Şeyh Said İstanbul'da anıldı!
Şehadetinin 87. yıldönümünde Şeyh Said Fatih’te rahmetle anılırken, devlet kirli tarihiyle yüzleşmeye ve özür dilemeye davet edildi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-29 16:20:57
Özgür-Der tarafından düzenlenen gösteride Kemalist zulüm tarihinin cinayetleriyle yüzleşme, Şeyh Said’in Cumhuriyet tarihinin diğer mağdurlarının mezarlarının bulunması, İstiklal Mahkemesi arşivlerinin açılması gibi taleplerde bulunuldu. Şeyh Said’in İslami kıyamının haklılığına vurgu yapılan eylemde mağdurlardan özür dilenmesi çağrısında bulunuldu.
Eylemde TBMM Başkanlığına İstiklal Mahkemesi kararlarının yok sayılmasını ve Şeyh Said’in mezarının bulunmasını talep eden bir mektup gönderildi.
Murat Ayar’ın sunuculuğunu yaptığı eylemde “Ali Şükrü Bey’den Şeyh Said’e, Atıf Hoca’dan Esad Efendi’ye; Zulüm Tarihiyle Hesaplaşılsın!”, “Şeyh Said’in Mezar Yeri Açıklansın!”, “Dersimiz: İnkılâp Tarihi, Kazanımlarımız: İstiklal Mahkemeleri; Tehcir, Tenkil, Tedip Harekâtları, Takrir-i Sükûn, Yasaklar, Baskılar…”, “Zulüm Tarihiyle Hesaplaşılsın!”, “İstiklal Mahkemesi Hükümleri Yok Sayılsın, Mağdurlardan Özür Dilensin!” dövizleri tutulurken “Şehadetinin Yıl Dönümünde Şeyh Said’i Rahmetle Anıyoruz! Laik Sistem Zulüm Tarihiyle Hesaplaşsın!” pankartı açıldı.
Özgür-Der yöneticilerinden Hamza Türkmen yaptığı konuşmada Şeyh Said’in iade-i itibara ihtiyacı olmadığını bilakis iade-i itibara devletin ihtiyacı olduğunu ifade etti. Şeyh Said’in şehid yani Allah katında en yüksek mertebede bulunduğunu vurgulayan Türkmen bütün Müslümanların Şeyh Said’in yolunu sürdürmesi gerektiğini belirtti. Türkmen konuşmasına ‘hakkı ayakta tutucu şahit’ olma yolunda şehid olanlara selam ederek son verdi.
Haksöz Dergisi editörlerinden Bahadır Kurbanoğlu konuşmasında inkılâp tarihi derslerinde anlatılan tarihin geçersiz olduğunu ifade ederken, tarihin gerçek kaynaklarından öğrenilmesini istedi. Kendisine güvenen bir devletin tarih arşivlerini açması gerektiğini ifade eden Kurbanoğlu Şeyh Said’in mezar yerinin açıklanmasının ve vasiyetinin ailesine ulaştırılmasının gerektiğini söyledi.
Eylemde “İstiklal Mahkemesi Zorbalığın Adresi!”, “Mezar Yeri Açıklansın!”, “Arşivler Açılsın, Özgür Dilensin!”, “Şehidlerin Yolunu Sürdüreceğiz!”, “Şeyh Said Kıyamı, Ümmetin İftiharı!”, “Şehid Şeyh Said Yolun Devam Edecek!”, “Kemalist Devrimler Lağv Edilsin!”, “Kemalizmin Celladı İstiklal Mahkemeleri!”, “Tevhid, Adalet, Özgürlük!” sloganları atıldı. Eylem tekbirlerle sona erdi.
Haksöz Haber
Fotoğraf: Ali İmran Durman-Gökhan Ergöçün
Basın Açıklamasının Tam Metni:
İslami Kimlik ve Değerlere Düşmanlığa Karşı Kıyam Eden
Şeyh Said’e Yapılan Zulümler İçin Özür Dilensin!
29 Haziran 2012
Son dönemlerde Türkiye’de devletin sorunlu geçmişiyle yüzleşmesi adına olumlu adımlar atıldığına şahit oluyoruz. Bu çerçevede gündemleşmesi gereken en önemli başlıklardan biri de Şeyh Said hadisesidir. Arkaplanını ve tarihsel gelişimini yok sayarak Şeyh Said olayını “irticai ve Kürtçü/bölücü bir ayaklanma” olarak yaftalamakta ısrar etmenin artık terk edilmesi gereken bir hastalık olduğu açıktır. Bu klasik devlet söylemi hem gerçekleri örtmeye hem de resmi ideolojiden kaynaklanan kriz alanlarını meşrulaştırmaya çalışmakla Türkiye toplumuna karşı mütemadiyen suç işlemektedir.
Şeyh Said ve dava arkadaşlarını idama sürükleyen süreç nasıl işlemiştir? Laik-Türk ulus devletini inşa adına Kemalist kadrolar tarafından İslam ve ahlak düşmanı politikaların Müslüman halka dayatılmasına itiraz eden Şeyh Said ve beraberindekiler İstiklal Mahkemesi marifetiyle idam edilmişler ve bugüne kadar da mezarsız bırakılmışlardır. Mesele idam sehpalarının kurulmasıyla son bulmamış ve barbarca intikam duygularıyla on binlerce insan bizzat devlet eliyle uzun yıllar süren ciddi haksızlıklara maruz bırakılmıştır.
Despotizmin infaz müessesesi olarak kurulan ve bu doğrultuda ülkede bir devlet terörü estiren İstiklal Mahkemeleri bu ülke halkına tarifi ve telafisi imkânsız acılar yaşatmıştır. Esasen şimdiye kadar İstiklal Mahkemesi zabıtlarının halktan gizli tutuluyor olması da devletin kibri kadar arkasında durulamayacak bir utancı işaretlemektedir.
Toplumu ve devleti İslamsızlaştırma girişimlerinde kullanılan zor ve zorbalık yöntemlerinin yol açtığı mağduriyetlere daha fazla tahammül edilemez. Türkiye’de İslami kimliği toplumsal bünyeden ve kamusal alandan kazımaya yönelik itirazları görmezden gelerek adaleti ve barışı temin etmek mümkün değildir. Tarihin belli bir döneminde işlenen fakat boyutları zamanı ve mekânı aşan devlet zulümlerinin unutulması veya kabullenilmesi beklenilmemelidir.
Asıl olan her hâlükârda hakkın ve hukukun gereğini yerine getirmektir. Şeyh Said’in kıyamı sırasında binlerce insanın ölümü, yaralanması, hapsedilmesi, tenkil ve mecburi ikamete tabi tutulması söz konusu olmuştur. Yaşatılan maddi ve manevi kayıpların listesini tutmak mümkün değildir. Fakat bazı sembolik adımların atılması zulümden geri durmayı ve mağduriyetlerin bir kısmını giderme yönünde kararlılık sergilemeyi beyan edecektir.
İlk olarak İstiklal Mahkemesi kararlarını ihtiva eden arşivlerin tamamının kamuoyuna bir an önce açılmasını talep ediyoruz. Ayrıca Şeyh Said ve arkadaşlarının idamına hükmeden İstiklal Mahkemesi kararlarının yok sayılmasını ve mezarları gizlenen şehitlerimizin mezarlarının açığa çıkarılmasını istiyoruz. Yine eğitim kurumlarında Şeyh Said ve Kemalist sistem muhalifi diğer insanların nefret unsuru ve kötülük odağı şeklinde anılmasından vazgeçilmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.
Resmi ideolojiye uyumlu kafalar üretmek idealiyle toplumsal gerçekliğe savaş açarak adalet ve kardeşlik duygularını çökerten bütün politikalardan vazgeçilmelidir. Bu yol yakın siyasi tarihin kirli ve kanlı sayfalarıyla önce yüzleşmekten sonra da özür dilemekten geçer. Bu yüzleşme ve özür girişimine 29 Haziran 1925’te Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda asılarak idam edilen Şeyh Said ve arkadaşlarından başlamanın akla, hukuka ve ahlaka uygun olacağı açıktır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara