Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Ufuk Yayınları'ndan Risale-i Nur'un sadeleştirilmesi tepkilerine cevap

Risale-i Nur Külliyatı'ndan Lem'alar'ı sadeleştirerek basmasının ardından yaşanan tartışmalar karşısında uzun zaman sessiz kalmayı tercih eden Ufuk Yayınları, internet sitesinden yayınladığı mesajda hem bu sessizliğinin sebebini hem de tenkit ölçüler

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-07-20 07:20:37

Ufuk Yayınları'ndan Risale-i Nur'un sadeleştirilmesi tepkilerine cevap
Risale-i Nur Külliyatı'ndan Lem'alar'ı sadeleştirerek basmasının ardından yaşanan tartışmalar karşısında uzun zaman sessiz kalmayı tercih eden Ufuk Yayınları, internet sitesinden yayınladığı mesajda hem bu sessizliğinin sebebini hem de tenkit ölçülerini aşan tepkilerin gereksizliğini ifade eden uzun bir metin yayınladı.

Metinde, yaptığı sadeleştirmenin gerekçelerini sıralayan yayınevi, gelen teşekkürler yanında olumsuz tepkilerin küçüklüğüne dikkat çekti. Bastığı küçük ebatlı risalelerle 400 bini aşkın tiraja ulaştıklarını belirten Ufuk Yayınları, yoğun ilgiye teşekkür etti. Ufuk Yayınları'nın resmi sitesinde 'Arz-ı hal ve Teşekkür' başlığıyla yayınlanan yazıda şöyle denildi:

"Risâle-i Nûr Külliyâtı'ndan Lem'alar adlı eserle başlayan süreçte gerek bizzat gerekse mail ve posta yoluyla çok olumlu mesajlar aldık, almaya da devam ediyoruz. Bu arada çıkan küçük hacimli Risâlelerle Bediüzzaman Hazretleri'ni yüzbinlerce insanla buluşturmuş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bu teveccühü gösteren, takdir ve dualarıyla yanımızda olan herkese yürekten teşekkür ederiz.

Bu arada bir kısım tepkiler de almadık değil; bunların büyük bir kısmı, Risâle-i Nûr ve müellifi Bediüzzaman Hazretleri'ne muhabbetten, bugüne kadar alışılagelen usûlün dışına çıkılıyor olmasından ve aslî metinlerin zedeleneceği endişesinden kaynaklanan tepkilerdi. Gönül isterdi ki bu tepkiyi gösteren herkesle oturup hasbihal edelim, ellerini öpüp gönüllerini alalım ve işin makuliyetini onlarla da konuşup gerekçelerimizle birlikte tepkilerin haklı yönlerini değerlendirerek daha kusursuz bir hizmet üretelim. Hususiyle meselenin yapılan işle sınırlı kalmayışı, üçüncü şahıs ve kurumları karalama refleksinin nüksedişi, bugüne kadar başka sebeplerle biriktirilen tepkilerin bu vesileyle toptancılığının yapılıyor olması ve tansiyonu yükseltmenin vazife edinildiği görüntüsü veren bazı tavırları görünce 'temkin' deyip sükûtu tercih ettik. Zira hissiyatın bu kadar aktif hale geldiği zeminde muhakemeden bahsetmenin imkanı yoktu. Okuduğumuz Risâleler ve onların Azîz Üstâdı'ndan aldığımız terbiye bunu gerektiriyordu ve biz de karakterimizin gereğini yaptık! Aksi halde böylesine hassas, takdir ve tenkit edenleriyle iki uç nokta arasında gidip gelen bir konunun, üçüncü şahıslar önünde irdeleniyor olmasının vereceği zararın, muhtemel faydanın çok fevkinde olacağı izahtan varestedir. Her şeye rağmen mesele, medâr-ı nizâ zemininden uzakta tutulmalı, örselenmemelidir.

Bununla birlikte bizim bu teşebbüsümüzün altında farklı manalar arayan, maksadını aşan beyanlarda bulunan, hatta meseleyi çok farklı mecralara taşıyıp yapılan işi başka şahıs veya kurumlarla irtibatlandırarak yayınevimiz üzerinden onlara dil uzatan, yıllardır aradığı fırsatı ancak bulmuş olma görüntüsüyle Üstâd ve Risâle üslubunun dışına taşan tavırlar ortaya koyabilen, söz ve beyanlarda bulunanlar için niyetimizi, yaptığımız işin mahiyetini ve yapılan hizmetin boyutlarını bir kez daha ifadeye mecbur kaldık.

Bilindiği üzere Risâle-i Nurların ana hedefi, imanı kurtarmak, tahkîkî imana yükselttiği fertleri insan-ı kâmil haline getirmek, daha genel bir ifadeyle İ'lâ-i Kelimetullah olduğunu hem bizzat Risâlelerin muhtevasından hem de Üstad'ı görmüş, müsâhabetinde bulunmuş, huzurundaki insibağdan istifade etmiş ve bugüne kadar hep O'nun dünyasına ait güzellikleri kitlelere anlatmayı vazife bilmiş büyüklerimizden öğrendik. Ve yine öğrendik ki Risâleler herkese ulaştırılmalı, herkesin dünyasında yerini almalı, her gönülde mayalanmalı ve topyekûn insanlığın kemâli adına hedeflenen vazifesini icra etmelidir. Yeniden basılan her Risâle adına duyduğumuz sevinç bunun için; her yeni dile çevrilişine şahit oldukça gönlümüzde hâsıl olan sürur da bunun içindir. Seminerler, sempozyumlarla ümitlerimiz coştu, makale ve kitap ölçüsündeki her çalışmayla ayrı bir heyecan duyduk. Her insan bir âlem olduğuna göre herkese onları ulaştıracak bir yol bulunmalı ve yeryüzünde nasipsiz kimse bırakılmamalıydı. Aynı zamanda bu, hem Rabbimizin hem de Efendimiz'in bizlerden bir talebiydi.

Meseleye daha geniş bir zaviyeden baktığımızda Kur'ân'ın farklı kıraatlerle iniş keyfiyeti, Peygamber Efendimiz'in farklı insanlara muhatap olurken kullandığı üslubun esnekliği ve sonradan oluşan farklı mezheplerin varlığı, yeryüzünün bütününe hitap etme hedefi olan bir dinin evrensel yüzünü ifade etmektedir. Burada, her kavme kendi lisanını konuşan bir peygamberin gönderildiğinin ifade edilmiş olması da ayrıca manidardır. Hepimiz biliyoruz ki bizler, 'yüsr' eksenli bir dinle muhatabız!

Hemen ifade edelim ki Lem'alar'la başlayan sürecin hedefi de bundan başkası değildir!

Bu çalışmaya başlarken şu noktalar mesnedimiz oldu:

1. Dünden bu güne Allah'ın kelamı Kur'ân-ı Kerîm yüzlerce dile tercüme edilmekte, hatta bazen hem memleketimizde hem de dünyanın değişik dillerinde Arapça aslından tecrid edilerek sadece meal olarak basılmaktadır. Bilhassa İşârâtü'l-İ'câz ve 25. Söz gibi eserleri nazara aldığımızda ve Üstad Hazretleri'nin farklı yerlerdeki net beyanlarına baktığımızda meâlin Kur'ân'ın maksadını yansıtmadığı, yansıtamayacağı açıktır. Buna rağmen, bizim yaptığımız işe tepki gösterenlerden ne dün ne de bugün Allah kelamı adına yapılanları durdurma çağrısında bulunan bir beyan duymadık. Halbuki mealin, Kur'ân'ın maksadını anlatmadaki yetersizliği ve meal adına yapılan yanlışlıklar değişik makale ve kitapların konusu oldu, olmaya da devam edecek. Demek ki buradaki hasenât, seyyiâtın önünde ve 'maslahat' da bunu gerektiriyor.

2. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) mübarek beyanları için de aynı durum söz konusu.

3. Bugüne kadar yapılan Risâle-i Nûr'u tercüme faaliyetlerini hemen herkes takdir ve teşvik etti. Bunu bizler de gördük, görüyoruz ve aynı teşviği cirmimiz nispetinde bizler de yapıyor, yapılan tercümeleri de ulaştırabildiğimiz kadar geniş daireye taşımayı vazife biliyoruz. Ancak şunu da biliyoruz ki hiçbir metin başka bir dile aynı muhteva, aynı ağırlık ve aynı vurgularla tercüme edilemez. Hususan dünyalarında bizim dünyamızın zenginliği bulunmayan, dini anlatma adına henüz literatürün gün yüzüne çıkmadığı ve kavramların netleşmediği dillere tercümelerde Risâlelerin muhtevasından nelerin kaybolduğunu hepimiz görüyoruz. Demek, 'mâ lâ yüdrakü küllühû, lâ yutrakü küllüh!' kaidesince burada da bir 'maslahat' var ki buna rağmen teşvik görüyor, meseleye hüsn-ü zanla bakılıyor.

4. Risâle-i Nûrlar'dan istifade etmiş ve bugün bu tecrübelerini insanlarla paylaşan hemen herkes, onları başkalarına okurken kelimelerin anlamlarını söyleyip belli başlı izahlarda bulunuyor, böylelikle onların daha iyi anlaşılmasına vesile oluyor.

5. Ayrıca Üstâd zamanında yazılanın üzerinde tasarrufta bulunup değişiklik yapma işi, bizim gayretlerimiz neticesinde ortaya çıkan ürünle de başlamış değil; başta Bediüzzaman Hazretleri'nin bizzat kendisinin bu işi yaptığı; yeni nesillerin anlamakta zorlanacağını hesaba katıp bazı kelimeleri değiştirdiği ve değiştirilebileceğini ifade ettiği herkesin malumudur.

6. Üstadımız zamanında tercümesi yapılarak okunan ve bizzat O'nun hüsn-ü kabulüne mazhar olan İşârâtü'l-İ'câz, Mesnevi-i Nûriye ve Tarihçe-i Hayat gibi temel eserler, bazıları yeniden tercüme edilerek bazıları ise mufassal hale getirilerek bugünkü nesillere sunulmuş, o gün yayınlanmayan bazı eserler bugün hayat bulmuştu. Ortada yeni bir durum vardı; sadece o dönemde atlanıp tercümesi yapılmayan yerler değil, o gün tercüme edilerek günümüze kadar okunan metinler de yeniden elden geçmiş ve tercümeyi yapan insanın beyanlarıyla yeni kalıplara ifrağ edilmişti. Demek ki yapılabiliyordu ve bundan sonra da yapılabilecekti. Kısmen veya tamamen yapılan sadeleştirme örnekleri de bugüne kadar vücud bulmuş, onu tercih edenlere bir alternatif olarak neşredilmiştir.

7. Bugün birçok yayınevi, Risâlelerin anlaşılabilmesi için metnin altına kelimeleri vermekte, Üstâd zamanında olmayan ilavelerle metnin anlaşılmasını kolaylaştıracak adımlar atmaktadır. İşin bidayetinde bunlara da tepki söz konusu olsa da şu an kimse bunun üzerine herhangi bir beyanda bulunmuyor; bilakis her geçen gün başka bir yenilik devreye girerek Risâleler daha geniş kitlelere ulaştırılmak isteniyor.

8. Üstelik farklı şekil ve mahiyette ortaya konulan sadeleştirme örnekleri de yeni değildir; okurun elinde ve istifade edilebilen başka örnekler de vardır.

9. Ayrıca maksadını sınırlı kelimelerle ifade eden, mevcut halleriyle gündelik metinleri bile okumakta zorlanan yeni bir nesille karşı karşıya olduğumuz da bir hakikat. Buna ilave olarak dilimizi öğrenmek için ülkemize gelen, bir yandan lise veya üniversite seviyesinde eğitimini devam ettirirken diğer yandan da Türkçe'yi de öğrenmeye çalışan binlerce talebe olduğu gibi aynı zamanda yurt dışında açılan kültür merkezleri, dil kursları ve Türk okullarında dilimizi öğrenen yüz binlerce insanın varlığı görmezden gelinemez. Dilimizi öğrenen her insana, yeni öğrenmeye başladıkları bu dilin lisanıyla Risâleleri okutmanın, hem dilin kavranmasında hem de okunan eserlerin muhtevası yönüyle çok yönlü katkısının olacağı da açıktır. Öte yandan bilhassa yurt dışında Türkçe öğrenen binlerce talebenin taleplerine cevap vermenin ve bilhassa Almanya gibi ülkelerde yaşayan, ancak üzülerek belirtmek gerekirse anne ve babasının diline bile yabancılaşarak büyüyen yeni nesillere Risâle-i Nûrları taşımanın bizim için birer vazife olduğunun da şuurundayız.

Dinden sonra dile hizmet, bizim için de en önemli mesele. Bu anlamda Risâle-i Nurların memleketimizde edâ ettiği misyon, bütün takdirlerin üzerindedir. Ancak bugüne kadar kimse, 'Risâle-i Nûr okumak isteyen Türkçe öğrensin!' demedi, diyemezdi. Bu da bir yoldu; ancak tercih edilmedi ve teklif-i mâlâyutâk yerine insanların anlayacağı ortamlara onları taşıma yoluna gidildi. Onun için dünyada bir hüsn-ü kabul oldu ve dünden farklı olarak büyük kitleler bugün onu okuyor ve inşaallah bundan sonra da okuyacaklar.

Yaptığımız işe gelince; adına sadeleştirme denilse de bu işi yaparken Risâle-i Nûrların ruhunu zedelemediğimiz, asil duruşunu hırpalamadığımız kanaatindeyiz; çok onurlu, kavramlarla oynamadan, aynı manayı intikali esas alan ve yerinde bir sunum yaptığımızı düşünüyoruz.

Sadeleştirme kapsamında yapılanları, büyüklerimizin Risâle derslerinde fiilen yapageldikleri îzah geleneğini kitabın sayfalarına taşımaktan ibaret bir gayret olarak görüyoruz.

Bu vesileyle Risâleleri, toplumun farklı kesimlerine de ulaştırdığımızı görmenin sevincini yaşıyoruz. Zaten bizim, Nûrların maksadına hizmetin ötesinde bir niyetimiz yok, olamaz!

'Hatamız, eksiğimiz yok; en güzelini yaptık!' demiyoruz. Ancak diğer dillere çevrilirken yaşanan anlam kayması ve mana kayıplarının burada en asgari şartlarda kaldığını, bunun için azamî titizlik gösterdiğimizi düşünüyoruz.

Şunu betahsis ifade etmek isteriz ki yaptığımız işin, Risâle-i Nûrların alternatifi olduğunu asla düşünmedik, düşünemeyiz. Her birimiz onu yine aslî halinden okuyoruz ve okumaya da devam edeceğiz.

Bu güne kadar, sadeleştirme olarak kabul edilen çalışmanın yapıldığı yüzbinlerce Risâle-i Nur eseri satıldı. Bunları bizim yakınlarımız, düne kadar Risâleleri asıl metinlerinden okuyan insanlar almadı; sanıyoruz yapılan işe tepki gösterenlerin yakınlarında da aynı durum söz konusudur. Bize göre bu, hedeflenenin tahakkuku anlamına geliyor. Neticesi Risâle-i Nûr'a uzanacak bir kapı aralanmıştır ve yarın itibariyle bu kapıdan giren insanların, büyük çoğunlukla Risâlelerin aslî hüviyetiyle tanışacaklarını ve onu kendine has literatürüyle okuyacaklarını düşünüyoruz.

Risâle-i Nur'a hizmeti hayatına gaye edinmiş bazı büyüklerimizin, bu yeni hizmetimizi reaksiyoner bir tavırla karşılamalarını, mesleklerinin muhabbeti olarak görüyor ve makul de karşılıyoruz. Risâlelerin latin harfleriyle basılma sürecinde de aynı tepkilerin olduğunu biliyoruz. Hatta o günlerde şayet Üstâd yaşıyor olmasaydı, Risâleleri okuyabilmek için bugünkü nesillerin Osmanlıca öğrenmek zorunda kalacakları da bir hakikat! Ne var ki bugün onların latin harfleriyle basılıp basılmamasını kimse konuşup tartışmıyor!

Öte yandan her yeniye tepki, bir manada insanın doğasında var; başta peygamberler tarihi olmak üzere tarih, bunun en çarpıcı örnekleriyle doludur. Benzeri örnekleri yakın tarihimiz itibariyle de çok yaşadık; gündeme gelen her yeniliğe karşı çıkanların, şiddetle karşı çıktıkları aynı konunun bir müddet sonra hararetli savunucuları haline geldiklerine tarih de şahittir!

Yine tarih şahittir ki kitleleri iyi okuyup taleplerine cevap vermekte gecikmeyen, söylemlerini yenileyip onların ülfete kurban gitmesine müsaade etmeyen ve 'muhabbet' diyerek üzerine kapanıp onu başkalarından esirgemeyen, mevhum korkularıyla 'hayr-ı kesir'in önünde kalın duvarlar oluşturmayan; bilakis kurduğu manevi sofrasına herkesi davet etmede her geçen gün yenilikler üreten düşünceler hep açılım meydana getirmiş, büyük kitleler nezdinde onların sesleri yankı bulmuş ve gönüllerde yer edinenler de hep onlar olagelmişlerdir. Şayet ilk etapta karşılaşılan tepkilere hüküm bina edilmiş olsaydı, insanlığa mâlolan bunca hizmet de o düşüncelerin darlığına kurban gitmiş olurdu! Ayrıca dün güçlü birer ses halinde varlık sahnesinde yerini aldığı halde müntesiplerinin muhabbet görünümlü cenderesinde ademe mahkum edilen nice güçlü temsiller vardır ki bugün onların varlığından bahsedilemez!

Öyleyse atılan adımların semeresini beklemek ve hükmü onun üzerine inşâ etmek, işin en doğrusu! Efendimiz'in irtihali sonrasında kendini kaybeden Hazreti Ömer'in haykırışı muhabbet; Hazreti Ebû Bekir'in duruşu ise hakikat kaynaklıydı. Ne var ki ümmet, Hazreti Ebû Bekir'in duruşunda ittifak etmiştir! Resûlullah'ın hayatında, taviz gibi görünen adımların yeri azımsanmayacak kadar çoktur ve muhataplarının bütününe O'nu ulaştıran en büyük âmiller de bunlar olmuştur. Sadece Hudeybiye, bunun onlarca misaline sahne olmuştur! O günkü tavırlarının muhasebesini yapıp ömür boyu unutmayan Hazreti Ömer'in bizim için mesajı izahtan varestedir.

Bu vesileyle yapılan çalışmalar karşısında takdirlerini ulaştıran bütün dostlarımıza bir kez daha teşekkür eder, mesleğinin muhabbetiyle reaksiyoner tavırda bulunan büyüklerimizden de nazar-ı müsamaha beklediğimizi ifade ile hürmetlerimizi arz ederiz."

Haber Ara