Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İslamcılık ve Kürtler

Osmanlı’da İslamcılık başarılı olamadı ama devletin “üç tarz-ı siyaset”e ihtiyacı da bitmedi. Kafkaslar ve Balkanlardan gelenlere Türklük bilincini aşılamak için Türkçülüğü, Türklük şemsiyesine girmeyeceklerini belli eden Kürtleri de elde tutmak için İslamcılığı yedekte tutmak gerekiyordu.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-08-22 13:37:59

İslamcılık ve Kürtler
Vahdettin İnce

Bu topraklar bu gün üzerinde konuştuğumuz, tartışma konusu yaptığımız İslamcılığı “üç tarz-ı siyaset”lerle tanıdı. Yani müsteşriklerin topraklarımızı sürüp tohumlarını ekmelerinden sonra. Bu bakımdan mesela İmam Eş’ari’nin “makalatu’l islamiyin” adlı eserinde sözünü ettiği kimseler ve düşünceleriyle sadece isim benzerliği vardır.

Çünkü Eşari’nin İslamcılarının ortaya çıkış gayeleriyle modern İslamcılığın ortaya çıkış gayesi arasında büyük bir fark var. Eşari’nin sözünü ettiği İslamcılar basit bir ifadeyle İslam’ın hakikatlerini günün koşullarına göre yorumlamak, varsa şüpheleri izale etmek, münkirleri ilzam etmek ve ilahi dini insanlara tanıtmak gayesini güdüyorlardı. Belki bugünkü modern İslamcılıkla tek benzer tarafı onun da beşeri bir çabanın ürünü olmasıydı. Fakat beşeri çabaların olumlu ya da olumsuz olarak değerlendirilmelerini de dayandıkları niyet, yönelik oldukları hedef belirler.

Bu bakımdan bir tarz-ı siyaset olarak modern İslamcılığın ortaya çıkış sebebi, dayandığı zihinsel zemin çok daha farklıdır, hatta alabildiğine dünyevidir. Bir kere bu ve benzeri (Türkçülük-Osmanlıcılık) düşüncelerin ortaya çıkmasını sağlayan psikolojik zemin Osmanlı’nın kurtarılmasıydı.

Düvel-i muazzamanın Osmanlı’yı parçalamaya ilişkin niyetleri gizlenmeye gerek duyulmayacak kadar aşikardı. Osmanlı coğrafyası kıyısından köşesinden tırtıklanıyor, her gün bir parçası kopuyor ya da kopma sürecine giriyordu. Merkezden uzak ve doğrudan müdahalenin o koşullarda zor olduğu yerler basit bahanelerle işgal ediliyordu.

Kürtler üzerindeki etkisi bitti mi?


Bu süreçte Osmanlı’yı kurtarmak, dağılma sürecini engellemek maksadıyla aydınların çözüm olarak ürettikleri siyasi doktrinlerden biri de Osmanlıcılık ve Türkçülüğün yanında İslamcılıktı. Bu niyete ve amaca (dünyeviliğini teslim ettikten sonra) diyecek bir sözümüz olamaz. İnsanın vatanını, özgürlüğünü savunmak üzere bir düşünce sistemi geliştirip onun doğrultusunda hareket etmesi fıtri bir haktır. Ama benim itirazım, İslamcılığın dayandığı bu psikolojik zemin, bu düşünsel arka plan göz ardı edilerek sırf geçmişte benzer nitelemeler vardır diye dinin bu çağdaki yaşama sistemi olarak ileri sürülmesinedir.

Halbuki yukarıda da söylediğimiz gibi Osmanlı’nın dağılmasına karşı birleştirici bir ideoloji olarak geliştirilmiş, yine işgal altındaki bölgelerde anti sömürgeci bir düşünce olarak benimsenmiş bir akımdır. Bu nedenledir ki bu akımın ana merkezleri imparatorluğun payitahtı İstanbul ile birlikte işgal altındaki (Osmanlının bir parçası olmasa da) Hindistan ve Mısır olmuştur.

Bugün bile İslamcı düşünceyi sözünü ettiğimiz bu merkezler beslemektedir. Özellikle Mısır onun da şahsında genel Arap entelektüeli Anadolu İslamcılığını da sürüklemektedir.

Osmanlı bağlamında İslamcılık başarılı olamadı, Osmanlı devleti dağıldı ve mücadeleyi Batıcılar kazandılar. Ama Osmanlının küçültülmüş bir modeli olan yeni devletin “üç tarz-ı siyaset”e olan ihtiyacı ortadan kalkmamıştı. Kafkaslardan ve Balkanlardan gelen, çoğu Türklüğünü unutan ya da esasında Türk olmayan unsurlara Türklük bilincini aşılamak için Türkçülüğü, Türklük şemsiyesi altına girmeyecekleri sergiledikleri isyanlarla belli eden Kürtleri de elde tutmak için İslamcılığı yedekte tutmak gerekiyordu.

Ve bugün İslamcılığın bittiğinden söz ediyorsak Kürtler üzerindeki etkisinin büyük ölçüde kalmamasından dolayıdır.

İslam birleştirir, İslamcılık ayrıştırır

Mısır’da ve genel olarak Arap aleminde de benzer bir sürece tanık olduk. Başta hilafetin kurtarılması için savunulan İslamcılık, sürecin sonunda İsrail’in yok edilmesinin, Filistin’in kurtarılmasının ideolojisi olarak benimsenmiştir. Nitekim bu bağlamda beklenen etkiyi göstermediği anlaşılınca da eski dinamizmini artık göremiyoruz.

Aslında bu gerçeği geçen yüzyılda iki büyük alim -her biri farklı bir bağlamda da olsa-fark etmişti. Mısır’da Seyyid Kutup, Türkiye’de Said-i Nursi. İslam’ın şu veya bu vatan parçasının kurtarılmasının veya bir arada tutulmasının aracı, ideolojisi değil, Allah tarafından gönderilen din olduğu için benimsenmesi gerektiğini vurgulayarak bu müsteşrik ürünü zihniyetten uzaklaşıp “iman hakikatleri”ni anlatmaya koyularak Eşari’nin “İslamcıları”nın paralelinde hareket etmeye başladılar.

Rahmetli dedem, ben Kur’an okumaya başladığım yıllarda çeşitli vesilelerle “Qur’an şûrê du dev e” (Kur’an iki ağızlı kılıçtır) derdi. Eğer onu indiriliş gayesi doğrultusunda okuyup tatbik etmezsen seni de kesebilir, demek istiyordu. İslam’ın birleştiriciliğine karşın İslamcılığın dışlayıcı ayrıştırıcılığı bu yüzden mi acaba?! (staraçıkgörüş)
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara