Akif'in Kur'an meali çarşamba günü piyasada
Kur'an şairi olarak da bilinen Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un kaleme aldığı kayıp meal, Mahya Yayınları tarafından basıldı. Meal çarşamba günü Yenikapı Mevlevihanesi'ndeki törenle kamuoyuna tanıtılacak
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-02 10:00:46
Kur'an şairi olarak da bilinen Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un kaleme aldığı kayıp meal, Mahya Yayınları tarafından basıldı. Akif'in vasiyeti üzerine yakılması istenilen, ancak yıllardır bir yerlerde bir nüshası ya da aslı vardır ümidiyle aranılan Kur'an Meali'nin şimdilik ilk 10 cüzü gün yüzüne çıkarılarak basıldı. Tevbe Süresi'ne kadar basılan Meal Çarşamba günü Yenikapı Mevlevihanesi'nde hem okuyucuya tanıtılacak hem de Hayrettin Karaman Hoca başta olmak üzere çeşitli bilim adamları meal hakkındaki görüşlerini paylaşacak.
Mealin tarihçesini Asım Öz Dünya Bülteni'nde şöyle kaleme almıştı:
1925 yılının Şubat ayında TBMM'de İslami kültürün temel kaynaklarının Türkçeye kazandırılması konusu gündeme gelmişti. Eskişehir mebusu Abdullah Azmi Efendi'nin öncülüğünde elli mebusun verdiği önergenin kabul edilmesinden sonra Kuran'ı Kerim ve Ahâdis-i Şerife Türkçe Tercüme ve Tefsir Heyet-i Mütehassısası için Diyanet İşleri Riyasetine tahsisat ayrıldı.
Dönemin Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi ve Diyanet İşleri Reisliği Hey'et-i Müşavere azası Ahmet Hamdi Akseki'nin ısrarlarıyla Mehmet Akif'e TBMM tarafından Kuran mealini yazma görevi verilir. Yapılan anlaşma gereğince Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır tefsir yazacak Akif'in hazırlayacağı meal ile birlikte bir arada basılacaktı. Çok iyi Arapça bilen, Türkçeyi güzel kullanan Mehmet Akif'in uzun zaman çalışarak meydana getirdiği Kuran meali Akif'in Mısır'da sürgün olarak yaşamak durumunda kaldığı yıllarda hazırlanmıştır.
1926 yılında Mehmet Akif tarafından hazırlanmaya başlanılan meal çalışması, üç yıl müsvette, 4 yıl temize çekme olmak üzere 7 yılda tamamlandı.Eşref Edip 1932 yılında Mısır'a gittiğinde okuduğu Akif'in Meali için, "Bir şiir gibi senelerce üzerinde işlenmiş, hiçbir tarafında, hiçbir noktasında hiçbir pürüz kalmamış. Su gibi akıyor, bir çağlayan gibi gönülleri heyecana veriyor." ifadelerini kullanır.
Akif'in hazırladığı mealin Diyanet İşleri Reisliği, reis muavini Ahmed Hamdi Akseki tarafından resmi bir yazı ile istendiği biliniyor. Akif ise meali göndermez ve Diyanet İşlerine şu cevabı yazar: "Aramızdaki mukaveleye göre, Hamdi Efendi'nin yazmakta olduğu tefsir de sona erince, her ikisinin de bir arada basılmasıdır. Tefsir henüz bitmemiştir. O zamana kadar mealin üzerinde bir daha durmak istiyorum. Mukavele mucibince bana avans olarak verilen meblağın ödenmesi icabediyorsa onu da muayyen taksitlerle ödemeye hazırım."
Akif, 1936 yılında ağır hasta olarak Türkiye'ye dönerken hazırladığı meali kendisinin ahlak ve faziletine güvendiği Yozgatlı müderris Mehmed İhsan Efendi'ye bırakarak " Dönebilirsem, üzerinde yeniden çalışır, neşrederiz; dönemezsem, yakarsın" vasiyeti ile teslim eder.Akif'in Türkiye'de vefatından sonra Yozgatlı Mehmed İhsan Efendi, Akif'in hazırladığı meali yakamamış, üstelik kendi el yazısı ile ikinci bir nüshasını da çıkarmıştır. Akif'in vefatından sonra Türkiye hükümeti tercümeyi elde edebilmek için çeşitli girişimlerde bulunmuştur.
Mehmed İhsan Efendi 15 Temmuz 1961 yılına kadar meali kimseye vermez. Soranlara da "yaktım" cevabını verir. Buna karşın hemen herkes "Belki sözü yerini bulsun diye Akif'in bıraktığı evrakı yakmış; fakat daha önce, bir nüsha istinsah ederek saklamıştır" ümidini taşıyordu. Mehmed İhsan Efendi hem orijinal nüshayı saklamış hem de inci gibi rik'a yazısıyla Akif'in tercümesini bir başka deftere geçirmiştir. Vefatından önce oğlu Ekmeleddin İhsanaoğlu'nu yanına çağırır. Ölürse çalışma masasının sağ üst gözünde bulunan iki tomar defteri yakmasını vasiyet eder. Mehmed İhsan Efendi'in vefatından sonra Mustafa Sabri Efendi'nin oğlu İbrahim Sabri Bey defterlerin derhal yakılmasını ister. Ona göre, eğer bu defterler yakılmazsa Türkiye'de Türkçe Kuran diye ilan edilecek ibadetlerde okunacak ve Mehmet Akif'in korktuğu durum gerçekleşecekti.
Nüshaların yakılma sürecinde İbrahim Sabri Bey'in asabi tutumu yanında Türkiye'de 27 Mayıs 1960 sonrasında Türkçe ibadetin tekrar uygulanmak istenmesinin de payının olduğu söylenir. Ciltli iki nüsha İsmail Hakkı Şengüler'in Abbasiye'de bulunan evinin geniş balkonunda yakılır
Ekmeleddin İhsanoğlu, Osman Saraç( Emin Saraç'ın ağabeyi), Ali İhsan Okur'la birlikte dört yakma olayının dört şahidinden biri olan İsmail Hakkı Şengüler 1992 yılında mealin yakıldığını açıkladı. Bu yıla kadar Akif'in mealinin bir yerlerde muhafaza edildiğine dair ümit devam etmişti. Şengüler, yukarıda kısaca aktardığımız olayı tafsilatlı bir biçimde 1990-1992 yılları arasında yayınladığı on ciltlik Mehmed Âkif Külliyatının son cildinde yapmıştı. Yakma olayının şahitlerinden Ali İhsan Okur ise bir süre önce "Yanan metindeki hat, İhsan Efendi'nin hattına benziyordu" diyerek mesele hakkında başka ihtimalleri gündeme getirmişti. Mahya Yayınlarından çıkacak mealin nüshası ise Ezher üniversitesi mezunu Mustafa Runyun'dan geliyor. Latin harfleri ile daktiloda yazılmış olan bu metin mealin üçte birlik kısmından oluşuyor. Görülen o ki mealin başka kişilerde de bir/kaç nüshasının veya aslının bulunabileceği ihtimali dikkate alınmamıştı. Buna rağmen tamamlanan mealin kalan kısımların akıbetin ne olduğu konusu şimdilik bilinmezliğini koruyacak gibi.
Elde edilen mealin incelemesi Hayreddin Karaman, M. Ertuğrul Düzdağ ve Dücane Cündioğlu tarafından yapıldı.
Mahya Yayınları tarafından baskısı yapılan meal, Prof. D r . Recep Şentürk ve Yrd. Doç. Dr. Asım Cüneyd Köksal tarafından yayına hazırlandı.Melain önsözünde Prof. Dr. Hayrettin Karaman, "Bir güzelin takdimi" başlıklı yazısıyla görüşlerini dile getirdi.
Süleyman Nazif, Akif'in meali ile ilgili olarak, "Eğer Allah, Kur'an'ı Türkçe inzal etseydi, Âkif'in lisanıyla inzal buyururdu" düşüncesini paylaşmıştır ve Akif'in ilmine ve titizliğine de bir nevi kefilliğini ortaya sermiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara