Lübnan, ısınan barut fıçısı gibi… Suriye’deki ‘iç savaş’ hâli en çok bu ülkeyi etkiledi. Son bir ayda 20 sivilin sokak çatışmalarında hayatını yitirmesi Suriye’deki mezhep geriliminin Lübnan’a sıçradığını hissettirdi. 2005’ten bu yana kısmen istikrarın sağlandığı Lübnan’da birden patlak veren Şii-Sünni çatışmalarında, küresel baskıdan köşeye sıkışan Suriye lideri Beşşar Esed’in parmağı olduğu iddia ediliyor. Esed’in Lübnan’da ‘uyuyan hücrelerini’ harekete geçirerek önce bu ülkede, ardından tüm Ortadoğu’da mezhep savaşlarına kapı aralamaya çalıştığı söyleniyor. Zira Esed, geçen yıl Suriyeli muhalifleri silahlandırmakla suçladığı Lübnan hükümetini, ‘iktidarının son bulması durumunda Lübnan’ın da karışacağını’ söyleyerek tehdit etmişti. Geçmişte 30 yıl savaştıkları Lübnanlıları birbirine düşürmek için küçük bir kıvılcımın yeteceğini o da biliyor. Esed’i devirmek isteyenlerle savunanların sokak gösterilerine başladığı Lübnan’ın gidişatını, yaşanan çatışmaların perde arkasını Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Tür ile konuştuk. Türkiye’deki sayılı Lübnan uzmanlarından Tür’e göre, Lübnan her an patlayabilir.
-BM, Suriye’deki ateşin Lübnan’a taşındığını duyurdu. Doğru mu bu?
Beşşar Esed, Ekim 2011’de ‘Suriye karışırsa bütün Ortadoğu yanar’ diyerek bunun işaretini vermişti zaten. Tehdit etmişti. Suriye’deki ateşin Lübnan’a sıçraması, bölgeyi bilenler açısından sürpriz değil. Çünkü Lübnan’da zaten çok kırılgan bir yapı var. 2005’te Başbakan Hariri’ye düzenlenen suikastın ardından ülkedeki gerilim hiç dinmedi. Suriye krizi bu gerilimi tetikledi. Lübnan üzerinden bölgesel nüfuz mücadelesine girişen dış güçler de tansiyonu yükseltiyor. Dolayısıyla Suriye’den gelecek küçük bir kıvılcım Lübnan’ı tutuşturmaya yetecek. Lübnan karışırsa mezhep mücadelelerinin sürdüğü diğer ülkeler de karışır.
-Bahsettiğiniz dış güçler kim?
Bir tarafta İran, Suriye, diğer tarafta Katar, Suudi Arabistan var. Sünni grupların önde gelenlerinden Hariri ailesi dünden bugüne Suudi Arabistan’la yakın ilişki içinde. İran ve Suriye de Şiilerle (Hizbullah ve Emel Grubu)... Suriye’nin bir kısım Dürzîlerle de (Velid Canbolat gibi) bağı var. Hıristiyanların bir kısmı İran-Suriye eksenine, bir kısmı Katar-Suudi Arabistan’a yakın. Lübnan’daki bölünmüşlük hâli hükümeti de etkiliyor. İstikrar çok hassas dengelere bağlı. Dış güçler de bu yumuşak karnı kullanıyor.
-Neden Lübnan’da kapışıyorlar?
Ortadoğu’nun en zayıf halkası Lübnan. Bu ülkeler için Lübnan üzerinden siyaset yürütmek çok kolay. Bölgesel hedeflerini, siyasetlerini Lübnan ön cephesinde savunuyorlar. Ülkedeki farklı grupları kullanarak yapıyorlar bunu. Özellikle Arap Baharı mevcut dengeleri altüst edince dış güçler daha fazla müdahil olmaya başladı.
-Esed neden Lübnan’ı karıştırmak istiyor?
Karıştırmamasını beklemek yanlış olurdu. Çünkü geçmişten bugüne Suriye’deki tüm gelişmeler Lübnan’a uzandı. Lübnan’daki siyasi oluşumlar, ittifaklar kendilerini Şam’a göre konumlar. Kimi karşıtı olur, kimi yandaşı. 2005’ten beri ülkedeki siyaset bu denge üzerinde işliyor.
-Lübnan karışırsa Şam ne kazanır?
Esed, görevi bırakması durumunda başta Lübnan olmak üzere tüm bölgenin karışacağını göstermeye çalışıyor. Bugün Lübnan’da yaşanan küçük çatışmalar üzerinden verilen mesaj bu.
-Küresel ölçekte zayıf ülke konumundaki Suriye, Lübnan’da neden bu kadar etkili?
Lübnan’da 1975’te başlayıp 1991’e kadar süren iç savaş döneminde Suriye bu ülkede çok aktifti. 1976’da Lübnan’a geldi ve 2005’te Hariri suikastının ardından BM kararıyla çekilene kadar 30 bin askeriyle Lübnan’daydı. Bu dönemde varlığını derinleştirdi. Bugün askerlerini çekmiş olsa da ülke içindeki kendine yakın silahlı guruplar (Hizbullah) üzerinden etkisini sürdürüyor. Mesela 8 Mart grubu Suriye’ye hâlâ çok yakın. Bundan dolayı Şam, Lübnan siyasetini yönlendirecek durumda.
-Yeniden alevlenen Şii-Sünni çatışmalarında Şam’ın rolü ne?
Çatışmalar mezhep karşıtlıklarından kaynaklanıyor. Hizbullah da yaşanan olaylar üzerinden hükümete mesaj vermeye çalışıyor, gücünü test ediyor. Bütün yaşananlarda Suriye çok etkili. Çünkü Hizbullah’ın geleceği, tamamen Suriye-İran ekseninin bölgedeki gücü ile alakalı.
-Şam’dan güç alan başka gruplar...
Dürzîler var mesela. Nüfusa oranla küçük gibi algılanan bu grup devlet mekanizmasında çok etkin. Bir kısmı Suriye ile irtibatlı. Yine ülkedeki Hıristiyanların bir kısmı Esed’e destek veriyor. Şiilerin büyük bölümü de Şam’a destek veriyor. Neredeyse ülkenin yarısı Esed ve Baas rejimini destekliyor.
-Lübnan hükümetinin tutumu nasıl?
Koalisyon hükümeti çok açık etmiyor tavrını. Hizbullah koalisyon ortaklarından biri zira. Şimdilik sınırını geçen 30 bine yakın Suriyeli muhalife kucak açmış olsa da soruna müdahil olmama niyetinde. Ancak Hizbullah iç güvenlik birimlerinde etkili. Ordu da Şii-Sünni çatışmasına direkt müdahaleden kaçınıyor. Bu da Hizbullah’ın tavrından kaynaklanıyor. Hizbullah, Lübnan ordusundan daha güçlü. BM kararlarına rağmen silahlarını bırakmadılar. Ayrıca Hizbullah ile Şiilerin Meclis’te etkili olduğu hesaba katılmalı. Suriye’nin Lübnan’ı karıştırmak için bu ülkeye girmesine gerek yok, ortak çıkar paylaştığı Hizbullah üzerinden istediğini kolayca yapabilir.
-Hizbullah lideri ‘Mezhep çatışmalarına karşıyız’ dedi.
Nasrallah’ın bu yöndeki açıklamalarının iç siyasete, Hariri grubuyla sürdürdüğü güç mücadelesine yoruyorum. Çünkü ‘Gelecek Hareketi’ lideri Saad Hariri, Nasrallah’tan önce benzer bir açıklama yaptı. Sünnilerin bu tür provokasyonlara kanmamasını istedi. Ama bence Hariri’nin mesajı tabanda hemen etkili olmadı. Ardından Nasrallah benzer bir mesaj gönderdi Şii tabana. Şii gruplar birden duruldu. Her iki söylem de iç siyasete dönüktü. Özellikle Nasrallah, Suriye’yi karşısına almıyor. Hatta aynı konuşmasında ‘Biz Lübnan devletine desteğimizi sürdüreceğiz’ dedi. Yani istersek desteğimizi çekeriz demeye getiriyor.
-Hizbullah, İran gibi Esed’i sonuna kadar destekler mi?
Hizbullah, İran’dan daha sıkı destekliyor Esed’i. İran değişebilir belki ama Hizbullah’ın değişmesi daha güç. Çünkü varlığı, geleceği Esed rejimine bağlı biraz da. Esed olmasa bile Suriye içinde Baas’ın devamını istiyorlar. Esed rejimi düşerse yerine gelecek iktidarın kendilerine Esed’in verdiği desteği vermeyeceğini hesap ediyorlar. Bundan dolayı son güne kadar savunacaklar onu. Hizbullah üyelerinin Esed’e destek vermek üzere Suriye’ye gittiğini yazanlar var. Hizbullah, Esed gitse de Baas rejiminin kalması için çaba harcıyor. Hizbullah, Baas’ın kalması için yaşam savaşı verecektir. Esed sonrasında hayatta kalabilmek için elindeki tüm kartları oynayacaktır.
-Suriye’nin kendi milisleri (Şebbiha) var mı Lübnan’da?
Şebbihalar, 1970’ten beri Lübnan’dan sınır kaçakçılığı ile geçinen, Esed ailesiyle kirli ilişkileri bulunan Nusayri bir grup. Baba Esed geçmişte Şam ve civarında bazı işleri halletmek için bu insanları kullanmıştı. Rejim, kullandığı bu grubun kaçakçılığına göz yumdu. Eğer Esed yönetimi bu grup üzerindeki kontrolü kaybederse, hiçbir sınırı bulunmayan ve etnik yönleri güçlü bu ‘hayalet savaşçılar’ ülkede daha kanlı eylemlere girişebilir. Son dönemde insan aklının almayacağı katliamlar yaptılar. Lübnan’a girip çıktıkları da biliniyor. Yaşanan son olaylarda etkileri olmuş olabilir.
-Esed, Lübnan’ı, muhalifleri silahlandırmakla suçluyor.
Lübnan, Hizbullah’a rağmen 30 bin mülteciye sınırları açtı. Ülkedeki Sünnilerin Suriyeli muhaliflere destek verdiği ortada. Katar, Suudi Arabistan gibi ülkelerin Lübnan üzerinden muhaliflere destek verdiği de yazılıyor.
-Lübnan, bir bakıma Suriye’nin ön cephesi gibi…
Kesinlikle. İç aktörlerin yanında üçüncü ülkeler de mücadelenin bir parçası artık. Bunun yanında Lübnan bölgesel Şii eksen ile Sünni eksenin karşı karşıya geldiği ilk nokta. O yüzden Ortadoğu’daki tüm gerginlikler Lübnan’a yansıyor.
-Mücadele Arap Baharı ile birlikte mi başladı?
Aslında İran-Suriye ekseni ile Katar-Suudi Arabistan tarafının Lübnan üzerindeki bilek güreşinin zemini 2005’e kadar uzanıyor. Ancak Arap Baharı ile birlikte derinleşip gün yüzüne çıktı. Suriye’de patlak veren krizin ardından Lübnan’da durulan mezhep çatışmaları yeniden gündeme taşındı. Üçüncü ülkeler de kırılgan bu yapıyı, çıkarları doğrultusunda kullanmaya çabalıyor.
-Lübnan’ın karışması bölgeyi nasıl etkiler?
Ortadoğu’nun tümünü etkiler, istikrarsızlaştırır. Lübnan’da kapanması zor yaralar açılır. Ordunun, iç güvenlik birimlerinin bu tür bir gidişatı engelleme imkânı da yok. Zaten niyetleri de yok. Kuzey’de yaşanan son olaylara müdahale etmediler. Bunda Suriye’nin rolü olduğu söyleniyor. Lübnan karışırsa süreç iç savaşa kadar gider. Çünkü devletin kontrol edemediği güçlü silahlı gruplar var. Hizbullah’ın elindeki silah ve güç orduda yok mesela. Diğer taraftan Irak da karışır.
-İran-Hizbullah bölgede bu denli nasıl güçlendi?
İroni gibi ama ABD sayesinde... Amerikalılar İran’ın iki ezeli düşmanını (Saddam ve Taliban) devirerek bölgeyi İran’a bırakmış oldu. Irak işgali hem İran’ı güçlendirdi hem de bölgede mezhep çatışmalarını besledi.
-Lübnan açısından Suriye krizi nereye gidiyor?
Derinleşiyor, keskinleşiyor… Lübnan’daki karşıt taraflar birbirlerine diş biliyor. Korkarım ki son istasyonda çatışma yaşanacak. Bunu ancak Suriye’de varılan erken bir çözüm engeller. Bugün itibariyle bu ihtimal pek mümkün görülmüyor. Diğer taraftan Lübnan karışır, çatışmalar başlarsa İsrail de boş durmaz. Kendini güvene alabilmek için operasyonlara girişebilir. Tel Aviv bugün bu ihtimali masaya yatırmış durumda.
-İsrail, Esed’e karşı Lübnan karışmasın diye mi sessiz?
İsrail’in Lübnan’da ilgilendiği asıl konu Hizbullah. Tel Aviv, Hizbullah’ın zayıflamasını ister. Bu bağlamda Lübnan’ın karışması işine gelmez. Zira silahların konuşması Hizbullah’ı güçlendirecek. İsrail’in Esed konusunda sessiz kalmasının arkasında da bu var. Suriye karışırsa Lübnan’ın da karışacağını hesap ediyorlar. Bir de Tel Aviv için zayıf Esed rejimi, bugünden ne olacağı bilinmeyen gelecek iktidara göre daha makul geliyor. İsrail, Suriye ile ‘savaş’ hâlinde olmasına rağmen, en barışçıl sınırlara sahip. En tartışmalı Golan Tepeleri bölgesinde bile yıllardır hiçbir çatışma yaşanmadı. Hatta “Nusayriler gelirse Golan’ı onlara açarız” dediler. ABD’de de olaylar başladığında İsrail gibi ‘Esed giderse yerine gelen daha mı sorunlu olur’ endişesi vardı. Zira Esed’in gidişinin Hamas, Hizbullah gibi bölgedeki silahlı grupları tetikleyeceğini öngörüyor. Esed’in giderayak elindeki tehlikeli silahları bu gruplara verebileceği konuşuluyor. Lübnan-Suriye sınırında bugün bile ciddi bir silah geçişi söz konusu. O zaman da Ortadoğu kan gölüne döner hâliyle. Bundan dolayı İsrail, Şam’da ‘zayıf’, ‘İran ile ilişkileri azalmış’ Esed rejimine makul bakıyor.
-Peki, Suriye krizi bu noktadan sonra nasıl ilerler?
Rusya da Esed’in yaptıklarından sorumlu tutulmaktan bıktı artık. Esed’i desteklemek ağır bir yük oluyor Moskova için. Diğer taraftan Çin de dönmeye hazır. Pekin’in Esed’den çıkarı Rusya kadar değil. Buna rağmen küresel anlamda bugüne kadar açılan kartlar Esed’e zaman kazandırdı. ABD de Esed’in gitmesi noktasında seçimler öncesi elini taşın altına koymayı düşünmüyor. Kofi Annan’ın 6 maddelik çözüm planı da zaman kazandırdı Baas’a. NATO zaten başından beri bir müdahalede bulunmayacaklarını açıklayarak tavrını belirtmiş, Libya’da olduğu gibi bir müdahaleye kapıları baştan kapatmıştı. Bu şartlar altında Esed neden iktidardan ayrılsın ki! Diğer yandan Suriye muhalefeti henüz tek çatı altında toplanamadı. Burada kritik nokta, Rusya’ya ‘çözümün aktörlüğü’ teklif edilmesi olabilir. Libya’da çözümün dışında tutulan Rusya’ya Suriye’de önemli bir rol verilirse Esed’in gidişine yeşil ışık yakabilir.
-Türkiye, en başından bu yana Esed gitsin diyor…
Pozisyonunu çok yüksek perdeden koydu. Ama bunun altını doldurmakta çok zorlanıyor. Kolay bir iş değil. ‘Esed gitsin’ demek yetmiyor.
-Kriz nasıl çözülür?
Askerî seçeneklerin krizi daha da derinleştireceği, tüm bölgeyi istikrarsızlaştıracağı ortada. Diplomatik çözümler için de küresel bir konsensüs sağlanması gerekiyor. Ancak devletler çıkarları gereği bu noktaya şimdilik çok uzak. Belki Yemen gibi Esed’in gitmesi ancak Baas Partisi’nden birkaç kişinin yönetimde kalması gibi bir formülle söz konusu olabilir. Ancak, böylesi bir durumun da muhalifleri memnun etmeyeceği ortada. Esed yönetimi bırakmaya zorlanmalı. Ancak uluslararası toplum bunu çok önceden başlatmalıydı. Geciktirdikçe Esed güçleniyor. Artık kolay bırakmaz koltuğu. Gidişat hiç iç açıcı değil. Her an iç savaş patlak verebilir. Bu savaş başta Lübnan olmak üzere tüm Ortadoğu’ya yayılır. O zaman Lübnan’ı yeniden dengeye sokmak yıllara mal olur.
-Türkiye, Lübnan’ın karışmaması için ne yapmalı?
Türkiye, tüm kesimlerce önemseniyor. Şu an Hariri ve Hizbullah’la diyalogda. Belki tarafları bir araya getirebilir. Ancak bunun ötesinde bir rol alması pek mümkün görünmüyor. Silahlar konuşmaya başlarsa Ankara’nın çağrısı da havada kalır.
-Lübnan’ın ulaşacağı son istasyon neresi olacak?
Maalesef kılıçlar çekildi. Bu noktadan sonra Lübnan’ın karışmaması çok güç görünüyor…