Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Aramızda dolaşan kirli mızrak

Herkesi Gülen cemaatininin bir mensubu ya da AKP sempatizanı zannedenler var. AKP üzerinden İslami öbeklenmelere çatmayı meslek haline getirenler, hükümetin yaptığı hiçbir işi beğenmeyen, beğeneni de satırlı cümlelerle tel'in edenler var.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-06-28 14:12:25

Aramızda dolaşan kirli mızrak
Edebiyatçı yazar Ali Değirmenci, Türkiye Müslümanları'nı  sosyal siyasal açıdan değerlendiren bir yazı kaleme aldı. Ortadoğu İntifadasından, Kürt Sorununa , Kapitalizm'den, Ahlaki yozlaşma başlıklarının yer aldığı yazıda  Müslümanları her konuda bir yerlere mahkum etme arayışı içinde olan yaklaşımlara dikkat çekiyor! 

İşte *Ali Değirmenci'nin o yazısı ;


Müslümanım diyenlerin hatta kendilerini –hiç değilse bir zamanlar- İslami yapıların, cemaatlerin bir mensubu olarak görenlerin bir kısmının hâlâ Kur'an'dan, haktan, adaletten, ahlaktan, nezaketten, ahiret bilincinden haberi ve nasibi olmadığını görüyoruz ne yazık ki!

Yazının başındaki bu yargı, bazı okuyucularımıza sert ve abartılı gelebilir. Fakat bazı yayın organlarında, sosyal medyada hatta kişisel sohbetlerde duyduklarımız, karşılaştıklarımız, tanık olduklarımız sabır taşını çatlatacak noktaya varıyor artık. Uluorta yazılıp çizilen, paylaşılan, üstümüze boca edilen bir kin ve nefret söylemi, Müslümanları merkeze alan bir kötüleme ve yıpratma furyası, pespaye bir rekabet, dikkat çekme ve öne çıkma kampanyası var sanki. Bazen İslami ölçüler bir tarafa, ciddi bir “akıl tutulması” ile özdeşleşen, patolojik bir ruh hâlini yansıtan bu tür eylem ve söylemler yüreğimizi sürekli kanatıyor, üzüntümüzü habire çoğaltıyor, direncimizi devamlı baltalıyor. Kötü ve basit bir “mızrakçılık” yapılıyor yeniden; Yüce Allah tarafından “kardeş” kılınanlar, kötürümleşmiş zihinler ve yürekler eşliğinde birbirlerine “kalleş”miş gibi davranmaya itiliyorlar.

Dünyanın yeni bir devrimci dalga eşliğinde sarsılmaya başladığı, umudumuzu diri kılacak ve çoğaltacak gelişmelerin yaşandığı, birlikte düşünmeye, arınmaya ve çalışmaya elverişli zeminlerin eskisine göre daha da arttığı bir dönemde özgüvenimizi ve yakınlığımızı artırmak yerine kendi ayaklarımıza kurşun sıkmaya yöneliyoruz adeta. Gerilimli ve hiçbir şeyi beğenmeyen bir ruh hâli, öfkeli ve zehirli bir dil, kırıcı, itici ve ayrıştırıcı bir gündelik yaşam pratiği zaman zaman kolektif bir davranış kalıbına, grup psikolojisiyle bütünleşen bir yaşam biçimine dönüşme istidadı da kazanıyor.

Birçok insan yıllardır beraber koşturdukları, alınlarını beraber secdeye koydukları insanlara elin yedi kat yabancısına, âmiyane tabiriyle "elin gâvuru"na bile reva görmedikleri bir dille saldırmaya, Müslümanların arasında fitne-fesat papariziliğine soyunmaya devam ediyor. Dışarıdan bakan biri, bütün Müslümanlar arasında bir kan davası var sanıyor kimi zaman. Diller kirli, niyetler kirli, beklentiler kirli!

En son Uludere katliamında görüldüğü gibi, Kürt sorununa adeta uzaydan bakan, bu konuda empatiden / duygudaşlıktan ve temel insani hasletlerden bile uzak durmayı marifet sanan, Türkiye Kürdistan’ını neredeyse Türkçü, faşist denebilecek bir perspektifle izleyen bir kesim ve yaklaşım biçimi tekrar hortlamıştı. Şimdi de babalar gibi Kürtçülük yapan, her konuda Müslümanlara, İslami öbeklenmelere çatmayı, onları incitmeyi, onlarla aralarındaki bağı büsbütün koparmayı marifet zanneden; böylelikle kendisini en iyi anlayabilecek, kendisiyle benzer bir dili konuşabilecek, irtibatlar kurabilecek kişi ve çevreleri soğutan ve fakat yeri geldiğinde Müslümanlığı da kimseye bırakmayan bir Kürt ulusalcılığı, yeni bir kavmiyetçilik dalgası yayılıyor.

Kendisi kafasını kuma gömdüğü, şahitliği hiç önemsemediği halde her sosyal çabayı, her direniş çıngısını, her türlü sosyal etkinliği karalamaya çalışanlar var. Söz gelimi, Birçok Batılının bile çok etkili, çok yaratıcı bir eylem olarak gördüğü Mavi Marmara çıkışını bir "aptallık" ya da “ucuz bir kurgu” olarak yaftalamaya devam ediyorlar böyleleri. Filistin konusunda, Gazze konusunda duyarlı olmayı gündem saptırmak şeklinde değerlendiriyorlar hemencecik. "Ortadoğu İntifadası"nda halkların iradesini, gençlerin coşkusunu, kadınların hurucunu, şehidlerin kanlarını hiçe sayıyor ve hepimize büyük bir moral ve esin kaynağı olan bu ayaklanmaları, mazlum kitlelerin bu büyük ve müteselsil kıyamını ABD'nin hatta İsrail'in bir projesi olarak göstermeye çalışıyorlar hiç ölçüp biçmeden.

Mezheplerin, meşreplerin fanusundan çıkamayanlar var bir de. Bu tür bağlılık ya da sempatileri dinin önüne geçirip safları hemen terk edenler, yeni saflar oluşturanlar ve kendileri gibi düşünmeyenleri ihanetle hatta irtidatla suçlayanlar var.

Bir de herkesi dört dörtlük mümin olarak görenler, Türkiye'de "İslami hareket"in işbaşında olduğunu sananlar var. Böyle bakınca, "Müslümanlar falanca konuda ne yaptılar?" sorularından geçilmiyor ortalık. Herkesi Gülen cemaatininin bir mensubu ya da AKP sempatizanı zannedenler var. AKP üzerinden İslami öbeklenmelere çatmayı meslek haline getirenler, hükümetin yaptığı hiçbir işi beğenmeyen, beğeneni de satırlı cümlelerle tel'in edenler var.

Kemalist zorbalığa, Ergenekoncu çetelere, TÜSİAD'a, Sabancı'ya, Koç'a, Aydın Doğan’a gıkını çıkarmadığı ya da oldukça utangaç itirazlar getirdiği, vahşi kapitalizmin asıl sahiplerine ve temsilcilerine kuş diliyle seslendiği hâlde bazı muhafazakâr, köylü paralılarımızın derme çatma şirketlerine hatta uyduruk marketlerine hücum etmeyi cihad etmek zannedenler var. Şirkin, zorbalığın, tuğyanın önderleriyle pek karşılaşmadan, âsasını gariban hacı dayının bakkalından, marketinden, lokantasından hiç esirgemeyen "çakma ebuzerler" çoğalıyor hızla. Yazının devamını okumak için tıklayın!  


*Haksöz Haber Yazarı

Haber Ara