'Esed'in gidişi Ortadoğu'yu savaşa sürükler'
Almanya Dışişleri eski Bakanı Joschka Fischer Suriye'de yaşananları kaleme aldı.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-08-01 05:48:36
Esed’in yakın çevresine düzenlenen bombalı saldırı, savaşın başkent Şam’a ve komşu ülkeler Türkiye ile Irak sınırına taşınması ve muhaliflere ağır silah sevkiyatı sonun başlangıcını hazırladı. Ancak kimse boşuna ümitlenmesin: Esed rejiminden sonra demokratik ve adil bir yönetim gelmeyecek. Tersine, Esed sonrası dönem çok daha kaotik ve şiddet dolu olacak. Rejim karşıtları kendi destekçileriyle istedikleri rejimi kurmaya çalışacak ve bu süreçte rakip aşiretler ve farklı dini gruplarla çatışacaklar.
Diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi Sünni Müslüman Kardeşler, laik despotik rejimin yerini alacak. Suriye’nin demografisi de tıpkı Müslüman Kardeşler’in etkili olduğu Mısır ve Tunus’taki gibi çoğunluğu sünnilerden oluşuyor. Ama Tunus ve Mısır’ın aksine rejim değişikliği dış etkilerle değil sivil savaş sonucu olacak.
Esed rejiminin düşüşü, Türkiye, İran, Suudi Arabistan arasındaki bölgesel güç paylaşımının sonuçları ve Filistin, Lübnan Hizbullahı, İran’ın nükleer programı gibi bölgedeki çatışmalardan çok daha küresel sonuçlara sahip olacak. Diğer bir yandan da Esed rejiminin düşüşü Suriye-Rusya arasındaki fiili ittifakı doğrudan etkileyecek.
İsrail’e radikal muhalefet etmek her zaman Suriye rejiminin çıkış noktası olmuştur. Bu da rejimin neden Hizbullah ve İran ile Ortadoğu’nun en sıkı müttefiki olduğunu anlamamıza yardımcı olmakta. Ancak rejimin düşüşü İrail’in komşularıyla olan ilişkilerini değiştirecek bir parametre olmayacağı gibi Filistin Devleti’nin kuruluşu ve İsrail’in varlığının temel sorununu da ortadan kaldırmayacaktır.
Son derece radikal olmasına rağmen Esed rejimi İsrail için tahmin edilebilir bir rejimdi. Sınırların neler olduğunu İsrail biliyordu ve bunlara göre hamle yapıyordu. Buna karşılık bugünün belirsizliği, Suriye’nin kayda değer kimyasal silah stoklarını da göz önüne alırsak bölgesel savaş riskini beraberinde getirmekte.
Kesin olan bir şey varsa o da İsrail’in Müslüman Kardeşler ve sünni İslam siyasetiyle çok daha fazla uğraşmak zorunda kalacağı. Filistin, müslüman kardeşler olan Hamas’ın da güçlenmekte olduğunu düşünürsek Arap-İsrail çatışmasının yeniden dirilmesi kaçınılmaz. Burada en öenmli koz Ürdün’ün alacağı pozisyon olacaktır ve o da hala belirsizliğini koruyor.
Öte yandan Suriye’deki gelişmeler sadece risk değil bölge için fırsatlar da doğurabilir. Suriye’deki rejim değişikliği, İran, onun uzantısı Lübnan ve Hizbullah’ın bölgedeki gücünü kıracak ve İsrail’le çatışmadaki İran etkisini belirgin şekilde düşürecektir.
Daha geniş bir açıdan bakarsak İran, bölgede Saddam sonrası Irak haricindeki tek Arap müttefikini kaybediyor ve bu da iyice izole olması demek. Bölgesel egemenlik için çatıştığı sünni komşuları Türkiye ve Suudi Arabistan ve destekçileri ABD karısında yapayalnız kalan İran, telafisi çok zor olan bir kayıp yaşayacaktır.
Bu yalnız kalma durumu İran’ın nükleer programındaki konumunu da etkileyecektir. Son derece mantıksal düşünecek olursak, İran müzakereye dayalı bir çözüm istemek ve bunun için çabalamak zorunda kalacak. Fakat İran’ın radikal muhafazakar güçlerinin stratejik konumlarını kaybettikçe nükleer programa çok daha fazla sarılması kuvvetle muhtemel.
Hatta İranlı liderler İslam Cumhuriyeti’nin Batı yanlısı diktatörlüklere karşı gelişen Arap Baharı’nın yanlışlarından fayda sağlamasını ümit ediyor. Onun yerine İran’ın yöneticileri Arap Uyanışı’nın eninde sonunda kendilerini doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyeceğini görmeliler.
Suriye’den son bir ders daha çıkarılmalı: rejimin ayakta kalması için Rusya’yla müttefik olmak yeterli değil. Esed’in düşüşü, Başkan Vladimir Putin’in Rusya’nın küresel gücünü geri kazanmasına dayalı dış politkasını revize etmesine sebep olabilir.
Suriye iç savaşının etkileri sadece ülke ve vatandaşları için değil bölgesel ve küresel siyaset için belirleyici olacak. Özellikle İran’lı liderler Irak’la müttefik oldukları için George W. Bush, Dick Cheney, Donald Rumsfeld’den teşekkür alabilirler ancak bu durumdan en çok etkilenenin en büyük kaybı yaşayacak olanın İran olmasının önüne geçemeyecekler.
Joschka Fischer kimdir?
Joseph Martin "Joschka" Fischer Yeşiller Koalisyonundan Alman politikacı. 1998'den 2005'e kadar Gerhard Schröder 'in hükümetinde Almanya Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptı. Fischer 1970'lerden itibaren Batı Alman Yeşiller Hareketi'nin önde gelen isimlerinden biri olmuştur. 12 Nisan 1948'de Gerabronn'da doğmuştur.1983'ten 1985'e kadar Yeşiller Partisi üyesi olarak Bundestag üyesi olmuştur. 27 Ekim 1998'de kurulan hükümette Dışişleri Bakanı olmuştur. 1999'da Almanya'nın Kosova Savaşı'na katılmasını desteklemiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Alman Ordusunun ilk kez aktif muharebe ve çatışmalara girmesi fikri, genellikle barışçı pasifist politikaları ve savaş karşıtlığıyla tanınan Yeşiller hareketinde ciddi tepkiler almıştır. Eylül 2006'dan 2007'e kadar Princeton Üniversitesi'nde misafir öğretim üyeliği yapmıştır. Project-Syndicate (Birleşikbasın)
SON VİDEO HABER
Haber Ara