüldü ve start verildi

DİTİB ve çatı kuruluşlarının basın açıklamaları

Müslüman ve göçmen toplumlardan gelen tepkiler ve Alman siyasi muhalefetininde olayın üzerine gitmesi üzerine, güvenlik ve işbirliği insiyatifine destek veren DİTİB, ZMD ve diğer çatı kuruluşları, ilk önce geniş bir basın açıklaması ile Federal İçişleri Bakanlığı'nın hazırlatmış olduğu el ilanlarının kabul edilemeyeceğini beyan ettiler.

Basın açıklamalarında dikkati çeken en büyük husus, DİTİB ve diğer çatı kuruluşlarının, bakanlığın bünyesinde oluşturulan Güvenlik ve İşbirliği İnsiyatifi'nin yapmış olduğu çalışmalarındaki ve çalışma metodundaki rahatsızlıktır. DİTİB ve Çatı kuruluşlarının basın açıklamalarından anlaşılan nokta, insiyatifin başlangıçta, tüm radikal hareketlere yönelik bir çalışma olarak hayata geçirildiğidir.

O dönemlerde ortaya çıkarılan NSU (=Nasyonal Sosyalist Yeraltı Hücresi) örgütünün toplum özerinde yaratacağı etkiyede dikkat çekerek, bu hususta federal bakanlık ile çatı kuruluşları arasında bilgi alış-verişi sağlanmasıdır. Ancak, süreç içerisinde, insiyatif toplantılarında, çalışmaların farklı noktalara çekilerek, çatı kuruluşlardan gelen eleştirilerin Federal İçişleri Bakanlığı tarafından dikkate alınmadığıdır.

DİTİB ve çatı kuruluşlarının ortak basın açıklamalarında ortaya çıkan bir diğer hususta, çatı kuruluşlarının Alman Federal İçişleri Bakanlığı'nın afiş aksiyonundan baştan beri haberi olduğu ve aksiyonun hayata geçirilmesine onay vermeleridir. Her ne kadar sonrasında, aksiyonun içeriği ile ilgili toplantılarda görüş ayrılığı yaşansa da, DİTİB ve IRD hariç, diğer çatı kuruluşlarının, Federal İçişleri Bakanlığı'nın çalışmalarından baştan beri haberleri olduğudur.

İlk açıklamalarda, "Afişlerin, kampanyada kullanılacağı haliyle son şekillerinden çatı kuruluşlarının haberleri olmadığı" söylensede, Federal İçişleri Bakanlığı'nın açıklamalarından, bunun tam tersi olduğu ve kampanya startı kararının alındığı 21 Ağustos 2012'deki toplantıda çatı kuruluş temsilcilerininde bulunduğu ve afişlere son şekliyle onay verdikleridir. Nitekim Diyanet Almanya müşaviri olan Prof. Ali Dere'nin yaptığı geniş basın açıklamasındaki, 21 Ağustos 2012'deki toplantıda, DİTİB adına bir temsilcinin bulunduğu ve afişlerin son şekliyle gündem konusu olduğuda, itiraza yer vermeyecek şekilde, Federal İçişleri Bakanlığı'nın beyanlarını doğrular niteliktedir.

Çatı kuruluşları ve DİTİB'in ortak basın açıklamalarında ortaya çıkan önemli bir hususta, gerek güvenlik ve işbriliği toplantılarında ve gerekse de AİK toplantılarında, Federal İçişleri Bakanlığı ve kurumlarla, toplantılara katılan çatı kuruluşlarının, eşit ahlaki yapıda olmadığı ve Federal İçişleri Bakanlığı'nın sanki gizli bir gündemi varmış gibi hareket etmesidir. Çok daha önemli nokta ise, gerek AİK bünyesinde, gereksede güvenlik işbirliği toplantılarında, bu durumun çatı kuruluşlar tarafından farkedilmesi ve rahatsızlık duyulmasıdır. Ancak, akla hemen başka bir soru geliyor: Bunca rahatsızlığa ve Federal İçişleri Bakanlığı'nın aksi tavırlarına karşı, çatı kuruluşlarının AİK toplantılarına ve son ana kadarda insiyatif toplantılarına neden katılmaya devam ettiler? Neden tehlikenin farkına vardıklarında zamanında, geri çekilmediler?

Diyanet ve Çatı kuruluşları, ortak basın açıklamasıyla, Federal İçişleri Bakanlığı ile olan güvenlik ve İşbirliği İnsiyatifi'ndeki çalışmalarını dondurma kararı aldılar. Ancak kamu oyunda artan tepkiye ve Türkiye'den de, başta başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ'ın ve diğer siyasilerin bu hususta Alman devletini sert dille eleştirmeleri üzerine, DİTİB ve insiyatife katılan diğer müslüman çatı kuruluşları, insiyatif çalışmalarından çekildiklerini açıkladılar. Şu anda bu kampanyaya destek veren tek kuruluş, yaptığı basın açıklamalarıyla kampanyayı pozitif olarak gören, Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu(AABF)'dur.

Federal İçşleri Bakanlığı: Aksiyon devam edecek

Alman siyasi partilerinden, gerek Birlik90/yeşillerden, gerek SPD'den, Federal İçişleri Bakanlığı Friedrich'ten kampanyayı durdurması hususunda talepler gelmesine rağmen, bakanlık yaptığı açıklamalarda, kampanyanın devam edeceğini açıklamıştır. Yeşillerden Claudia Roth kampanyanın bütün Müslümanları potansiyel suçlu duruma düşürdüğünü, bu kampanyanın dışlayıcı, ayrımıcı ve Alman politikası açısından utanç verici bir kampanya olduğunu açıkladı.

Kampanyadan ayrı olarak, Federal İçişleri Bakanlığı'nın yine kendi sayfalarında bilgi olarak, Almanya'daki radikal (İslam) tehlikesine dikkat çekilmektedir. Buradaki notlara göre, radikal sempatizanı olan yaklaşık 1000 kişilik, gevşek bir örgütlenme yapısına dahil olan grupların olduğunu ve bu grupların içinden ise, yaklaşık 100 kişilik bir kesimin tehlikeli statüsünde olup takip edilmesi gerektiği bilgisi mevcuttur. Bu nota karşı olarak hatırlatma yarar vardır. Almanya'da yaklaşık 2500 cami cemiyeti ve 4 milyona yakın Müslüman vardır.

Tüm bu açıklamalara ve Federal İçişleri Bakanlığı'nın kendi kendini ele vermesine rağmen, bakanlık kampanya startını vermiş ve internet ortamında, güvenlik ve işbirliği sayfasında afişler boy göstermeye başlamıştır.

Federal İçişleri Bakanlığı, kampanyanın devam edeceğini beyan eden açıklamasını yaparken bile, toplantı içeriğine atıf yapması, kimin hangi tarihlerde güvenlik ve işbirliği toplantılarına katıldığını açıklaması ve İnsiyatife katılan çatı kuruluşlarının, insiyatifi artık desteklemediklerini açıklamalarına rağmen, bu hususta teşkilat ve şahıs ismi vererek açıklama yapması oldukça manidardır.

Afişlerin reklam panolarına asılacağı şehirler ise ilginçtir. Berlin, Hamburg ve Bonn. Berlin; yüksek Türk nüfusu ve göçmen alt yapısı ile dikkat çeken bir şehirdir. İslam din dersinin, mahkeme kararıyla da olsa, Alman okullarında islami cemaatler tarafından verilmeye başlandığı ilk şehirdir. İslam dindersi dolayısıyla bu şehirde müslümanlar birleşmişlerdir. Hamburg; buradaki müslümanların yıllardır ortak tanıtım çalışmaları ile, belirli bir cemaati ve mezhebi değil de, din olarak İslamın öne çıkarıldığı ve Müslümanlar arasındaki Şura çalışmalarına ilk başlanan şehirdir.

Ayrıca Hamburg, İslami cemaatleri, dini cemaat olarak tanıma yolunda, eyalet hükümetinin yıllardır politikasında kendini sorumlu hissetiği bir şehirdir. Bonn; her şeyden önce üniversite şehridir ve Almanya'nın eski başkentidir. Fas, Cezayir ve Tunus'lu müslüman cemaatin yanı sıra, hatırı sayılır bir Türk müslüman cemaatin yaşadığı şehirdir. Bonn; aynı zamanda, Almanya'da bir göçmen kökenlilerin bir araya gelip kurdukları ve şehir meclisine kendi partilerinden üye sokmayı başarabilen tek partinin (BIG= Bündnis für Innovation un Gerechtigkeit = Yenilik ve Adalet için Birlik partisi) olduğu bir şehirdir.

Federal İçişleri Bakanlığı'nın hedefi açıktır. Müslümanları tehlikeden korumak maksadıyla, İslama ve müslümanların arasına nifak sokmaktır. Almanya'daki islami çalışmaları ve Müslümanlar arasındaki bir ve birlik olma gayretlerinin önüne geçmektir.

Evet! KAYIP Aranıyor!

CDU'nun koalisyon ortağı olan FDP'den federal parlamento millet vekili ve entegrasyon ve göçmen politikaları sorumlusu Serkan Tören; Friedrich'i sert dille eleştirerek, "kayıp aranıyor" afiş aksiyonunun derhal durdurulması gerektiğini, Federal İçişleri Bakanlığı eğer kampanyada ısrarcı olursa, bunun islami cemaatler arasında var olan uçurumları derinleştireceğini açıkladı.
Aslında bu ifadeler bile hem aksiyonun hedefinin ne olduğunu ortaya koymaktadır.

Almanya eski Cumhurbaşkanı Wulf'un "islam da Almanya'ya aittir" sözünden sonra, refleks bir şekilde islam ve müslümanlara bir saldırı kampanyası oluşturulması, Wulf'un bu sözlerinden sonra alaşağı edilmesi, tamamen Alman iç politikasını kendisini ele vermesidir.

Kampanya sürecinde tabi ortaya çıkan önemli bir husus ise, İslami cemaatlerin halen Almanya çapında bir ve birlik olmadıklarıdır. Ayrıca, 2-3 yıldan beri bir yapısal değişiklik içerisine girmeye çalışan Almanya Diyanet DİTİB'in halen Almanya Müslümanlarının sorunlarından ve gündeminden uzak kaldığını göstermektedir.

Son söz olarak alternative bir şey söylenmesi gerekirse, Evet! Kayıp Aranıyor! İslama sövmeyecek, Almanya'da yaşayan 4 milyon Müslümanı potansiyel suçlu görmeyecek ve bu tür hallisünasyonlardan arınmış İslamla Alman toplumu arasındaki sivil diyaloğu sağlayacak bir Federal İçişleri Bakanlığı aranıyor.

Evet Kayıp Aranıyor! İslami cemaatler arasında, bu aksiyonlada iyice ortaya çıkan ve sarsılan güveni yeniden inşa edebilecek, Almanya Müslümanlarının sorunlarını ve ihtiyaçlarını ortak mesele haline getirecek, her şeyden önemlisi birliği tesis edecek akli selim Müslümanlar aranıyor. (dunyabülteni)

Kalın sağlıcakla...
SON VİDEO HABER

İstanbul2da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara