Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.975,32

Bist

10.125,46

Tapınaklar ülkesi Nepal’de Müslüman olmak

'Nepal’de Müslüman olmak ile cahiliye Mekke’sinde Müslüman olmak hemen hemen aynı. Mesela konuştuğumuz bir hanım İslam’ı seçtiğini yedi yıl boyunca eşinden saklamış. 16 yaşındaki bir genç kız da İslam’ı seçtiği için sokağa atılmış. Ailesinden işkence gören de var, bütün arkadaşları tarafından dışlanan da; fakat tüm zorluklara rağmen buradaki kardeşlerimizin hepsi Allah’ın ipine sımsıkı sarılmış. Onlarla konuştukça İslam’ın ilk yılları aklımıza geliyor. '

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-07-05 19:53:30

Tapınaklar ülkesi Nepal’de Müslüman olmak

TİMETÜRK / Serkan Nergis


Yardım çalışması için Bangladeş ve Nepal’e gidiyoruz. İlk durağımız Bangladeş. Ramazan ayının başlamasına üç gün kala Kayseri İHH ekibi ile gönüllülerimizden Said Demir ve kameraman kardeşimiz Mustafa Emin Büyükcoşkun ile birlikte Katar-Doha aktarmalı olarak Bangladeş’in başkenti Dakka’ya ulaştık.

Dakka’da hiç konaklamadan aynı gün içerisinde Arakanlı mültecilerin yaşadığı kampların bulunduğu Cox’s Bazar’a doğru hareket ettik. İlk defa bindiğim pır pır uçaklar beni biraz tedirgin etmedi değil. Cox’s Bazar’da yapacağımız dağıtımların aşırı sıcak hava nedeniyle bir hayli zorlu geçeceğini düşündüğümüzden yol yorgunluğunu atmak için o gece erkenden istirahata çekildik.

Mülteci Kamplarında Ramazan

Ertesi gün sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Arakanlı mültecilerinin büyük zorluklar içerisinde yaşam mücadelesi verdiği kamplara gittik. İlk kamp yaklaşık 60.000 kişinin kaldığı Kutupalong Kampı oldu. Kampta her aileye bir ay yetecek kadar pirinç dağıtımı yaptık. Pirinç buradaki insanlar için en temel gıda maddesi. Dağıtımlarımızın ardından kamptaki yaşamı gözlemlemek için etrafı gezdik. Burma’daki askerî rejimin baskılarından kaçarak bu kampa sığınan Arakan Müslümanları burada hayal edebileceğinizden çok daha da kötü şartlar altında yaşamaya çalışıyorlar. Kamp, birine bitişik tek odandan oluşan ve hiçbir altyapısı, elektriği, suyu olmayan derme çatma barakalardan oluşuyor. Kampı dolaşırken içiniz cız ediyor ve böyle bir ortamda yaşamayı göze alan bu insanların ülkelerinde nasıl bir baskı görmüş olabileceklerini düşünüyorsunuz.

Kutupalong Kampı’ndaki çalışmamızı tamamladıktan sonra benzer koşullardaki Leda Kampı’na giderek orada da erzak dağıtımlarımızı gerçekleştiriyoruz. Leda Kampı’nda yaklaşık 15.000 kişi kalıyor. Ancak bu rakamlar kesin değil çünkü kimse kamplarda tam olarak kaç kişinin yaşadığını bilmiyor. Leda Kampı’nda dağıtım yaparken ilginç bir olay yaşıyoruz. Ortodoks Hristiyan olduğunu söyleyen bir kişi bize kampa neden geldiğimizi, ne yaptığımızı soruyor. Kendisinin başka bir yardım kuruluşunun temsilcisi olarak Gürcistan’dan geldiğini söyleyen bu kişi yardımlarımızı onların aracılığıyla dağıtmamızı istiyor. Açık bir şekilde misyonerlik faaliyeti yürüttüğü belli olan bu kişiyi dikkate almıyoruz ve misyoner faaliyetleri hakkında buradaki Müslümanları uyarıyoruz.

Cox’s Bazar’daki kamplarda toplam 185 ton pirinç dağıttık, insanlarla konuşup ihtiyaçları hakkında bilgi edindik. Buradaki işlerimizi bitirdikten sonra tekrar başkent Dakka’ya döndük. Dakka’da başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz yoğunlukta bir trafik karmaşası var. Arabalar, bisikletler, otobüsler ve özellikle rikşalar (bisiklet taksi) hiçbir kural tanımaksızın ve durmaksızın korna çalarak hareket ediyorlar. Bangladeş’te trafik kazalarında yılda ortalama 35.000 kişinin hayatı kaybettiğini öğreniyoruz. Burada trafik o kadar içinden çıkılmaz bir durumda ki eğer büyük bir kaza yapılmadıysa veya kaza yapan araçlardan biri lüks bir araç değilse (sayıları çok az) çarpışmadan sonra kimse arabasından dahi inmiyor ve taraflar hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ediyor. Trafik, bunaltıcı sıcak, korna sesleri ve oruç bir araya geldiğinde ise ortaya çıkan durum pek de iç açıcı olmuyor.
Bangladeş’teki çalışmamızı tamamladıktan sonra Kayseri’den gelen arkadaşlarımız Türkiye’ye geri dönerken Said Demir, kameraman Mustafa Emin Büyükcoşkun ve ben Ramazan çalışmamızın ikinci durağı olan Nepal’e hareket ettik.

Tapınaklar ülkesi Nepal’de Müslüman olmak

Nepal’in başkenti Katmandu’ya indiğimizde heyecanlıydım; çünkü Nepal her zaman gitmek istediğim, benim için oldukça ilgi çekici bir ülkeydi. Burada nasıl bir ortamla karşılaşacağımızdan emin değildim. Ülkeye girişimiz alışageldiğimiz uygulamalardan biraz farklıydı. Havaalanından aldığımız vize ile Nepal’e giriş yapmamız 15 dakika bile sürmedi.
Bizi havaalanında bölgedeki partner kuruluşumuzun Genel Sekreteri Üstad Ferzan karşıladı. Ufak tefek, yerinde duramayan heyecanlı bir insan olan Üstad Ferzan eğitimini Pakistan’da tamamlamış ve kendisini Nepal Müslümanlarına hizmete adamış. Nepal’e inişimiz akşam saatine denk geldiğinden iftar yapmak için havaalanından çıkışta doğruca İslam merkezine gittik. Merkeze ulaştığımızda Müslümanları yerde kurulmuş iftar sofrasında bir âlimin sohbetini dinlerken bulduk. Yaklaşık 30 kişi vardı sofrada. Kimseyi rahatsız etmeden kısa bir selamlama faslının ardından sofradaki yerimizi aldık. Sofrada sadece hurma, muz, ananas ve tavuk vardı. Ezanın okunmasıyla birlikte orucumuzu açtık. Henüz kimse önündekileri bitirmemişti bile ama birden bir hareketlilik oldu ve sofradan kalkarak yandaki camiye gittik. Cemaat olarak akşam namazını kıldıktan sonra sofraya geri dönerek yemeğimize devam ettik. Nepal’de oruç açılır, atıştırmalık bir şeyler yenir daha sonra cemaatle namaz kılındıktan sonra yemeğe devam edilirmiş.

Yemeğin ardından otele geçmeden önce kısa bir tanışma ortamı oluştu. Buradaki kardeşlerimiz büyük bir heyecanla bize Nepal’in genel yapısından ve bu yapı içerisinde Müslümanların oynadığı rolden bahsettiler.

Müslümanlar yaklaşık 30 milyonluk Nepal nüfusunun %5’ini oluşturuyor. Ancak yakın bir tarihte ülkede yeni bir nüfus sayımı yapılmış. Sayım öncesinde Müslümanlar ülke genelinde neredeyse kapı kapı dolaşarak oradaki kardeşlerimize nüfus sayımına katılmalarını, inançlarının İslam olduğunu ve dillerinin de Urduca olduğunu belirtmelerini istemişler. Birkaç ay içerisinde sonuçlar açıklanacakmış. Bu sayım sonunda Müslümanların oranının %10 civarında çıkacağını tahmin ediyorlar. Eğer bekledikleri sonucu alabilirlerse ülkede kayda değer bir azınlık olarak kabul edilecekler. Nepal’de en etkin güç Hindular ve Budistler. Kendilerini dünya üzerindeki tek Hindu krallığı olarak kabul ediyorlar ancak 2008 yılında Maocuların yaptıkları devrim ile bu krallık son bulmuş. Şu an yönetim Maocuların elinde. Ama onlara olan güven de yavaş yavaş azalıyormuş.
Müslümanlar ülkedeki en yoksul gurubu oluşturuyor. Çok yalnız ve savunmasızlar. Herhangi bir baskı görmüyorlar ancak en ufak bir sorunda onlara sahip çıkacak kimse de bulunmuyor. Anlattıklarına göre 2005 yılında Irak’ta 12 Nepalli işçi öldürülmüş. Bunun duyulması üzerine ülkede bir ayaklanma olmuş ve sadece birkaç saat içinde Müslümanların evleri, iş yerleri ve camileri ateşe verilmiş. Şu an durum sakin ama herkesin aklında o olaylar var.

Burada konuştuğumuz kişiler Nepal’de İslam’a büyük bir yöneliş olduğunu söylediler. Buna bizzat biz de şahit olduk. Kumanya dağıtımı yaparken üniversite öğrencisi iki genç kız yanımıza gelerek İslamiyet hakkında bilge almak istediklerini söyledi. Bizlerle sohbet ettiler ve hiç tanımadığımız insanlara sadece aynı inanca sahip olduğumuz için kilometrelerce uzaktan gelerek yardım ediyor olmamızdan çok etkilendiklerini anlattılar.

Ertesi gün 30 kişilik küçük bir uçakla Biratnagar şehrine geçtik. Uçağa binerken en büyük telaşımız uçağın sol tarafına oturmaktı. Uçak bileti bildiğimiz belediye otobüsü bileti gibi olduğundan bilet üzerinde koltuk numarası yazmıyordu. Sol tarafa oturma isteğimizin sebebi ise yolculuk esnasında dünyanın en yüksek noktası olan Everest’i görmek içindi. Ancak büyük bir hayal kırıklığı yaşadık. Muson döneminde olan Nepal’de havanın bulutlu olmasından ötürü Everest’i göremedik.
Biratnagar’daki programımız iki gün sürdü. Bu süre içerisinde bölgede İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından inşasına başlanan Hilal ve Bilal okulları ile hemen yanlarında yapımı devam eden cami inşaatlarını ziyaret ederek buradaki arkadaşlardan bilgi aldık. Muson dönemi olduğu için inşaatların biraz yavaş ilerlediğini söyleyen yetkililer, bir ay sonra muson döneminin biteceğini ve inşaatların hızlanacağını belirttiler.

Biratnagar’daki ziyaretlerimizin ardından bulunduğumuz köydeki çocuklarla birlikte pirinç tarlalarına girdik. Burada fotoğraf çekmek için inanılmaz bir atmosfer vardı. Yemyeşil tarlaların ortasında rengârenk elbiseleri ile köy kadınları, arka fonda ise Himalayalar. Çocukları takip ederek tarlaların sonuna kadar gittik. Meğer tam orası Hindistan’mış. Ne bir asker ne bir tel örgü, arada hiçbir şey yok. Zaten iki ülke birbirine pasaport dahi sormuyor.

Nepal’deki son iki günümüz daha hareketli geçti. Nepal’e gitme sebeplerimizden biri de bölgede İslamiyet’i yeni seçmiş Müslümanlarla bir araya gelmek ve onların eğitim gördüğü okulu ziyaret etmekti. Buradaki partner kuruluşumuz İslamiyet’le yeni tanışan insanlara birkaç ay süren bir eğitim veriyor. Eğitim süresi boyunca katılımcılara kalacak yer sağlıyor ve bütün ihtiyaçlarını karşılıyor. Bu eğitim merkezsinin bütün masrafları da İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından karşılanıyor.
Merkezi ziyaretimizde yeni Müslüman olan kardeşlerimizle tanıştık, onların birbirinden farklı hikâyelerini dinledik. Özellikle genç nesil arasında İslam’a karşı büyük bir ilgi olduğunu gördük. Eğitim merkezinde tanıştığımız ve daha yeni Müslüman olmuş 17 yaşındaki bir kardeşimiz Müslüman olma sebebini şu şekilde anlattı: “Eski inancımda kutsallarımızı da sayarsak yaklaşık 35 milyon öğe var. Bu bana çok mantıksız gelmeye başlamıştı. Atalarımızın yaptıklarını tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyorduk. İslam’daki tek Allah inancı beni çok etkiledi”. Yeni Müslüman olan bir mümine kardeşimiz de İslam’ın kadına verdiği değerden çok etkilendiğini ve tercihinde bu konunun belirleyici olduğunu anlattı.

Ama burada şunu da gördük ki, Nepal’de Müslüman olmak ile cahiliye Mekke’sinde Müslüman olmak hemen hemen aynı. Mesela konuştuğumuz bir hanım İslam’ı seçtiğini yedi yıl boyunca eşinden saklamış. 16 yaşındaki bir genç kız da İslam’ı seçtiği için sokağa atılmış. Ailesinden işkence gören de var, bütün arkadaşları tarafından dışlanan da; fakat tüm zorluklara rağmen buradaki kardeşlerimizin hepsi Allah’ın ipine sımsıkı sarılmış. Onlarla konuştukça İslam’ın ilk yılları aklımıza geliyor. Tapınaklar ve putlar ülkesi Nepal’de Müslüman olmak, cahiliye Mekke’sinde Müslüman olmaya çok benziyor. Buradaki her Müslüman bir İbrahim ve her yeni Müslüman buradaki bir putun yıkılması demek.

Nepal programımızın son gününde tarihî ve turistik bölgeleri gezme fırsatı bulduk. Nepal hem mistik ve egzotik yapısı hem de sınırları içerisinde Everest’i barındırması sebebiyle çok fazla turist çeken bir ülke. Turizm herkes için çok önemli bir geçim kapısı. Biz de Maymunlar Tapınağı’ndan başlayarak tapınaklar bölgesini ve ölülerin yakıldığı alanları gezdik. Bize rehberlik eden arkadaşımızın anlattığına göre Nepal’de 90’lı yıllarda tapınak sayısı ev sayısından daha fazlaymış. Her yerde bir tapınak veya ibadethaneye dönüştürülmüş kulübeler görüyorsunuz. Örneğin bir elektrik direğinin altına bir tanrı heykeli koyarak ona ibadet edebiliyorlar. Kulübenin içerisinde bir köpeğin yatması ve tanrı heykelin üzerine pislemesi ise umurlarında değil.

Kendi tanrılarını elleriyle yapıyorlar, onlara tapıyorlar onları satıyorlar ve tapınaklarıyla turist çekiyorlar. Nepal’de âdeta her şeye bir kutsallık atfetmişler; mesela burada beyaz inek kutsal sayılıyor. Bu ineğin neden kutsal olduğuna dair birçok farklı hikâye anlatılıyor. Aracınızla giderken önünüzde beyaz bir inek durursa arabadan inip ona dokunamıyorsunuz bile. Korna çalıyorsunuz ve insafa gelip yoldan çekilmesini bekliyorsunuz. İnek kesmenin 15 yıla kadar hapis cezası var ama elleri sıkıştığında kutsal ineklerini kırsal bölgelerde yaşayan Müslümanlara gizlice satıyorlar hem de Müslümanların onu keseceğini bilerek.

Kast sistemi Nepal’de Hindistan’dan bile daha katı bir şekilde uygulanıyor. Maocuların iktidara gelmesiyle bu yapıda çok hafif bir esneme olmuş o kadar. Ölülerin yakıldığı ve küllerin atıldığı kutsal nehre gittik. Ölü yakma işlemini izledik. Orada yanmak ve nehre atılmak bile bir sınıf sistemine tabi. Zenginler bir yerde, orta sınıf başka bir yerde yakılıyor. Parası olmayanlar ise yakılamıyor bile.

Nepal’de bizim alışık olduğumuzdan çok farklı bir yaşam sürüp gidiyor. Ama yadırgadığımız her şeye rağmen Nepal’in insanı kendine çeken bir tarafı olduğunu da kesin...



Haber Ara