Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kalbdeki Mucize yapılar kapakçıklar

Nefes alıp-verirken, yemek yerken, koşarken, sevindiğimizde veya üzüldüğümüzde, vücudumuzda farkına varamadığımız birçok hâdise gerçekleştirilmektedir.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-07-20 11:45:29

Kalbdeki Mucize yapılar kapakçıklar
Mikroskobik boyutta hücrelerin çalıştırılmasından, makroskobik boyuttaki kolun veya bacağın hareketine kadar çeşitli hareketlerin devamlılığı, sürekli bir enerji kaynağına bağlanmıştır. İlk önce, Rezzâk-ı Mutlak tarafından güneşe depolanmış olan bu enerji, güneşten yayılan ışınlarla dünyaya gönderilir.

Bu enerji nebatî ve hayvanî gıdaların içine yerleştirilir. Vücudumuzdaki bazı organlara bu besinleri, hücrelerin enerjilerini karşılayabilecek bileşiklere dönüştürme vazifesi verilmiştir. Hücrelerin enerji kaynağı hâline getirilen bu bileşikler, dolaşım sistemiyle de bütün vücuda dağıttırılır.

Dolaşım sisteminin merkezinde, hayatın devamı için sürekli çalışması gereken kalb bulunur. Kalb, kan dolaşımının sağlanmasında vazifeli mu’cizevî bir organdır. Kan dolaşımıyla atık maddelerin hücrelerden uzaklaştırılması ve hücrelere besin nakli sağlanır.
Kalb, iki kulakçık ve iki karıncık olmak üzere dört odacık ile bunların birbiriyle ve vücudun diğer damar sistemleriyle bağlantısını sağlayan dört kapaktan yaratılmış bir kas kitlesidir.

Bunlar mitral, triküspit, pulmoner ve aort kapaklarıdır. Bu kapaklardan her biri iki veya üç parçanın birleşmesinden oluşturulmuştur. Kalb, saniyenin ondalık kesirleri kadar sürelerle dinlenebilmesine karşılık, hayat boyunca dört milyar defadan fazla kasılır ve vücudumuzdaki koroner damarlar (kalbi besleyen damarlar) vasıtasıyla kendi kas dokusuna 10 milyon litre, vücudun dolaşım sistemine de 200 milyon litreden fazla kan pompalar. Kalbin bu ağır vazifeyi yerine getirmesinde, kasılmayı sağlayan kas dokusu kadar kalb kapaklarına da önemli vazifeler verilmiştir.

Kalbin yeteri kadar kanı pompalayabilmesi için kalb odacıklarının yeterince kanla dolması gerekmektedir. Bunun için düzenli ritimde çalışan bir kalbe ve normal yapıda kapaklara ihtiyaç vardır.

Sol kulakçıkla sol karıncık arasında bulunan mitral kapak normal çalıştığında akciğerden dönen kan rahatlıkla bu kapaktan geçerek sol karıncığa ve buradan da bütün vücuda gönderilir. Ancak, bu kapakta darlık veya yetersizlik olduğu zaman bunların derecesine bağlı olarak çeşitli rahatsızlıklar ortaya çıkabilir.

Zar benzeri ince yapılar olan kalb kapakçıkları, tek tabakalı yassı epitel hücrelerinden (endotel) ve lifli bağ dokusundan (kollagen fibroz doku) yaratılmıştır. Kalb kapakçıkları, kalbin her atışında vücuda gönderilen kanın belli bir yöndeki akışını sağlamak ve pompalanan kanın geriye kaçmasını önlemekle vazifelidir.

Kalbin her kasılışında belli bir basınç altında ve sürekli bir şekilde bu vazife yerine getirilmektedir. Kalbin çıkışında bulunan aort kapağı, vücudun ana atardamarı olan aort damarı ile akciğerlerden gelen temiz kanın vücuda pompalandığı yerdedir. Aort kapağı, üç adet ince kapakçıktan yaratılmıştır. Kalbin dinlenmesi (diyastol) esnasında diyastolik tansiyona karşı çalışır ki, bu da ortalama 100–180 mmHg’lık bir basınca karşı çalıştırıldığı mânâsına gelir.

Aort kapakçıkları, kasılma (sistol) esnasında, kapaktan geçen kanın aşındırıcı tesirine karşı koyar. Burada önemli olan nokta, bunun normal şartlarda bütün hayat boyu kapakçıkta hiçbir hasara sebebiyet vermeden dakikada ortalama 70 defa tekrar etmesidir. Bu tesirlere karşı koyamayan kapakçıkta belirli bir zaman sonra hasar oluşabilmekte ve kapakta darlık veya yetersizlik (kan kaçağı) gelişebilmektedir.

Bu durumun şiddetine bağlı olarak kısa veya uzun vadede kalbde yapı bozulmaları meydana gelebilir. Şiddetli aort kapağı yetersizliklerinde kalb tarafından dolaşıma atılan kanın önemli bir kısmı tekrar sol karıncığa dönmektedir.

Bu durum uzun vadede öncelikle kalb büyümesine ve yetersizliğine ve akciğer ödemi (akciğerde sıvı toplanması) denen kalb yetmezliği tablosuna yol açabilir. Bunun tersine kapak darlığı olduğu zaman ise, darlığın şiddetine göre kalb hipertrofisi (büyümesine) ve erkenden nefes darlığı gelişmesine, bazı durumlarda da üstteki mekanizmaya benzer şekilde ölüme sebep olabilmektedir.

Kısacası, her iki durumun da ölüme yol açabilmesi, Allah’ın (cc) kalb ile aort damarı arasına koyduğu bu incecik zar ile insan hayatının devamı arasındaki münasebet, Hallâk-ı Alîm’in yaratıcılığındaki mükemmeliyeti göstermektedir.

Kalb kapakçıklarına yüklenen önemli bir başka vazife de, kan akımı sağlanırken kalbi ve vücudu korumasıdır. Bu koruma işlemi, tek bir tabaka hâlinde kalbin iç yüzeyini kaplayan özel hücre topluluğuyla gerçekleştirilir. Endotel adı verilen bu hücreler, hiçbir şeyden habersiz bir şekilde sadece kendisine emredileni yapar. Çeşitli hastalıklarda (romatizmal ateş, enfektif endokardit vb.) veya çevreden gelen çeşitli sebeplerle (sigara dumanı, toksinleri vb.) endotel hücrelerinin fonksiyonu bozulduğu zaman, hem kalbde hem de kalb dışı dokularda ciddi rahatsızlıklar olabilir.

Endotel hücrelerine, en basit mânâda kalb kapakçık ve odacıklarında pıhtı oluşmasını önleme vazifesi verilmiştir. Bu vazifeyi aksatmadan yaptıkları sürece, beyin ve diğer organlar felç benzeri birçok hastalıktan korunurlar. Eğer kapakçık üzerinden endotel hücreleri alınırsa, çok geçmeden üzerinde kan pıhtılaşmaya başlar.

Thrombüs adı verilen bu kan pıhtıları, bir müddet sonra kan akımıyla başka yerlere taşınabilir ve gittiği yerdeki damarı tıkayabilir. Meselâ, beyne giden bir pıhtı, beyin felcine sebep olabilir. Ayrıca, kapakçık üzerinde kalan bir pıhtının yüzeyi bir müddet sonra tekrar endotel hücreleriyle kaplanabilir. Bu durumda kapakçığın şekli bozulduğu için kapakta darlık veya yetersizlik ortaya çıkar.

Kapakçıklar, kalb kapasitesindeki artışa uyum sağlayacak şekilde yaratılmıştır. Spor yapma veya gebelik gibi durumlarda kalbin –fizyolojik sınırlarda normal fonksiyonu bozulmadan- debisini (Bir dakikada pompalanan kan miktarı) 4–6 kata kadar artabilmektedir. Bu kapasite artışında kalb kapakçıklarına, hayatî bir rol verilmiştir.

Meselâ, kapakçıkları normal olan bir kadında hiçbir sıkıntı yaşanmazken, kapakçık rahatsızlığı olması durumunda, türüne ve ciddiyetine göre anne adayının ölümüne kadar varabilen bir durumla karşılaşılabilmektedir. Çünkü annenin dolaşım sistemiyle, hem annenin hem de bebeğin ihtiyacı karşılanmaktadır. Mitral kapakta ciddi darlık olması durumunda, kalb kapasitesinin artışı sağlanamamakta ve bebekte gelişme geriliğinden anne ölümüne kadar giden bir süreç başlayabilmektedir.

Günümüzde, insanoğlu, çeşitli sebeplerle zarar görmüş ve fonksiyonunu yapamayan kalb kapaklarını tamir edebilecek ve hattâ değiştirebilecek teknolojiye sahip kılınmıştır. Ancak, değiştirilen bu kapakların Cenab-ı Hakk’ın bize doğuştan bahşettiklerinin yerini tutmadığını söylemek zor değildir.

Günümüzde yapılan kapak tamirleri, dar kapağın genişletilmesi veya yetmezlik olan (genişlemiş) kapağın daraltılması şeklindedir ve bu tamirler duruma göre açık ameliyatla veya kapalı olarak damardan girişim ile yapılabilmektedir. Ancak, yapılan tamir işlemi her zaman iyi netice verememekte; darlık tamiri sonrası yetmezlik, yetmezlik tamiri sonrasında ise darlık gelişebilmektedir.

Üstelik yapılan bu tamir işlemi kalıcı olmayabilir ve bir müddet sonra kaçınılmaz olarak kapak değiştirmeye gerek duyulabilir. Kapak değiştirme, mekanik protez ve biyoprotez olmak üzere iki çeşittir. Hangisinin kullanılacağı çeşitli kriterlere göre değişmektedir.

Biyoprotez (canlı dokularından hazırlanan biyolojik kapak) olarak insan veya sığır gibi canlılardan hazırlanan kapaklar kullanılmaktadır. Bu tip kapaklarda, genel olarak, mekanik protez kapakçıkların en önemli problemi olan ve pıhtı teşkilini engelleyen (antikoagülan) ilâç kullanma ihtiyacı gerekmemektedir. Fakat mekanik kapaklara göre daha erken kapakçık bozulması (kireçlenme gibi) ortaya çıkabilmekte ve kapağın tekrar değişmesi gerekebilmektedir. Hem mekanik hem de biyoprotez kapaklarda ameliyatta ve sonrasında birçok problem gelişebilmektedir.

Mekanik protez kapakların yüzeyi endotel hücreleri ile kaplı olmadığından, kapakçıkta pıhtı meydana gelme riski yüksektir. Bu sebeple, mekanik kapak takılan hastalar hayatları boyunca pıhtılaşmayı önleyici ilâç kullanmak mecburiyetinde kalırlar. Ne yazık ki, bu tip ilâç kullanılması her hastada aynı tesiri yapmadığı için, bazen yüksek dozlar gerekmekte ve buna bağlı kanamalar olabilmektedir.

Ayrıca, yeterince ilâç kullanılmış olması da pıhtı meydana gelme riskini tam olarak ortadan kaldırmamakta ve ilâç kullanmaya rağmen pıhtı oluşabilmektedir. Mekanik kapaklarla ilgili diğer bir husus da, kapağın yapısının bozulmasıdır ki, bu durum kısa veya uzun vadede ortaya çıkabilmektedir. Kapağın kendisinde veya dikişlerde bozulma olabilmekte, kapak fonksiyonlarında ciddi bozulmaya hattâ tekrar kapak değişmesine yol açabilmektedir.

Bilhassa mekanik protez kapaklarda, kapasite artışından bahsetmek zordur. Sert yapısı sebebiyle mekanik kapaklarda kan geçişi her zaman belli bir sınır değere sahip olduğundan, bu değerin üzerinde kan akımına ihtiyaç duyulduğunda yukarıda bahsedilen rahatsızlıklar oluşabilmektedir.

Kapakçıkların üzerini döşeyen endotel hücrelerine verilmiş hususiyetlerden biri de, mikroorganizmaların yerleşmesine direnç gösterebilmeleridir. Böylece ölüme sebep olabilecek birçok mikrop kalbe yerleşmek için fırsat bulamaz. Hâlbuki gerek mekanik, gerekse biyoprotez kapaklarda enfeksiyon çok daha kolay oluşabilmekte ve ölümcül neticelere yol açabilen enfektif endokardit gibi hastalıklar daha kolay ortaya çıkabilmektedir.

Mükemmel bir şekilde yaratılan kalb kapakçıklarımız, varlığını hissettirmeden, hiçbir problem çıkarmadan yıllarca çalışmakta ve kendisine yüklenen vazifeyi kusursuz bir şekilde yerine getirmektedir. Çok basit gibi görünen, ince bir yapı olan kalb kapakçıklarının, sebepler plânında bizi hayata bağlayan mükemmel yapılar olduğunu gördükten sonra, bu derece narin bir yapıya bu kadar hayatî vazifeyi İfâ Ettiren’in büyüklüğünü görmemek mümkün müdür?(sızıntı)
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara