Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Dindar seçmen CHP'ye oy verir mi?

CHP, arada bir mütedeyyin kesimlere yönelik açılımlardan, mütedeyyin kimselerin de CHP'ye oy vermesinden, bu kesimlerle barışmaktan söz eder, ama bunun bir türlü ardı arkası gelmez.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-04 15:28:47

Dindar seçmen CHP'ye oy verir mi?
Adnan Küçük*

Peki, bu açılımların fiili sonuçları olabilir mi? Burada bunu tahlil etmek istiyorum.

Demokrasilerde siyasî partiler, genellikle toplumda birbirinin aynısı veya birbirine yakın görünen belli bazı görüş ya da görüşlere mensup kişiler tarafından kurulurlar. İdeolojik düşünceler zemininde kurulan siyasî partilerin ana düşünce ve ilkeleri homojenlik arz eder; genellikle belli bir ideolojiye ya da dünya görüşüne mensup kişiler bu partinin çatısı altında yer alırlar. Bu tür partiler tabanlarını ne kadar genişletmek isteseler de, diğer düşünce ve inanç mensuplarını bünyelerine dâhil edemezler. Çünkü bu tür partiler, kendi ideolojik düşünceleri haricindekiler için kucaklayıcı değil, dışlayıcı bir özelliğe sahiptirler. İdeolojik partilerin genişleyebilmeleri, ancak kendi ideolojik tercihlerini benimseyenlerin sayılarının artmasına bağlıdır. Bu da, söz konusu ideolojik tercihin güncelliği ve toplumda kabul görmesi ile alakalı bir meseledir. Toplumda tasvip görmedikleri ya da kendileri haricindekiler için reel çözümler ve açılımlar gerçekleştiremedikleri sürece, bu tür siyasî partilerin tabanını genişletebilmeleri pek mümkün ve muhtemel görünmemektedir.

Kitle partilerinin tüzük ve programları, kendi içinde bir nevi çoğulculuk arz eder. Kısmen farklı olan bazı düşünceler, belli ana umdeler zemininde bir araya gelirler. Burada esasen yumuşak bir düşünce, inanç ve hayat tarzı koalisyonu söz konusudur. Bu tür partilerin, hitap ettiği tabana yönelik reel çözümler geliştirebildikleri, tüzük ve programlarında ifadesini bulan ve fiili yansımaları da olan düşünce ve ilkeler itibarıyla kapsayıcı ve esnek bir yapıya sahip oldukları ölçüde, gelişip büyüyebilmeleri mümkün ve muhtemel hale gelmektedir.

Siyasî partiler tarafından benimsenen ve savunulan düşünce ve anlayışlar, bir yandan onların tüzük ve programlarında ifadesini bulurken, diğer yandan da, parti adına ya da parti mensuplarınca dillendirilen düşünce, tutum ve tavırlar, genellikle o partinin dünya görüşünü ve benimsediği zihniyeti yansıtır. İdeolojik partilerde bu yansıma çok daha belirgindir.

Bazen siyasî partiler, esas düşüncelerini muhafaza etmekle birlikte, temsil ettikleri temel düşünce ve dünya görüşü ile uyumlu olmayan kesimlere tabiri caizse "gülücükler" atar; onların oylarına da talip olmak isterler. Ama çoğu kereler bunda başarılı olamazlar. Çünkü bu tür manevralar seçmen tarafından pek tasvip görmez. Bu gerçekliğe rağmen, bazı partiler bu tür tutumları ara ara tekrarlarlar. Fakat bunlar siyasî olarak neticesi olmayan manevralardır.

Benzer durumun ülkemizde CHP için de geçerli olduğu söylenebilir. CHP, sürekli kendisini Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu partisi olarak Cumhuriyet'le özdeş görür. Hatta Cumhuriyet'e sahibiyet ve özdeşleşme sebebiyledir ki, hep kendisi haricindeki siyasî partilerin Cumhuriyet için tehlikeli unsurlar olduğuna inanır. Cumhuriyet'le özdeşleşen bu parti, ne hikmetse demokrasiye geçildikten sonra halk tarafından bir türlü iktidara getirilmez. CHP, bu girdaptan kurtulabilmek için arada bir kendisine yabancı olan mütedeyyin kesimlere yönelik manevralar yapsa da bunda başarılı olamaz. Bunun sebebi, bu partinin ideolojik kimliği ile kurulduğu günden beri sahip olduğu ideolojik değerlerle uyumlu olan icraat ve tutumlarıdır.

CHP ALTERNATİF PARTİ olabilir mi?

CHP, zahiren bakıldığı zaman, kendi içinde bir siyasî çoğulculuğa sahip imiş gibi görünse de, ideolojik kimliğinin bir adım öne çıktığı söylenebilir. Bu kimliğin özünü, otoriter nitelikli Cumhuriyetçilik telakkisi oluşturmaktadır. Bu Cumhuriyet'in en temel kavramlarından birincisi, Türkiye'de ciddi manada sorunların ve travmaların yaşanmasına sebep olan "militan laiklik"tir. Kısaca "laikçilik" olarak da ifade edilen bu telakkinin Türkiye'deki en önemli temsilcisi ve tatbik edicisi CHP'dir. Türkiye'de bir zamanlar ezanın zorla Türkçe okutulması, aksi tutumlara yönelik sıkı zecrî uygulamaların yapılması, dinî düşüncelerin ifade edilmesinin "dini siyasete alet etme" bahanesi ile ağır yaptırımlara maruz bırakılması bu partinin iktidarı zamanında olmuştur. CHP, bu kimliğini hâlâ muhafaza etme çabası içerisindedir. Bu partinin, yeni anayasa yapım çalışmaları kapsamında, militan laikliğin en temel dayanağını teşkil eden "dini siyasete alet etme" gerekçeli yasaklama düşüncesinde hâlâ ısrarcı olduğu görülmektedir.

Otoriter Cumhuriyetçi ve militan laikçi düşünce ve tutumlarını muhafaza ettiği, mütedeyyin kesimleri de kucaklayacak şekilde sahici bir çoğulcu yapıya bürünmediği sürece, CHP'nin bu kesimlerden kendisini belirgin bir şekilde büyütebilecek düzeyde oy alabilmesi pek mümkün ve muhtemel görünmemektedir. CHP, bu sahici açılımı yapamadığı için bir türlü iktidara alternatif de olamamaktadır. Ne garip tecellidir ki bu hal yarım asırdan fazla süredir devam ettiği halde bu partinin tabanında ciddi manada bir rahatsızlık ve farklı arayışlara sebep olmamaktadır. Yani "fiilen iktidar olamasam da bu halimle yola devam" anlayışı hâkim olmaktadır. Bu fiili durumun demokrasi açısından olumlu olduğunu ifade edebilmek mümkün değildir. Çünkü demokrasilerin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi, bir yandan muhalefetin iktidara gelebilmesi için hukuki zeminin müsait olmasına, diğer yandan da muhalefetin fiilen iktidar olabilmek için lüzumlu donanıma sahip olmasına bağlı bulunmaktadır. Muhalefet partilerinin, hukuki zeminle uyumlu olarak fiilen iktidara gelebilmelerini sağlayacak politikalar geliştiremedikleri ölçüde, o ülkede demokratik sistem sağlıklı bir şekilde işlemez. Şayet bu ülkede askeri yönetim ve askerlerin siyasete ilgi duyması gibi anti-demokratik bir alışkanlık da mevcut ise orada muhalefetin acziyeti ile de bağlantılı olarak arada bir askerî müdahale dönemleri ortaya çıkar. Askerlerin siyaset içerisinde etkili olduğu bir ülkede demokrasi gelişip kökleşemez. Bunun en bariz misali Türkiye'dir.

Peki, bu açılımların fiili sonuçları olabilir mi? Burada bunu tahlil etmek istiyorum.

Demokrasilerde siyasî partiler, genellikle toplumda birbirinin aynısı veya birbirine yakın görünen belli bazı görüş ya da görüşlere mensup kişiler tarafından kurulurlar. İdeolojik düşünceler zemininde kurulan siyasî partilerin ana düşünce ve ilkeleri homojenlik arz eder; genellikle belli bir ideolojiye ya da dünya görüşüne mensup kişiler bu partinin çatısı altında yer alırlar. Bu tür partiler tabanlarını ne kadar genişletmek isteseler de, diğer düşünce ve inanç mensuplarını bünyelerine dâhil edemezler. Çünkü bu tür partiler, kendi ideolojik düşünceleri haricindekiler için kucaklayıcı değil, dışlayıcı bir özelliğe sahiptirler. İdeolojik partilerin genişleyebilmeleri, ancak kendi ideolojik tercihlerini benimseyenlerin sayılarının artmasına bağlıdır. Bu da, söz konusu ideolojik tercihin güncelliği ve toplumda kabul görmesi ile alakalı bir meseledir. Toplumda tasvip görmedikleri ya da kendileri haricindekiler için reel çözümler ve açılımlar gerçekleştiremedikleri sürece, bu tür siyasî partilerin tabanını genişletebilmeleri pek mümkün ve muhtemel görünmemektedir.

Kitle partilerinin tüzük ve programları, kendi içinde bir nevi çoğulculuk arz eder. Kısmen farklı olan bazı düşünceler, belli ana umdeler zemininde bir araya gelirler. Burada esasen yumuşak bir düşünce, inanç ve hayat tarzı koalisyonu söz konusudur. Bu tür partilerin, hitap ettiği tabana yönelik reel çözümler geliştirebildikleri, tüzük ve programlarında ifadesini bulan ve fiili yansımaları da olan düşünce ve ilkeler itibarıyla kapsayıcı ve esnek bir yapıya sahip oldukları ölçüde, gelişip büyüyebilmeleri mümkün ve muhtemel hale gelmektedir.

Siyasî partiler tarafından benimsenen ve savunulan düşünce ve anlayışlar, bir yandan onların tüzük ve programlarında ifadesini bulurken, diğer yandan da, parti adına ya da parti mensuplarınca dillendirilen düşünce, tutum ve tavırlar, genellikle o partinin dünya görüşünü ve benimsediği zihniyeti yansıtır. İdeolojik partilerde bu yansıma çok daha belirgindir.

Bazen siyasî partiler, esas düşüncelerini muhafaza etmekle birlikte, temsil ettikleri temel düşünce ve dünya görüşü ile uyumlu olmayan kesimlere tabiri caizse "gülücükler" atar; onların oylarına da talip olmak isterler. Ama çoğu kereler bunda başarılı olamazlar. Çünkü bu tür manevralar seçmen tarafından pek tasvip görmez. Bu gerçekliğe rağmen, bazı partiler bu tür tutumları ara ara tekrarlarlar. Fakat bunlar siyasî olarak neticesi olmayan manevralardır.

Benzer durumun ülkemizde CHP için de geçerli olduğu söylenebilir. CHP, sürekli kendisini Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu partisi olarak Cumhuriyet'le özdeş görür. Hatta Cumhuriyet'e sahibiyet ve özdeşleşme sebebiyledir ki, hep kendisi haricindeki siyasî partilerin Cumhuriyet için tehlikeli unsurlar olduğuna inanır. Cumhuriyet'le özdeşleşen bu parti, ne hikmetse demokrasiye geçildikten sonra halk tarafından bir türlü iktidara getirilmez. CHP, bu girdaptan kurtulabilmek için arada bir kendisine yabancı olan mütedeyyin kesimlere yönelik manevralar yapsa da bunda başarılı olamaz. Bunun sebebi, bu partinin ideolojik kimliği ile kurulduğu günden beri sahip olduğu ideolojik değerlerle uyumlu olan icraat ve tutumlarıdır.

CHP ALTERNATİF PARTİ OLABİLİR Mİ?

CHP, zahiren bakıldığı zaman, kendi içinde bir siyasî çoğulculuğa sahip imiş gibi görünse de, ideolojik kimliğinin bir adım öne çıktığı söylenebilir. Bu kimliğin özünü, otoriter nitelikli Cumhuriyetçilik telakkisi oluşturmaktadır. Bu Cumhuriyet'in en temel kavramlarından birincisi, Türkiye'de ciddi manada sorunların ve travmaların yaşanmasına sebep olan "militan laiklik"tir. Kısaca "laikçilik" olarak da ifade edilen bu telakkinin Türkiye'deki en önemli temsilcisi ve tatbik edicisi CHP'dir. Türkiye'de bir zamanlar ezanın zorla Türkçe okutulması, aksi tutumlara yönelik sıkı zecrî uygulamaların yapılması, dinî düşüncelerin ifade edilmesinin "dini siyasete alet etme" bahanesi ile ağır yaptırımlara maruz bırakılması bu partinin iktidarı zamanında olmuştur. CHP, bu kimliğini hâlâ muhafaza etme çabası içerisindedir. Bu partinin, yeni anayasa yapım çalışmaları kapsamında, militan laikliğin en temel dayanağını teşkil eden "dini siyasete alet etme" gerekçeli yasaklama düşüncesinde hâlâ ısrarcı olduğu görülmektedir.

Otoriter Cumhuriyetçi ve militan laikçi düşünce ve tutumlarını muhafaza ettiği, mütedeyyin kesimleri de kucaklayacak şekilde sahici bir çoğulcu yapıya bürünmediği sürece, CHP'nin bu kesimlerden kendisini belirgin bir şekilde büyütebilecek düzeyde oy alabilmesi pek mümkün ve muhtemel görünmemektedir. CHP, bu sahici açılımı yapamadığı için bir türlü iktidara alternatif de olamamaktadır. Ne garip tecellidir ki bu hal yarım asırdan fazla süredir devam ettiği halde bu partinin tabanında ciddi manada bir rahatsızlık ve farklı arayışlara sebep olmamaktadır. Yani "fiilen iktidar olamasam da bu halimle yola devam" anlayışı hâkim olmaktadır. Bu fiili durumun demokrasi açısından olumlu olduğunu ifade edebilmek mümkün değildir. Çünkü demokrasilerin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi, bir yandan muhalefetin iktidara gelebilmesi için hukuki zeminin müsait olmasına, diğer yandan da muhalefetin fiilen iktidar olabilmek için lüzumlu donanıma sahip olmasına bağlı bulunmaktadır. Muhalefet partilerinin, hukuki zeminle uyumlu olarak fiilen iktidara gelebilmelerini sağlayacak politikalar geliştiremedikleri ölçüde, o ülkede demokratik sistem sağlıklı bir şekilde işlemez. Şayet bu ülkede askeri yönetim ve askerlerin siyasete ilgi duyması gibi anti-demokratik bir alışkanlık da mevcut ise orada muhalefetin acziyeti ile de bağlantılı olarak arada bir askerî müdahale dönemleri ortaya çıkar. Askerlerin siyaset içerisinde etkili olduğu bir ülkede demokrasi gelişip kökleşemez. Bunun en bariz misali Türkiye'dir.

*Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi


Haber Ara