Şam’dan Kurtuba’ya yol
Avrupa devletlerinden hiçbirinin tarihi, İspanya kadar araştırılıp incelenmeye değer görülmedi. İspanya ise özellikle Arap yönetiminin mevcut olduğu ve Arap-İslam devleti kurulduğu dönemiyle olmak üzere renkli tarihi açısından tarihçiler ve oryantalistler arasında geniş tartışmalara neden olmuştur.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-04 15:16:17
İşte ‘Şam’dan Kurtuba’ya yol… Kayıp tarihin yeniden kazanılması’ başlıklı kitabın yazarı Muhammed Abdulhamid El Hamd, İspanya’nın ilk çağlardan İslam’a ve Arap-İslam uygarlığının kuruluşuna kadar tarihini ve özellikle 8 yüzyıl süren (711-1492) bu uygarlığın neler ürettiğini kaleme alıyor.
Kitap başlangıçta, Araplar’ın 711 yılında Musa bin Nusayr ve Tarık bin Ziyad önderliğinde İspanya’ya giriş anlarını, ardından Emevi devletinin Kurtuba’yı devletin başkenti yapan, tarımı teşvik eden, okullar kuran, vatandaşlara özgürlük veren Abdurrahman Ed Dahil tarafından kuruluşuna dek peşpeşe valilerin gelişine kadar İspanya’nın Müslüman tarihini ele alıyor. Abdurrahman Ed Dahil’in bu girişimleri sınıflarla normların birbirine karışmasını, Arap-İslam kültürünün yayılmasını kolaylaştırmıştır. Öyle ki sonunda yerli halktan bir sınıfta Araplaşma görülmüştür. Zira bu durumu Piskopos Alvaro Kurtubi Aydınlatıcı Rehber isimli kitabında şu ifadelerle dile getirmektedir: ‘Araplaşan Hıristiyanlar İslami eserlere yönelerek Latin alfabesini terk etti. Müslümanların adetlerinden sünnet ve haremlik sistemini benimsediler.’
Yazar Endülüs’teki Müslüman-Arap hakimiyetini analizinde İbn Haldun’un Mukaddime’sinde devletin kuruluşu ve gelişmesine ilişkin yazdıklarına dayanıyor. Öncelikle hakimiyetin ele geçirilmesine atıfta bulunuyor. Bu aşamada, Musa bin Nusayr ile Tarık bin Ziyad’ı gönderen Abdulmelik bin Mervan ve oğlu el Velid’den, Endülüs’ün fethinden ve Kurtuba’nın başkent yapılışından bahsediyor.
İkinci aşama ise egemenlik ve hakimiyetin tek ele geçme aşaması. Abdurrahman Ed Dahil bu noktada emirliğini kuruyor ve iktidarının temellerini sağlamlaştırıyor. Kurtuba’yı başkent yapıp burada büyük camiyi ve ileride şairlerle fakihlerin yetişeceği bir saray inşa ediyor.
Kitapta üçüncü aşama ise hakimiyetin meyvelerinin toplanması, istikrar, yapılanma, eserlerin ebedileştirilmesi, ordu kurulması ve hilafetin ilan aşamasını kapsıyor. Halife Abdurrahman En Nasır’ın hilafeti ilan edişini ve ilk kez kendisi için ‘müminlerin emiri’ ifadesinin kullanılışını ve devlet altın çağını yaşayışını anlatıyor.
Dördüncü aşama yumuşaklık ve huzurda tecellisini buluyor. Devletin sahibi kendinden öncekilerin bina ettikleriyle yetiniyor ve kendinden öncekileri taklit ediyor. İşte bu sırada; Halife Hişam El Muayyed döneminde Emevi Halifeliği düşüyor ve yerine çeşitli beylikler kuruluyor. Buna karşılık toparlanma dönemi başlıyor.
Beşinci aşama ise – İbn Haldun’un sınıflandırmasına göre- israf, şehvetler ve zevkler yolunda, kralın dostlarına ve oturumlarına harcamalar yapılması aşaması olarak ortaya çıkıyor. Bu noktada kral kendinden önce gelenlerin yaptıklarını tahrip etmeye başlıyor. Sonra İspanyollar Beni Ahmer’den Garnata’yı geri alıyor ve Arapları Endülüs Yarımadası’ndan kovuyor.
Endülüs’te kültürel miras
Yazar Arapların, ülkelerini geri almaya çalışan İspanyol halkına nispetle azınlık olmasına karşın dilsel, dini, kültürel, etnik açılardan çeşitli unsurların bulunduğu bir uygarlığın merkezinde güçlü bir devlet kurduklarını vurguluyor. Ancak Arapların Berberilerle giriştiği iç çatışmaların enerjilerini tükettiğini, zevklere ve lükse düşkünlüklerinin kendilerini düşmanları karşısında zayıf düşürdüğünü belirtiyor.
Arapların 711 yılında Musa bin Nusayr ve Tarık bin Ziyad komutasında İspanya’ya girdiklerini, bu ülkeye girişlerinin siyasi ve kültürel bir olay olduğunu, İspanyolların hayatında her yönüyle yeni bir dönem başlattığına dikkat çekiyor. Arapların kendilerine, içlerinde bulunduklarından daha iyi bir sosyal düzen getirdiğini, ibadet ve işlerinde kendilerini özgür bıraktığını, aynı şekilde kültürel miraslarını, din ve dillerini de aktardıklarını belirtiyor. İber Yarımadası’ndaki kültür çeşitliliğine işaret ediyor. Sonra yüzyıl içinde Endülüs sakinleri arasında akrabalık bağları ve iyi ilişkiler kurulduğunu, Emevi devleti kurulana kadar olan dönemi ve Emevi devleti kurulduğunda tarımın teşvik edilişini, okulların kuruluşunu ve vatandaşlara özgürlük tanınışını anlatıyor.
Ardından Hişam bin Abdurrahman döneminde Maliki fıkhının dayatılmasının Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında fitneye yol açtığından ancak 2. Abdurrahman zamanında durumun değiştiğinden, zenginlik ve refahın arttığından bahsediyor. Sonra 912-961 yılları arasında hüküm süren ve ilk defa ‘müminlerin emiri’ olarak lakaplandırılan Halife Abdurrahman En Nasır dönemini anlatıyor.
Hilafetin zayıflayıp parçalanmasından beylikler dönemine ve Endülüs Emevi efsanesinin son buluşuna dek olan dönemleri ayrıntılı olarak değerlendiren yazar Beni Ahmer’ın yaklaşık bir buçuk yüzyıl boyunca İspanyol Orduları’na karşı direndiğini ancak sonunda Arap ve İslam ülkelerine göç ettiklerini dile getiriyor.
Ayrıca Endülüs şehirlerinin İspanyollar tarafından geri alınmasının ardından ortaya çıkan Mudejar sınıfından bahsediyor. Bu sınıfı, Müslüman ülkelerine göçmeyip eski şehirlerinde kalmayı tercih eden Müslümanlar oluşturuyor. Bu Müslümanlar İspanyollara hizmet işlerinde, hamamlarda çalışıyor; Hıristiyanlara sıcak su, sabun ve havlu takdim ediyordu. Yazar, İspanyolların bu Müslümanlardan temizlik prensiplerini öğrendiğine işaret ediyor.
Daha sonra Romalıların İber Yarımadası’na Latince’yi, şiir, edebiyat ve felsefeyi taşıdığını bu dilin Arapça ile karışımından da modern Kastilya Portekizce’nin doğduğunu ve bu dilin edebiyata has dil haline geldiğini açıklıyor.
Felsefi düşüncenin başlangıcının, 2. Abdurrahman’ın halifeliği döneminde Maliki fıkhı ile felsefi düşünce arasında yaşanan çatışmalar olduğuna atıfta bulunan yazar ayrıca İspanyol müziğinin tarihini, Arap müziğinin Endülüs’e girişini, sosyal hayata, şarkı ve müziğe etkisini ve bu etkinin doğudan batıya Arap dünyasında Arap müziğinde sürmesini ele alıyor.
1938 yılında Fırat’ın sol kıyısında yer alan Rukka kasabasında doğan yazar Muhammed Abdulhamid El Hamd’ın kitabı 471 sayfadan oluşuyor. Ayrıca ‘Süryanilerin Arap uygarlığındaki rolü’, ‘İpek yolu uygarlıkları’, ‘Baharat yolu uygarlığı’ gibi uygarlıklar üzerine çeşitli daha başka eserleri de bulunuyor.
Haber Ara