***
10 yıl önce çıkardığınız "Hû", senfonik ilk ilahi albümüydü. Âlim Allah da senfonik bir, tarzda yürüyor. Sami Özer açtığı kulvarda, tek başına yürümeye devam ediyor. Peki, çok sesli Batı müziğini ilahilerde kullanma düşüncesi nasıl çıktı?
Bu yolu açan aslında Allah şefaatlerine nail eylesin, Safer Efendi Hazretleri'ydi. "Ey Allah'ım 3" albümünün çıktığı seneydi, 1997 gibi... O albüm çıktığında, vakıftan (Türk Tasavvuf Musikisi Araştırma ve Yaşatma Vakfı) ve başka yerlerden de tenkitler geliyor. Bir gün oturuyoruz meşk odasında, "Sami, şu Ey Allah'ım 3'ü bir koy da dinleyelim." dedi. İlk defa yaylıları kullanmıştık. Tenkitçiler de orada... Efendim, "Kemanlar az olmuş Sami. Bir dahaki albümde kemanları, ritimleri daha çok kullan. Batı sazlarına yer ver." dedi. O yol, büyük beğeni kazandı. İnsanların iman nüve'sini açtı. 2002'de ilk defa tasavvuf musikisi, Rumelihisarı'nda çalındı ve çok ses getirdi. Klipler, gece gündüz televizyonda döndü. Niye bir Sting, niye bir Mariza, niye bir Tonny Bennett kadar iyi müzik yapamayalım ki? Senfonik müzik yaptık; ama ilahilerin formunu hiçbir zaman bozmadık. Ben edep ederim; çarpılırım, onu yaparsam! Hilye-i Şerif yazdırırken, etrafına tezyinat yaptırıyorsun gibi bir şey, bu.
Böyle bir sese sahip olup da "Batılı bir sanatçı olsaydım, bambaşka bir yerde olurdum." diye düşünür müsünüz?
Ben şu halimden çok memnunum. Durmadan şükrediyorum.
Neden?
Güzel bir ses, Allah'ın emaneti... Bunun için böbürlenmek değil, şükretmek lazım. Allah'a daha büyük bir şükür ise böyle bir sesi, güzel bir yolda kullandırttığı için...
Nasıl başladınız 'güzel' kullanmaya?
Yokluklar içinde eğitim aldım. Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne, Amir Ateş'e giderken de yol param olmadığını bilirim. Hatta bir akşam Üsküdar'da son otobüsü kaçırdım. Bir tanıdığa rastladım, 50 kuruş borç istedim. "Yarın veririm." dedim, vermedi. Beykoz taksilerinde çalışan biri, beni camiden tanıyormuş. "Hafız, ne bekliyorsun burada?" dedi. Durumu anlattım. "Ulan öyle şey mi olur, gel buraya. Seni burada mı bırakacağım, seni kolay mı kazandık?" dedi.
Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne giderken, müezzinlik de devam ediyor muydu?
Yok, ayrılmıştım. 70'lerin ortalarında Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne gittim. Ben doğma büyüme Paşabahçeliyim. Camide müezzinlik yapıyorum, Allah affetsin, cemaat bir âlemdi. Ben müezzinliğe ve hafızlığa, âşık olarak başladım. Muhabbetle başladığın işte, "Niye kâmeti böyle okudun, niye saçın böyle uzun, niye İspanyol paça giyiyorsun?" gibi sesler yükselince, imama "Bu anahtarı alın. Ben yapamayacağım." dedim. Fahrî yapmak daha iyi geldi. Dünyanın her yerinde de ezan-ı Muhammedî'yi okudum. Muzaffer Efendi, "Sesinizin zekâtını verin." diyordu.
Safer Efendi'den sonra hayatım değişti!
Sonra nasıl bir yol izledi hayatınız?
Emin Ongan'la 10 yıllık bir müzikal beraberliğimiz vardı. Ne zaman evine gitsem, elinde Kur'an'la çıkardı. O arada nişanlanıp ayrıldık. Sıkıntılı yıllardı... Beykoz'da, şimdi rahmetli, İhsan Sedef hocamız vardı. Karagümrük'e gidiyordu. Biz de 1986'da Karagümrük'e gittik. Safer Efendi Hazretleri'yle tanıştık. Ona tabi olmak istedim. "Oğlum inşallah rüyasını görürsün, olur." dedi.
Gördünüz mü o rüyayı?
O gece bir rüya gördüm. Resulullah Efendimiz'le ilgili bir rüyaydı, Medine-i Münevvere'de geçiyordu... Rüyamı anlatınca, "Oğlum, bu yol girme girme, çıkma çıkma." dedi, Safer Efendim. Ben 1986'da doğdum! Ondan sonra hayatım hakikaten değişti. O yokluklar, sıkıntılar, her şey bitti, elhamdülillah. Bizi öyle bir yetiştirdi ki... Tekke tarzı tasavvuf musikisini Safer Efendi öğretti bize. 1993'te yaptığımız ve çok ses getiren "Ey Allah'ım 1"in repertuarını o hazırladı. O albümde "İsmi Sübhan Virdin mi Var?" isimli bir ilahi var. O arada "Saza Niye Gelmedin?" şarkısı da vardı. Efendim, "Bu şarkı, aslında bir ilahidir. Bunu oku." deyince, bitmiş bir albümün üzerine okuduk. Hatta rahmetli Ahmet Kaya, "Ahmet Abi'nin Vapuru" isimli programına çağırmıştı bizi. O programda bu ilahiyi okuduk. "Ya hocam, ben bir güftenin bir melodiye böyle yakışacağını bilsem, baştan bu haliyle okurdum." dedi, Ahmet. Sonra içeride sohbet ettik Ahmet'çiğimle... Mekânı cennet olsun, dedi ki: "Ağabey, ben imanlı bir insanım. Herkes beni siyasi fikirlerimle biliyor. Ben Allah'ımı, Peygamber'imi de bilen bir insanım." Kendini ispat etmeye çalıştı. Ayet-el Kürsi'yi, Sûre-i Bakara'yı okudu. Düzgün de okudu...
O arada, Safer Efendi'yle nasıl bir ilişkiniz var?
Bizi hemen hizmetine aldı. O sırada "evlen" diye baskılar da var... Aradan üç yıl kadar geçti, Efendim, bir gemi seyahatinde "Ya oğlum, seni Yumna'yla evlendirelim." dedi. Ben "Tabii, Efendim." dedim; ama Yumna'yı tanımıyorum. Dergâhında müezzin başıyız ya...
Yumna Hanım nasıl tanışmış Safer Efendi Hazretleri'yle?
O sırada Indianapolis'te, Ortadoğu dilleri üzerine çalışıyor. Muzaffer Efendi'yle tanışmış, ABD'de. Boğaziçi Üniversitesi'nden burs kazanarak, Türkiye'ye eğitim almaya geliyor. O zaman Necdet Baba söylemiş mevzuu, Yumna'ya. Ben de rüyamda Yumna'yı görmüştüm.
Nasıl gördünüz?
Kâbe'deydik beraber... Bir gün, geldiğini görmeden "Yumna geldi." dedim vakıfta. "Uçtun sen. Nereden gördün?" dediler. Kapıdan girince, herkes şaşırdı. Yumna, "Ben şu anda evliliği düşünmüyorum. Zaten o evli değil mi?" demiş. "Yoo, değil." demişler. 1990'da ABD'ye gittik, olmadı. Sonra Bosna yararına Abdi İpekçi'deki bir konserde karşılaştık. Efendimle otururken ona "ABD'ye gidip Yumna'ya kendim evlenme teklif edeyim." dedim. Torunu Betül'e "Yahu bu abin delirdi mi?" dedi. O da "Gitsin abim." deyince, gidip evlenme teklif ettim. Ne işimiz gücümüz var, ne de girecek bir kümesimiz... "Tamam" dedi, sağ olsun. Bir izdivacın arkasında bir sultan olunca her şey değişiyor. Dereseki'de Pembe Köşk adını verdiğimiz basit bir yerde, Efendimin himmetindeyiz... Safer Efendi, bir gün "Oğlum bu köyde evin olsun istiyorsan, 40 gün üst üste burada sabah ezanı oku. Allah sana nasip edecektir." dedi.
Okudunuz mu?
39. sabah kalkamadığımdan, okuyamadım! "Zincir koptu." dedi, Safer Efendim. Sonra 54 sabah arka arkaya okuduk. Derken, "Ey Allah'ım 2" albümü için teklif aldık. O albümden hakikaten para geldi. Parayı hemen Efendime teslim ettim. O da "Çağır şu Hasan Usta'yı." dedi. Meğer projeyi bile çizdirmiş! "Oğlum, burada otur diyorsam bir hikmeti var." diyordu. Gürültüden uzak, orman içinde, cennet gibi bir yer! Sen yol parası bulamazken, bir sultanın himmeti insanı ne hale getiriyor! Konser teklifleri başladı... Hatta bir konsere gittik, "Ooo Sami bayağı para alıyorsun." dediklerinde; "Hadi oradan." dedi, Efendim: "Sami bu hale kolay mı geldi? Sen sahneye çık da bir ilahi oku, görelim." Biz bugün dünyayı dolaşıyorsak, o mübareklerin himmeti. Şimdi "Hocam ne zaman yeni albüm çıkacak?" diyorlar. Yıllardır biriktirdiğimiz parayı bu albüme yatırdık. İltifat ederlerse, yeni albümü de görürler. Ama internetten indirip de "Hakkını helal et." demesinler! Böyle helallik olmaz!
Fethullah Gülen Hocaefendi konserin başından sonuna ağladı
2006'daki röportajımızda, Fethullah Gülen Hocaefendi'yle tanışmayı çok istediğinizi söylemiştiniz. Kısa zaman sonra, görüşme vaki oldu. Nasıl bir diyalog geçti aranızda?
2007 senesi gibi Pensilvanya'da 3 konserim vardı. Sonra, fakiri de götürdüler Fethullah Hoca Hazretleri'ne. Arkadaşlara dedim ki, "Sazları bırakın, öyle girelim. Ayıp olmasın." Arkadaşlarımı sordu... "Orkestram." dedim. Rahatsız etmek istemediğimizi anlattım. "Ne münasebet? Hepsi sazlarını getirsin." dediler. Hayatımda verdiğim en güzel konserlerden birisiydi. Bir saat 10 dakika kadar sürdü. İlahilerin birçoğu Resulullah Efendimiz'le ilgiliydi. Konserin başından sonuna kadar ağladı Hocaefendi. Çok dualar etti, Allah razı olsun. Bir arkadaşa seslenerek, "Sami Bey'e ne istiyorsa verin, odamızdan." dedi. Ne hediyeler gelmiş Hocaefendi'ye... Ben de "Zeytin bir tesbih var mı?" dedim. O arkadaş da verdi, sağ olsun. Meğerse çok kıymetliymiş. Böyle bir iltifatları oldu, çok dua ettiler bu fakire, Allah razı olsun. Yatsı namazında bir ezan-ı Muhammedî okuduk, orada. Dedi ki, "Sami kardeşimin ezanını kaydettiniz mi?" "Kaydedemedik." deyince arkadaşlar, sabah namazına okumaya niyetlendik; ama nasip olmadı.
Hocaefendi, Resulullah âşığı bir insan. Allah sıhhatini daim etsin, eksikliğini göstermesin. Böyle insanlar artık az kaldı. Bulunca, kıymetini bilmek lazım. Üzmemek lazım. Safer Efendi'yi ABD'ye muayeneye götürdüğümüzde, doktor "İlaç yazıyorum; ama bunlar fasa fiso. Efendiyi üzmeyeceksiniz." dedi. Nerde... Evinde kavga eden, mobilyasını değiştirecek olan, Efendiciğime geliyordu... Onun için herkes elindekinin kıymetini bilsin. Sıkıntılarını içlerine atsınlar. Onların varlığı bile insanlık için bir nefes kaynağı.
Karagümrük'e gidemiyorum; artık o muhabbeti göremiyorum
Mazhar Fuat Özkan'la çalışmanızı Safer Efendi mi istedi?
Evet. Bir gün oturuyorduk, Mazhar geldi. Sanırım o, başkasıyla çalışmak istiyordu. Efendim "Yok, siz Sami'yle çalışın." dedi.
Mazhar Alanson sık gelir miydi Karagümrük'teki vakfa?
Fuat ara sıra gelirdi; ama Mazhar devamlı geliyordu. Onların çok etkisi oldu tabii, tanınmamızda. 3 sene çalıştık. Sonra ben kendi yoluma döndüm.
Niye istemediniz?
Konserleri gece kulüplerine kaymıştı. Bu da benim tarzım değildi. "Büyük bir konser olursa, yine gelir çalışırım. Ama ayrılmak istiyorum." dedim.
Safer Efendi Hazretleri'nin Hû'yu ve Alim Allah'ı dinlemesini ister miydiniz?
Onlar zaten dinliyorlardır. Ama Rumelihisarı konserinde, Saraybosna, Washington ve Hollanda konserlerinde olmasını isterdim. Çünkü onun eseri, bizim oralara çıkmamız. Efendimin vefatından 2 hafta önce Dereseki'deydik... Yumna'ya ve bana, "Beni üzmediniz, bu evliliğinizde. Teşekkür ederim. Sami, Allah hizmetlerini inşallah zayi etmeyecek ve dünyaya yayılacaksın." dedi. O, gitmek istedi ve gitti.
Dünya sürgünü çabuk bitsin ister miydi?
Tabii ki! Onlar bizi kurtarmak için burada kalıyorlar. Orada Sevgili'lerine kavuşmak istiyorlar. Biz korkuyoruz ölümden. Bu dünyada üzüntüden başka ne var? Sanatçıysan, evin ve araban olsa ne olacak? Dünya şöhreti hiçbir şey değil! Allah ahiret şöhreti nasip etsin!
Safer Efendi'nin vefatından sonra gitmeye devam ediyor musunuz Karagümrük'e?
Sürekli gidemiyorum. Hem işlerim dolayısıyla, hem de artık o muhabbeti göremiyorum. Gidip günaha girmek istemiyorum.
Neden?
Olmayacak şeyler görüyorsun, üzülüyorsun. Biz, Efendimiz'in hizmetindeydik. Bir söz var ya, 'kurb-i sultan, ateş-i suzan' (sultana yakın olanlar, ateşe de yakın olanlardır) diye... O 13 sene, altından değerli yıllardı. Keşke Efendiciğimle beraber olsaydım da, benim ne arabam olsaydı, ne evim olsaydı... (Gözleri doluyor) Hiçbir şeyim olmasaydı da, yine onunla otursaydım. Çok zor... Babandan öte...
Vefatını nasıl öğrendiniz?
Benim için kara pazardır, o gün. Üsküdar'daydık... Fenalaştı, hastaneye götürdük. Yoğun bakıma girerken, Yumna'ya, Allahaısmarladık der gibi, el salladı. Ben dışarıdan izliyorum... Elektroşok yaptılar. Gördüğümde, dünyam yıkıldı. O anda ben de gitseydim olurdu.
Geri dönmek istemedi yani...
İstemedi. Bizler herhalde bıktırdık! İşine gelince âh teslimiyet, işine gelince yok teslimiyet! Efendim, âlem-i Cemal'e uçtu gitti. Biliyorum ki orada çok sevdiği Peygamber Efendimiz'le beraber...
Zor mu geride, yalnız kalmak?
Çok zor... Anlatamam... Dedim ya, Efendim hayatta olsaydı da, dizinin dibinden ayrılmasaydık. Ben Paşabahçeli Sami kalsaydım...
Size çok yakışıyor, kelâmullahı sesinizle taşımak...
Estağfurullah. Rahmetli, Hafız Muhammed Sıdık El Meyme-ni'nin bir sözü vardı, fakire: "Medine'de hurma ağaçları doluyken, dalları hep yerdedir. Ama hurmalar toplanınca dimdik dururlar. Boş ağaç gibi, boş insan da dik durur, kibirli olur. Dolu insan, mütevazı olur." Bizde onun yüzde 2'si bile yoktur! Ama insanların dualarıyla yola devam ediyoruz. 7 yaşındaki bir çocuğu, babası, oğlum sizi rüyasında görmüş diye yanıma getirdi bir gün: "Sami amcacım, rüyamda Peygamber Efendimiz'le beraberdim. Efendimiz'e 'Ben Sami amcayı çok seviyorum' dedim. Peygamberimiz de, 'Ben de çok seviyorum Sami'yi' dedi." O andan sonra benim için dünyanın ne önemi kalır ki?