Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Dönüşümün engeli; kentsel rant!

İstanbul’un kentsel dönüşüme ihtiyacı yok mu? Vatandaş projelere güvenmiyor mu? Olası büyük bir depreme İstanbul hazır mı? Vatandaşın güvenebileceği, olası büyük İstanbul depreminde yıkılma korkusu yaşamadan oturabilecekleri yapılar için bir dönüşüm projesi yürütmek ne ile mümkün olur? Başka bir ifadeyle kamuoyunda “kentsel rant projesi” olarak adlandırılan bu projelerde rant kavgası yürütüldüğü doğru mudur?

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-07-17 07:40:21

Dönüşümün engeli; kentsel rant!
TİMETÜRK / Merve Bayrakçı Artık

Kentsel dönüşüm Türkiye’nin gündemindeki yerini koruyor. Sulukule, Fener-Balat-Ayvansaray ve Tarlabaşı’nda yürütülen dönüşüm projeleri kamuoyunda oldukça tartışmalara sebep oldu. Kimi çevrelerde desteklenen dönüşüm projeleri, proje alanlarındaki mülk sahipleri ve yakın çevrelerinde çeşitli nedenler sonucu oluşan güvensizlikle karşı çıkıldı ve hukuki süreçler devreye girerek iptal kararı verildi.

İstanbul’un ve tüm Türkiye kentlerinin deprem gerçeği karşısından kentsel dönüşüme ihtiyacının olduğunu belirten Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Başkanı Tayfun Kahraman, “Bu işlemi gerçekleştirirken öncelikle kimseyi mağdur etmeden herkese hakkı olanı vererek ve insanların rant beklentisi içinde değil sağlıklı konutlarda yaşama beklentisi içinde olmalarını sağlayarak yapabilirsiniz. Sonrasında ise, diğer bir önceliğiniz bu alanları yaşayanlar ile birlikte, onları yerinden etmeden aynı alanda yeniden iskan ederek dönüştürmek olmalıdır…” olduğunu belirtiyor…

Peki, İstanbul’un kentsel dönüşüme ihtiyacı yok mu? Neden kentsel dönüşüm projelerine karşı çıkılıyor? Mülk sahiplerini rahatsız eden nedir? Vatandaş projelere güvenmiyor mu? Olası büyük bir depreme İstanbul hazır mı? Vatandaşın güvenebileceği, olası büyük İstanbul depreminde yıkılma korkusu yaşamadan oturabilecekleri yapılar için bir dönüşüm projesi yürütmek ne ile mümkün olur? Bunun için hangi koşullar sağlanmalı? Başka bir ifadeyle kamuoyunda “kentsel rant projesi” olarak adlandırılan bu projelerde rant kavgası yürütüldüğü doğru mudur? Tüm bu sorulara cevap bulabilmek adına Şehir Planlamacıları Odası İstanbul Şubesi Başkanı Tayfun Kahraman ile konuştuk.

İşte o röportaj;

Sohbetimize öncelikle “Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi” ile başlamak istiyorum. Taksim'de "Emek ve demokrasi meydanımızı, yayalaştırma adı altında yok etme projesini ihaleye çıkartıyorlar. Taksim Dayanışması olarak, Taksim Meydanına ve buradan yayılan enerji kentlerimize, kimliğimize, kültürümüze ve emeğimize sahip çıkacağız" diyerek eylem düzenlediniz. Taksim yayalaştırma projesine karşı çıkıyorsunuz. Bunun sebebini özetleyebilir misiniz?

Taksim Projesi olarak bilinen yayalaştırma projesi esasında bir araçsallaştırma atağı olarak okunmalı. Meydanı yayalaştırıyorum derken, proje içeriğindeki dalış tünelleri ve meydan altında oluşturulan kavşak ile bir kente yönelik kavşak düzenlemesi gerçekleştiriliyor. Bu da Taksim’e doğru olan araç trafiğinin artması anlamına geliyor. Şöyle ki halihazırda çevresi çok yoğun bir araç trafiğine sahip olan bölgede böylesi bir yol açılması ile Taksim Meydanı altındaki tüneller kent içi trafik tarafından tercih edilen güzergahlar olacaktır.

Böylece trafiğin uzaklaştırılması gereken alanda daha çok trafik çekilmesi gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Tabii ki bunlar yanında Taksim Kışlasının yeniden yapılması yani ihyası da gündeme gelecek. Bu yapının 1940’lı yıllarda yıkımı ne kadar hatalı ise şu an bu yapı olmadan oluşmuş olan dokuya bu yapıyı yeniden inşa etmekte o kadar hatalı bir karar.

"Afet Riski Alanlarının Dönüştürülmesi Hakkında Kanun" Mayıs ayında çıkarıldı, bu kanun neler getirdi? Bu kanun çıkarılırken, sizden (Şehir Plancıları Odası), ve başka herhangi bir oda ya da STK'dan, kısacası toplumun ilgili kesimlerinden herhangi bir onay ya da fikir alındı mı?

Bir onay alınması süreci yaşanmadı, fakat kanun taslağı hazırlıkları çerçevesinde taslak bizler tarafından da incelendi ve çekincelerimiz bakanlık ve kamuoyu ile de paylaşıldı. Daha sonra meclis komisyon görüşmeleri sırasında Odamız görüş ve düşünceleri komisyonda da dile getirildi. Fakat bu önerilerimizin kanunda somut bir karşılığı ne yazık ki olmadı.

“Afet Riski Alanlarının Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ile kamu vicdanının göz ardı edildiğini mi ifade ediyorsunuz?

Şu an bu kanun çerçevesinde bir uygulama olmadığından peşinen kamu vicdanını rahatsız ettiğini söylemek erken bir tanım olur. Ama bu kanun ile yetki yönünden yeniden düzenlenen 5366 sayılı kanun ve 5216 sayılı kanunun 73. maddesi ile TOKİ uygulamaları daha önce toplum vicdanını rahatsız etti ve toplumsal olarak bir çatışma ortaya koydu. Özellikle uygulamalar sırasında mevcut yerleşimcilerin haklarının yeterince gözetilmemesi ve yerleşimcilerin yerlerinden edilmesi toplumsal vicdanı gerçekten derin bir şekilde etkiledi. ,

Kentsel dönüşüm projelerine gelecek olursak, (Sizin, İstanbul Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası ile Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği’nin de Romanlar'ın mülkiyet hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle iptal davası açtığınız) Sulukule projesinde Mahkeme iptal kararı aldı. Ancak, Sulukule projesi 'iptal edilse' de evlerin sahipleri kurayla belirlendi. Kura çekiminde çeşitli gerginlikler yaşandı… Bu konu üzerine neler söyleyebilirsiniz?

Sulukule projesi başından bugüne çok tartışmalı bir konu oldu. Özellikle yarattığı yerinden edilmeler nedeniyle çokça kez itirazlara ve büyük kamuoyu baskılarına şahit olduk. Bu süreçte biz de Şehir Plancıları Odası olarak konuyu hem mahkemeye taşıdık hem de kamuoyunda oluşan tepkilere destek verdik. Bu projenin hem hukuka aykırı olması hem de kamuoyu vicdanını zedelemesi nedeniyle Mahkemenin almış olduğu bu karar çok doğru, fakat doğru olduğu kadar da geç alınmış bir karar.

İptal kararının ardından kura çekimi yapılması ve akabinde gelişen olayları değerlendirecek olursak, Sulukule projesi iptal edilmiş olmasına rağmen, kura çekimi, dolayısıyla Fatih Belediyesi’nin mevcut tavrını nasıl yorumlayabiliriz?

Uygulamanın neredeyse tamamlandığı ve dediğiniz gibi kura çekimlerine başlandığı bir süreçte bu kararın çıkması halihazırda yapılmış olan yapılarında meşru gösterilme çabalarına destek oldu. Bu yaratılan meşruiyet zeminin de kura çekimleri gerçekleştirildi. Çünkü ilk açıklamalar hepimizin takip ettiği gibi, “Tamam hukuka aykırı olabilir ama bu yapılan binalar ne olacak” şeklindeydi.

Yani bir nevi hukuk kararının artık geçerli bir hükmü olmadığı yönünde açıklamalara şahit olduk ve zeminde de yerel yönetim kura çekimlerini sürdürmekte bir sakınca görmedi. Ama hukuku atlamış olduklarının da farkına varmadılar. Bu nedenle yapılan tazminat ve suç duyurusu başvurularının da hukuk tarafından Sulukuleliler lehine sonuçlanmasını bekliyoruz.

LEHİNE ÇEVİRMEYE ÇALIŞACAKLAR

Kentsel dönüşüm projelerinin öncülüğü Sulukule projesi ile yapılmaktaydı, Sulukule’de Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in “hukuk zemini çerçevesinde” yapacakları iptal kararının itirazının bir sonuç getireceğine inanıyor musunuz?


Dava süreci bundan sonra temyiz ve itiraz aşamaları ile devam edecek, bizler davacılar olarak bu davadaki haklılığımızı savunmaya devam ederken, karşı tarafta davayı kendi lehine çevirmeye çalışacaktır. Bu beklediğimiz bir şey ama bizler Danıştay tarafından da söz konusu kararların onaylanarak projenin iptal edileceğini düşünüyoruz.


VAAT EDİLEN İLE SOMUT OLARAK ÖNERİLEN FARKLI


Proje iptal kararından mülk sahipleri memnuniyetini dile getirdi. Kentsel  dönüşüm projeleri mülk sahipleri tarafından neden desteklenmiyor? Projelerde vatandaşı rahatsız eden nedir?

Sulukule projesinde kendilerine pay verilen mülk sahiplerinin memnuniyetsizlikleri yapılan açıklamalar doğrultusunda bildiğim kadarı ile kendilerine vaat edilen ile somut olarak önerilen bağımsız bölümler arasında fark olması sebebinden kaynaklanıyor. Bizler projenin başından hatalı başladığını hem davalarımız ile hem de açıklamalarımız ile söyledik, bu nedenle Sayın Başkanın yaptığı serzeniş ve hak sahiplerinin memnuniyetsiz oluşlarının da altında bu hukuka aykırılık olduğunu göreceksiniz.

HASSASİYET GÖSTERİLMEDİ…

Sulukule'den sonra, kentsel dönüşüm çerçevesinde yıkılması planlanan Fener-Balat-Ayvansaray projesinde de, mahkeme 'kamu yararı'na aykırı bularak projenin iptali yönünde karar verdi. Kamuoyunda, yıkımlar gerçekleşmeden tam zamanında verildiği öngörülen bir karar olarak değerlendirildi. Mahkemenin iptal kararında, bölgenin tarihi özelliğinin dikkate alınmadığı belirtildi. Bu aslında kentsel dönüşüm projelerinin temel bir sorunu değil mi?

Sulukule ve Fener – Balat Bölgesi bildiğiniz gibi sit alanları içinde yer alan yenileme alanları ve bu nedenle farklı hassasiyetler gözetilerek projelendirilmesi gereken ve ilk olarak korunması gerekli kültür varlıkları gözetilerek projelendirme yapılması gereken alanlar. Bu alanlarda bu hassasiyet gösterilmediği için mahkemenin vermiş olduğu bu karar yerinde oldu.

Bu kentsel dönüşüm projelerinin tümünün değil, sit alanlarında bulunan ve kültür varlığı eserlerin bulunduğu alanlarda yapılan yenileme projeleri için geçerli bir durum. Fakat mağduriyet konusuna gelince ne yazık ki şimdiye kadar yapılan tüm dönüşüm projelerinin ortak sorunu da burada başlıyor.

Sulukule ve Fener-Balat-Ayvansaray projeleri için mahkeme tarafından verilen iptal kararlarının tehlike ortadan kalktı mı? Projelerin faaliyete geçmesi mümkün mü?

İptal kararlarına rağmen belediye tarafından benzer projeler yeniden onaylanarak ve Kurula kabul ettirilerek projelere başlanabilir. Bu ihtimaller her zaman geçerli ve bu ihtimaller varken projelerin her an yeniden faaliyete geçmeleri de mümkün.

KENTSEL RANT YÜZÜNDEN YERLEŞİMCİLER KORUNAMIYOR

Kentsel dönüşümde Sulukule ve Fener-Balat-Ayvansaray’ı konuştuk… Bir de Tarlabaşı yenileme projesi var. Tarlabaşı mülk sahipleri “Tarlabaşı projesinde 2 milyar dolar rant” söz konusu olduğu iddia ediyor. Kentsel dönüşüm projelerinin bu şekilde büyük rant döndüğü iddialarını nasıl yorumluyorsunuz?


Tabii ki kentsel dönüşümün bir rant projesi olduğu iddiası özellikle yapılan uygulamaları görünce ilk akla gelen yorum oluyor. Bu yorumun haklılık payı olmadığını ise kesinlikle söyleyemeyiz. Çünkü bugüne kadar yapılan uygulamalara baktığınız da, kentsel dönüşüm alanlarının pek çoğunda mevcut yerleşimcilerin yerlerinden edildiğini ve yerlerine üst sınıftan yeni yerleşimcilerin geldiğini görüyoruz. Demek ki burada büyük değerler yaratılarak bu kentsel rant yüzünden mevcut yerleşimciler o alanlarda korunamıyor ve yerlerinden ediliyorlar.

RANT SONUCU OLUŞAN FİYATLARI ÖDEME KABİLİYETİNE SAHİP DEĞİLLER

Tarlabaşı buna çok iyi bir örnek çünkü mevcut yerleşimcilerin hiç biri o alanda yeniden yerleşmeyecekler ve başka alanlara göçmek zorunda kalacaklar. Bu rant elde etme isteği bu şekilde kent içerisinde büyük göç hareketlerine de neden olmakta ve kent merkezi üst sınıflar için yeniden düzenlenirken yoksullar için tek çare ise kent dışına göç etmek oluyor. Çünkü onlar yaratılan rant sonucu oluşan fiyatları ödeme kabiliyetine sahip değiller ve zorunlu olarak göç ettiriliyorlar. Ama bunun tersi projeler de yaratmak mümkün.

KENTLİLERİN VE YÖNETİM YAPILARININ ORTAKLIĞI İLE DÖNÜŞÜM PROJESİ

İstanbul’da olası bir deprem için kentsel dönüşüm projesine ihtiyaç duyulmayacak mı? İstanbul’un kentsel dönüşüme ihtiyacı yok mu? Neden kentsel dönüşüm projelerine karşı çıkılıyor? Mülk sahiplerini rahatsız eden nedir? Vatandaş projelere güvenmiyor mu? Başka bir ifadeyle kamuoyunda “kentsel rant projesi” olarak adlandırılan bu projelerde rant kavgası yürütüldüğü doğru mudur?

İstanbul’un ve tüm Türkiye kentlerinin deprem gerçeği karşısından böyle bir ihtiyacı olduğu açıkken bunu inkar edemezsiniz. Fakat bu işlemi gerçekleştirirken öncelikle kimseyi mağdur etmeden herkese hakkı olanı vererek ve insanların rant beklentisi içinde değil sağlıklı konutlarda yaşama beklentisi içinde olmalarını sağlayarak yapabilirsiniz. Sonrasında ise diğer bir önceliğiniz bu alanları yaşayanlar ile birlikte, onları yerinden etmeden aynı alanda yeniden iskan ederek dönüştürmek olmalıdır. Böyle bir dönüşüm projesi hem kentlilerin hem de yönetim yapılarının ortaklığı ile sürdürülür ise dönüşüm kentlerimiz için bir mağduriyet olmaktan çıkarak sağlıklı yaşam alanları için bir şans olacaktır.

Tüm bu kentsel dönüşüm projelerinin arka planını konuştuktan sonra… İstanbulluların hatta tüm Türkiye’nin korkusudur bir olası İstanbul depremi… Olası büyük İstanbul depreminde neler olacak? İstanbul’da ne kadar hasar olur, ne kadar bina yıkılır?

İstanbul’daki rakamlar gerçekten dudak uçuklatıcı… İstanbul’daki bir deprem, Türkiye’nin 100 yıl geriye gitmesi anlamına gelebilir çünkü İstanbul’daki depremin yaraları inanılmaz büyük olacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin verilerinde İstanbul’da yaşanacak depremde 300 bin insanın ölümünden söz ediliyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin JAYKA ile yapmış olduğu çalışmalarda, İstanbul’da beklenen 7.2, 7.5, ve 7.7 şiddetindeki depremlerde İstanbul’da beklenen ölü sayısının 150 binden 300 bine kadar çıktığı belirtiliyor. Böyle bir senaryo İstanbul’un için çok büyük bir kayıp, Türkiye için derin bir çöküntüdür. Türkiye’yi etkileyecek bir durum söz konusu. Çünkü Türkiye’nin ekonomisinin yüzde 40′ı İstanbul ve İstanbul’un çevresindeki üretimden elde ediliyor. Bu anlamda Türkiye’nin de bitmesi ve çok büyük bir kayba uğraması söz konusu.

İSTANBULLULARIN KAÇACAK YERİ YOK!

Olası İstanbul depreminde çadır kurulacak alanlar, 1999 depreminin ardından tespit edilmişti. Bugün, bazı ilçelerde boş alanlara binaların yapılması söz konusu… Şimdi İstanbul’da çadır kurulacak alanların ne kadarı boş?

İstanbul Büyükşehir Belediyesinde her yıl yaklaşık bin tane plan değişikliği yapılıyor. Çadır kurulmak için tespit edilen alanlar ne yazık ki plan değişikliğinin yapıldığı bölgeler. Bu plan değişikliklerinin çoğu, ek yapılaşma hakkı vermek ya da yapılaşma hakkı olmayan bahsettiğiniz alanlar gibi boş alanlarda yapılaşma şartları düzenlemek şeklinde gerçekleşiyor.

Böyle bir silsile sonrasında İstanbul’da deprem karşısında kaçabilecek bir alan yok. Bir an evvel olası deprem için çadır kurulabilecek alanların oluşturulması gerekiyor. Örneğin bu alanlardan en önemlisi Levent’te İETT garajının bulunduğu alandı, bu da ne yazık ki özel mülkiyete devredildi, satıldı ve şuanda kamu mülkiyetinde değil. Ve bu alan bizlerin dava konusu ettiğimiz bir alan oldu.

İstanbul’un depremden sonra çadır kentlerin kurulabileceği, insanların sığınabilecekleri açık alanların artık neredeyse kalmadığını söylememiz gerekiyor. Bugün İstanbul’da kent merkezinde artık bir kamu mülkiyeti, açık alan neredeyse kalmadı. Kamu bu mülkiyetleri elden çıkartmamayı bir alışkanlık haline getirmeli. Çünkü bu alanlar şuanda tüm İstanbulluların ihtiyacı olan alanlar. Bu alanlara “Ne kadar gelir getirebilir” anlayışıyla bakmamak gerekiyor.
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara