İslamcılık tarışmasında nasıl bir tablo ortaya çıktı?
Ramazan ayında Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç'ın başlattığı İslamcılık tartışmasını Mustafa Akyol ve Markar Esayan bugün köşelerine taşıdı.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-08-20 13:12:32
Sosyolog yazar Ali Bulaç'ın Zaman gazetesinde başlatmış olduğu İslamcılık tartışması birçok yazarın müdahil olmasıyla gittikçe büyüdü. Yaklaşık 20 gündür gündem konusu olan tartışmayı Bulaç, 'tartışma bitti, defter yeniden açılıyor'' başlıklı yazısında ''Ramazan'ın bereketiyle güzel bir tartışma oldu. Defter yeniden açılıyor'' ifadelrine yer verdi.
Öte yandan Taraf gazetesi yazarı Markar Esayan ve Star gazetesi yazarı Mustafa Akyol bugünkü köşe yazılarında İslamcılık tartışmasına değindiler. Esayan yazısında,'' Tabii ki İslamcılık tartışması şimdi başlayacaktı. AK Parti’nin ustalık dediği dönemde, on yıllık bir dindar parti yönetiminden sonra bu tartışmanın açılmaması beni ürkütürdü doğrusu.'' şeklinde ifade etti.
Mustafa Akyol ise, İslamcılık ihtiyacının azalması, “İslam için gayret” ihtiyacının azaldığı anlamına gelmediğini belirtiyor.
Tartışma bitti, defter yeniden açılıyor
Denir ki "medya çağı"nda önemi ne olursa olsun, bir konu 23 günden fazla gündemde kalmaz, yaklaşık üç haftadan sonra ilgi azalır.
İslamcılık Ramazan boyunca (dört hafta) gündemde kaldı. Tartışmaya değerli entelektüeller, köşe yazarları, akademisyenler katıldı, her geçen gün biraz daha tartışma genişledi. Hamdolsun, her Ramazan'da yapılmak istendiği gibi "Nasıl oruç tutulmaz?" diyebileceğimiz şeytani tuzaklara, insanların içine kuşku, vesvese, şüphe düşürmek isteyen hannaslara kimse iltifat etmedi, faydalı bir konuyu konuştuk. Ufuk Yayınları bu tartışmayı kitaplaştırıyor, inşallah ben de gelen eleştirilere yeri geldikçe cevap vermeye çalışacağım. "Müslüman veya İslamcı" olup da belden aşağı vuranları, edebe riayet etmeyenleri, entelektüel meczupları, asabi mütecavizleri ve laik olup kibar üslup kullanmayanları muhatap almayacağım. Kadın olsun erkek olsun, böyleleri allame-i cihan olsa muhatap alınmayı hak etmiyor.
Bu konu kesinlikle entelektüel bir merak saikiyle değil, bizzarure gündeme gelmiş bulunmaktadır. Sebebi şu:
1) Birinci ve ikinci İslamcı nesillerin yaşadığı tecrübenin ciddi bir muhasebeden geçirilmesi gerekir. Bundan sonra ne "olması gerekir" sorusunun cevabı "bugüne kadar ne oldu"da saklıdır. Üçüncü nesil İslamcılar, seleflerinin hatasını tekrar etmemeli. Yazının devamı için tıklayınız
İslamcılık ve muhalefetin değeri
.
Tabii ki İslamcılık tartışması şimdi başlayacaktı. AK Parti’nin ustalık dediği dönemde, on yıllık bir dindar parti yönetiminden sonra bu tartışmanın açılmaması beni ürkütürdü doğrusu. Çünkü bu değişimin ve sosyolojinin bize dayattığı bir şey. AK Parti ile ilgili analizlerimde aslında bu konuya da değinmiştim. İslamcılık tartışması üzerinden olaylara yeniden bakmakta fayda görüyorum. Çünkü görülüyor ki, ülkeyi o veya bu şekilde dindar parti markasıyla bir süre daha AK Parti yönetecek. AK Parti’nin muhalefete çekilmesini sağlayacak antidemokratik müdahaleler dışında alternatif bir hareket ise “Sol” veya “alternatif merkez sağ” bağlamında henüz ufukta görünmüyor. Bu bir tür tarih sıkışması. Her totaliter dönem sonrasında, totaliter iktidar, muhalefet bloklarını parçaladığı veya devşirdiği için bu öznesizlik yaşanır. Ergenekonlaşan veya hep öyle olan ulusalcı sol, Alevilerin parçalanmışlığı, Kürt hareketinin PKK şiddetinin rehininde olması, tek günde normalleşecek sorunlar değil. Geriye zaten sadece Müslümanlar kalıyordu. Onlar da beklenen hamleyi 2002’de siyaseten olgunlaştırdılar ve “koalisyon” hâlinde iktidarı devraldılar.
Mümtazer Türköne, İslamcılığın ithal bir ürün olduğunu Mısır deneyimleri ile anlatmaya çalışırken, bunun İslam’ı araçsallaştırdığını ve Müslümanlara zarar verici unsur olduğunu söylüyor. Ali Bulaç ise tartışmayı başlatan kişi olarak, Altın Çağ’a geri dönüşü ima eden bir İslamcılıktan bahsediyor. İslam’ın değerlerinin bir ve değişmez olduğundan yola çıkarak politik İslamcı duruşun tüm Müslümanların altında toplanacağı bir siyasi pozisyonu mümkün kılacağını anlıyorum bundan. O zaman tüm Müslümanlar sadece dünyayı anlamak ve inancı yaşama entegre etmekte değil, dünyayı ve ülkelerini yönetmekte de tek bir sistemde ittifak edebilirler. Yazının devamı için tıklayınız
İslamcı ideolojiden Müslüman kültüre
Evvela, muhterem okurlar, Ramazan Bayramınız mübarek olsun. Umarım, bereketli, huzurlu ve anlamlı bir bayram günü geçiriyorsunuzdur.
Geçtiğimiz Ramazan’ı benim için toplumsal manada anlamlı kılan şeylerden birinin, eski Türkiye’nin tuhaflıklarının tarihe karışması olduğunu ise belirteyim. Yükselen dini hislere “balans ayarı” yaparcasına pompalanan “irtica haberleri” boca edilmedi bu defa üzerimize, örneğin. “Oruç tutmadı diye dövülenler”i duymadık bu sefer. Müminlerin zekat ve sadakalarını kime vereceğine musallat olan haşin devlet kurumlarını da görmedik.
Hiçbir demokratik ülkede olmaması gereken bu tuhaflıklar artık olmuyor, çünkü Türkiye bir zamandır demokratikleşiyor. Orhan Pamuk’un hiç de haksız sayılmayacak bir kıyasla Güney Afrika’nın apartheidçı beyazlarına benzettiği geleneksel Türk elit, merkezi konumunu giderek yitiriyor. Bu ise (aynen apartheid-sonrası Güney Afrika’da olduğu gibi) ülkeyi bir anda bir liberal demokrasi cennetine çevirmese de, önemli bir rahatlama ve normalleşme sağlıyor.
Yeni Beyazıt Meydanı
Bu süreçte yaşanan dinamiklerden biri de, İslamcılık ideolojisinin, son günlerde tartışıldığı üzere, giderek marjinalleşmesi. Yazının devamını okumak için tıklayınız
SON VİDEO HABER
Haber Ara