Avrupa'da artık hiçbir şey eskisi gibi değil
Atina'da uzun yıllar spor mağazası işleten Chiristina Aggelaki, krizden sonra harcamalar durma noktasına gelince dükkânını kapatmak zorunda kalan binlerce işletmeciden biri.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-02 13:39:03
Euro Bölgesi'nde artık eğitimden sağlığa, savunmadan sosyal güvenliğe kadar tüm alanları kapsayan tasarruf önlemleri halkın hayatını olumsuz etkiliyor. Psikolojik tedavi görenlerin sayısı hızla artıyor. Özellikle ismi krizle beraber anılan Yunanistan'dan dramatik haberler geliyor. Bu ülkede intihar olaylarının yüzde 24 arttığı belirtiliyor. Yoksulluk, bir yandan da dikkat çekici çözümleri beraberinde getiriyor. Önceden sadece yoksulların kullandığı bisiklet, başkent Atina'da en çok tercih edilen ulaşım vasıtası haline geldi.
Avrupa borç krizi yaklaşık üç yıldır altüst olan borsalar, iflas eden bankalar ve yükselen faiz oranlarıyla gündemde. Krizle boğuşan ülkelerde hayatın birçok alanında meydana gelen önemli değişiklikler ise söz konusu rakamların hayata yansıması. Sosyal devlet anlayışında dünyaya örnek gösterilen Avrupa ülkelerinde eğitimden sağlığa, savunmadan sosyal güvenliğe kadar tüm alanları kapsayan tasarruf önlemleri halkın hayat standartlarını önemli ölçüde etkiliyor. Öyle ki aile hayatından yeme içme alışkanlıklarına ve eğitim hayatına kadar her şey gözle görülür bir değişim içinde.
İşsizlik ve borç batağından bunalan halkta psikolojik tedavi görenlerin sayısında artış tespit edilen Yunanistan'dan gelen intihar haberleri durumun ciddiyetini ortaya koyuyor. 2007'den sonra intihar olaylarının yüzde 24 arttığı Yunanistan'da hayat adeta yavaşlamış durumda. Kamu borcunun 298,7 milyar doları bulduğu ülkede sanayi üretimi ise AB'ye girişten sonraki en düşük seviyesinde. İşsizler ordusunun 1 milyona ulaştığı komşuda krizin oluşturduğu diğer bir olgu ise kentlerden köylere yaşanan göç. Zira büyük şehirlerde iş bulamayan Yunanlıların köylerine ve tarım bölgelerine göç etmesiyle tarım sektöründe çalışan sayısının yüzde 6,38 artması bu iddiayı doğruluyor.
Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İtalya'nın çökmesine sebep olan Euro krizinin bugüne kadar mali yükünü çeken Fransa ve Almanya'yı da kriz korkusu sardı. Fransız Merkez Bankası ekonominin 3. çeyrekte küçüldüğünü ve küçülmenin 4. çeyrekte de devam edeceğini açıkladı. Fransız medyası, ülkenin sonbahar aylarında büyük bir krize gireceğini ve on binlerce kişinin işten çıkarılacağını iddia ediyor. Otomotiv devi Peugeot'nun haziranda 6 bin kişiyi işten çıkararak Paris'teki fabrikasını kapatmasının ardından Societe Generale gibi büyük bankaların da eylülden itibaren toplu işten çıkarma sürecine girmesine kesin gözüyle bakılıyor.
AB'nin en güçlü ekonomisi Almanya'da da kriz endişelerinin artması bölgenin geri dönülemez bir yola girdiği yorumlarını haklı çıkarıyor. Alman ekonomi uzmanları iş dünyasından birbiri ardına gelen haberleri, "Borç krizi Almanya'ya ulaştı." şeklinde değerlendirerek, hükümeti uyarmıştı. Şirketlerin uğradığı bilanço kayıpları, siparişlerin azalması ve büyüme beklentilerinin düşürülmesi endişeleri haklı çıkarıyor. Birçok şirketin kısa mesaiden tenkisata varıncaya dek çeşitli tedbirler almaya başladığı ülkede uzmanlar karamsar tablonun her geçen gün biraz daha büyüyeceğine dikkat çekiyor.
Bugüne kadar IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşları aracılığıyla az gelişmiş ülke ekonomilerini kontrol altında tutan ülkeler, şimdi aynı yöntemlere kendileri ihtiyaç duyuyor. Ülkeleri krizden çıkarma görevi 2001 krizinde Dünya Bankası'ndan Kemal Derviş'in Türkiye'ye getirilmesine benzer şekilde İtalya ve Yunanistan'da ülke ekonomisi teknokratlara teslim ediliyor. Batık bankalar, kapanan işyerleri, esnafın sokağa inmesi ve kesilen memur maaşlarıyla yeni bir yapılandırma sürecine giren Euro Bölgesi'nin hali ise on yıl önce Türkiye'yi yüzde 25 fakirleştiren 2001'deki ekonomik krizi hatırlatıyor. 10 yıl önce IMF yardım paketleriyle ayakta kalmaya çalışan Türkiye ve Brezilya gibi ülkeler ise bugün IMF aracılığıyla gelişmekte olan ülkelere yardım ediyor.
Yunanistan, adaları kiraya vereceK
Öte yandan Yunan hükümetinin, ülkenin içinde bulunduğu mali krizin aşılmasına yönelik uzun vadeli kalkınma programı çerçevesinde Ege ve İyon Denizi'nde kamuya ait bazı ada ve adacıkları yatırımcılara açma kararı aldığı bildirildi. Yabancı yatırımcılara 40-50 yıllık sürelerle kiralanması kararlaştırılan 10 grup halinde belirlenen adaların yüzölçümlerinin 100 ila 3 bin 100 dönüm arasında değiştiği ve İyon Denizi, Kiklades Adaları, Mora Yarımadası'nın doğusunda yer alan Saronikos ve Argolikos körfezleri, Eğriboz (Eyvia) Körfezi ve Kuzey Ege bölgelerinde bulunduğu belirtildi. Milli güvenlikle ilgili kriterler, ulaşım kolaylığı ve ticari konumları göz önüne alınarak, uzmanlar tarafından hassasiyetle seçilen 30'un üzerinde adanın yabancı yatırımcıları Yunanistan'a yatırım yapmaya cezbederek ülkedeki atmosferi değiştirebileceği kaydedildi.
Aç kalmamak için balık tutuyorlar
Yunanistan'da krizin başkent Atina'da oluşturduğu farklı manzaraların bir diğeri de gittikçe artan bisikletliler. Önceden bisikletin yoksullar için bir ulaşım yöntemi olarak görüldüğü şehirde mağazalara, açık hava pazarlarına ve işe gitmek için bisiklete binen insan sayısı giderek artıyor. Video mağazası işleten 49 yaşındaki Atinalı Angel Kouda, işyerine gitmek için artık bisiklet kullananlardan. Benzinin litresini 1,72 Euro'ya fırlatan vergi zamlarından sonra bisikleti tercih etmeye başlamış. Kriz ülkede balıkçılıkla uğraşanların sayısını da artırmış.
"Krizden bunalan Yunan halkı masaya yemek koyabilmek için balıkçılığa ilgisini artırdı." yorumuyla verilen bir haberde, geçen yıl ülkedeki 37 bin kişinin balıkçılık için izin aldığı belirtiliyor. Atinalı sahil güvenlik memuru, "Balık tutanların oranı her geçen gün artıyor. Bunlar hobi için değil hayatını sürdürmek için balık tutuyor." diyor. Temel gıda masraflarında kesintiye giden Avrupalılar, kahve tüketimini de azalttı. Dünyada üretilen kahvenin yarısını tüketen Avrupa'da kafeler birer birer kapanıyor. Kafe kültürüyle meşhur İspanya, Fransa ve İtalya gibi ülkelerde kahve ihracatı bu sene yüzde 6 düşerken, vatandaşların kafeye gitme sıklıkları da azaldı.
Eski sömürgelerine yerleşiyorlar
Avrupa finansal krizinin halkı bunaltmaya başladığı 2009'dan beri ülkeyi terk edenlerin oranı yüzde 52 arttı. Hükümet istatistiklerine göre bu oran yaklaşık 20 bin kişiye tekabül ediyor. Yunanistan, İrlanda, İtalya ve Portekiz gibi borç krizinden etkilenen diğer Euro Bölgesi ülkeler gibi İspanya'daki genç kabiliyetler de evlerini terk ediyor. Bu kişiler sadece güçlü Avrupa ülkelerine değil Avrupa'nın sömürgesi durumundaki Afrika, Asya ve Amerika ülkelerine de gidiyor.
Kalıcı ve geçici iş alanları arasında büyük bölünmüşlük olan İspanya'da mali zorluğun en erken sonuçları işten çıkarmalar. Ülkede 2008 yılında yüzde 8 olan işsizlik oranları bugün yüzde 24,6. Ülkenin işgücü piyasasını eleştiren uzmanlar hükümete işten çıkarmayı kolaylaştırmak yerine genel ücretlendirmede değişikliğe yönelmesini tavsiye ediyor. Ekonomik belirsizliğin sürdüğü ülkenin 2012 yılında yüzde 1,8 küçüleceği öngörülüyor. Bu yıl hükümet üyelerinin tatil yapmaktan vazgeçtiği ülkeye AB, İspanyol bankaları ihtiyaç duydukça toplamda 100 milyar Euro'ya kadar kredi açacak. Kurtarma borçları devletin daha da borçlanmaması için doğrudan bankalara verilecek. Tasarruf tedbirleri kapsamında en çok konuşulacak değişikliklerden biri de siestanın (öğlen uykusu) kaldırılması. İspanya ile özdeşleşen siestanın kaldırılmasıyla önceden saat 14.00 ile 16.00 arasında hizmet vermeyen restoran ve perakende işletmeleri bundan sonra açık olacak.
Borç krizinde bir sonraki mağdurun kim olacağı tartışmalarında ismi geçen diğer ülke İtalya. On yıllık tahvilleri yüzde 6'nın üzerinde seyreden İtalya'da bu oranın eşik kabul edilen yüzde 7'ye yaklaşması tehlike sinyali olarak yorumlanıyor. Ülkede krizin etkisini henüz göstermediği 2007 yılında yüzde 7 olan işsizlik oranı bugün yüzde 10,1 seviyesinde. Özellikle genç işsizliğinin yoğun olduğu ülkede gençler önceki nesillerden kendilerine kalan borç yükünün altında ezilmemek için İtalya'yı terk ediyor. 2012'nin ilk çeyreğinde milli gelirinin yüzde 123,3'üne denk gelen 1.946 milyar Euro kamu borcuyla ülke, ekonomisinin geleceği hakkında ortaya pek de iyimser bir tablo koymuyor.
2010'dan beri krizin fazlasıyla zorladığı Porte-kiz'de de hastaneler kapanıyor, devlet katkıları, asgari ücretler ve emekli maaşlarından kesinti yapılıyor. Ağır borç yükü ve faiz oranlarından kurtulamayan ülkede bu yılın ilk çeyreğinde kamu borcunun GSYH'ye oranı yüzde 111,7. İspanya gibi Portekizler de sömürgeleri olan Brezilya ve Angola'ya çalışmaya gidiyor. 2008'den beri devam eden bu durum Portekiz'in geçen yıl kurtarma paketi talep etmesiyle hızlanmıştı. Böylece on yıllardır Latin Amerika'dan göç alan Avrupa ülkeleri tersine göç vermeye başladı. Dış göçün yıldan yıla arttığı diğer bir ülke ise borç batağındaki İrlanda. Geçen yıl 76 bin kişinin, yani nüfusun yüzde 1,7'sinin terk ettiği ülkeden 2008'den beri 200 bin kişi ayrıldı. Söz konusu göçmenlerin ise çoğunlukla tercih ettiği ülkelerin başında Avustralya, Kanada ve Amerika geliyor.
Eğitimdeki tasarruf 'beyin göçü' başlattı
Borç krizinde şehirlerin çehresi değişen ülkelerden biri de İspanya. Şimdiye kadar festivallerle anılan ülkede meydanlar bu kez tasarruf tedbirlerine karşı protestolar için doluyor. Hükümetin aldığı zam kararları protesto literatürüne yeni bir kavram bile kazandırdı. Ülkede farklı kesimlerin düzenlediği 'ödemek istemiyorum' eylemleri adeta geleneksel hale geldi. Madrid'de fizik alanında iyi dereceyle master programını tamamlayan 24 yaşındaki Santiago Oviedo'nun geleceğe yönelik hayallerinde ülkesinin yeri şimdilik yok.
İspanyol hükümetinin eğitim harcamalarında kesintiye gitmesinden sonra bursunu kaybedip Hollanda ya da İngiltere'ye göç etmeyi planlayan Oviedo için "İspanya onun üstün zekâsından faydalanamayacak." yorumu yapılıyor. İyi bir araştırmacı olmak istediğini söyleyen Oviedo, kendi ülkesinde asla bir aile kurup iş sahibi olamayacağından korkuyor. Eğer iki yıl önce mezun olsaydı hükümetin bilim ve araştırmalar için sağladığı fonlardan faydalanarak doktorasını kendi ülkesinde yapabileceğini belirten genç, ülkedeki durumu "Bilim şu anda İspanya'nın önceliği değil. Ekonomi berbat." şeklinde özetliyor. Oviedo'nun dünya göçler tarihinde en çok ileri sürülen sebeplerin başında gelen, "Gelecek nesiller bizden iyi yaşasın." sözlerinin aksine çocuklarını kendi sahip olduğu standartlarda yaşatamayacağı kaygısı, diğer bir Avrupa ülkesinde önlenemeyen ekonomik gerilemeyi ortaya koyuyor.
Terk edilen bebek sayısı arttı
Ipsos Araştırma şirketinin anketine göre, Avrupalıların yüzde 71'i 5 yıl içinde günlük hayatını sürdürebilecek maddi gücü kalmayacağına inanıyor. AB üyesi ülkelerde yapılan ankete katılanların yüzde 56'sı ise çocuklarının geçimini sağlayamayacağını belirtiyor. Orta Çağ'da Avrupa'da yaygın olan bebek terk etme fenomeni krizle birlikte geri döndü. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi, Avrupa'da son dönemde hastanelerin önlerindeki bebek kutusuna terk edilen bebek sayısında patlama yaşandığını belirtiyor. Komite, Almanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti gibi 11 AB üyesi ülkede yasal olan 'bebek kutusu' uygulamasının kaldırılmasını istiyor. Sadece geçen sene Yunanistan'da 1.200, İtalya'da 760 bebek hastane kapılarına bırakıldı. Uzmanlar, Avrupa'da bebek büyütme maliyetinin yüzde 20-30 arttığına dikkat çekerek, bebeklerini terk eden çiftlerin artmaya devam edeceğini ifade ediyor.
İşsizlik çığ gibi büyüyor
Kriz öncesinde işsizlik oranının yüzde 7 olduğu Euro Bölgesi'nde bu rakam yüzde 11,3'e yükseldi. İspanya ve Yunanistan'da 2007'de işsizlik yüzde 8 iken şimdi İspanya'da yüzde 24,6, Yunanistan'da ise yüzde 23. Euro Bölgesi'nde büyüme de durdu. Yıl sonunda yüzde 0,3 daralma bekleniyor. Bunun yanı sıra Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İtalya'nın belini büken krizin Fransa'dan sonra Almanya'da da etkili olabileceği konuşuluyor. -ekonomi 09
SON VİDEO HABER
Haber Ara