Peygamberimiz'in duasını aldı
Abdullah b. Abbas (r.a.) gözlerini dünyaya açtığında kendisini Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) atmosferinde buldu. Bu çok büyük bir şerefti.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-08-01 11:30:54
Ali Demirel'in yazısı :
O, Efendimiz’in, “Allah’ım! Onu dinde derin ve anlayışlı kıl. Ayrıca ona Kur’an’ı ve yorumunu öğret.” duasını almış ilim ve irfan sahibi bir sahabiydi.
Efendimiz’in duasını almıştı
Hicrettin gerçekleşmesine henüz beş sene vardı. O yıl, Peygamber Efendimiz’in amcası Hz. Abbas’ın oğlu Hz. Abdullah, dünyaya teşrif etmişlerdi. Onun doğduğu zaman Müslümanlar, Mekke’de boykota maruzdular. İmanla küfrün hatları kesin çizgilerle ayrılmıştı. İki taraf arasında kıyasıya bir mücadele vardı.
Bir tarafta Hakka gönül verip Sevgili Peygamberimiz’in yanında olanlar, diğer tarafta bütün bir dünya.
Sarsılmaz bir imana sahip olan bu kutlular, ayrılmıyorlardı, dönmüyorlardı. Onlar, “Resulullah’a bir defa döndük bir daha dönmek, döneklik olur” diyorlardı. Bunca sıkıntı ve meşakkat içerisinde bir-iki ufak gelişme Saadet Asrı’nın ilk yıldızlarını sevindirmeye fazlasıyla yetiyordu.
İlk halkaya katılan kutsilerden birisi olan Ümmü Fadl Bint’ul Haris, Hz. Peygamberin (s.a.s.) amcası, Hz. Abbas’ın (r.a.) hanımıydı. O şöyle anlatıyor: “Resulullah’ın (s.a.s.) yanından geçiyordum. Bana,
“Ey Ümmü Fadl!” diye seslendi.
“Buyur Ey Allah’ın Resulü.” dedim.
“Sen erkek çocuğa hamilesin.” diye buyurdu.
Ben: “Nasıl olur, Kureyşliler hanımlarına çocuk doğurtmamak üzere aralarında anlaştılar.” dedim.
“O çocuğu doğurduğun zaman bana getir.” buyurdu. Vakit saat geldi, çocuğu doğurunca, Resulullah’a (s.a.s.) götürdüm. Çocuğumu kucağına aldı ve ona Abdullah ismini verdi.
Sonra da: “Şimdi bunu al götür, senin bu çocuğun çok akıllı, zeki biri olacak.” buyurdu. Ben çocuğumu alıp Abbas’ın (r.a.) yanına götürdüm ve olanları kendisine anlattım. O buna çok sevindi. Yaratıcıya şükürle beraber, hemen Resulullah’ın (s.a.s.) yanına koştu.
ONA KUR’AN’I ÖĞRET!
Abdullah b. Abbas (r.a.) gözlerini dünyaya açtığında kendisini Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) atmosferinde buldu. Bu çok büyük bir şerefti. Annesi Ümmü Fadl Asr-ı Saadet’in ilk yıldızlarındandı. Çileyi omuzlayan kahramanlardandı. Abdullah b. Abbas (r.a.) teyzesi Hz. Meymune (r. anha) vasıtasıyla bu kutlu ve mutlu haneye çok rahatlıkla girip, çıkardı. O birçok defa, Resulullah’ı (s.a.s.) yakından görebilmek için odasına gider ve onun yanında kalırdı. Kendisi bu kalışlarından birini şöyle anlatır:
“Bir gece teyzem Meymune’nin yanında kalmıştım. O gece Allah Resulü de (s.a.s.) orada kalacaklardı. Gecenin bir vaktinden sonra Resulullah namaza durdu. Onu görünce, ben de hemen kalktım ve sol tarafında namaza durdum. Allah Resulü elini uzattı, saçımdan tuttu ve beni sağına getirmek için çekti fakat ben öne geçmedim. Bu hal üç defa tekrar etti ama ben arkada kalmayı tercih ettim.”
BEN KİM OLUYORUM Kİ!
Edep ve hayâ insanı büyüklerin yanında nasıl hareket edileceğini çok iyi biliyordu. Niçin arkada kalmada ısrar ettiğimi sorunca, Abdullah b. Abbas (r.a.) şu cevabı verir: “Ey Allah’ın Resulü! Ben kim oluyorum ki siz namazda Yüce Allah’ın huzurunda iken, sizinle aynı safta durmuş olayım. Bunu kendime yakıştıramadım.
Edebim ve saygım buna müsaade etmedi.” Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) temiz ruhunu yansıtan bu davranışında onun geleceğini okumuştu.
Bu mübarek insana şu duayı yaptı: “Allah’ım! Onu dinde derin ve anlayışlı kıl. Ayrıca ona Kur’an’ı ve yorumunu öğret.” Kâinatın Efendisi (s.a.s.) vefat ettiklerinde Hz. Abdullah (r.a.) henüz on üç yaşındaydı. Onun dine hizmeti bu yaşından sonra olacaktı. Bu yaşa kadar olan dönem tabir yerindeyse tohum atmayla geçmiş, esas meyveleri bundan sonra alınacaktı. Yaşından dolayı herhangi bir savaşa katılamamıştı. İhtimal ki Rabbimiz onun hizmetini ilim sahasında olmasını murat buyurmuştu.
BİR DUA
Benden nimetini esirgeme
Allah’ım! Koru beni gücümün yetmediğinden. Sana verdiğim söze ve yaptığım yemine bağlı kalmama yardım et. İhsan ettiğin her şeye karşı sonsuz şükrederim. Benden nimetini esirgeme. Günahlarımı kabul ediyorum, onları bağışla. Günahın kirlettiklerinden beni arıt. Sensin ezeli ve ebedi olan, Sensin rahmet eden ve koruyan.
ALTIN ÖĞÜTLER
Çocukları sevin ve sevindirin
Büyük Allah dostlarından Hacı Bayram Veli Hazretleri bir sohbetlerinde şöyle buyuruyor:
Küçük çocukları seviniz, başlarını okşayınız. Onları sevindiriniz ki, Peygamber Efendimiz’in emrini yerine getirmiş olasınız.
Çarşıda ve câmi avlusunda bir şey yemeyiniz. Yol ortasında durmayınız. Ticaret erbâbının dükkânlarında uzun müddet oturmayınız.
Helâlinden kazanıp, ondan fakirlere cömertçe veriniz.
Ölümü çok hatırlayınız. Ölüm gelmeden hesabınızı yapınız. Tövbe ediniz ki, affa kavuşasınız. Dünya gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz.
Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşâ etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emanettir. Emanete hıyânet ise, çirkin bir harekettir.
HADİS BAHÇESİ
Ameller, niyetlere göre değer kazanır
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin verdiği mesajlar
1. Yaptığımız işlerden sevap kazanabilmemiz o işlere iyi niyetle başlamamıza bağlı. Bir işi iyi niyetle yapan bir kimse, onun karşılığını mutlaka görür.
2. Rabbimiz’in rızasını gözetmeden yaptığımız işlerden sevap elde edilemez.
3. Bir müslümanın hayat prensiplerinden birisi de iyi niyet olmalı.
BİR NÜKTE
İstişarede isabet vardır
İstişare, verilecek kararların, isabetli olarak verilebilmesinin ilk şartıdır. İyiden iyiye düşünülmeden, başkalarının fikir ve tenkitlerine arz edilmeden, bir mesele hakkında verilen kararlar, çok defa hüsran ve hezimetle neticelenir. Düşüncelerinde kapalı, başkalarının fikrine hürmet etmeyen “kendi kendine” biri, üstün bir fıtrat, hatta dâhî bile olsa, her düşüncesini istişare meclisine arz eden bir diğer insana göre, daha çok yanıldığı görülür.
BİR HATIRLATMA
Aile sohbetleri düzenleyin
Gençlerimizi sosyal ve fikri meselelere duyarlı olarak yetiştirmek aile içinde onların da katılmasına imkan veren sohbet ortamlarının sağlanmasıyla mümkün olabilir. Bu sohbet ortamlarında sevgi, Allah sevgisi, insan sevgisi, peygamber sevgisi hep ön plana çıkartılmalıdır.
Yine Ramazan ayı boyunca yapılan mali ibadetlerden fitre ve zekatın verilişi sırasında çocuğun gelişimine göre çocukla sohbet etmek önemlidir. Her anne baba maddi olarak kendinden daha düşük durumda olan kişilere yardımcı olmaya çalışırsa kardeşinin menfaatini kendi menfaati önüne geçirirse bu fedakarlık ruhu fertler arasında yayılır. Günümüzdeki en önemli problemlerden biri ben-merkezcilik, yani bencilliktir. Herkesin kendi menfaatini öne alması yolsuzluklara neden olmaktadır. Bu da ancak ahlâki gelişimle engellenebilir.
ÇOCUĞUNUZA ÖRNEK OLUN!
Küçükken ben-merkezcilik tabiidir. İnsanların yaşları ilerledikçe bencilikten uzaklaşmaları, sosyal duyarlılık içinde olarak başka insanların ihtiyaçlarını da düşünmeleri, yardımsever olmaları beklenir. Fakat bu güzel özellikler ancak sosyal bir ortamda güzel örneklerle iyi bir eğitimle gerçekleşebilmektedir.
Bu şekilde bir eğitim, kişinin yaşama gayesinin olmasını da sağlar. Bu eğitimden mahrum olan kişiler yaşları ilerlese de ahlâki gelişim bakımından birer yetişkin çocuk olabilmekte, hep kendi görünen menfaatlerini düşünebilmektedirler. Halbuki bu durum kişinin gerçekte yararına değil zararınadır.
RAMAZAN KİTAPLIĞI
Verdikçe kazandılar, kazandıkça verdiler
Vermek aldığımızı hatırlamak içindir. Vermeyi unutmak ise bize Veren’i unutmaktır. İsmi üzerinde insan... Dünyaya aldanmak ya da yaratılış gayesini unutmak onun fıtratında var. Belki de o yüzden unuttuklarımızın hatırlanmasında nasihatin, hatırların önemli bir yeri var. Belki de bu yüzden kitap okumak, okudukça hatırlamak ve fark etmek güzel.
Işık Yayınları tarafından yayınlanan ve Ali Demirel imzasını taşıyan ‘Hayırda Yarışanlar’ isimli eser, aldanma ve unutkanlığın hat safhaya ulaştığı bir çağda yediden yetmişe her insana önemli bir hatırlatma, hatırlamaya değer gönül kahramanlıklarını hâtıra sadedinde tarihe not düşme çabası.
Kitap toplumsal genlerimize çok yabancı olmayan bir konu etrafında örgülenmiş: İnfak. Daha önce yayınlanan ‘İnfak Kahramanları’ isimli kitabında Asr-ı Saadet’ten verdiği örneklerle konuyu başarıyla işleyen yazar, bu kez yaşanmış ve birinci ağızdan dinlediği hatıralarla konuyu ele almış.
Kitabın infak gibi geniş bir başlık altına aldığı maddi ve mânevi fedakârlık, cömertlik ve dayanışma üzerine biraz düşündüğümüzde bu iki kelimenin boy verdiğimiz ve üzerinde yaşadığımız medeniyetin en önemli vasfı olduğu fark edilecektir. Anadolu denince akla vefakârlık, cefakârlık, diğerkamlık gibi hasletler gelir. Bu hasletlerin canlanıp, cisimleşmesini ve bir hayat pratiğine dönüşmesini gerçek hikâyelerin ışığında görmek herkese heyecan verecektir kuşkusuz.
Onlar aramızdalar, siz nerdesiniz?
Eser aynı zamanda infak duygusu ve geleneğinin dini ve içtimai kaynaklarını öğrenmek isteyenler için de bir başvuru kaynağı. ‘’Mal da ne ki! İnci mercan da ne ki! Can da ne ki! Canan için verilmedikten sonra!’’ diyen Hz. Mevlâna’dan, ‘Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fâni dünyada bıraktığın eserlere kıymet verme!’ diyen Bediüzzaman Hazretlerine uzanan yolda, infak duygusunu dünyaya yayan kahramanların en güncel hatıralarını okumak eminiz ki sizi de duygulandıracak.
Kullanılmış kağıtları toplayıp burs veren fedâkar genç, sahip olduğu iki liranın tamamını Pakistan’a gönderen isimsiz kahraman, kapısına gelen Afganlı’yla yemeğini paylaşan hanımefendi, Para bulabilmek için altın dişini satan cefâkar esnaf, kumbarasındaki harçlıklarını bağışlayan yüreği büyük çocuk ve daha niceleri...
Hayırda Yarışanlar, efsanelerden değil, yaşayan kahramanların hayır yarışındaki gerçek hikâyelerinden oluşuyor. (bugün)
SON VİDEO HABER
Haber Ara