Haber kadar önemli: Hayatta kalabilmek!
Savaş bölgesinde yıllarca gazetecilik yapmış isimler, savaş muhabirlerinin hayatta ve güvende kalabilmeleri için gerekenleri dört maddede özetliyor: Eğitim, deneyim, soğukkanlılık, yeterli korunma önlemi
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-08-23 10:31:18
Aralarında eski TRT Türk kameramanı Cüneyt Ünal’ın bulunduğu üç gazeteciden de halen haber alınamıyor. Önceki gün Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından yapılan açıklamada ise çatışmalar başladığından bu yana 35 gazetecinin hayatını kaybettiği duyuruldu. Sıcak noktalarda neler olup bittiğini dünyaya aktarmak kolay değil. Savaş muhabirlerinin haber yapmak kadar önemli bir önceliği daha var: Hayatta kalabilmek!
Peki, savaş muhabirliği nasıl yapılıyor? Eskiden nasıldı, günümüzde nasıl? Gazeteler, televizyonlar, haber ajansları muhabirlerini sıcak noktalara hangi koşullar altında gönderiyor? Bu işin bir eğitimi var mı?
“Savaş muhabiri olmaktan daha tehlikeli bir şey yok. Çünkü savaş alanında gazeteciler ilk hedef oluyorlar” demişti Sunday Times’ın birkaç ay önce hayatını kaybeden deneyimli muhabiri Marie Colvin. Tıpkı söylediği gibi ilk hedef o olmuş ve Humus’ta görev yaptığı medya merkezinde yaşamını yitirmişti. Daha önce Sri Lanka’daki iç savaşta kaybettiği gözü, yıllarca stres bozukluğu nedeniyle gördüğü tedaviler ise sıradan birer detay olarak kaldı.
Gölbaşı savaş muhabirliği okulu
Savaş muhabirliği bir süre önceye kadar tecrübeli gazetecilerin, acar muhabirlere verdiği ‘büyük nasihatlerinden’, kulaktan dolma bilgilerden oluşan ‘tavsiyelerden’ ibaretti. Ardından her gazeteci sahada kendi tecrübesini edinirdi. Doksanlı yıllarda yabancı haber ajansları, sahada tecrübe kadar eğitimin de önemli olduğunun farkına vardı. Lakin Türkiye ’de ise bu tür eğitim programları henüz yaygın değil. Geçen Aralıkta İngiltere ’de savaş muhabirliği eğitimi alan Anadolu Ajansı ise istisna kabul ediliyor.
Bu kursa katılan muhabirler Ferhat Demircan, Mustafa Keleş, Meltem Uzun, Erhan Sevenler ve Tolga Çıplak, BBC , CNN ve Reuters ’dan gelen meslektaşlarıyla birlikte, İngiliz Ordusu’nda görev yapmış eğitmenlerden ‘zorlu çevre koşulları ve acil ilk yardım eğitimi’ kursu aldı.
Ders programında da mayınlı arazilerden ve bubi tuzağından korunma, açlık, susuzluk gibi zorlu yaşam koşullarına dayanma, ateş hattında korunma yöntemleri, harita okuma gibi konular vardı. Şimdilerde aynı eğitim, Anadolu Ajansı, Polis Akademisi ve TSK ’nın işbirliğinde, Ankara Gölbaşı’nda veriliyor. Ve bu eğitimde Türkiye ’nin ilk ‘sertifikalı’ savaş muhabirleri yetiştiriliyor.
BBC , beş gün eğitim veriyor
Geçen hafta Suriye’de ayağından vurulan ve şu sıralar hastanede yatan Türk gazeteci Sinan Gül “Savaş muhabiri kesinlikle eğitimli olmalı. Tecrübe de önemli ama eğitim almak şart” diyor ve ekliyor: “20 yıllık fotomuhabiriyim, pek çok sıcak bölgede bulundum. Her savaş kendi içerisinde farklılıklar barındırır. Aldığınız eğitim ne olursa olsun, çok farklı ortamlarda kalabilirsiniz. Önemli olan o eğitimin zorlu koşullara adapte olmanızı sağlaması gerekliliğidir.”
Gül’e göre savaş muhabirinin sahip olması gereken bir diğer özellik de soğukkanlılık. “Eğer muhabir soğukkanlı olamıyorsa, olaylara sakin bir şekilde yaklaşamıyorsa panikle kendisini ve çevresindeki insanları riske atabilir. Mesela Suriye’de vurulduğumda kameraman arkadaşım bana ulaşmaya çalışıyordu. Eğer ona gelme demeseydim, yanıma gelmeye çalışacak ve vurulacaktı” diyor.
Peki ya dünyada durum nasıl? İngiltere ve ABD ’deki medya organları, savaş muhabirliği eğitimi almamış gazetecileri çatışma bölgesine göndermiyor. Aranan en büyük özellik soğukkanlılık, çatışma koşullarına uyum sağlamak ve uygun donanım. Vietnam Savaşı’nda görev yapan Joseph L. Galloway’e göre orduda yer almış muhabirler iyi bir alternatif. Her koşula uyum sağlayabilmesi ve soğukkanlı olması tercih edilmelerine sebep oluyor.
En büyük dezavantajı ise bir zamanlar orduda yer alan muhabirin, aynı zamanda iliştirilmiş gazeteci olup olmayacağı. Hayat kadar haberin bağımsızlığı da önemli zira. BBC Ortadoğu editörü ve ünlü savaş muhabiri Jeremy Bowen de kanalın savaş politikasını şu şekilde açıklıyor: Benim mesleğe başladığım zamanlarda eğitimim yoktu. Fakat şimdilerde, tehlikeli bölgelere giden her BBC muhabiri en az beş günlük ‘düşman çevre eğitimi’nden geçiyor.
Kurs sırasında bol bol ilkyardım ve muhabirlerin kendilerine nasıl bakabilecekleri öğretiliyor ve buna ek olarak her üç yılda bir üç günlük tazeleme yapmamız gerekiyor. Tecrübenin yerini tutmuyor ama çok kullanışlı. Bazen, riskli bölgelerde eski askeri personelden oluşan güvenlik danışmanlarımız oluyor. Bu kişiler de belaya bulaşmamamız için çaba sarf ediyor.”
‘Savaş muhabirliği kelle koltukta’
SERKAN OCAK: Savaş muhabirliği ‘gönüllülük’ ilkesine dayanır. Kimse sizi riskli bir bölgeye zorla gönderemez. Bir diğer konu deneyimdir. Hiç bir eğitim, yaşayarak öğrenmenin verdiği bilgiyi veremez. Tehlikeli bölgelerde daha önce bulundum. Ancak ilk defa Suriye gibi bu kadar sıcak çatışmaların yaşandığı bir bölgeye girdim. ‘Yaşayarak öğrenme’ ilkesinden yola çıkarak, Zaman’dan deneyimli muhabir arkadaşım Kürşat Bayhan ile Halep’e gittim. Savaşta mutlaka bir ekip çalışması içinde olmalısınız. Tek başına hareket etmenin faydaları var ama tehlikesi daha fazla.
Türkiye ’de bu kavramının tam olarak içi tam dolu değil. Başbakan takibi yapan bir gazeteciti savaş bölgesinde görmek mümkün. Bu konuda muhabirlere yeterince yatırım yapılmıyor. Deyim yerindeyse Türk gazeteciler bölgeye ‘kelle koltukta’ gidiyor...
‘Kahramanlık gibi algılanıyor’
COŞKUN ARAL: Savaş bölgesine giden bir muhabir öncelikle gidilecek ülkenin coğrafyasını, iklimini, sosyolojik yapısını, toplumunu, geçmişte yaşanmışsa sosyal patlamaları iyi araştırıp gitmeli. Askeri alanda da silahların kullanım biçimleri, bu silahların etkileri, etki alanlarını öğrenmelidir. Soğukkanlı olmalıdır, öfkesini dışa çabuk vuran, korktuğunda panikleyip yanındakileri tehlikeye atanlar savaşa zor dayanır.
İnsanlar bunu pek aklına getirmez ama sigara içmek bile bazen tehlikelidir. Bulunduğunuz yer cephanelik olabilir, işte o zaman havaya uçarsınız. Savaşta yaralanırsam iyileşirim diye düşünülür ama bunun bir ömür sürecek travması var, bu hesap edilmiyor pek. Savaşçı değildir muhabir, hatta yanında bıçak bile taşıması yanlıştır çünkü tarafsızdır, taşıması gereken tek şey kamerasıdır. Hatta askeri giysilerden bile uzak durmak lazım.
Gazeteci, oraya ölmek ya da insan kurtarmak için gitmiyor, haberciliğini sürdürmek için gidiyor. Ona ilişkin bir teknik donanımı ve uygun bir fizik kondisyonu olmalı, ayrıca gideceği bölgedeki ilişkileri de önemli. Bütün bunlar deneyim işidir, zaten ajanslar, gazeteler, televizyonlar bölgeye bu şartlara uygun elemanlarını göndermeyi tercih ederler. O yüzden deneyim şarttır. Bizim ülkemizde PR değeri fazla olduğu için her genç muhabirin ideali savaş muhabiri olmaktır. Kahramanlık gibi geliyor bu iş çoğuna. Ama ben savaş muhabiri lafını hiç sevmiyorum, muhabirdir onun adı. Öncelikle muhabir olunması gerekir.
Press yazısı hedef haline getiriyor
SERDAR AKİNAN: Savaş muhabirliği bir süreçtir. Bir kere gazeteci gideceği sahayla ilgili temel bilgileri öğrenecek; acil yardımı, silah tiplerini ve bunların etkilerini bilecek. Zaten sahada olduğun her gün, kendini nasıl koruman gerektiği üzerine sana bir şey öğretiyor. Gazeteci içgüdüleriyle korur kendini, bir sokak daha ileri gitmek istiyor mu, istemiyor mu? Bölgeyi bilerek, bu soruya kendi yanıt verecek, ona göre adım atacak. Yanınızdaki insanlar da önemli tabii. Mesela Musul’da tarandık biz, şoförün anlık paniği ve bölgeyi bilmemesi neticesinde Kemal Batur parmaklarını kaybetti!
Halep’te çatışmanın ortasında kalan Japon gazeteci Mika Yamamato hayatını kaybetti, çünkü hem çelik yelek takmamış hem de yanındakilere fazla güvenmişti. Aynı arabadaki Türk muhabir Cüneyt Ünal kaçırıldı, kötü haberler geliyor. Daha önemlisi, gazeteciler üzerlerinde Press yazan şeyler giyiyorlar, bu da onları doğrudan hedef haline getiriyor. Çünkü savaş ortamında ilk hedef her zaman medyadır.
Türkiye ’deki gazeteciler bir sahaya sıcak olay olduğu zaman gidiyor; vur kaç yapıyor; iki kare fotoğraf çekiyor; kendine savaş muhabiri diyor. Bölgeye gider kalır, orada yaşarsın, ancak o zaman pişersin. Esas vahim olan; Halep’te Türkiye ’yi dogrudan ilgilendiren bir mesele var ve bu kadar sıcak bir şey yaşanıyorken, bölgede sadece Anadolu Ajansı, TRT Türk ve Zaman gazetesinin ekipleri var. Bunların dışında, kendine ‘büyük’ diyen haber kanalları, gazeteler yok.
Eğitim üzerine bir de tecrübe gerekiyor
METE ÇUBUKÇU: Savaş muhabirliği kendi başına bir uzmanlık alanıdır. Bakın mesela Batı’ya, gazetelerde, kanallarda hep aynı insanları görürürüz sıcak bölgelerde. Yani bu alanda adam yetiştirilir, bizde yok bu... Türkiye ’de üç-dört kişiyle sınırlı bu alan ki Türkiye tamamen kriz ve savaşların olduğu bir coğrafyada bulunuyor. Bu eksiklik, bizzat medya yapısından kaynaklanıyor. Sıcak bölgeye gidenlerin çelik yelek, kask ve gerekli malzemesi mutlaka olacak. Bunlarsız olmaz. Batı’da sözleşmede ‘Görevde görev kıyafeti giyilecek’ diye yazar.
AA, savaş muhabirliği eğitimi verdi, bu çok önemli bir gelişme. Asgari olarak bu eğitimin mutlaka alınması gerekiyor. Çünkü gazetecilik risk alma mesleğidir. Örneğin Irak Savaşı öncesi birçok kurum ve hatta Reuters elemanlarını Mısır ’a götürüp, eğitime tabii tuttu. Yaklaşma, silahı, mayınlı araziyi tanıma, ilkyardım ya da bombalama anında, panik anında neler yapılacak bunların bilinmesi gerekli. Bunların üzerine bir de tecrübe şart.
Artık hiçbir savaş, diğerine benzemiyor. Bu noktada önceki tecrübeler devreye giriyor, ne kadar risk alınacağını bu tecrübeler belirliyor. Gazeteci sivildir, tarafsızdır, arabasına Press yazar, beyaz bayrak çeker vs... Bunlar, gazetecinin tarafsız olduğunu belli etmek için yaptığı bir şeydir ama son dönemdeki savaşlarda bu işaretler gazeteciyi hedef haline getirmeye başladı. Bir dönem gazeteciyi koruyan şeyler şimdi artık bizi hedef yaptı! (radikal)
SON VİDEO HABER
Haber Ara