Müzakerelerin de bir sonu olmalı
Ortadoğu ve Suriye’deki gelişmeler nedeniyle gündemimizde neredeyse hiç yer tutmayan sorunlu bir dosyamız daha var; Kıbrıs. Geçen hafta KKTC Cumhurbaşkanlığı’ndan gelen iftar daveti üzerine bir grup gazeteciyle beraber adaya gittim. Cuma akşamı Cumhurbaşkanı Eroğlu ile yediğimiz iftarın ertesinde kendisiyle bir söyleşi yapma imkanı da buldum.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-08-13 09:20:59
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile KKTC’nin müzakere serüvenini ve geleceğin nasıl şekilleneceğini konuştuk. Kendisinin AKŞAM’a verdiği yanıtlar şöyle:
- Kıbrıs’ta çözüm çabaları bir süredir adı konmasa bile askıda gibi görünüyor. Bu konu halkın gündeminde ne kadar yer tutuyor?
Bana bu aralar ‘Kıbrıs’ta müzakereler nasıl gidiyor?’ diye soran yok. Eskiden büyük ilgi varken, artık o ilgi asgariye indi. KKTC halkı kendisini bir çözüme kavuşacağı, Türkiye’nin de AB üyesi olacağı konusunda ümidini yitirdi.
- Peki, sizin var mı çözüme inancınız?
Ben görüşme masasında olduğum için o umudu taşımaya çalışıyorum. Ama karşımdaki Hristofyas’ı artık çok iyi tanıdım. Dünyayı ‘çözüm istiyorum’ diye kandırıp, aslında çözüme yaklaşma düşüncesinde olmayan bir lider olarak iki yıl karşımda oturmuştur. Annan Planı’na ‘Hayır’ diyen Hristofyas. Eğer onun partisi evet deseydi, bugün Annan Planı hayata geçmiş olacaktı. Artık Güney’de de iki ayrı devlet tartışması başlamıştır. Onun için Kıbrıs Türk halkı da çözümden umudunu kesmiştir. Rum halkında da aynı düşünce hakimdir. Bizde sadece bazı siyasi partiler varlık nedenini çözüme bağladıkları için bundan vazgeçemiyorlar.
RUMLARIN EN BÜYÜK KORKUSU
- Annan Planı’nın Rumlar tarafından reddi sonrası Kıbrıslı Türklerin aleyhine bir süreç yaşanıyor. Annan Planı’na hayır dediğiniz için pişman mısınız?
Pişman değilim. Çünkü ben 86 yılında Perez de Cuellar anlaşma metnine ‘evet’ diyerek Meclis’ten geçiren kişiyim. O tarihte başbakandım. O zaman ‘Rumlar reddederse, KKTC tarafı tanınacak’ diye bir propaganda vardı. Biz Meclis’ten geçirdik, ama Rum tarafı bunu reddetti. Kipriyanu ‘Yunanistan’a gideceğim’ dedi, masadan kalktı ve bir daha oturmadı. Ama biz verdiğimizle kaldık. Dolayısıyla aynı tecrübeyi ikinci kez yaşamak bir hata olurdu. Nitekim Alexander Downer bize zaman zaman ‘Rumlara Annan Planı’nda verdiğinizden daha fazla toprak verirseniz, Hristofyas bunu halkına kabul ettirebilir’ diyor. Kabul ettiğiniz zaman, o öneri masada kalıyor. Bir sonraki müzakere safhasında karşı taraf sizi o verdiklerinizden itibaren muhatap görüyor. Downer’in zaman zaman bize yapmaya çalıştığı bu.
- Müzakereler şu anda ne aşamada?
Şimdi sadece teknik komitelerin çalışabileceği bir düzen sağladık. 7 teknik komite var. Daha ziyade güven artırıcı önlemleri hayata geçirmeye çalışıyorlar.
- Sanki ne Rum ne de Türk tarafı bir çözüme varılacağına inanıyor, ama masadan kalkmanın tarihi mesuliyetini almamak için orada olmaya devam ediyormuş gibi. Katılıyor musunuz?
Tabii ki Rumların yaptığı odur. Çünkü Rumlar AB üyesi, şu anda dönem başkanı, BM üyesi ve tabii ki onlarda bir güç var. Bende olmayan bir güç var ve o gücü paylaşmayı istemiyor Rum tarafı. Ama müzakere masasından kalkıp da suçlu pozisyonuna düşmek istemiyor. Bütün gayretleri müzakere masasında kalıp, bizi masada tutmaktır. Ben iki yıl kadar masada kalıp, birçok öneriler ortaya koydum. Ama kafalarında tek bir şey var. Kıbrıs Cumhuriyeti ve çoğunluk olan Rumların azınlık olan Türkleri yönetmesi. Papadopulos’un Annan Planı referandumu öncesi televizyonda ‘Bir devlet aldım, toplum olarak iade edemem’ diye ağladığını hatırlayın. Rumlar, Türkiye ile ilişkilerimizin bozulabileceği, ekonomimizin bozulup, Rum’a muhtaç olup, Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında yaşamayı kabul edeceğimiz gibi bir plan içindedir. Onlar için müzakere masasında oturmanın bir sakıncası yok. Ama biz müzakere masasında olduğumuz sürece tanınma isteyemeyiz. Barış Gücü’nün buradan çekilmesi diye bir durum ortaya gelemez. Rumların en büyük korkusu, BM Barış Gücü’nün buradan çekilmesi. Çünkü barış gücü buradan gidince iki devlete gidişin durdurulamaz olduğunu biliyorlar.
İKİ FARKLI GÖRÜŞ ÇATIŞIYOR
- Ankara ile de konuşuyorsunuzdur mutlaka. KKTC Cumhurbaşkanı olarak
sizin çözüm öneriniz nedir?
Evet, Ankara ile de konuşuyoruz bunları. Kıbrıs Türk halkı içinde bu konuda tam bir görüş birliği yok. Bazı siyasi partiler ‘Bu görüşmeler ilanihayet sürsün, nasılsa bir gün anlaşma olacak’ diyor. Bazı siyasi partilerse ‘Artık buna bir son verilsin. Güney’de bir devlet varken, bizim de bir devletimiz var. Kuzey’deki devleti dünyaya kabul ettirme girişimi içine girelim’ diyor ve bu iki görüş çatışıyor. Biz bu müzakereleri 1968′de başlattık. Denktaş Klerides ile başladı. En son toplantı Beyrut’ta oldu ve iki lider federal bir cumhuriyette anlaştı. Ama Makarios reddedince 15 Temmuz darbesi, 20 Temmuz Barış Harekatı ve 77′de başlayan müzakereler o gün bugün devam ediyor.
İNSANLAR, ‘NE OLACAĞIM’ DİYOR
- Biraz müzakere yorgunusunuz yani…
Müzakere yorgunu, tutanak yorgunu… Başbakan olduğum süre hep tutanak okudum. Önce Denktaş’ın görüşmeleri, sonra Talat’ın görüşmeleri, şimdi kendi görüşmelerimi yazıyorum. En temel sıkıntı da insanların kendi kendine ‘Ne olacağım?’ sorusunu sorması. Ben bu halkı bu sorudan kurtarma düşüncesindeyim. ‘Bu topraklar verilecek’ diye adam bazen çöp üzerine çöp koymuyor. Peki, o zaman biz nasıl gelişmemizi sağlayacağız? Her şeyin bir sonu var, bunun da bir sonu olması lazım. O nedenle müzakerelere bir son tarih konulması gerektiğini söylüyorum. Kıbrıs konusunun görüşülmeyen, tartışılmayan tarafı kalmamıştır. Rumlar 74 öncesine dönüşü hayal ediyor, bizse artık bunun mümkün olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Tüm mesele budur.
- Siz adanın bu tarafı için ne düşlüyorsunuz?
Ben KKTC ilanına inanarak oy vermiştim. Ama şimdi müzakere masasında federasyonu görüşüyoruz. Bu da bir çözüm şeklidir. Buna ulaşabilir miyiz, ulaşamaz mıyız? Gördüğünüz gibi Güney’de de Kuzey’de de umut yok. Biz bu umut denizinde, umutsuzlar arasında kürek çekmeye devam ediyoruz.
Tembel değiliz
- ‘KKTC’ye Her yıl bir tomar para gönderiyoruz. Bunu bir güzel yer, bir şey de üretmezler, Kıbrıslılar tembeldir’ diye yaygın bir kanı var Türkiye’de. Siz bu meseleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok yanlış bir düşünce. Verilen paralar altyapı ve bütçe açıklarıyla ilgili destekler şeklindedir. Türkiye bütçesi içinde bu çok cüzi kalıyor. Herkes çalışıyor ama kendi kendimize yeter hale gelmediğimiz doğru. 74 öncesine göre nereden nereye geldik. Düşünün ki nüfusunun yarısından fazlası göçmen bir ülkeyiz biz. 74 Barış Harekatı sonrası yaptığımız ilk iş göçmen kabul etmek. Güney’de kalan Türkleri, Kuzey’e yerleştirdik ve Türkiye’den de nüfus kabul ettik. Güney’den gelen de Türkiye’den gelen de bavuluyla geldi. Biz bu insanlara iskan, mesleklerine göre işyeri verdik… Çok değişimler oldu bu topraklarda. Ben tembellik lafını kabul etmiyorum. Herkes kendi çapında çalışıyor. Ben bunların iki ülke insanı arasına nifak sokmak amacıyla söylenen sözler olduğunu düşünüyorum.
- KKTC ekonomisinin Türkiye’den destek almadan kendi ayakları üzerinde durması mümkün olabilir mi peki?
Nüfus arttıkça mükellefiyetleriniz de artıyor. Unutmayın ki ambargolar altında bir ülkeyiz. 1975-76′da ABD Türkiye’ye ambargo kararı aldığında Türkiye’nin ne kadar zor durumda olduğunu ben yaşayarak biliyorum. Dolayısıyla, kendi kendimize henüz yeterli hale gelmedik ama gelinemez gibi bir düşünce içinde de değiliz.
Rum Kesimi’nin seçimleri bekleniyor
- Ankara ile uluslararası platformlarda ‘Müzakerelere nihai tarih konsun’ mesajını dile getirme yönünde bir stratejiniz var mı?
Şartlara bağlı. Güney’de seçimler olacak, yeni bir cumhurbaşkanı ortaya çıkacak. Onu destekleyen birkaç parti olacak. Programlarını görmek lazım.
- Güney Kıbrıs’ta şubatta yapılacak seçimlerde Anastasiadis’in lider çıkması bekleniyor. Siz seçim sonrası süreçten umutlu musunuz?
Çok umutlu olduğumu söyleyemem. Hristofyas bir şey vermemiştir ama ‘Biz Hristofyas’ın verdiklerini de geri alacağız’ diyerek politika yapıyorlar. Anastasiadis’in partisi DİSİ Annan Planı’na ‘evet’ demiştir, şimdi ‘Biz o ‘evet’imizi geri aldık’ diyorlar. Yani Hristofyas’tan sonra gelen liderin daha yumuşak olacağını düşünemiyorum. Tabii ki müzakere masasında oturan biri olarak ‘Anlaşma olur’ modunuzu da tümüyle ortadan kaldıramıyorsunuz.
UBP oy kaybediyor
- Sizin uzun yıllar liderliğini yaptığınız UBP’de çalkantılı günler yaşandığı görülüyor. Derviş Eroğlu’nun Saray’a çıkmasından sonra UBP bir dağılma sürecine mi girdi?
Benim uzun zaman parti başkanı olarak görev almam, seçmende bazı alışkanlıklar yarattı ve benden sonra gelenlerle beni kıyasladıklarında aradıklarını bulamadılar gibi bir durum ortaya çıktı. Ben herkesi kucaklayarak, bir UBP misyonu yaratmaya çalıştım. Benden sonra gelen başkan (KKTC Başbakanı İrsen Küçük) daha kişisel, İrsen’ci bir kadro yaratmaya çalıştı. Ben bu stratejinin partiyi böleceğini Sayın Başbakan’la da paylaştım. Ama kendisinin eskiden gelen bir alışkanlığı var, siyaseti kişiselleşiyor. Bundan dolayı da parti içinde sıkıntılar yaşıyor. Son seçimde yüzde 44 oy almıştık. Kamuoyu yoklamalarına göre şu anda yüzde 30-34 arası bir oranda ve yüzde 10-15 arası bir oy kaybı var.
- UBP zayıflarken CTP mi güçleniyor?
CTP’nin güçlenmesinden ziyade kararsız ve ‘sandığa gitmeyeceğim’ diyenlerin oranı artıyor şu anda. Tabii bu sandığa nasıl yansıyacak, bu sorunun cevabını şu anda vermek mümkün değil.
Israil’in hedefi Güney’de bir hava üssü kurmak
- Türkiye ile bir süredir ilişkileri gergin olan İsrail’in Rumlarla çok dirsek teması var. İsrail’in adaya neden bu kadar ilgisi var sizce?
Bu ilişkileri geliştirmeye çalışıyorlar. Çünkü o da Akdeniz’e inmek ister. Petrol, doğalgaz havzasından o da yararlanmak ister. Bir de ‘Kıbrıs’ta bu samimiyeti ilerletip, acaba bir hava üssü kurabilir miyim?’ diye geleceğe yönelik bir düşüncesi var. İsrail’in yaşam felsefesi etrafındaki ülkeleri birbirine düşürerek, kendi geleceğini garantiye almak. Dikkat ederseniz, Suriye’deki gelişmeler İsrail’in işine geliyor. Çünkü etraf ne kadar karışırsa, İsrail o kadar huzur içinde. Belki Kıbrıs’a en son gelecek liderken, İsrail lideri Kıbrıs’a gelmiştir.
Maraş 100 yıl böyle kalamaz
- Maraş 74′ten beri pazarlık kozu diye öylece tutuluyor. Bu konuda bir tasarruf hazırlığınız var mı?
Bazı düşüncelerimiz var ama şu an kendimize saklıyoruz. ‘Maraş bütünlüklü çözümün bir parçasıdır’ diyoruz ama tabii ki de Maraş öyle 100 sene kalamaz. Düşüncelerimizin hayata geçirilişi, zamanlaması nasıl olacak, onu görüşmelerin seyrine göre değerlendireceğiz.
İMA EDİYORLAR AMA YAZMIYORLAR
- Biraz bu meseleyle ilgili de mi istiyorsunuz takvim konulsun diye?
6-7 genel sekreter değişti ama hiçbiri ‘Bu müzakerelerle bir yere varılmaz’ demedi. Samimi ortamlarda bize bunu ima ediyorlar ama bir türlü raporuna yazmıyorlar. Mesela Ban Ki Moon zaman zaman Kıbrıs’ta umudunu yitiriyor. Ama bunu raporuna yazamıyor. Çünkü Rusya’nın raporunu veto edeceğini, o cümleleri rapordan çıkarttıracağını biliyor. Bu da kendisini prestijinin sarsılması demek. Onun için yapmıyorlar.(Akşam(Şenay Yıldız)
SON VİDEO HABER
Haber Ara